GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Rekabetin Korunması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:98
Tarih:11.06.2020

İYİ PARTİ GRUBU ADINA ZEKİ HAKAN SIDALI (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir piyasa sisteminin varlık, etkinlik ve devamlılığı konusunda başka hiçbir unsur rekabet kadar stratejik bir öneme sahip değildir. Piyasa dediğimiz şey asgari her şartta oluşabilir. Ancak piyasa sistemini faydalı hâle getiren unsur piyasalar değil, bizzat rekabettir. Rekabetin işlediği bu kavramın ilgili mevzuat ve düzenleyici, denetleyici kurumlarla güvence altına alındığı bir ortamda firmaların temel amacı tüketicilerin isteklerini daha ucuz ve daha kaliteli bir şekilde karşılayarak rakiplerine ticari üstünlük sağlamaktır.

Bir diğer ifadeyle rekabet, sağladığı yarış ortamıyla birlikte AR-GE faaliyetlerinin, teknolojik gelişmeleri takibin, inovasyon ve çağı yakalamanın da anahtarı konumundadır. Verimliği artıran en önemli parametrelerden biri olan rekabet, kurallara uygun bir şekilde uygulandığında toplumun yararını gözeten bir süreçler bütünüdür.

Ülkemizde rekabet, Anayasa'mızın "Piyasaların denetimi ve dış ticaretin düzenlenmesi" başlıklı 167'nci maddesinde de güvence altındadır. Yani rekabetin korunması anayasal bir zorunluluk. Bu çerçevede ise 1994 yılında Rekabet Kanunu çıkarıldı, 1997 yılındaysa Rekabet Kurumu kuruldu. Bu kanun ve Kurumun varlığı rekabeti düzenleyici bir etki yaratması bakımından olumludur fakat bu Kurumun bağımsız bir denetleyici ve düzenleyici kurul olması gerektiği de göz ardı edilmemelidir. Zira, kanunu çıkarmak ve kurumu kurmaktan daha çok bunu hakkıyla uygulamak büyük önem taşımaktadır, aksi bir durum amaca hiçbir şekilde hizmet etmeyecektir.

Kurum ve kanunlarımızda hem vatandaşımızın menfaatini korumak hem de yerel ticari kurumlarımızı ulusal ve uluslararası rekabete hazır ve uyumlu hâle getirmek ana hedefimiz olmalıdır. Bu kanun teklifiyle hedefimiz tüketiciye seçme özgürlüğü yaratmak, fırsat eşitliğini sağlamak, rekabet eden ürünlerle vatandaşımıza refah sunabilmek ve adil paylaşım sağlayabilmek olmalıydı. Eş zamanlı olarak işletmelerin haklı kazancını korumak ve haksız kazancını engellemeliydik. Burada adaletin terazisi hassastır, aşırı her düzenleme teraziyi bozmaz, kırar.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz bu kanun teklifiyle 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun'un revize edilmesi ve Avrupa Birliği mevzuatıyla uyumlaştırılarak modern bir yapıya kavuşmasının amaçlandığı söyleniyor. Bu, teknik olarak doğru bir yaklaşım fakat hepimizin bildiği gibi yüce Meclis çatısı altında, asli görevlerinden biri kanun tekliflerinin Avrupa Birliği mevzuatına uygunluğunu denetlemek olan Avrupa Birliği Uyum Komisyonu bulunuyor. Farklı kanun tekliflerinin uygunluğu için bu Komisyondan zaten görüş almıyorsunuz, bunu biliyoruz ama doğrudan Avrupa Birliği mevzuatını ilgilendiren maddelerde dahi görüş almamanızı gerçekten yadırgıyoruz. Daha önce de defalarca tali komisyonları şeklen belirlediğinizi, görüşlerine gerek dahi duymadığınızı söyledik. Bu teklifte ise Avrupa Birliği Uyum Komisyonunu tali komisyon olarak bile atamayışınızı artık iyi niyetli görmemiz mümkün değildir. Bu durum, sizin, Meclisin komisyonlarına olan bakış açınızın da açık bir göstergesidir. Bu sakıncalı bakışın Meclisimizin yasama yetkisine hiçbir katkısı yoktur, aksine zararı vardır. Kanunlar kalıcı olmak üzere detaylı hazırlanmalı, hazırlık sürecinde ilgili komisyonların, sivil toplum kuruluşlarının, sanayi ve ticaret odalarının görüşleri mutlaka alınmalıdır. Bu tarz sipariş ve kopyala-yapıştır yasalarla ne mevzuata uyum sağlayabilirsiniz ne de ülkede rekabeti layıkıyla tesis edebilirsiniz. Bu şekilde çıkardığınız yasalar kadük kalmaya ve sıklıkla yenilenmeye mahkûm olurlar. Kendi komisyonlarından faydalanmayan Meclis parça parça kanun yaparsa aynı kanunları tekrar tekrar yapmaya devam etmek zorunda kalırız. Bakalım, bu kanunun eksiklerini ne zaman tekrar bu kürsüde konuşulurken göreceğiz.

Sayın milletvekilleri, Rekabetin Korunması Hakkında Kanun'daki bugünkü değişiklikleri konuşmadan önce, normalde özerk bir nitelikte olan Rekabet Kurumunun özerkliğini yok eden kanun değişikliklerine de bakmak gerekir. 2018 yılında yapılan bir düzenlemeyle Kurumun yetkili karar organı olan Rekabet Kuruluna üye seçilmesi teamülleri köklü bir değişikliğe gitti. Önceden bu Kurul çoğulcu ve katılımcı bir anlayışla TOBB'un, Yargıtayın, Danıştayın ve ilgili bakanlıkların kendi içinden göstereceği adaylardan oluşuyordu. Ancak 2018 değişikliğiyle Kurulun tüm üyelerini atama yetkisi doğrudan Cumhurbaşkanına bırakıldı. Ekonomiye duyulan güven tartışmalarını hatırlarsak eğer, tıpkı Merkez Bankasının bağımsızlığı konusu benzeri bir çıkmazı yaşıyoruz. Güven vermeyen bir kurulun kararları da saygı görmez. 2018'e kadar Rekabet Kurulu üyeleri, az önce saydığım kurumların kendi iç dinamiklerinde, kurumsal demokrasilerini çalıştırarak kendi bağımsız kurumsal tercihleriyle en fazla liyakat sahibi kişilerden belirlenirdi. Bu sayede, hem Kurum içerisindeki ilgili kişilerin bireysel gelişimleri için bir hedef ve kazanç sağlanıyordu hem de bu Kurumun bağımsız ve ilkeli karar algısına en uygun liyakatli tercihler ortaya çıkarılıyordu. Bu kadar özenle seçilen profesyonel kişilerin yarattığı güven algısı, hizmetine girdiği Rekabet Kurumuna da çok ciddi bir kurumsal kimlik kazandırıyordu. Ancak 2018'de getirilen değişiklikle, üyelerin direkt ve tartışmasız bir şekilde doğrudan Cumhurbaşkanınca atanması, oluşmuş tüm teamülleri yıkmakla kalmayıp hem yerli firmalarda hem de yabancı yatırımcılarda derin bir güvensizlik ve tereddüt ortaya çıkardı. Kurumun kaybettiği özerklik ve sonrasında yaşadığı bu güven kaybı, Avrupa Birliği tarafından hazırlanan 2019 Türkiye İlerleme Raporu'nda da yer buldu. Şöyle ki: Bu olumsuz gelişme, açıkça, Rekabet Kurumunun işleyişi bakımından sorunlu olarak nitelendirildi.

Bu tarz güven kaybettiren olumsuz uygulamalar keşke sadece bir kurumla veya sadece bir uygulamanızla sınırlı kalsa. Aslında, ülkeye dair alınacak benzer tüm kararları bir tek imzaya endekslediniz. "Mutlak güç biz olalım, gerisi önemli değil; yeter ki gücü kaybetmeyelim." anlayışıyla kararlar alıyorsunuz. Toplumda karşılığınız azaldıkça sıkışıyor ve "Devletin kurumlarını güçsüz hâle getirelim, günü kurtaralım." diyorsunuz. Sizin bugünleriniz vatandaşlarımızın yarınlarına mal oluyor.

"Devlet" dediğimiz yapı, tüm vatandaşların her alanda ve her ortamda kendisini tam güvende hissettiği kurumların özelinde yaşar. Cumhuriyetimizin kuruluşuna kadar uzanan ve köklü teamülleri yıllara dayanan, toplumun tüm kesimlerince yüksek güven duygusuyla sahiplenilen kurumlarımızı daha da yücelteceğinize bu uygulamalarınızla âdeta yok ediyorsunuz.

Sayın milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz kanun değişikliği teklifi, olumlu maddelerinin yanında, birtakım sakıncalı ve üzerinde müzakere edilmeden hazırlanmış maddeleri de içeriyor. Olumlu bulduğumuz başlıklardan biri "de minimis" uygulamasının getirilmesidir. Bu uygulamayla Rekabet Kurumu, yüksek cirolu ihlal iddiaları hakkında soruşturma açacak, düşük cirolu konuları soruşturmasız çözüme kavuşturacaktır. Olumlu bulduğumuz bu düzenlemeyi daha iyi hâle getirmek adına, soruşturulmayan ihlallerin tazminat hakkının saklı tutulması düşünülebilir, böylece KOBİ'lerin doğacak mağduriyetlerinin de önüne geçmiş oluruz.

Diğer olumlu bulduğumuz konuysa uzlaşma ve taahhüt mekanizmasının Rekabet Kanunu'nda hayata geçirilmesidir. Bu durum, uzun ve zahmetli soruşturma süreçlerinin taraflar arasında uzlaşmayla sona erdirilmesini sağladığı için hem Rekabet Kurumuna hem de firmalara kolaylık sağlayacaktır. Fakat bunların yanında, teklif metninde sakıncalı olarak gördüğümüz ve ileriye dönük sorunlar yaratacağını düşündüğümüz maddeler de bulunmakta. Bu maddeler hem gerekçede yer alan Avrupa Birliği mevzuatına uyum konusuna aykırılıklar taşıyor hem de temel hak ve hürriyetler konusunda ihlaller barındırıyor.

Örneğin, 3'üncü maddeye bakalım: Teklifte yer alan "...teşebbüslerin belirli faaliyetlerini yahut ortaklık paylarını ya da malvarlıklarını devretmeleri şeklindeki yapısal tedbirleri nihai kararında bildirir." ifadesi çok muallaktır ve uygulanması çok sakıncalı sonuçlar doğurabilir. Bu maddeyle Rekabet Kuruluna başka bir yerde ve kanunda olmayan yapısal tedbirler alma yetkisi veriliyor. Kurulun şirketlere yönelik uygulayacağı devir emirleri bu muğlak tanımlarla açıklanamaz. Bu uygulama, ilerleyen zamanlarda mülkiyet hakkı üzerinden büyük hak ihlallerine yol açabilir. Üyelerinin tek elden siyaseten atanması ise zaten tartışmalı duruma gelmiş olan bir kurula böyle üst düzey bir yetkinin verilmiş olması yerli ve yabancı yatırımcıda büyük bir güven boşluğuna sebep olur. Bu maddenin yasalaşması, içinden geçtiğimiz zorlu ekonomik kriz döneminde atılacak en faydasız adım olacaktır.

2019 yılına baktığımızda, tarihsel sürecin aksine, hiç bir milyar dolarlık bir birleşme olmamış, 500 milyon dolar üzerinde ise tek işlem var, o da meşhur geçiş garantili köprü. 2019 yılında 233 birleşme ve satın alma gerçekleşmiş, işlem hacmi ise 5,3 milyar dolar. Bu veriler, bize, 2018'e göre işlem hacminde yüzde 56, işlem sayısında yüzde 9 daralma olduğunu gösteriyor. Bu, 2019 yılından sonraki en düşük işlem hacmimiz. Bu kanundaki sınırlayan hükümler bu rakamların daha da azalmasına sebep olacaktır.

Bağımsız kurumlara ilişkin düzenlemeler Genel Kurula geldiğinde ilk bakmamız gereken konu, teklifte hukukun üstünlüğüyle çelişen madde bulunup bulunmadığıdır çünkü bu kurumlar hukuken güvence altına alınmış, idari, organik ve işlevsel bağımsızlık ilkeleri içerisinde hareket etmek zorundadır, siyasi otoritenin gölgesinde değil.

Diğer yandan, genel bir değerlendirme yapacak olursak, fikrî mülkiyet haklarında olduğu gibi rekabet hukukunda da uzmanlaşmış mahkemelerimiz bulunmamaktadır. Hukuki ihtisas olmadan verilecek olan kararlar adaleti ve güveni zedeler ve siyasallaştırır. Bu maddeye Avrupa müktesebatı açısından baktığımızdaysa bu mevzuata uyumla bağlantısının ne olduğunu anlayamadık. Buradan bizim anladığımız, mülkiyet hakkına müdahaledir. Böyle bir müdahale usulü hiçbir Avrupa Birliği ülkesinin kanunlarında yer almıyor. Amacından uyumsuz bir kanun teklifi hazırlamak, bu konuda ilgili kanun maddesi üzerinden başka tasarruflar planlandığı endişesi yaratıyor. Burada unutulmaması gereken temel konu, haksız rekabeti engelleme ve cezalandırmanın başka, mal varlığına el koymanın başka bir şey olduğudur. Kötü niyetlilerin elinde, bu madde, bir şirketin parçalanarak el değiştirmesine yönelik bir araca dönüşebilir. Sermaye kontrolü "Aman ha!" derken şimdi de "Şirket kontrolü mü?" dedirten sağlıksız bir maddedir. Bugün görüştüğümüz değişikliklerin ne kadar yanlış olduğunu Avrupa Birliği tarafından hazırlanacak olan 2020 Türkiye İlerleme Raporu'nda "Olumsuz gelişmeler" başlığında muhtemelen okuyacağız.

Kanun teklifi metninde yer alan bir diğer problemse 4'üncü maddedir. Bu maddeyle, kartellerin ortaya çıkarılmasında yerinde inceleme yetkisinin daha da artırıldığı belirtilmekte, bu yetkiyle Rekabet Kurumuna her türlü bilgiyi çoğaltma, veri kopyalarını alarak daha sonra inceleme yetkisi tanınıyor. Bu kanun teklifi kişisel verilerin korunması ve ticari sırların güven altında tutulmasına karşı ciddi bir tehdittir. Bilinçli veri ifşalarının yaptırımlarını belirlemeden verilen bu yetki çok tehlikelidir, kötüye kullanılmaya açıktır.

Ticari casusluğun dünyada çok etkin olduğu bir dönemden geçiyoruz. Ulusal şirketlerimiz bu kanunun kurbanı olabilir. Rekabette Türk şirketlerini güçlü kılan ticari sırlarının yabancı rakiplerimizin eline altın tepside geçmesine sebep olabiliriz; kaş yapalım derken göz çıkarmamalıyız. Bu bağlamda, veri güvenliği, gizlilik ve kişisel verilerin yeterli düzeyde korunabilmesinin yanı sıra hukuki güvenliğin sağlanabilmesi için ilgili Rekabet Kurumu personeli hakkında, kullandıkları yetkinin ağırlığıyla orantılı yaptırımlar belirlenmesi çok yerinde olacaktır. Bu konuda cezai sorumlulukların çerçevesi çizilmeli, diğer yandan da mağduriyete uğrama ihtimali bulunan özel şirketlere yasal güvence verilmelidir. Yoksa bu durum ileride devlete karşı tazminat davalarının açılmasına sebep olabilir.

Sayın milletvekilleri, kanun teklifinin 11'inci maddesinin ayrıca gözden geçirilmesini buradan ısrarla teklif ediyorum. Bu maddeyle Kurum çalışanlarının hukuki sorumlulukları ve soruşturma esasları belirlenmeye çalışılıyor. Rekabet Kurumu personeli ve BDDK arasında bir paralellik öngörülüyor. Yani Kurul üyeleri ve personelinin yargılanması amir iznine tabi olacak. Bu kapsamda Kurul başkanının ve üyelerinin yargılanmasının iznini bakan verecek. Kurumun diğer personelinin yargılanmasının iznini ise Kurum başkanı verecek. Bu keyfiyet yaratabilecek durum kabul edilemez. Kurul başkanı ve üyelerinin atama esaslarına bakıldığında, zaten tek bir kişinin tasarrufuyla atandığı ortadadır. Dolayısıyla, siyaseten sahiplendiği atamayı aynı şekilde yargılama ve soruşturma iznini verme yetkisini de sahiplenme ihtimali hukukun tarafsızlığına gölge düşürmektedir. Şöyle ki: Bu durum, zaten özerk yapısını zedelediğiniz, tarafsızlığına şüphe düşürdüğünüz ama aslında bağımsız bir idari otorite olarak görev yapan, yapması gereken Rekabet Kurumunun siyasallaşmasına da sebep olur. İfade ettiğimiz bu siyasallaşma algısının yalnızca bir iddiadan ibaret olmadığını, zaten hâlihazırdaki Kurum Başkanı ve Başkan Yardımcılarının sosyal medyada açıkça yaptığı paylaşımlarından görebiliyoruz.

11'inci maddede teklif edilen yargılama izni güvencesinin verilmesi durumunda, hem Rekabet Kurulu üyelerinin hukuka aykırı faaliyetlerinin önünü açar hem Kurumun siyasete alet olmasına neden olur hem de Anayasa'mızın 10'uncu maddesindeki eşitlik ilkesini ihlal eder.

Sayın milletvekilleri, rekabet eşitliğinin sağlanması konusunun üzerine bu kadar konuşmuşken biraz da siyasi empati yapalım isterim. Birkaç sorum olacak: Devletin ve milletin televizyonu olan TRT'nin ekranlarının muhalefet hariç herkese açık olması, bir siyasi parti tarafından orantısız şekilde kullanılması; RTÜK'ün yasal haklardan elde ettiği ceza verme yetkisini iktidara muhalif gazete ve televizyonlara karşı kullanması; Millet İttifakı büyükşehir belediyelerinin İller Bankasından alabildikleri kredi miktarının aynı şehrin Cumhur İttifakçı ilçe belediyelerinden bile az olması; valilerin yalnızca Cumhur İttifakı'nın milletvekilleriyle toplantı yapması, diğer muhalefet vekillerinin davet bile edilmemesi; İYİ PARTİ'yi kurduğumuz günlerde havaalanlarındaki "İyi uçuşlar." ifadelerinin bile kaldırılması siyasi rekabet ihlali değil midir? Bunlara daha onlarcasını eklemek mümkün.

On sekiz yıllık iktidarınızda siyasi rekabet etiğine dair ne kadar yazılı yazısız kural varsa ihlal edildi. Rekabet Kurulunun siyasi partileri denetleme gibi bir yetkisi olsa şüphesiz en büyük cezayı AK PARTİ'ye kesmek zorunda kalırlardı. Korkarım, Rekabet Kurumu bu kanun teklifinin 3'üncü maddesine göre belirli sayıda milletvekilini AK PARTİ'den ayırmak zorunda kalırdı.

Sayın milletvekilleri, Anayasa'dan güç alan söz konusu bağımsız devlet kurumları ülkenin en itibarlı kuruluşları olmak zorundadır. İtibarı olmayan, toplumun tüm kesimlerince doğruluğu tartışılan ve kurumsal yapısı zedelenen kurum ve kuruluşlar ne beklentileri karşılayabilir ne de güven verebilir.

Peki, bugünlere nasıl ve niye geldik? Getirdiğiniz Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle kanunların yerini kararnameler, milletvekillerinden oluşan bakanların yerini atanmışlar aldı. Bununla beraber, bağımsız devlet kurumlarına yaptığınız atamalarda liyakat gitti, sadakat geldi. Bu bakış açısıyla yaptığımız ve yönettiğimiz söz konusu uygulamalar başta yatırımcıların güven kaybetmesine sebep oldu. Tek bir kişinin ifadelerinin üzerinden yürütülen politikalar, son yıllarda ülkemize yurt içinde ve de yurt dışında çok şeyler kaybettirdi. Getirdiğiniz düzenlemeler bu keyfîliği azaltmak yerine daha da fazla artırıyor ve uluslararası arenada ülkemizin rekabet gücünü azaltıyor.

Hukukun üstünlüğünü esas alan, gerçek kuvvetler ayrılığının uygulandığı, güçlü ve bağımsız demokratik kurumlara sahip, üretim ekonomisine yönelmiş, uluslararası kredibilitesini artırmış, bir kişinin keyfiyetinde değil, devlet aklıyla uzun vadeli, akılcı ve dengeli planlar yapmış, kendi kendine yeten ama dünyayla ilişkili olan bir ülke hâline gelmeliyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

ZEKİ HAKAN SIDALI (Devamla) - Bunun için ise tek yol, iyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçmek ve onun gerekliliklerine göre hareket etmektir.

Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)