| Konu: | Avukatlık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 109 |
| Tarih: | 08.07.2020 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce, siyasi parti gruplarımızın Grup Başkan Vekilleri tarafından Anayasa'ya aykırılık, İç Tüzük'e aykırılık noktasında yapılan tartışmaya dâhil olmamamın sebebi, konuşmamın içerisinde zaten onlardan bahsedecek olmamdı. Aslında hoş bir tartışmaydı, ziyadesiyle aydınlandık, siyasi partilerimizin kıymetli Grup Başkan Vekillerine ve sözcülerine huzurunuzda teşekkür ediyorum. Sizleri ve gazi Meclisi saygıyla selamlıyor, içinden geçmekte olduğumuz bu zor günlerde her birinize ayrı ayrı sağlık ve sıhhat temennilerimi iletiyorum.
Bugün, huzurunuzda Avukatlık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'ne ilişkin İYİ PARTİ'nin görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım. Bizleri seçip iradesine vekil tayin eden bu millet, hepimizi kendileri için en iyiyi aramaya ve bulmaya sorumlu kılmıştır ama bu Gazi Meclis, toplumun en iyi hâlini aramanın yolu olan yasama faaliyetlerini, dayatmacı bir sistemin baskısı altında yerine getirmekle karşı karşıya bırakılıyor.
Bugün, millî iradenin tecelligâhı Gazi Meclisimizin "Milletimiz için daha iyiyi nasıl oluştururuz?" anlayışından giderek uzaklaştığı bir dönem içerisindeyiz. Memleketimiz bugün, milleti için değil, daima kendi için iyiyi ve ideali var eden bir yönetme anlayışıyla idare edilmektedir. İdareyi ve iradeyi tek bir kişinin aklına, tercihlerine, ideallerine, istek ve arzularına emanet etmeyi "millî irade" olarak kabul eden bir siyasal anlayışla karşı karşıyayız.
Demokrasi ve hukuk mücadelemiz gün geçtikçe daha da derinleşiyor ve toplumsal olarak genişliyor. Çatışmacı üslubun egemen olduğu kanun yapım süreçlerinde, yasama faaliyetlerini tek başına yapabilecek çoğunluğa sahip olan partiler diğer siyasi partileri dışlayarak, tahkir ederek, onları yok sayarak kendi görüşlerini dayatırlar. Bu kanun teklifi sürecinde, Komisyon görüşmelerinde uzlaşma çabalarına yer verilmediği gibi siyasal sorumluluk duygusu da tamamen yok sayılmıştır.
Bu doğrultuda sözlerime, Türkiye'nin birbirinden farklı illerinden Gazi Meclisimize Komisyon görüşmelerine katılmak için gelen ve yargı erkinin kurucu unsuru olarak faaliyet gösteren baro başkanlarının serzenişinin içinde bulunduğumuz süreçte büyük önem taşıdığını belirterek devam etmek istiyorum. Çoğulcu demokrasi anlayışının bir tezahürü olarak, baro başkanlarının Gazi Meclise kabul edilmesi, görüşlerinin alınması ve ülkemiz için telafisi zor sonuçlara yol açacak bu kanun teklifinde paydaşların dinlenmesi büyük önem arz etmekteydi. İktidar partisinin bu zaruri adımı atmaması, Türk demokrasi tarihinde bir kara leke olarak yerini alacaktır.
Öyle ki birbirinden farklı dünya görüşüne sahip 79 baro başkanı bu kanun teklifine karşı çıkıyor. Türkiye Büyük Millet Meclisinde de çok sayıda hukukçu milletvekili arkadaşımız var. 79 baronun başkanı bu kanun teklifine karşı çıkıyor, iktidar grubundaki hukukçular destekliyorsa şöyle bir soru akıllara gelebilir: Ayrı hukuk fakültelerinde mi okudunuz?
Öyle ki yalnızca bir kişinin ihtiyaçlarına cevap veren bu değişiklik, milletin ihtiyacına cevap vermemektedir; avukatların ihtiyaçlarına cevap vermiyor, yargıya olan güven zaten yüzde 20'lere kadar düşmüş buna da bir faydası yok. İşte, tek adam rejimi dediğimiz mesele tam da burada kendini gösteriyor.
Saygıdeğer milletvekilleri, baroları diğer meslek örgütleriyle karıştırmak çok büyük bir hata olur. Baro, Anayasa'yla güvence altına alınmış olan bağımsız yargının ayrılmaz bir parçası olan savunmayı temsil eder. Yargının savunma ayağını siyasetin tasallutuna terk edecek bu teklif, Anayasa'nın 2, 11, 36, 123 ve 135'inci maddelerine alenen aykırıdır.
İdare, kuruluş ve görevleri itibariyle bir bütünlük arz eder. Barolar 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun "Barolar" başlıklı 76'ncı maddesinin birinci fıkrası uyarınca kamu kurumu niteliğinde ve tüzel kişiliği olan meslek kuruluşlarıdır. Yargı erkinin kurucu unsurlarından olan baroların, kamu kurumu niteliğinde olması onları idarenin bir parçası hâline getirir. Baro ve yargı ayrılmaz bir bütündür. Nasıl Yargıtayın alternatifi olmazsa, Danıştayın alternatifi yoksa, Anayasa Mahkemesinin alternatifi bulunmuyorsa baroların da alternatifi olamaz. Çoğunlukçu siyasi iradenin vesayetiyle adaleti tecelli ettirmek imkânsızdır. Baroların hürriyeti milletin hürriyetidir; milletin hürriyeti de devletin hürriyetidir. Barolar gibi adil yargılama hakkının güvencesi olan bir kurumun hürriyetini elinden almak, onu bölmeye ve parçalamaya kalkışmak, tasfiye etmek esasen yargıda yaşanan bir beka sorununu ifade eder.
Hukukun üstünlüğünü meşrulaştırmış, bununla yetinmeyip uygulamış her devlet hürriyetini ebediyen koruyacaktır. Bu kapsamda, idarenin herhangi bir organını yahut bir kamu kurumunu bölmeye çalışmak devlet geleneklerimizle bağdaşmamaktadır. Önümüzde bulunan kanun teklifinin Anayasa'nın 123'üncü maddesine aykırı olarak öngördüğü çoklu baro uygulaması, baroların şu anki kamu tüzel kişiliği niteliğine zarar verir, devlet kurumunun bütünlüğüyle bağdaşmaz.
"Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet." sloganını diline pelesenk etmiş iktidar partisi çoklu baro kanun teklifini Meclis gündemine ilk kez getirmiş olabilir ancak biz biliyoruz ki bu teklif Türk siyasetinin gündemine ilk defa gelmemektedir. İktidarın, Fetullahçı terör örgütünün de savunmuş olduğu çoklu baro sistemini Meclis gündemine taşıması, gerek niyetleri ve gerekse samimiyetleri hususunda, nezdimizde büyük şüpheler uyandırmaktadır.
Ergenekon ve Balyoz gibi kumpas davalarıyla birlikte, Türkiye'de çok sayıda sarsıcı yargısal süreçler yaşanmıştır. Bu kumpas davalarının ve yargı süreçlerinin organizatörü FETÖ'ydü. Yargının FETÖ'ye teslim edildiği 2010 Anayasa değişikliğinden sonra, Fethullahçı terör örgütü gözünü yargı sisteminde ele geçiremediği son kale olan barolara dikmişti. Bugün yüce Meclisin huzuruna getirdiğiniz teklif, Fetullahçı terör örgütünün isteyip de gerçekleştiremediği paralel baro sistemidir. Biz, paralel devlete de paralel baroya da İYİ PARTİ olarak sonuna kadar karşıyız. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar) Paralel devletin bedelini bütün bir millet olarak ödedik. Paralel baronun da bedelini bu millete ödetmeye kalkışmayın ve bu çoklu baro macerasından yol yakınken geriye dönün.
Değerli milletvekilleri, demokrasilerde yargının siyasallaşması ve yasama erkinin güç kaybetmesi, kuvvetler ayrılığı ilkesini tahrip eder. Gelişmiş devlet modellerinin tümü, kuvvetlerin gücünü paylaştırmayı ve bu yolla denge ve denetim mekanizmasını sağlamayı hedefler. Gücün dağılımı, tek bir kuvvetin tahakkümünün ortaya çıkışının engellenmesi, kuvvetlerin denkliği bakımından önemlidir. Bugün tecrübe ettiğimiz siyasal sistemde tek bir kuvvetin devlet idaresini ele aldığı ortadadır. Yasamanın, yürütmenin ve hatta yargı kanadını oluşturan mekanizmaların dahi bu sistem içinde bağımsız ve tarafsız kalmaları mümkün değildir.
On sekiz yıldır ülkemizde yargı sistemimiz sistemli olarak tahrip edilmiş; yürütme erki, yasama ve yargıyı tahakkümü altına almıştır. Bu kanun teklifiyle, 2 bin avukatın bir araya gelmesiyle oluşacak müstakil baro belirli bir siyasal kampa dâhil olacak ya da belirli ideolojik saiklerle hareket edecektir. Hâlihazırda, siyasi vesayet altında karar verdiği düşünülen birtakım hâkim ve savcılar, bağımsız yargı kurumunu temelinden sarsacaklardır.
Bu değişiklikle birlikte, siyasallaşmış ve kamplaşmış yargı kurumu içinde bağımsız kalmayı başarabilmiş barolar da aynı çukurun içine sürüklenmektedir. Müstakil ve siyasallaşmış baroların mevcudiyeti Anayasa'mızın 36'ncı maddesinde güvence altına alınmış adil yargılanma hakkı nezdinde de büyük bir ihlal oluşturmaktadır. Siyasilerin müdahil olduğu, bir telefonla hukuka aykırı tutuklamaların ya da serbest bırakılmaların yapıldığı, hukuka aykırı tahliyelerin yaşandığı, sokaktaki vatandaşın artık yargı erkine güven duymadığı, adaletin sembolü olan heykelin göz bağının çözüldüğü ve terazinin sürekli olarak iktidar yandaşlarından yana ağır bastığı Türk adalet sisteminde siyasallaşmış barolar hâkimlerin karar alma mekanizmalarını da etkileyecek, hakkaniyete uygun hüküm vermelerine engel olacaktır. Coğrafi teminata sahip olmayan hâkimler, iktidarın istekleri doğrultusunda karar alan Hâkimler Savcılar Kurulunun başları üzerinde sallanan kılıcının gölgesinde vatandaşın adil yargılanma taleplerine cevap veremeyecek duruma gelecektir. HSK üyelerinin 12 Eylül 2010 referandumuyla değişen yapısı, çalışma, usul ve esasları kuvvetler ayrılığını dışlayıp erkleri bağımlılığa mecbur etmişti. Yürütme organına geniş bir yetki alanı tanıyan referandumla HSK'nin bağımsızlığı ve tarafsızlığı yürütmenin kontrolüne geçmişti. Bu kanun teklifiyle birlikte, baroları aynı kadere mahkûm edeceksiniz.
Değerli milletvekilleri, baroların bölünmesine ilişkin kanunun bir diğer sakıncalı noktası ise kamusal faaliyetlerle olan disiplin işlemleri ve Ceza Muhakemeleri Kanunu uygulamaları gibi hususlarda meydana gelecek siyasallaşma ve yozlaşmadır. Avukatlara uygulanacak disiplin işlemlerinin avukatın mensubu olduğu siyasallaşmış müstakil baro tarafından yapılması, mesleğin doğasına ve disiplin işleminin ulaşmak istediği amaca kökünden aykırıdır. Hizipleşmenin ve siyasallaşmanın tavan yaptığı, ait olunan parti barosu tarafından sırtının sıvazlandığı bir ortamda, avukatlar, bir kamu görevi niteliği arz eden kutsal mesleklerini ifa edemez duruma geleceklerdir.
Birden fazla baronun mevcudiyeti hâlinde, barolar arasında disiplin işlemlerinin tatbiki bağlamında farklı uygulamalar geliştirme ihtimalinin de önü açılmış olacaktır. Bunlardan biri, avukatların disiplin işlemlerinin Adalet Bakanlığı tarafından yerine getirilmesi düşüncesidir. İYİ PARTİ olarak bu düşünceye de kökünden karşıyız. Disiplin işlemlerinin tatbiki bakımından sert-yumuşak baro ayrımı oluşması ihtimalini nasıl bertaraf edeceksiniz? Meslek ilke, kural ve faaliyetlerinin kanuna uygun teşekkül etmesinde yeknesak bir uygulamayı ne şekilde sağlayabileceksiniz? Sizi bugünden uyarıyoruz, yargı erkinin içine düştüğü böylesine kaotik bir atmosferin kazananı yahut kaybedeni olmayacak, bu korkunç sonuçla yüzleşecek olan yine büyük Türk milleti olacaktır.
Yargının savunma ayağının teslim alınmasını amaçlayan bu değişiklik şayet gerçekleşirse bir baroya kayıtlı 40 avukat varsa 4 delegeyle temsil edilecek, 4 bin avukat varsa da yine 4 delegeyle temsil edilmeye mahkûm bırakılacaktır. Bunun demokrasi ya da temsilde adaletle bağdaşır herhangi bir yanı yoktur. Örneğin, Türkiye'de avukatların yüzde 36'sı İstanbul Barosuna kayıtlıyken İstanbul Barosunun delegeyle temsil oranı yüzde 28'dir. Hâlihazırda İstanbul Barosunun delege temsili avukat oranının altındayken siz diyorsunuz ki: "Bu sayıyı biraz daha aşağıya çekelim."
Burada bir ayrıntıya değinmek istiyorum. Ben, bütün baro başkanlarıyla aynı görüşte değilim; Ankara Barosu Başkanının yaptığı açıklamaya zaman zaman katılmam, İzmir Barosu Başkanının yaptığı açıklamaya da zaman zaman katılmadığım olmuştur, İstanbul Barosu Başkanının da görüş ve düşüncelerini paylaşmak zorunda değilim ama biz birbirimize tahammül etmek mecburiyetindeyiz. Siz, işinize gelmeyen beyanlarda bulunan adamlara farklı baro açma imkânı tanıyorsunuz. Ben, örneğin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın görüşlerine katılmıyorum ayrı bir vatandaşlık mı tesis edeceğiz? (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Bu demokrasiye aykırı tutumu ortadan kaldırmak için elbirliğiyle hareket etmek mecburiyetindeyiz. Biz İYİ PARTİ olarak baro seçimlerine giren listelerin, baro yönetiminde nispi olarak temsil edilmesi gerektiğini savunuyoruz. Eğer niyetiniz barodaki siyasallaşmanın önüne geçmekse bu, en doğru yoldur ancak sizin yapmak istediğiniz alenen temsilde adalet değil, baroların Hükûmete teslimiyetidir; buna da izin vermemiz mümkün değildir. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
Baronun siyasallaşmasından dem vurup, baronun siyasallaşmasını kanuni hâle getirmek çok da büyük bir çelişkidir. Baskıyı kurumsallaştırmak isteyenler, baskı araçlarını çözüm olarak dayatırlar. Ancak ne yaptığınıza dikkat edin; burada baskı altına alma gayreti içinde olduğunuz yargıdır, yargı. Eğer yargıyı, tahakküm altına alırsanız hâkim, hâkim olmaktan çıkar; savcı, savcı olmaktan çıkar ve tüm yargı mensupları siyasi iktidarın bir uzantısı hâline gelir.
Türkiye Büyük Millet Meclisinde aritmetik çoğunluğa sahip olmak demek, Anayasa'ya uygun olup olmadığına bakmaksızın, dilediğiniz her yasayı geçirebilme imkânına sahip olacağınız anlamına gelmez. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin karnesi artık aleni gerçeği ortaya koymuştur, o da şudur: Bu sistem tek adam rejiminin anayasal çerçevesidir. Partili Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi kurulduktan sonra devletin yasama erkini temsil eden, Gazi Meclisimizde 600 milletvekili 1.493 maddeyi yürürlüğe koyarken, Sayın Cumhurbaşkanı tek başına 2.229 maddeyi yürürlüğe sokmuştur. Bu çok acı bir tablodur ve Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin kısa bir özetidir. Yasamadan fazla yasama faaliyetine girişen bir Cumhurbaşkanı, yargıçlardan daha çok yargı dağıtan bir Cumhurbaşkanı, hukuku üstün bir devlet algısından daha çok üstünün hukukunu savunan bir Cumhurbaşkanı ülkemize ve demokrasiye adalet ve eşitlik getiremez.
Güçlü bir yasama ancak müzakere, istişare ve uzlaşmayı yöntem edinerek iktidarı ve muhalefetiyle toplumun tümünün refahı, sulhu ve huzuru için gayret sarf eden bir anlayışla mümkün olabilir. Daha önceki konuşmalarımızda defaaten uyardığımız gibi yine tekrar ediyoruz: Hukukun üstünlüğünü koruyamadığınız yerde, yargı bağımsızlığını koruyamadığınız yerde zarar gören yalnızca adalet olmaz; bunun tesiriyle ekonomi de zarar görür, eğitim de zarar görür, dış politika da zarar görür. Adalet duygusunun zarar gördüğü toplumlarda zedelenmemiş müessese kalmaz.
İç Tüzük'ün 38'inci maddesi der ki: "Komisyonlar kendilerine havale edilen tekliflerin ilk önce Anayasa'nın metin ve ruhuna aykırı olup olmadığını tetkik etmekle yükümlüdürler."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun toparlayın.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla) ¬- Bu metin, Anayasa'nın hukuk devleti ilkesine aykırıdır. Bu metin, Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırıdır. Bu metin Anayasa'nın adil yargılanma ilkesine aykırıdır. Bunun yanı sıra devletin bölünmez bütünlüğünü ve üniter yapısını hedef alarak bir güvenlik zafiyeti yaratacağı da aşikârdır.
İYİ PARTİ olarak biz, adalet sisteminin hangi fikir ve ideolojiye sahip olursa olsun siyasallaşmasının karşısındayız. Adalet, siyasallaşarak değil, bağımsız ve tarafsız yargının inşa edilmesiyle sağlanabilir. Yarın iktidar değiştiğinde kendini iktidar partisinin uzantısı ilan etmiş olan baro mensupları, dile getirdiğimiz mahzurların mağdurları da olabilirler. Adaletin bir gün herkese lazım olacağını hatırlatır, yüce Meclisi saygılarımla selamlarım. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)