| Konu: | Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 113 |
| Tarih: | 14.07.2020 |
SEMRA GÜZEL (Diyarbakır) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun teklifinin 9'uncu maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Maddeye göre TSK'de farklı statülerde görev yapan personelin tecrübelerinden daha etkin şekilde faydalanılabilmesi, statüler arası geçiş sınavlarına ilave müracaat hakkı verilmesi amaçlanmaktadır. Yapılsın, emekçinin, işçinin özlük haklarını düzenlemek için Meclis elinden geleni yapsın, ama ayrımcılık yapmadan yapsın. Biz bu ayrımcılığı en çok da bu pandemi sürecinde gördük. Bakın, salgın vakalarının çoğunluğu yoksulların, işsizlerin, emekçilerin yoğun çalıştığı semtlerde görülüyor. Niye? Çünkü işçiye düşman, patrona dost olan AKP iktidarı "İşçilerin canı pahasına da olsa çarklar dönecek." diyor. Esnek ve güvencesiz çalışmayı hem yaygınlaştırıyor hem de yasalaştırıyor. İşsizlik zaten aldı başını gidiyor. TÜİK verileri her ne kadar -iktidarın istediği gibi hazırlayıp- "Nisan 2020'de işsizlik oranı geçen yıla göre azaldı." dese de DİSK-AR verileri böyle demiyor. DİSK-AR verilerine göre Türkiye tarihinin en büyük iş ve istihdam kaybı yaşanıyor. Bu tablo içerisinde emekçiler pandemi sürecinin getirdiği katmerleşmiş yoksulluğa ve emek sömürüsüne karşı hâlâ, her gün, hakları olan ek bütçeyi talep etmeye devam ediyor.
Değerli milletvekilleri, bu süreçte alkışlar ve kahramanlık övgülerinden başka hiçbir şey görmeyen sağlık emekçileri de günlerdir adaletsiz ücret bölüşümüne dikkat çekmekte ve performans sisteminin kaldırılmasını talep etmektedir. Bu adaletsiz ücret bölüşümü öyle bir noktaya geldi ki pandemi sürecinde döner sermaye ödemeleri pandemi açısından büyük risk altında olan aile hekimlerinin ücretlerine yansıtılmadı. Emek örgütleri enfekte olan sağlık emekçilerinin sayısını 10 binin üzerinde açıkladı. Sadece Diyarbakır'da 230'un üzerinde sağlık emekçisi virüse yakalandı. Ama biz, iktidarın sağlık emekçilerine verdiği önemden halk sağlığına verdiği önemi görmekteyiz. Bölge illerinde 1 Hazirandan beri vaka sayısında çok ciddi bir artış var. Cizre'de neredeyse vakanın görülmediği sokak, apartman dahi kalmadı. Urfa'da, Siirt'te, Batman'da her gün bir yer karantinaya alınıyor. Seçim bölgem Diyarbakır'da da -Sağlık Bakanlığının açıkladığı üzere- vaka sayısının pik yaptığı 3 ilden biri olmasına rağmen yeterli önlemler alınmıyor. Vaka sayılarını düşük göstermek adına semptom ve hikâyesi olan hastalara maliyeti düşük olan testi yapmak yerine, önce daha külfetli olan tomografi çekilmekte, kan alınmakta ve bunların sonucuna göre test yapılmakta veya yapılmamakta. Bu şekilde semptomu olduğu hâlde klinik tablosu hafif seyreden hastalar test yapılmadan toplum içerisine gönderilip sürü bağışıklığı yöntemi uygulanmaktadır, resmen "Herkes virüsü kapsın da kurtulalım." denilmektedir. "Ölen ölmüş, kalan sağlar bizimdir." zihniyetidir bu. En başından beri Dünya Sağlık Örgütünün temel ilkelerinden biri yaygın test yaptırmaktı ama Hükûmet vaka sayısıyla baş edemediğini anladığı noktada bu politikaya ket vurdu. Test yapılmayınca vaka sayısı azalmıyor maalesef.
Hastanelerde durum içler acısı, ne yatak kapasiteleri yeterli ne de sağlık emekçilerinin sayısı. Bölge tabip odaları özellikle son bir aydır ısrarla durumun vahametine dikkat çekmekte ve Bakanlığı halk sağlığını gözeten politikalar uygulaması gerektiği yönünde uyarmaktadır.
Değerli milletvekilleri, Hükûmet salgını fırsata çevirerek hayata geçirdiği hukuksuz düzenlemelerle, baskı ve işkencelere karşı demokratik, anayasal haklarını kullanarak gösteri, yürüyüş yapmak isteyenlere virüs bahanesiyle saldırıp engelliyor ama işçileri açlıktan ölmek ile virüsten ölmek arasında bırakmak zorunda kalıyor, kronik hastalığı bulanan emekçilerin raporlarını türlü gerekçelerle kabul etmeyip ölümü dayatıyor, tehlike saçan AVM'leri açıyor, öğrencileri göz göre göre tehlikeye atıp sınava alıyor ve fatura ödemelerini ertelemeyip insanları PTT kuyruğuna itiyor. Yani işine gelince risk var, işine gelmezse risk yok.
Değerli milletvekilleri, zorunlu olmayan üretim, turizm ve para kaygılarını bir yana bırakıp halkın sağlığıyla gerçek anlamda ilgilenmek iktidarın görev ve sorumluluğudur. İktidar, sürecin en başından beri tek taraflı yürüttüğü salgın politikalarında yetersizlik ve başarısızlıkla artık yüzleşip sağlık alanında faaliyet yürüten emek ve meslek örgütleriyle ortaklaşmalıdır. İktidar, halk sağlığının mevzubahis olduğu bu kritik süreçte rant ve savaş politikalarından vazgeçip halkın nitelikli, parasız ve ana dilde sağlığa erişimini sağlayacak politikalar üretmelidir. (HDP sıralarından alkışlar)