| Konu: | Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 104 |
| Tarih: | 24.06.2020 |
HDP GRUBU ADINA FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konu hukuk olunca epey kâğıtlarla geldim elimde, aslında hukuksuzluk olunca biraz da tabii kağıtlar çoğalıyor. Ben avukatlık yaptığım yıllarda da hukuk usulünü çok fazla sevmezdim, fazla usule uymaya da gayret eden bir insan olmadığım için belki. Ama bugün baktığımız şeyde "Yargılamada ekonomik olacağız, iş yükünü azaltacağız." diyerek çıkılan yolda yine tasarrufa gidilen yerin hak arama yolları ve adil yargılamanın teminatı olan düzenlemeler olduğunu görüyoruz. Mesela gizli tanıklarla düzmece yargılamalar yetmemiş olacak ki bir de şimdi tarafların katılamadığı gizli duruşma yapılması isteniyor. Bunun kıyası nasıl yapılacak, bunun savunmayı engelleyip engellemediği neye göre ölçülecek, belirsiz. Bir başka madde de dava yeri değişikliğiyle ilgili. Kamuoyunun ilgisine mazhar tartışmalı davalarda toplumsal muhalefeti özellikle engellemek için duruşma yerinin değiştirilmesi zaten çok sık başvurulan bir yöntemdi. Gezi'de Ali İsmail Korkmaz'ın ölümüne neden olanların yargılandığı davadan Demirtaş'ın yargılandığı davaya, bunun pek çok örneğini gördük biz. Şimdi, bu usul tümüyle meşru kılınmak isteniyor. Bunlar gibi, kuralsızlığa kanunilik kazandırmaya yönelik pek çok madde var.
Biliyorsunuz amaç ve araç, yol ve hedef birbirinden ayrı düşünülemez, hukukta da usul esasa ilişkindir. Tüm taraflara eşit şekilde adalete ulaşma adımlarını sağlayan bir yol yordam olmaksızın sağlıklı bir yargılamadan da bahsedilemez. Dolayısıyla "Yargılamada ekonomik olacağız." diye bu eşitliği bozacak bir düzenleme yaparsanız zaten adil bir sonuç da aramıyorsunuz demektir.
Şimdi, usulü bırakacağım, biraz da hukukun esasına bakmak istiyorum. Şimdi, bugün İçişleri Komisyonundaydık ve İçişleri Komisyonunda hukukun, adaletin, hak aramanın, insan haklarının esasına ilişkin bir yasa teklifi görüşülüyor: Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Kanunu Teklifi. Şimdi, halk da tam bunu bekliyordu yani özellikle, gerçekten bu salgın koşullarında, bu ekonomik koşullarda diyordu ki halkımız: Ya, ne olur bizi biraz daha araştırın yani hakikaten, güvenlik yetmiyor, doymadınız güvenliğe, biraz daha güvenlik soruşturması yapın, biraz daha, hani kendimiz yetmiyoruz, sülalemizin de aynı şekilde herhangi bir geçmişi var mı suça ilişkin, onu da araştırın, bir de arşiv araştırması yapın. Yani, gerçekten, şu Mecliste, salgından sonra açıldığı zamandan beri ele aldığımız yasalara baktığımızda halkın ihtiyaçlarına hiçbir şekilde karşılık vermeyen yasalarla, tekliflerle bizi uğraştırdığınızı görüyoruz.
Evet, şimdi, bu güvenlik konusuna, hakikaten, ister ta 12 Eylül zamanında 1402'likler açısından bakın ister bugünün OHAL ilanından sonra KHK'lerle işten atılanlar ya da soruşturma geçirip aslında beraat ettiği hâlde işe döndürülmeyenler açısından bakın, bunların insanlara ne kadar büyük zararlar verdiğine çok ciddi olarak hepimiz tanık oluyoruz. Dört yılı geçti, dört yılı geçti, insanlar hâlâ adalete erişemiyorlar, işlerinden oldular ve adalete erişim mümkün değil. Üstelik, baktığınızda, mesela bir insanın neden işe alınmadığını, hangi soruşturmanın hangi gerekçesi nedeniyle alınmadığını da öğrenemiyorsunuz. Ancak dava açıyor, dava açtığı zaman görüyorsunuz ki orada gerekçe var. Gerekçe ne mesela? Ailesinden birinin terörle iltisaklı olması.
Şimdi, "iltisak" sihirli bir kavram, "mesafe" sihirli bir kavram, "talimat" sihirli bir kavram, "terör" sihirli bir kavram. Bunlar asla tartışılmayan ve buradan avaz avaz bağrılınca, böyle, diğerlerinin hain olduğu ne kadar net bir şekilde ortaya konularak gururla kürsüden ayrılınan, böyle konuşulan kavramlar. Yani Türkiye'de o kadar fazla "terörist" var ki hakikaten -yani tırnak içerisinde söylüyorum tabii- ve bu insanlar adalete erişemiyorlar. Yani iş aramada sizin babanızın suçunun ne ilişkisi var o insanla, sizin annenizin suçunun ne ilişkisi var o insanla? Hani, nerede kaldı suçların şahsiliği? O yüzden usulden değil esastan konuşalım. Esas bu; suçların şahsiliği yok, masumiyet karinesi yok, tabii hâkim ilkesi yok.
Ben size birkaç örnekle geldim. Şimdi, diyelim ki yargılandı ve ceza aldı, o yüzden şahsi olarak işe alınmadı ve işte, böyle bir uygulamayla karşı karşıya kaldı. Şimdi, yargının durumuna baktığımız zaman, gerçekten trajikomik bir örnek vermek istiyorum. 30 Mart 1972'de Tokat'ın Kızıldere köyünde öldürülen Mahir Çayan'ın 2012 yılında kurulan YPG'nin mensubu olduğunu öne süren savcılık, 1 Haziran 1971'de de İstanbul Maltepe'de öldürülen Hüseyin Cevahir'in 1978'de kurulan PKK ve KCK'nin de üyesi olduğunu iddia etti. Yani gerçekten, neresinden tutsanız, baksanız, hani tarih... İnsan açar bir tarihe bakar, Hüseyin Cevahir kim, Mahir Çayan kim, ne zaman ölmüşler, ne yapmışlar diye. Bunların resimlerini sosyal medyada paylaşan bir sol parti üyesi hakkında, Facebook'ta yaptığı bu paylaşımlar nedeniyle, terör örgütü propagandası yapmak suçlamasıyla iddianame hazırlanıyor, iddianame hazırlanmakla kalmıyor, mahkeme de bu iddianameyi kabul ediyor. E, şimdi... Hani belki bunu duyurmasak bu arkadaş bundan ceza alacak, ondan sonra, aradan zaman geçecek, iş başvurusu yapacak, arşiv araştırması yapılacak "Ha, bunların hem PKK, KCK hem YPG'yle alakalı olarak aslında ilişkileri varmış." Yani bu yargıya yargı diyemiyoruz arkadaşlar, hakikaten diyemiyoruz. Yani dökülüyor, böyle tiril tiril dökülüyor. Bizim o kadar değerli hâkimlerimiz vardı ki. Hakikaten sıkıyönetim mahkemelerinde de orada bile vardı değerli hâkimler. En azından bazı şeyleri tartışabildiğimiz, müzakere edebildiğimiz insanlar vardı. Bugün bunu bulamıyoruz yani bugün yandaşlıktan başka bir şey bulamıyoruz yargıda ve bunu yaptığınız zaman bu yargılamaları yapanlar ya da o getirdiğiniz güvenlik soruşturmaları, arşiv araştırmalarını yasalaştırdığınızda yarın bunun size döndüğünü göreceksiniz. Yani, bunlar bize hakikaten her dönem olur zaten. Bize her gün bayram gibi yani sol olanlara, muhalif olanlara her zaman zaten güvenlik soruşturması vardır, adli sicil vardır, işte arkanda bir dolu kuyrukla gezersin, bir de beraat edersin onlar silinmezler, bir de onları sildirmekle de seni uğraştırırlar. Hani bunları hep biz yaşarız ama yani korkarım ki sizler de yaşayacaksınız. İşte, Türkiye'ye bunu yaptığınız zaman, hiçbir zaman bizim demokrasiye ulaşmamız mümkün değil.
Bir başka örnek veriyorum. Evrensel gazetesinden Ender İmrek'in dün duruşması vardı ve şu nedenle yargılandı Evrensel gazetesi yazarı: Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan'a "güzel vasıf atfetmeyerek hakaretten" yargılandı, "Parıl Parıl Parlıyordu Hermes Çanta" başlıklı makalesi yüzünden ve içinde hakaret içeren hiçbir şey yok yani 3 kere okudum yazıyı. Ben de otuz beş yıllık hukukçuyum.
"G20 demek dünyanın gelişmiş 20'si arasında yer almaktır ve elbette bunun çarpıcı biçimde tüm dünyanın gözüne sokulması gerekirdi. Türkiye'nin ne denli gelişmiş bir ülke olduğunu, giden heyetten first lady'nin parıl parıl parlayan Hermes çantasından anlamış oldu. Markaysa marka ve ederi medyada yer aldığına göre tamı tamına 50 bin dolar. Türkiye'de işsizlik varmış, iş bulamadığı için intihar edenlerin sayısı artıyormuş, iş cinayetlerinde her ay onlarca, yüzlerce işçi ölüyormuş, Türkiye kadın cinayetleri işlenen ülkelerin en önünde koşuyormuş, yoksulluk derinleşiyormuş, enflasyon artıyor, borç batağına batmış, ülke ekonomisi kötüymüş, 1 dolar 6 lira ediyormuş -ki daha fazla- bunların bir önemi yok."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Tamamlayın lütfen.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - "'İtibarda tasarruf olmaz.' demişti Cumhurbaşkanı. Düşünce özgürlüğünde tasarruf olur, hukukta, adalette, eşitlikte, özgürlükte tasarruf olur ama sarayın itibarında tasarruf olmaz. Ancak tarihe ayakkabılarıyla, çantalarıyla, gardıroplarıyla geçenler, saraylarıyla, sarayın itibarıyla övünenler, halklar nezdinde hiç de iyi intiba sahibi olmadılar. Tarihten ders çıkarmakta yarar yok mu?"
Evet, hakaret bunun neresinde? Bunu sadece sizlerin takdirine bırakıyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)