GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bazı Kanunlarda ve 399 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:102
Tarih:18.06.2020

HİŞYAR ÖZSOY (Diyarbakır) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bugün, birkaç arkadaşımız Meclisin tartışmalarında üsluba dair birkaç şey söyledi, ben o üslup konusunda yapılan tartışmalara katılıyorum. Sayın Bülent Turan orada, o biraz meşgul ama kendisi de üslup konusunda genel olarak katıldığım şeyler söyledi fakat Bülent Turan'a sadece şunu söylemek istiyorum: Tabii, söylemle olmuyor, örnek olarak da bunu yapmak lazım çünkü benim şahsi gözlemim, üslup konusunda Meclisi çoğu zaman en fazla geren arkadaşlarımızdan birisi kendisi.

Üslup önemli. Bugün Süleyman Soylu'nun da üslubunu gördük, gerçekten üzerinde öyle çok konuşulabilecek bir şey değil. Hele hele bir basın mensubuna ağza alınmayacak... Bazen, bu kelimeleri çok kullanmayalım arkadaşlar çünkü kullandığımız oranda etkisini de artırıyoruz, onun için kullanmaktan imtina ediyorum; çok hoş olmamış. Tabii, bir toplumda normları belirleyenler hükûmet edenlerdir, önde gelenlerdir, en çok görünenlerdir. Şimdi, toplumu, devleti yönetenler bu tür üsluplara girerlerse toplum "Herhâlde genel olarak da norm budur." deyip pekâlâ birçok üslupsuzluğun içerisine giriyor. O açıdan, örnek olmak en iyi öğretme şeklidir diyorum.

Kıymetli arkadaşlar, ekonomi ile demokrasi arasında birkaç ifadede bulunmak istiyorum. Şöyle bir yanılgı var Türkiye'de: Demokrasi, insan hakları, hukuk, özgürlük gibi konular sanki ekonomiyle alakası yokmuş gibi, hatta sadece muhalefette olanların, özellikle HDP'nin ihtiyacı olan şeyler gibi algılanıyor çünkü görebildiğimiz kadarıyla öyle demokrasiden, hukuktan, insan haklarından bahseden çok fazla kimse yok. Ama bakın, bu şöyle bir yanılgıya işaret ediyor, lütfen, dikkatinizi çekiyorum: Türkiye'ye eğer şu an para gelmiyorsa, Türkiye dünyadaki neredeyse bütün kapıları swap anlaşması için çalıp sadece Katar'dan cevap alabiliyorsa, inanın bana, uluslararası piyasaların ve kurumların Türkiye'nin iç siyasetine istikrarsızlıkları yüzünden duydukları güven eksikliğidir. Yani bir ülkede demokratik kurumlar işlemiyorsa, bir ülkede minimum düzeyde hukuk devleti yoksa o en vahşi kapitalist sermaye bile bir ülkeye gelmiyor, hatta siz "Dünyanın en iyi faizini size vereceğim." deseniz de size 3 kuruş para vermiyor. Dolayısıyla bir ülkede ekonomiyi canlandırmak istiyorsanız minimum düzeyde de olsa hukuku ve demokratik kurumları işletmek zorundasınız.

Hatırlayın, Türkiye izleme sürecine girdiği zaman 2017 yılında... İzleme süreci şu demek Avrupa Konseyinde: İzleme sürecine girerseniz, Konsey "Hukuk ile insan hakları konusunda temel olarak demokratik bir işleyişiniz söz konusu değildir." diyor. Siz diyebilirsiniz ki... Zaten demişti o zaman Hükûmet "Efendim, önemli değil." Ne diyordunuz? "Hans'ın, John'un ne dediği önemli değil." diyordunuz. Ama uluslararası finans kuruluşları için çok önemli, uluslararası sermaye için gayet önemli çünkü izleme sürecine girmiş bir ülkenin kendi sermayeleri için önemli oranda risk teşkil ettiğini düşünüyorlar dolayısıyla daha risksiz alanlara doğru gidiyorlar.

Şimdi, ekonomik olarak daralmış bir ülkede ne yaptı Türkiye? Bütün güçleri başkanlık sisteminde merkezleştirdi... Hoş, bu başkanlık sistemi de değil, ucube bir sistem oluşturuldu ama halka verilen söz şuydu: "Biz size istikrar getireceğiz."

Arkadaşlar, bakın, on sekiz yıllık iktidardan sonra ülke yönetilemez bir durama gelmiş ya, ben size birkaç tane istatistik vereyim, bence AK PARTİ'nin yöneticileri bu konuda biraz düşünsün, kendilerine biraz sosyolojik öneriler yapalım: Bakın, 2002 yılında AK PARTİ iktidara geldiği zaman AK PARTİ'ye olan medya desteği sadece yüzde 7, o dönem Ecevit'e olan destek yüzde 80 civarındaydı medyada. AK PARTİ'nin medya desteği neredeyse sıfırdı ama yüzde sıfırdan yüzde 35'e çıkabildi ilk seçimde; yüzde 21'lerde olan DSP, bir anda yüzde 1'e geldi.

Bakın, şimdi, korkunç maaşlarla her tarafta, o televizyonlarda, size yakın olan televizyonlarda danışman diye konuşturuyorsunuz ya, gerçekten cehalet akıyor, o kadar para vermeyin onlara. Medya sizi kurtarmaz. Şu an bütün medya neredeyse sizin elinizde ama anketlerde eriyorsunuz; ortada başka bir mesele var.

İkinci bir konu: İktidar eğer medya üzerinden toplumu ikna edip toplumun rızasını alamıyorsa ne yapıyor? Sopayı alıyor eline. Geçen gün siz söylemiştiniz: "Polis, jandarma yetmedi, bir de bekçi getirdiler koydular."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Hemen toparlıyorum Başkanım.

BAŞKAN - Buyurun, toparlayın.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Şu an, devletin zor aygıtları üzerinden bu defa toplumu bastırmaya çalışıyorsun. Niye? Çünkü rızasını alamamışsın, ikna edememişsin, toplum karşı çıkıyor "O zaman döverim." diyorsunuz. Son on yıl içerisinde, Türkiye'deki polis, jandarma sayısı -iç güvenlik- yüzde 26 oranında artmış, Avrupa Birliğinde yüzde 3,5 oranında azalmış durumda. Tabii, yetmedi, siz buna bekçileri de eklediniz.

Şimdi, kıymetli arkadaşlar, ortada şöyle bir durum var; az önce Oya Vekilimiz söyledi: Her vatandaşın başına bir bekçi, bir polis dikseniz dahi siz yönetemeyeceksiniz. Bunu niye söylüyorum? Siz 2002 yılında iktidara geldiğiniz zaman poliste, askerde, yargıda tek bir insanınız yoktu ama toplumda inanılmaz bir değişim arzusu vardı ve sizi bir anda, yüzde 35'le iktidara getirdi. Toplumda şu an çok büyük bir değişim arzusu var. Benim size önerim şu: Medyada pompaladığınız ideoloji ve toplum üzerinde kurduğunuz baskı sizi kurtarmaz, başka yöntemler düşünün.

Teşekkür ediyorum.(HDP sıralarından alkışlar)