GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:104
Tarih:24.06.2020

PERO DUNDAR (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 4'üncü madde üzerinde grubum adına söz almış bulunmaktayım.

Konuşmama başlarken, şüpheli bir şekilde yaşamını yitiren, ancak resmî kayıtlara "intihar" olarak geçen kadınların yaşamlarından bahsetmek istiyorum. Bakın, sadece seçim bölgem olan Mardin'de iki hafta içerisinde 4 kadın yaşamına son verdi. Ağrı'da beş haftada 5 kadın şüpheli bir şekilde öldü, öldürüldü ya da ölüme zorlandı. Sizlere sorayım: İki haftada 4 kadının şüpheli bir şekilde yaşamlarına son vermesi normal midir? Bizler bu ölümlerin arkasındaki hikâyeleri çok iyi bilmekteyiz. 2013 yılında, korucu Abdülkerim İşler tarafından tecavüze uğrayan Nurcan Fidan, evinde bulunan av tüfeğiyle yaşamına son vermiştir. Olaya sebebiyet veren kişi hakkında defalarca suç duyurusunda bulunulmasına rağmen bırakın cezai yaptırım uygulamayı, ifadesine dahi başvurulmamıştır. Nurcan'ın annesinin direkt kendi ifadesini okumak istiyorum: "Yedi yıldır durmadan gözyaşı döküyorum. Buna sebep olan kişi ise, her gün arabasıyla kapımın önünden geçiyor." diyerek isyanını dile getiriyor.

Yine, Nusaybin'de 12 yaşındayken kaçırılarak evlendirilen -eşi tarafından sistematik şiddete maruz kalan, susturulan, çoğu zaman derdini dahi anlatamayan nice kadınlar gibi- 55 yaşındaki Zehra Yalçın intihara sürüklenmiştir. Torun sahibi bir kadının yaşadıklarının anlatılmaması, ölümü seçmek zorunda bırakılması bu cinayetlerin önlenmesine dönük yeterli tedbirleri almayanların sorumluluğundadır.

İktidar da bu hikâyeleri çok iyi biliyor. Kadınların arkalarında bıraktıkları hikâyeler; erken yaşta evlilik, zorla evlendirilme, sistematik şiddet, ekonomik yoksunluk, adliye kapılarında sürünme, cezai yaptırımlara uyulmaması, şiddet uygulanarak iyi hâl indirimleri ve daha birçok hikâye, buradan saymakla bitmeyecek.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ve yine maalesef ki kadınların şiddet görmesine, ölmesine sebebiyet veren bu nedenler, bugün bu iktidar tarafından meşrulaştırılmaya, yasallaştırılmaya çalışılıyor. Bu bilinen yaşanmışlıklara ve sonuçlara rağmen erken yaşta evliliğin önünü açmaya dönük tartışmaları gündeme getirmek, kadın cinayetlerine ve katliamlarına "evet" demektir. Adliye koridorlarında darp izleriyle koruma talep eden ancak hiçbir sonuç almadan yaşadığı şiddet ortamına geri dönmek zorunda kalan kadınların ölümünden, bugün iyi hâl indirimleriyle şiddet uygulayanları savunanlar sorumludur. Kadına yönelik şiddeti önlemeye dönük imzalanan uluslararası sözleşmeleri yok sayanlar sorumludur. Bu sözleşmelerin iptal edilmesine dönük bangır bangır bağıranlar sorumludur. Kadına yönelik şiddet ve katliamlara karşı çıkan kadın örgütlerini, kadın siyasetçileri, aktivistleri, korumaları terörize ederek de hedef hâline getirenler bugün yaşanan şüpheli kadın intiharlarının asıl sorumlularıdırlar. Yaşamın her alanında eş başkanlık ve eşit temsiliyeti savunan kadına yönelik şiddetle mücadele merkezlerini kapatan kayyumlar sorumludur.

Yaşamına son veren kadınların ölüm nedenleri intihar değil, cinayettir ve bu cinayetleri işleyen sadece tek bir fail değil bütün bu zihniyeti besleyen yasalar ve bunu destekleyen anlayışlardır. Tüm bunları konuşurken maalesef ki bugün Diyarbakır'da da bir kadın katledildi. Haberini izleyerek aldık bunun özellikle de. Hemşireydi ve beşinci kattan kendini atarak intihar etti.

Son olarak şunları belirtmek istiyorum: Erkek egemen anlayış karşısındaki diz çökmeyen, boyun eğmeyen bir kadın direnişinin olduğu da hepimizin malumudur. Burada bir kez daha belirtmek istiyorum: Baskı, zulüm, gözaltı, tutuklama, kayyum atama, yok saymayla yıldırılmayacak bir direnişle "Kadın mücadelesi her yerde." diyoruz.

Genel Kurulu selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)