| Konu: | 2013 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2011 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 43 |
| Tarih: | 17.12.2012 |
NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi adına Maliye Bakanlığı gelir bütçesi üzerine partimin görüşlerini ifade edeceğim. Öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşlerimizi ifade etmeden önce, Maliye Bakanımız burada? Teşekkür ediyorum burada olduğu için ve bizleri dinlediği için. Teşekkür ediyorum çünkü bazı bakanlar maalesef, kendi bütçeleri görüşülürken muhalefet partilerinin görüş ve düşüncelerini dinlemiyorlar.
RECEP ÖZEL (Isparta) - Hepsi buradaydı.
VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) - Hepsi buradaydı, hepsi. Sen burada yoktun.
NURSEL AYDOĞAN (Devamla) - Bir dakika, ben açıklayacağım.
Bir gün önce, evet, Avrupa Birliği Bakanlığının bütçesi görüşülüyordu. Sayın Bakan, partimizin milletvekili bakanlıkla ilgili görüş ve düşüncelerini açıklamadan önce kalktı, geldi, önce kendi partisinin grup başkan vekilleriyle uzunca bir süre sohbet etti -bu sırada arkadaşımız konuşuyordu- sonra o sohbeti bıraktı, geldi CHP'li grup başkan vekili arkadaşlarla bir süre sohbet etti. Neredeyse konuşmasının sonuna gelmişti, ben oturduğum yerden "Sayın Bakan, sizinle ilgili, bir muhalefet partisi milletvekilli sizin bakanlığınızla ilgili görüşlerini sunuyor, dinlemeniz gerekmez mi?" dedim. Yanıma kadar geldi -yani oturduğumuz yere kadar- dedi: "Boş boş konuşuyorsunuz zaten, ne diye dinleyeceğiz sizi." dedim: Bunu söylemeniz için önce dinlemeniz gerekir. Dinleyeceksiniz ki karşıdaki kişinin boş ya da dolu konuşup konuşmadığını anlayasınız. "Ben gerek duymuyorum." dedi.
Yani ben öncelikle bu yaklaşımı eleştirdiğimi ve kabul etmediğimi ifade etmek istiyorum. Hele hele Avrupa Birliğinden sorumlu bir bakana da asla yakışmıyor. Bir CHP'li milletvekili arkadaş söylemişti herhâlde, dedi: "Siz bu yaklaşımınızla olsa olsa Avrupa Birliğine girmemeden sorumlu bir bakan olursunuz." Çünkü Avrupa Birliğindeki en önemli şeydir yani bir demokrasi kültürüdür ve bu kültürü her tarafa yaymaktır.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) - O boş gezenin boş kalfası olduğu için normaldir.
PERVİN BULDAN (Iğdır) - Hiç muhatap almayın.
NURSEL AYDOĞAN (Devamla) - Kısaca böyle ifade edeceğim ve şimdi gelir bütçesi üzerine görüşlerimizi de sizinle paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bütçe, bir devletin gelirlerini ve giderlerini sistematik olarak gösteren bir rakamlar yığını değildir. Bütçeler, hükûmetin sosyal ve ekonomik politikalarının aynasıdır. Bir bütçeye bakarak hükûmetin halk yararına çalışıp çalışmayacağını, toplumu üretici bir toplum olma yoluna sevk edip etmeyeceğini, hangi sınıfın kalkınmasına hizmet edeceğini, halkın yaşam standardını yükseltip yükseltmeyeceğini anlamak mümkündür. Bu çerçevede AKP Hükûmetinin hazırladığı 2013 bütçesine bakıldığında, üretim toplumu yerine tüketim toplumu yaratmak istediğini, toplumun genelini değil sadece belli bir sınıfın zenginleşmesine çanak tuttuğunu açıkça görebiliriz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmet bütçe gelirlerinin önemli bir kısmını dolaylı vergilerden oluşturmuştur. Dolaylı vergilerin yüksekliği gelir dağılımının daha da derinleştiğine, vergi sisteminin işlerliğini kaybettiğine delalettir. Aynı zamanda dolaylı vergilerin yüksek olması kayıt dışı ekonomiyi körükler. Halkın, dar gelirlilerin bütçesine bu kadar çok yüklenildiğinde bireyler faturasız, belgesiz mal alımı yaparak vergileri ortadan kaldırır. Böylece, hem dolaylı hem de dolaysız vergi tahsilatı yapılamaz bir noktaya gelinir.
Değerli arkadaşlar, Hükûmetin bütçeyi oluşturmak için bir politika olarak dolaylı vergilere yüklenmesi halka karşı bir tutum aldığının göstergesidir aslında. Halkın zaten düşük olan alım gücü, KDV ve ÖTV gibi vergilerle bugün daha da ağırlaşıyor, katlanılmaz bir hâle geliyor. Parası olanlar, yüksek geliri olanlar, bu oranları hissetmese de düşük gelirlilerce çok daha ağır bir şekilde hissedilmektedir. Uygulamada et, süt, eğitim, sağlık harcamalarında KDV oranının yüzde 8; pırlanta, elmas, külçe altın ve kıymetli taşlarda sıfır olmasının mantığı da açıklanmaya muhtaçtır.
AKP Hükûmeti, bütçedeki en büyük kaynağı olan dolaylı vergileri arttırmak, kayıt dışılığı kontrol altına almak için kredi kartı kullanımını yaygınlaştırmıştır. Bu sayede artık Türkiye, tüketim kültürünün arttığı, toplumsal değerlerin dejenere olduğu bir toplum hâline gelmiştir. Bugün mahkemelerde sürünen, kara listeye alınan kredi kartı borçlu ordusu vardır. Mahkemelere düşen kredi kartı sahiplerine de "Ayağınızı yorganınıza göre uzatın." denilerek naçizane tavsiyelerde bulunulmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2013 bütçesinde görülen dolaysız vergi oranı da yüzde 30-35'tir. Türkiye'de insanların vergi ödemekten niçin kaçtıkları, vergi ödemeye yönelik niçin gönüllü bir uyum içinde olmadıkları, Hükûmetin cevap vermesi gereken bir konudur. Bize göre bunun nedeni adil bulunmayan vergi algısıdır. AKP Hükûmeti esnafı ve tüccarı kendi yanında tutmak, seçmen kitlesini korumak ve arttırmak için sık sık vergi affı ve cezalarda indirim sağlayan uzlaşma sistemini kullanmaktadır. Bu durumun iyi niyetli, dürüstçe vergisini ödeyen vatandaşlar üzerinde olumsuz bir etki yarattığı kesindir.
Ayrıca, vergilerin nerede kullanılacağı vergi verecek kişi açısından da son derece önemlidir. Ödedikleri verginin, toplumun ihtiyaç duyduğu alanlarda kullanılacağına inanılıyorsa ödeme konusunda bir sıkıntı yaşanmayabilir. "Beklediği hizmeti alamayanlar, ödedikleri verginin savaş harcamaları için kullanılmasını onaylamayanlar vergi vermeye olumsuz bakabilirler ama vergi affından, ceza indiriminden yararlananlar bize oy versin, bunlar bizim için yeter." diyorsanız, ona da bizim diyeceğimiz herhangi bir şey yok.
Değerli arkadaşlar, bütçe yapımı, hem hazırlanış süreci hem de demokratik hukuk devleti iddiasının uygulanabilirliği açısından, halkın sunduğu egemenlik kavramının ne şekilde kullanıldığını doğrudan ortaya koyan bir mekanizmadır. Bütçe yapım sürecinde halkın Meclise emanet ettiği yetkinin adil ve aynı zamanda şeffaf bir şekilde kullanılması bu sürecin en temel dinamiğidir. Ancak Hükûmetin 2013 bütçesinde şeffaflık ilkesine nasıl bağlı kaldığı ortadadır. Zira, AKP'nin 2002 yılında iktidara gelmeden ve geldikten sonraki süreçte vadettikleriyle uyguladığı politikalar arasındaki fark gündelik hayatta gün geçtikçe kendini daha fazla hissettirmeye başlamıştır.
Değerli arkadaşlar, Türkiye'de toplumsal adalet göstergelerinin en önemlilerinden biri olan bütçe, maalesef, bu yıl da toplumsal adaletsizliği derinleştiren, bu adaletsizliği yapısal olarak kuran ve uygulayan bir nitelikte olmuştur. Her şeyden önce, bu bütçe, gerek gelirleri gerekse de giderleri boyutunda toplumun bütçe yapma hakkına büyük bir saldırıdır. Bu bütçe toplumun büyük bir bölümüne sorulmadan yapıldı ve katılımcılık ilkesi ihlal edilmiştir. Bu bütçe, kadınların her gün yeniden yaşadıkları büyük adaletsizlik ve tarihsel ezilmişliklerini onaracak bir şekilde yapılmamış, yine cinsiyetçi bir bütçe olarak ortaya çıkmıştır.
Bu bütçede şeffaflık ve kamu kontrolü ilkeleri görmezden gelinmiş ve halka geçmiş yılın hesabı verilmeden yeni bir bütçe yapılmıştır. Bu, aynı zamanda, halkın egemenlik hakkının ihlalidir. Bu durum, iktidarın "Tek egemen benim." gibi bir güç fetişizmine sarılmasının da bir sonucudur. Halktan toplanan vergilerin nereye harcanacağı halka sorulmamıştır. Bu sorulmadığı gibi, Sayıştay Yasası'nda yapılan değişiklik ile halkın bu harcamaların nereye yapıldığını öğrenmesi de engellenmiştir. Yapılan askerî harcamalar gizlilik önergeleriyle daha da şaibeli hâle getirilmiştir. Bu yapılanlar toplumun bütçe yapma hakkına da bir darbedir .
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP iktidarıyla birlikte kavramlar da değişime uğramıştır. Sosyal bir bütçede akla gelebilecek kavramlardan olan "yoksulluğun önlenmesi, istihdamın arttırılması, gençlerin ihtiyaçları, kadınların sorunları" gibi kavramlar yerini "faiz dışı fazla, bütçe dengesi, mali kural" gibi kavramlara bırakmıştır. Bu böyle olunca da bütçede halkın ihtiyaçlarına cevap olabilecek nitelikten çok, sadece belli siyasal ve ideolojik öncelikleri karşılayan bir bütçe ortaya çıkmıştır. Bu öncelikler sermayenin hareket alanını rahatlatmak, yine sermayeye servet transferi yapmaktır. Bütçenin oluşturuluş biçimi bu tabloyu ispatlamaktadır çünkü Hükûmet, gelirlerin yüzde 85'ini vergi gelirlerinden oluşturdu. Ancak bu vergilerin yüzde 91'i stopaj yani kaynaktan kesme ile tahsil edildi. Bu stopajın yüzde 65'i ücretlilerden yani çalışan emekçilerden alındı. Yani dolaysız vergilerin de çok büyük bir kısmı emekçiler tarafından ödenmektedir. Bütün bunların yanında, 2 milyon civarındaki sermaye geliri elde eden beyannameli mükelleften alınan gelir vergisinin toplam gelir vergisi payı içindeki oranı yüzde 1 gibi komik bir rakamdır.
Değerli arkadaşlar, AKP Hükûmeti döneminde vergi yükü sermayenin üzerinden alınarak adım adım emekçilerin sırtına yıkıldı. Gelir vergisi tarifesi 6 basamaktan 4'e indirilerek artan oranlılık etkisizleştirildiği gibi, en tepede gelir edinenlere uygulanan vergi oranı yüzde 45'ten önce yüzde 40'a, sonrasında da yüzde 35'e indirildi. Keza kurumlar vergisi oranı yüzde 33'ten önce yüzde 30'a, sonra da yüzde 20'ye düşürüldü.
Bütün bunların sonucunda, dünyanın hemen hiçbir yerinde görülemeyecek düzeyde adaletsiz bir vergi yükü dağılımı ortaya çıktı. Buna göre, bir asgari ücretli net gelirinin yüzde 70'i, brüt gelirinin yüzde 50'si oranında vergi ve prim yükü taşırken, bankaların efektif vergi yükü yüzde 5, dev holdinglerinki ise yüzde 4'ü aşmamaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2013 bütçesi de öncekilerden farklı olmamıştır maalesef; yüzü egemenlere ve sermayeye, sırtı ise halka ve ezilenlere dönük bir bütçe olarak açığa çıkmıştır.
AKP iktidarının "zenginleşme" ve "daha iyi bir maliye" olarak sunduğu tablonun altında yine emekçilerin kendi dişinden tırnağından arttırarak kurduğu, yılların emeği olan KİT'lerin satışı, aslında halkın olanın özel teşebbüslere âdeta hediye edilmesi yatmaktadır. 90'lı yıllarda mali denge amacıyla sürekli hâle getirilen ve halkı iliğine kadar sömüren zamların yerini bu Hükûmet döneminde özelleştirmeler almıştır. Özelleştirme politikalarının kısa vadede olmasa bile zamanla kamu ekonomisine ve halkın cebine olan etkisi yansımaya başlayacaktır.
Bu zamana kadar yapılan 43 milyar dolarlık özelleştirmenin 35 milyar doları yani yüzde 81'i bu Hükûmet döneminde gerçekleştirilmiştir. Halktan alınan vergilerle yaratılan sermaye ile kurulan KİT'ler neoliberal politikaların sonucu olarak -kârlılık durumuna bakılmaksızın- devletin sırtında yük olduğu gerekçesiyle yerli ve yabancı kuruluşlara satılmıştır.
Özelleştirmede de denizin sonu görünmüştür arkadaşlar. Hükûmetin bundan sonra kasasını nasıl dolduracağı, bunu doldurmak için de nereleri satışa çıkaracağı açıkçası hepimiz için de bir merak konusudur.
Değerli milletvekilleri, sermayenin asıl sorumlusu olduğu krizlerin faturası halka çıkarılmaktadır. Yine, Kürt sorununda AKP'nin yürüttüğü inkâr ve imha gibi 30 yıldır denenmiş ve artık ortalama bir akıl ve deneyim düzeyinin dahi saçmalığını teslim ettiği politikaların faturası da yoksul halka çıkarılmıştır. Sadece geçtiğimiz yaz, yaz aylarında operasyon ve istihbarat faaliyetleri için maliyeden savaşa aktarılan ek bütçe 650 milyon liraydı. Bunlardan kaynaklı ortaya çıkan bütçe açıkları için ise yüksek zam ve yine yüksek vergi oranları halktan alındı. Bu tablo, ülkenin yoksullarının, emekçilerinin AKP iktidarı döneminde de, maalesef, değişmeyen kaderi olmuştur.
AKP'nin -iktidarın- muhalefete yönelik sürekli olarak kullandığı ideolojik hareket ettiğine dair suçlayıcı tavrın anlamsızlığı bu verilerle çok daha net bir şekilde açığa çıkmıştır. İdeolojik tutum ve davranış hiçbir zaman suçlayıcı bir ifadenin aracı olarak kullanamaz. Bu konuda hiç kimse, hiçbir görüş ideolojilerden, dünya görüşlerinden muaf değildir. Biz, kendi adımıza siyasal politik duruşumuzu, her zaman her platformda açıkça ifade ettik, ediyoruz ve bundan da zerre kadar imtina etmedik, etmiyoruz çünkü bizim ideolojik ve politik tutumumuz emekçiden, yoksuldan, işsizden, hakkı yenilenden yani bir bütün olarak ezilenlerden yana, onların hakkını hukukunu savunan bir tutumdur.
Bugün Hükûmet neoliberal politikaların sürdürücüsüdür ve bu politikalardan sonuç almayı hedeflemektedir fakat parası olandan az, yoksuldan, ezilenden çok vergi alarak sermaye ideolojisinin siyasal temsilciliğini üstlenerek sonuç almak mümkün değildir. Bunu hep birlikte göreceğiz değerli arkadaşlar.
İdeolojik davranmak kötü ya da ayıp değildir. Asıl mesele, ideolojinin hangi kesimlerin çıkarlarına hizmet ettiğidir. Kapitalizm halkların düşmanıdır ve bizim görevimiz de kapitalizme ve bu ideolojiyi savunanlara karşı mücadele etmektir diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Aydoğan.