| Konu: | 1924 tarih ve 491 sayılı Teşkilâtı Esasiye Kanununun Bazı Hükümlerinin Kaldırılması ve Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesi Hakkında Geçici Kanunun Bazı Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılması ve Neden Olunan Mağduriyetlerin Giderilmesi Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 103 |
| Tarih: | 23.06.2020 |
HDP GRUBU ADINA MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 12/06/1960 tarih ve 1 sayılı 1924 Anayasası'nın Bazı Hükümlerinin Kaldırılması Ve Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesi Hakkında Geçici Yasa'nın bazı maddelerinin yürürlükten kaldırılması ve neden olunan mağduriyetlerin giderilmesi hakkında yasa teklifinin 2'nci maddesi hakkındaki görüşlerimi sizlerle paylaşacağım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, başarısız yasa yapma tekniğinin örneği olan bu maddeyle ilgili bir konunun altını çizmek isterim: Teklifin 2'nci maddesi, yürürlük maddesi. Buna göre, bu yasanın 1'nci maddesi 27 Mayıs 1960 tarihinden itibaren yürürlüğe girecek, diğer maddeleri ise yayım tarihinde yürürlüğe girecek. Peki, 1'inci madde neyi düzenliyor? 12 Haziran 1960 tarihli bir yasayı yürürlükten kaldırıyor yani 12 Haziran 1960 tarihli yasa henüz olmadığı, yürürlük demiyorum, henüz olmadığı bir tarihte, bundan on beş gün önce 27 Mayıs 1960 itibarıyla yürürlükten kaldırılıyor. Şaka değil, yasa maddesi tam olarak böyle, bu yüzden başarısız bir yasa diyorum.
Bakın, 1960 darbesinin yarattığı mağduriyetleri, 27 Mayıs tarihinden itibaren ortadan kaldırabiliriz ama burada görüştüğümüz o değil. Yürürlükte olmayan bir yasa, yürürlükte olmadığı tarihte ortadan kaldırılıyor. Bu yüzden, bunun düzeltilmesi gerektiğini düşünüyorum. Evet, darbeye karşıyız; evet, darbecilerin yarattığı mağduriyetlerin giderilmesini canıgönülden destekliyoruz. "Ama"sız, "fakat"sız, her türlü darbeye karşıyız ama darbeler arasında ayrım yapılmasına da karşıyız. Bugün, şimdi görüştüğümüz yasa teklifi hiç kuşku yok ki darbeler arasında bir ayrım yapmaktadır. Çünkü 1960 darbesinin yarattığı mağduriyetleri giderme iddiasında olanlar her nedense 1971 muhtırasının, 12 Eylül darbesinin yarattığı mağduriyetleri ortadan kaldırmaya yanaşmamaktadır. Bu bilinçli bir tercihtir. Komisyon görüşmeleri sırasında bu tekliflerin tamamı reddedilmiştir, bu yüzden teklif sahiplerinin bilinçli bir tercihi olduğunu söylüyoruz. Peki, 1971 muhtırası mağdur yaratmadı mı, 1980 darbesi mağdur yaratmadı mı? Elbette yarattı; mağdurlar hayatta ve hatta mağdurların bir kısmı bugün aramızda siyaset yürütüyor bu Meclis çatısı altında. Ya ardından gelen darbeler, postmodern denilen darbeler; 28 Şubat, 27 Nisan, 15 Temmuzlar.... Bunlar da elbette ciddi mağduriyetler yarattı.
Evet, bugünkü muktedirler, bugünkü iktidarlar geçmişle yüzleşmek istiyor, ancak bu yüzleşmeyi demokrasinin askıya alındığı dönemlerin tamamıyla yapmak istemiyor; 1971 muhtırasının yarattığı mağduriyetleri çözmek istemiyor, 1980 darbesinin yarattığı mağduriyetleri çözmek istemiyor. 1971 ve 80'i görmezden geldikten sonra 28 Şubatın, 15 Temmuzun yarattığı mağduriyetleri çözmek içinse girişimde bulunuyor. Demek ki neymiş? Adalet ve Kalkınma Partisi ya bütün darbelere karşı değilmiş ya bütün darbelerin yarattığı mağduriyetleri mağduriyet olarak görmüyormuş ya da yaratılan mağduriyetlerin bir kısmını destekliyormuş. Darbelerin yarattığı mağduriyetleri ortadan kaldırdığı iddiasında olanların, 1971 muhtırasının, 12 Eylül darbesinin yarattığı mağduriyetleri ortadan kaldırmaya yanaşmamasını başka şekilde izah etmeye olanak yoktur.
Teklif sahipleri 27 Mayıs darbesinin mağduriyetlerini saydı ve bu mağduriyetlerin tamamı doğrudur. Bakın, ben de 12 Eylülün yarattığı mağduriyetlerin bir kısmını saymaya çalışayım: 1 milyon 683 bin kişi fişlendi, 650 bin kişi gözaltına alındı, 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı, 7 bin kişi idamla yargılandı, 517 kişiye idam cezası verildi, 259 kişinin idam cezası Yargıtayca onandı, 50 kişi idam edildi, en az 388 bin kişiye pasaport verilmedi, en az 14 bin kişi vatandaşlıktan çıkarıldı, en az 30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurt dışına gitti, 300 kişi kuşkulu bir şekilde yaşamını yitirdi, 171 kişinin işkenceyle öldürüldüğü kanıtlandı, 14 kişi cezaevindeki uygulamaları protesto ederken açlık grevinde yaşamını yitirdi, 30 bin kişi işten atıldı, 1402 sayılı yasayla 9.400 kamu görevlisi görevden atıldı, sürüldü; 937 film sakıncalı bulundu, 23 bini aşkın dernek kapatıldı. İşte biz bunu söylüyoruz. Yalnız 27 Mayısın değil bütün darbelerin yarattığı mağduriyetleri ortadan kaldıralım diyoruz.
Evet, bu yasa teklifi en azından bir darbenin yarattığı mağduriyetleri ortadan kaldıracak ancak bu yasa teklifiyle 1960 darbesi dışındaki darbelerin yarattığı mağduriyetler devam edecek. Peki, Adalet ve Kalkınma Partisinin yarattığı mağduriyetler; darbe dönemlerini aratmayan mağduriyetler; seçme ve seçilme hakkının ortadan kaldırıldığı, kalıcı OHAL'lerin yarattığı mağduriyetler; barış akademisyenlerinin yaşadığı mağduriyetler; elinde silah olmayan ama sorgusuz sualsiz bir OHAL kararnamesiyle kapı önüne konulan öğretmenler, doktorlar, hemşireler, mühendisler, büro emekçileri, belediye emekçileri, on binlerce kamu görevlisi; kayyum siyasetiyle seçilme hakkı elinden alınan belediye başkanları, belediye meclis üyeleri, il genel meclisi üyeleri; 4 Kasım darbesiyle cezaevine gönderilen Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, İdris Baluken ve 11 milletvekili; 19 Ağustos darbesiyle görevi gasbedilen Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Selçuk Mızraklı, Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk ve Van Büyükşehir Belediye Başkanı Bedia Özgökçe Ertan... O mağduriyetler ne olacak? Bu mağduriyetlerin tamamı devam edecek, bu darbeler yaşayacak ve devam edecek. Şimdi diyeceksiniz ki: "Bunlar askerî darbe değil, burada silahlı kuvvetler yönetime el koymuyor." El koyduğunuz belediyelerin fotoğraflarına bakın; nasıl askerî garnizona, polis karakoluna çevrildiğini görün.
Evet arkadaşlar, bugün 23 Haziran ve 1960 darbesinin yarattığı mağduriyetlerin giderilmesini konuşuyoruz. Oysa on dokuz gün önce bir darbe yaşadık, 4 Haziran darbesi. 4 Haziranda 3 milletvekilinin vekilliği düşürüldü. Neden? Konuştukları için, muhalif oldukları için, iktidarınızın hoşuna gitmeyecek biçimde siyaset yaptıkları için, kamuoyunun gözü önünde gerçekleşen bir olay haber yapıldığı için. Arkadaşlarımızın alnı açık başı diktir. Alnı da, başı da eğik olması gereken, halkın seçme ve seçilme hakkını gasbedenlerdir. Bu arada kimse bize "Mahkeme kararının gereğini yerine getirdik." demesin çünkü bir mahkeme karar verdi diye bir milletvekilinin vekilliği düşmez. Bu kararın bir yargı kararı olmadığını ayrıca tartışmayacağım, bu kararlar da tıpkı teklifin başında söylediğiniz gibi hukukun araçsallaştırıldığı kararlardır. Milletvekillerinin vekilliği Genel Kurula sunuşla düştüğüne ve Genel Kurula sunulmadıkça devam ettiğine göre 4 Haziran tarihli karar siyasi bir karardır, bu kararın arkasındaki siyaset de Adalet ve Kalkınma Partisidir. Adalet ve Kalkınma Partisi kayyum kararlarıyla, 4 Kasım darbesiyle, 4 Haziran darbesiyle halkın seçme ve seçilme hakkını gasbetmiştir. Daha dün 90 bin hırsızı, rüşvetçiyi, gaspçıyı, uyuşturucu tacirini serbest bırakan, bir biçimde affeden Adalet ve Kalkınma Partisi bugün milletvekillerini cezaevine göndermektedir. Adalet ve Kalkınma Partisinin siyaset ve demokrasi anlayışı budur, darbeyle mücadele etmek değildir. Adalet ve Kalkınma Partisi Türkiye demokrasisinin temel hak ve özgürlüklerinin, düşünce özgürlüğünün, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının, demokratik protesto hakkının askıya alındığı, ülkenin kalıcı bir OHAL'le yönetildiği ülkedir.
Bakın, bir sendikanın 10 üyesi -4 üyesi sürgün edildiği için- kurum önünde açıklama yaptığında tartaklanmakta, tamamı gözaltına alınmaktadır. Böyle bir ülkede örgütlenme özgürlüğünden, dernek kurma özgürlüğünden, sendikal hak ve özgürlüklerinden bahsedilemez. Bir ülkenin en çok oy alan 3'üncü partisi, bir parti, milletvekillerinin milletvekilliklerinin düşürülmesini protesto edemiyorsa, milletvekillerinin yolu kesiliyorsa, açıklama yapmaları engelleniyorsa, partisinin üye ve yöneticileri yaka paça, darp edilerek, şiddet uygulanarak gözaltına alınıyorsa o ülkede siyaset yapma hakkından söz edilebilir mi?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi Sayın Tiryaki.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) - Elbette edilemez. Anayasa'nın tarifiyle siyasi partiler bu ülkede demokrasinin vazgeçilmez bir unsuru falan değildir. Bir ülkede Cumhurbaşkanının atadığı memurun emriyle milletvekillerinin vekillikleri düşürülüyorsa o ülkede seçme ve seçilme hakkı da yoktur; o ülkede, bırakınız demokrasiyi, cumhuriyet tehdit altındadır.
Son olarak bir konunun altını çizmek isterim: Bir başka darbe girişiminden, bu girişim sonucunda ilan edilen OHAL'den ve OHAL'in yarattığı mağduriyetlerden söz etmek istiyorum. Bakın, katılırsınız veya katılmazsınız, yüzlerce akademisyeni yalnızca barış istedikleri için üniversiteden uzaklaştırdınız. Büyük bir bölümü silahlı olmayan yani asker veya polis olmayan 120 bin kamu görevlisini sorgusuz sualsiz, ifadesini almadan, savunma hakkı tanımadan kamu görevinden ihraç ettiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın, son cümlelerinizi alayım.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) - Kamu görevlilerine itiraz etme hakkı tanımadınız, savunma hakkı tanımadınız ve dava açma hakkı tanımadınız. Binlerce kamu görevlisi hâlâ ne için ihraç edildiğini bilmiyor. Bilgi Edinme Hakkı Kanunu uyarınca neden ihraç edildiğini öğrenmek için başvurduğunda cevap alamadı; henüz varken Başbakanlık Bilgi Edinme Değerlendirme Kuruluna itiraz etti, yanıt alamadı; idare mahkemesine başvurdu, idare mahkemesinden sonuç alamadı, idare mahkemesi incelemedi; Danıştaya başvurdu, Danıştay bu başvuruları incelemedi; Cumhuriyet Halk Partisi Anayasa Mahkemesine başvurdu, Anayasa Mahkemesi "Bu bir OHAL KHK'sidir." dedi, incelemedi. Aradan dört yıl geçti, bu kamu görevlileri hâlâ ne için ihraç edildiğini bilmiyor. Bakın, dava açamıyor demiyorum, dört yıldır ne için ihraç edildiğini bilmiyor ve biz yürürlükte olduğu bile kuşkulu olan bir kanunu yürürlükten kaldırarak darbelerin yarattığı mağduriyetleri ortadan kaldıracağız, öyle mi? Ne diyeyim diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)