GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bazı Kanunlarda ve 399 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:102
Tarih:18.06.2020

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bütçe görüşmeleri sırasında söz almış ve şunu söylemiştim: Bu bütçe çürük bir bütçedir, bu bütçe çürük bir bütçe olduğu için, çürüyen her şey gibi o da düşecektir, bugün düştüğünü gördük. Bu bütçe bizim hiçbir yaramıza ilaç olmadığı gibi daha çok borç, daha çok yoksulluk, daha çok yoksunluk getirmiştir bize. Çünkü, bütçe halk için yapılan bir şey değildir. Bütçeyi sadece çıkar odaklarının çarkı dönebilsin diye yapıyoruz. Faiz lobisinden daha çok borç, sermaye piyasasına daha çok taze borç, borç, borç, borç... Sonunda çürüyen bütçe düşmüştür. Peki, bunu nasıl durduracaksınız? Nasıl bastıracaksınız? Elinizde bir tek araç var: Korku. Daha çok korkutmak, konuşan herkesi korkutmak. Gazeteci yazı yazacak, yanlış yazdı, mahkemeye mi? Hayır, İçişleri Bakanı müdahale edecek: "Namussuz, sana gösteririm!"

Sonuç, artık milletin korkacak herhangi bir şeyi kalmadı. Sonuç şu, biz söylüyoruz, diyoruz ki daha çok özgürlük, daha çok demokrasi, talebimiz budur. Daha çok özgürleştirelim, daha çok demokratik bir toplum yapısına doğru dönüşelim, cumhuriyetimizi demokrasiyle taçlandıralım. O zaman çürüyen bütçenin yerine de para buluruz, üretiriz, birlikte başarırız. Ama siz her birimizi "yeşil toplu trollerle", küfürle, hakaretle, İçişleri Bakanıyla, başka kimselerle korkutmaya çalışırsanız toplumun dinamizmini kaybetmesine yol açarsınız ve bir daha ayağa kalkamayız.

Ben, bazen -bu Meclisin eski hâlini bilen bir adamım- şu çatıyı söksek de yukarıdaki güneşle, aydınlıkla karşılaşsak diyorum. Toplumun bu kadar uzağında, bu kadar politize olmuş bir yapıyı yani politika üretmek için politize olmuş değil, paralize etmek için politize olmuş, bir araya gelip bir şey üretememek üzerine politize olmuş bir yapıyı biz taşıyamayız arkadaşlar.

Erol Hoca geçen gün burada bir konuşma yapıyor, bir şey söyledi, daha birinci dakika, aman Allah'ım... "Yani niye bu kadar azsınız, arkadaşlar?" dedi. "Sen nasıl bu kadar az dersin!" Ya, Erol Hoca işte, 90'lı yıllardan itibaren birlikte çalıştığımız, bu ülkeye katkı sunmaya çalışan bir insan. Onu dinlemeyeceksiniz, Tuncay'ı dinlemeyeceksiniz, Ali Mahir konuşurken "Sen... CHP'nin şu adamı var ya, o daha iyi." diyeceksiniz. Peki, biz, buradaki herhangi birisi, sizi bir başkasıyla kıyaslıyor mu? Siyaset bu mu demek? O zaman ben, sizi pek çok kişiyle kıyaslarım hatta "İçinizde kıyaslanacak kimse de yok." diyebilirim ama bu, hakikat olmaz arkadaşlar.

Gelin, daha özgürleştirelim; gelin, daha demokratik bir yapı kuralım. Bakın, Şırnak'ta 4 işçimizin şehit edilmesi olay... Terör hâlâ can alıyor, ona karşı bir çözüm üretelim.

Bakın, bir büyük başarımız var: Arkadaşımız gitti, Birleşmiş Milletlerde çok önemli bir koltuğa oturdu, bir sene boyunca o görevi yapacak. Burada gönül rahatlığıyla birbirimizi desteklemeyi de başaralım ama herkesi çivi gibi görürseniz siz de kendinizi keser yerine koyarsınız, bunun sonunda gidilecek bir yer yoktur.

"Bütçeyi birlikte yapalım." dedik, hayır, saraya kaçırdınız; sonuç? Borçlanacağız, para bulacağız, gelecek, 3 zenginin cebi daha şişecek; yoksuldan IBAN numarasıyla para toplayacağız ve daha çok korkutacağız. Peki, İçişleri Bakanı, Saygı Öztürk'e bu korkuyu saldı; bir anlamı, bir karşılığı var mı? Hayır, yok. Neyi sağladı? Artık İçişleri Bakanlığı makamının hiçbir değeri yoktur. Ne değeri olabilir ki? (CHP sıralarından alkışlar) Yoktur, yok hükmündedir, çürümüştür. Çürüyen her şey düşecek, o da düşecek. Peki, bu bize zaman kaybından başka ne kazandıracak? Hiçbir şey.

Erol Hocayı dinleyin, çok iyi bir iktisatçıdır; bilen insanları dinleyin, o insanlar kötü bir şey söylemiyorlar, biz size kötü bir şey söylemiyoruz.

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) - HDP'li diye dinlemiyorlar.

AHMET TUNCAY ÖZKAN (Devamla) - Hanımefendiyi dinleyin, yüreği yanmış bir ana olarak dinleyin; onun söyleyeceği şeyler bizim yürek yangınlarımıza çare olabilir. Birbirimizden korkmadan, ürkmeden; birbirimizle konuşarak ve korkuya karşı direnerek "daha çok özgürlük, daha çok demokrasi" diyerek bu yolları geçebiliriz.

Ben altı yıl boyunca yattım cezaevinde, burada cezaevinde yatan insanlar var; biz korkmayız arkadaşlar, biz korkmayız, korkuyu bilmeyiz. (CHP sıralarından alkışlar) O nedenle, gelin, şu korkutma huyundan vazgeçin. O nedenle, gelin, bu tehditten vazgeçin. Gelin, daha çok özgürlük isteyelim, daha çok demokrasi isteyelim ve gelin, birlikte çalışalım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

AHMET TUNCAY ÖZKAN (Devamla) - Sayın Başkanım, bir dakika içinde toparlayacağım efendim.

Bakın, 15 Temmuz alçaklığı -hep birlikte, el ele- bizim için bir fırsat yaratabilirdi ama sadece 15'ten 20'ye kadar geçen beş günlük süre içerisinde "Ben bunu Allah'ın bir lütfu olarak görür, 20 Temmuzdan sonra gerçekleştireceğim bir siyasi darbeyle, bir sivil darbeyle ülkenin yönetimini daha despotik bir şekilde kendime çevirebilirim." diye düşünürseniz, böyle bir darbe gerçekleştirirseniz birlikte demokrasiyi ve cumhuriyeti güçlendiremeyiz, özgürlükleri büyütemeyiz. Yapmamız gereken tek bir şey var, ister asker ister sivil, bizi korkutmak isteyen herkese karşı daha çok özgürlük, daha çok demokrasi diye sokaklarda bağırmak zorundayız, burada bağırmak zorundayız. Bizim yapacağımız şey şudur: Biz özgürlük için, demokrasi için ve bu ülkenin çocuklarına -borcumuz olan- daha müreffeh ve yaşanabilir büyük bir ülke bırakabilmek için varımızı yoğumuzu ortaya koyacağız, bunu birlikte başaracağız. Biz söz veriyoruz, sizin de buna inandığınıza canıyürekten inanıyorum.

Hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum efendim. (CHP sıralarından alkışlar)