| Konu: | Rekabetin Korunması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 98 |
| Tarih: | 11.06.2020 |
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Rekabetin Korunması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde söz aldım, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Üzülerek de boş koltukları görüyoruz. Malatya Milletvekilimiz Bülent Bey'in imzası var; sağ olsun, kendisi burada. Aynı zamanda 110 milletvekili bu kanun teklifine imza atmış, iktidar sıralarında 10 milletvekili var; demek ki kendileri de bu kanun teklifine sahip çıkmıyor. (CHP sıralarından alkışlar)
Çok değerli milletvekilleri, ülke 2018'den bu yana, iki yıldır ağır bir ekonomik krizde. Ekonomi çökmüş durumda, işsizlik ve daralmada rekora doğru gidiyoruz. Hepimiz biliyoruz, 2018'de, seçim çalışmalarında "Başkanlık sistemi gelince ekonomi uçacak, kararlar tek elden alınacak, bütün sorunlar çözülecek." dendi ancak ekonominin hâli ortada.
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin mayıs verilerine göre, kapanan şahıs şirketleri bir yılda yüzde 21 artmış, açılan şirket sayısı ocak-mayıs arası yüzde 14 azalmış. Ocak-nisan döneminde ise ülke çapında 4.709 şirket kapandı. TÜİK'in açıkladığı işsizlik rakamlarına bakıyorsunuz, mart ayı işsizlik oranı yüzde 13'ün üzerinde. Kısa çalışma ödeneği ve zorunlu izin sonucu 4,5 milyon kişi askıda. Son bir yılda 1 milyon 662 bin kişi işinden oldu. Sadece mart ayında 1 milyon kişi işini kaybetti, işsiz sayısı 4 milyon sınırına ulaştı. Rekabetçi bir piyasa ekonomisi için öncelikle gerekli olan yeni bir rekabet kanunu teklifi değil, ekonomideki sorunları çözmek.
Değerli milletvekilleri, teklif edilen kanun ülkemizde piyasa rekabetini bozan asıl sorunlar konusunda hiçbir adım atmamaktadır. Rekabetin hemen hiç korunmadığı iki büyük alan var. Bu alanlardan ilki medya, ikincisi, baktığımız zaman, inşaat sektörü.
Değerli milletvekilleri, gerçekten, kamu ihaleleri ve inşaat sektörüne baktığımız zaman... Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütünün medya sahipliği izleme raporuna göre, bugün Türkiye'de en çok okunan 10 gazeteden 9'unun sahibi iktidarla ticari ilişkileri olan 5 holding. AKP medyada ileri tekelleşme dönemine geçmiş durumda, oysa medya alanında rekabet olmazsa olmaz çünkü medyada rekabet halkın doğru ve tarafsız habere ulaşma özgürlüğünün teminatıdır.
İnşaat sektöründe tablo bundan farklı değil. Son beş yılda kamunun verdiği 100 milyon lira ve üzerindeki toplam 327,8 milyar liralık ihalelerin yarısını sadece üç beş şirket almış. AKP iktidarı, kendi eliyle fiilî tekeller yaratıyor. Rekabet Kurumu nerede merak ediyoruz.
Değerli milletvekilleri, AKP iktidarı, 2018'de Kurulun özerkliğini kaldırdı, 2020'de ise Kurumun özerkliğini kaldırıyor. Rekabet Kanunu AKP iktidarı döneminde 2003, 2004, 2005, 2008, 2011 ve 2018 tarihinde değişti. Kanunun değişikliklerden önceki hâli bugünden daha yeterliydi. 2018'de kanun hükmünde kararnameyle Kurulun özerkliği ortadan kaldırıldı. Daha önce Yargıtay, Danıştay, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, Kalkınma Bakanlığı ile Gümrük ve Ticaret Bakanlığı üye atanması sürecinde öneride bulunabiliyordu. "Başkanlık sistemi" denen bu sistemde bütün üyeler tek adamın atamasına bırakıldı. Bugün itibarıyla Cumhurbaşkanı istediği kişiyi istediği zaman göreve getirip görevden alabiliyor. Böyle bir anlayışla rekabet korunabilir mi, böyle bir anlayışla özerklik sağlanabilir mi? Komisyonda dile getirdik, yeni madde önerdik; önergemiz AKP milletvekilleri tarafından reddedildi, durum değişmedi. Kurulun yapısı böyle kaldığı müddetçe dünyanın en iyi yasasını yapsak da rekabet ortamı iyileşmeyecek. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, kanun teklifi, şirketler için böl, parçala, yönet düzenini önermekte. Bu şartlarda ülkemize yabancı sermaye gelmez, yerli sermaye de ürker, yatırım yapmaz.
Temel maddeleri değerlendirirsek; örneğin, teklifin 3'üncü maddesi Komisyonda çok tartışıldı. AK PARTİ, CHP ve İYİ PARTİ gruplarının önergesiyle bir ölçüde düzeltildi. Yapısal tedbir hemen uygulanmayacak, şirketlerin altı ay süresi olacak ama yine sorun var. Rekabet Kuruluna Deli Dumrul yetkisi veriliyor çünkü bu madde onu gösteriyor. Mahkeme kararı olmadan şirketleri bölebilecek Kurul. Bu madde, mülkiyet hakkını düzenleyen Anayasa'nın 35'inci maddesi ve çalışma hürriyetini düzenleyen Anayasa'nın 48'inci maddesine aykırı; kaldı ki dayanak gösterdikleri Avrupa Birliği mevzuatına da aykırı. Avrupa'nın hiçbir ülkesinde idari kurallar şirketleri bölmüyor. Ortada çok ağır bir rekabet ihlali durumu varsa onu tespit ediyor; karar, nihayetinde mahkemelerin.
Değerli milletvekilleri, Türkiye ekonomisinin geleceği bakımından önemli bir karar anındayız. Yapısal tedbir yetkisini bu hâliyle Kurula verirsek, bu ülkede mülkiyet ve teşebbüs hürriyeti biter, şirketler kendilerini güvende hissetmezler, yatırımlarını başka ülkelere kaydırma yarışına girerler. Ayrıca, tamamen siyasete bağlı bir kurula mülkiyeti bölme yetkisi verirsek yabancı sermayeyi unutmamız gerekir. Elin adamı neden parasını Türkiye'ye getirsin? Neden ülkemize yatırım yapsın?
4'üncü maddeye gelince, "Defterlerini, fiziki ve elektronik ortam ile bilişim sistemlerinde tutulan her türlü verilerini ve belgelerini inceleyebilir -buraya kadar sorun yok- bunların kopyalarını ve fiziki örneklerini alabilir." hükmünü getiriyor; böyle bir şey olamaz. Kimse kendi bilgilerinin dışarıya sızmasını istemez. Bir memura bunun teslim edilmesini kimse istemez.
Değerli milletvekilleri, böyle bir şey kabul edilebilir değil. Kişisel veriler, ticari sırlar, avukat-müvekkil ilişkisi, Rekabet Kurumunu ilgilendirmeyen ve zaten bakmaması da gereken çok sayıda veri var. Kanunun bu hâli şirket ve çalışanları için felaket, bütün verilere el konuluyor. Oysa, Anayasa'nın 20'nci maddesi kapı gibi duruyor önümüzde. Özel hayatın gizliliği anayasal güvence altına alınmış durumda, dahası Kişisel Verilerin Korunması Kanunu da var. Gelin, bu yanlıştan dönelim, Anayasa Mahkemesinden dönecek bu değişikliği kabul etmeyelim.
Değerli milletvekilleri, getirilen teklifin kabaca yarısı yani 5'inci, 6'ncı, 7'nci, 11'inci, 12'nci ve 13'üncü maddeleri personelle ilgili. Çok ciddi hukuksuzluklar ve hak kayıpları var o maddelerde. Her şeyden önce, Anayasa Mahkemesinin 2013'te iptal ettiği kanun maddesi ufak değişikliklerle 2020'de karşımıza çıkıyor. Kadrolar konusunda Cumhurbaşkanına verilen esasları belirleyen yetki de Kurula verilen takdir yetkisi de yanlış ve Anayasa'ya aykırı. Kadroyla ilgili her şeyin kanunla belirlenmesi lazım. Ayrıca, teklif kanunlaşırsa pek çok sayıda memur eski işinden başka işlerde çalıştırılacak. Bu, mobbing demek değerli milletvekilleri. Bu memurların maaş kaybı, emeklilikleriyle ilgili hak kayıpları olacak. Neden Anayasa'yı çiğneyerek memurların haklarına dokunuyoruz değerli milletvekilleri?
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)