| Konu: | Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 113 |
| Tarih: | 14.07.2020 |
HÜSEYİN KAÇMAZ (Şırnak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyarbakır 5 no.lu zindanında insanlar vardı ama insanlık yoktu.
Adnan Yücel şiirinde şöyle diyor:
"Havasızlık içinde veremler yaratılırken,
Gardiyan hâkimler ve savcı çavuşlarla
Her gece mahkemeler kurulurken,
İnsanlar soyundurulup makatlar aranırken
Hangi kuş konardı zindan penceresine?
Ve makatlara sigara takılıp yakılırken,
İnsanlar dört ayak ile yürütülürken,
Hangi bayrak çekilirdi onur kalesine?"
Ne yazık ki uzundur Adnan Yücel'in bu şiiri, çok uzundur "Dörtlerin Gecesi" kitabı, onlarca yıl, yüzlerce yıl uzunluğundadır. Çok da yaygındır; dünyanın her köşesine yayılmıştır. Emeğin hakkına el koyma ihtirasıyla yaşayan kişiliklere kadim bir zalimlik eklenince, efendilerinin sadık celladı olmaya ne kadar da gönüllü hâle gelir insanlar. Her yerde, her çağda ama en çok da Diyarbakır'da. "İnsanlığın olmadığı yer" demek, "iktidarın denetlenemez, sorgulanamaz, sınırlandırılamaz olduğu yer" demektir. Yaşanamaz olunan yer, iktidarın her yerde olması durumudur. Sadece kanunlarda, zindan hücrelerinde değil, iktidarın insan ruhuna, insan hücrelerine, beynin ve yüreğin her noktasına yerleşmesi. Ama bir kadim gerçek daha var: İktidar her yerdeyse direnişte her yerde olur, en çok da Diyarbakır'da.
12 Eylül darbecilerinin yaklaşık otuz altı yıl önce, 14 Temmuz'da "Biz yaşamı uğruna ölecek kadar seviyoruz." diyen Kemal Pir, Hayri Durmuş, Akif Yılmaz ve Ali Çiçek ölüm orucuna girdiler yapılan işkencelere karşı. Zorluklar ne olursa olsun faşizmin başarılı olamayacağını büyük ölüm orucunda canlarını feda ederek hepimize gösterdiler. Artık 14 Temmuz "onur günü" olarak anılmaktadır. Bizlere bu onurlu günü miras bırakan Kemalleri, Hayrileri, Akifleri ve Ali Çiçekleri bir kez daha saygı ve rahmetle anıyorum.
Aslında uzun bir anıydı, kısaca anlatmaya çalışacağım sürem yettiği kadar. "Yazın güneşin altında, kışın ise soğukta cezaevi kapısındaki kuyrukta içeri girmek için beklerdik. Bir gün, hiç unutmam 23 Nisandı, çocukları içeri alıp görüş yaptırmışlardı. Duvarlarda acayip resimler ve yazılar vardı. Bir şey dikkatimi çekmişti: Orada bulunan mahkûmların hepsinin gözlerinin rengi neden elaydı? İnsanın ağlamaklı olup gözleri dolduğunda gözleri buğulanıp renkli gözükürmüş meğer, bunu büyüdüğümde anladım. Babam bana sarılıp, kulağıma 'Annene söyle, burada şartlar çok kötü.' diye fısıldamıştı."
Bu sözler, 1982'de Diyarbakır Askerî Cezaevinde işkenceyle öldürülen Necmettin Büyükkaya'nın kızı Serdil Büyükkaya'ya ait. Babasının anma töreninde anlatmıştı bu yakıcı hatırayı. Aradan uzun yıllar geçmesine rağmen o küçük kız çocuğunun travması hâlen geçmemişti.
12 Eylül askerî darbesinin yaşattığı travmalar Mamak'ta da Metris'te de yine devam etmişti. Amed zindanında da "Burası askerî bir okuldur, amacımız sizleri Türkleştirmektir." denilerek, burası özel olarak Kürt muhalif güçleri dize getirmek için akılalmaz işkence tezgâhlarının kurulduğu yer. "Türkçe konuş, çok konuş." uyarılarının asıldığı görüş kabinlerinde, Kürtçe konuşmanın yasaklanması, pek çok ırkçı marşın ezberletilerek işkence aracına dönüştürülmesi de bunun somut örneklerinden birkaçı. Birçok tanığın anlatırken o günleri yeniden yaşadığı, kitaplara, belgesellere, resimlere konu olmuş cezaevi. Bu Diyarbakır Cezaevinde yaşanılan insanlık dışı uygulamalardan sonra, cezaevinden çıkan birçok kişi yaşadıklarından dolayı dağa çıktı ve PKK'ya katıldı. Herkes bunu bilmesine rağmen, yine 12 Eylül zihniyetinin benzer uygulamaları, faşist uygulamaları bugün de devam ediyor. AKP iktidarının faşist uygulamaları, mealen diyor ki: "Santim ileri gitmeyelim, filmi geriye sarıp karanlığa gömülelim." Bugün yine çoklu baro yasası, siyasi soykırım operasyonları, Cudi Dağı'ndaki doğa katliamı ve ağaç kıyımı, ÇHD'li avukatların ölüm orucu, tüm bu faşist uygulamalarınızla bize "Of" bile dedirtemeyeceksiniz, bunu size net söyleyeyim. Size "Of" demeyeceğiz, bu sözü ağzımızdan tek bir defa bile duyamayacaksınız, size bu keyfi tattırmayacağız. Özgürlük için bedel neyse onu ödemeye hazırız. Bizler teslimiyeti kabul etmeyecek ve direnmeye devam edeceğiz. Bizler halkına borçlu hissedenleriz. 12 Eylül rejiminin ardılları, yürüttükleri faşizan uygulamalarla Kürt halkını geri yaşama ve mücadelesizliğe mahkûm etmeye çalışıyor. İçeride ve dışarıda Kürt halkının kazanımlarına saldırarak özgürlük ve demokrasi umudunu bitirmek isteyenleri bekleyen son hüsrandır diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)