| Konu: | Rekabetin Korunması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 98 |
| Tarih: | 11.06.2020 |
SERKAN TOPAL (Hatay) - Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize saygılarımı sunuyorum.
Öncelikle şunu ifade etmek istiyorum: Az önce Sayın Ali Mahir Bey'in konuşmasını dinledik; gerçekten yürekli gazeteciler, cesaretli gazeteciler, kalemini satmayan gazeteciler bu ülkede her zaman vardır, var olmaya devam edecektir ve onlar var oldukça da bizler özgürlük türkülerini söylemeye devam edeceğiz, bunu burada ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, maddeye gelince, şimdi, teklifin genel gerekçesinde, rekabet hukuku ekonomi ile hukukun kesiştiği alan olarak tanımlanmakta ve ekonominin sağlıklı işleyebilmesi bakımından önemli bir görevi ifa ettiği belirtilmektedir. Elbette, bu tanımlamalar önemli. Ekonominin sağlıklı işlemesi, sermayenin tabana yayılması ekonominin sağlıklı gelişmesi açısından kaçınılmazdır. Rekabet, bu noktada, toplumun yararı için kullanılan önemli bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Ekonomi kendi dinamikleri içerisinde rekabeti zorunlu kılar; tekelleşme, kartelleşme gibi piyasa hâkimliğine asla geçit vermez. Bunun temel koşulu olarak ekonomiye ve ekonomik dinamiklere siyasi etkilerin olmaması gerekiyor ancak bunu burada maalesef göremiyoruz. Çağdaş ekonomilerin temel kavramlarından biri de tam rekabet piyasasının oluşmasına kamu otoritesinin olanak sağlamasıdır. Korumacı ve yandaş yaratma anlayışı, ihale sistemini kısık hâle getirmek rekabetin önündeki en büyük engeldir.
Bu ülkede yaşanan siyaset-ekonomi ilişkisi, ne yazık ki, bırakın rekabeti serbest hâle getirmeyi, neredeyse kartelci bir yapıyı ortaya çıkardı. Rekabetin korunması yerine, birilerinin korunmasını öne alan, başkalarına yaşam hakkı tanımayan, dolayısıyla maliyet-kâr ilişkisini zirve yaptıran, bunun yanında kamu kaynaklarıyla yeni güçler ortaya çıkaran bir anlayış rekabeti nasıl koruyacak?
Bir yandan, kamu ihaleleri bir gruba verilerek âdeta imtiyazlı şirket yaratan, aynı şirketlere medya kurumlarını da bünyelerine katmaları dayatılan, sermayenin bir gecede el değiştirdiği bir anlayış nasıl rekabet sağlayacak değerli arkadaşlar?
Tabii, bu, sadece ticarette değil, aynı zamanda siyasette de böyledir. Aynı anda 30 ulusal TV'nin canlı yayınla verdiği siyasi bir toplantının karşısında sadece sosyal medyada yer alan medyayla bunlara nasıl cevap verilir, nasıl rekabet sağlanacak? Bu ülkede öğretmen görmeden liseyi bitiren bir çocuk ile ileri fen eğitimi uygulayan bir çocuk aynı sınavda nasıl rekabet sağlayacak, nasıl rekabet edecekler birbirleriyle?
Değerli arkadaşlar, aslında bu, tamamen bir yönetim sorunudur, bir anlayış sorunudur. Siyaseten bu sorun çözülmeden ne toplumsal ne de ekonomik olarak istenen rekabet ortamı kesinlikle oluşamaz. Örneğin, bir TV programına ceza veren RTÜK, bir başkasına benzer olayda göz yumuyor ve buna da Rekabet Kurumu bir şey yapmıyorsa haksız rekabet nasıl önlenecek? Bir siyasi partinin bayram reklamını yayınlamaktan dahi kaçınan bir ulusal medya varsa ve buna da Rekabet Kurumu bir şey yapmıyorsa hangi sağlıklı ekonomiden, hangi sağlıklı rekabetten konuşacağız? Özgür olması gereken basın "Grup şirketleri ihale alıyor." diye haberleri manipüle ediyorsa, aynı basın kendi grup şirketlerinin veya ürünlerinin açık veya gizli reklamını yapıyorsa rekabet nasıl sağlanacak?
Değerli arkadaşlar, bunun için biz "demokrasi" diyoruz. Demokrasi olmazsa rekabet olmaz; demokrasi, müdahale kültürünü reddeder; demokrasi, ortak aklı, hakkı, hakkaniyeti öne alır; demokrasi varsa adalet olur; demokrasi varsa şeffaflık olur; demokrasi olursa adil siyaset, sosyal devlet olur. Bu yüzden, biz her zaman "demokrasi" "sosyal adalet" "hak, hukuk, adalet" diyoruz ama yine iktidar görmezlikten geliyor. Umarım, bir gün hak, hukuk, adalet kazanacak, bizler kazanacağız.
Teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)