| Konu: | Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 113 |
| Tarih: | 14.07.2020 |
MHP GRUBU ADINA İSMAİL ÖZDEMİR (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 223 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin ikinci bölümüyle ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisi ve şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisimizi saygılarımla selamlıyorum.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin, 15 Temmuz'da gerçekleşen hain darbe girişiminin ardından, neredeyse tüm çevrelerin gücünü kaybettiği yönünde değerlendirmeler yaptığı bir dönemde Suriye'de gerçekleştirdiği Fırat Kalkanı Harekâtı, içerisinde bulunduğumuz yüzyılın en anlamlı ve stratejik milatlarından birisi olmuştur. Müteakip zamanlarda Suriye'de yer alan ve millî güvenliğimizi tehdit eden terör örgütlerine karşı icra edilen askerî harekâtlar Türk ordusunun gücünden bir şey kaybetmediğini, hain güruhun bünyesinden temizlenerek millî ruhun vücut bulmasıyla daha da kudretli bir hâl aldığını gözler önüne sermiştir.
Gelinen aşamada Irak'ta PKK terör örgütüne yönelik düzenlenen Pençe Harekâtları millî bekamızın korunmasına büyük katkı sağlamaktadır. Gerek Hava gerekse Kara Kuvvetlerimizin büyük bir başarıyla gerçekleştirdiği harekât kesin sonuç alınıncaya kadar mutlaka devam etmeli, Irak makamları Türkiye'nin bu konudaki haklılığını kabul etmek durumunda olmalıdır.
Başta Kandil, Hakurk, Sincar olmak üzere teröristler nerede olursa olsun artık, Türk milletinin güç ve kudreti karşısında aciz olduklarını görmüşlerdir. Temennimiz, Irak ve Suriye başta olmak üzere sınırlarımızın ötesinden ülkemize yönelen terör tehdidinin kaynağında bertaraf edilmesidir.
Ayrıca Suriye'de terörle mücadelenin kararlılıkla yürütülerek terör örgütlerinin meşruiyet bulma çabalarının karşısında durulup siyasi çözüm üzerinde yoğunlaşılmasında da fayda vardır. Sadece askerî çözümü önceleyen hedeflerin Suriye'de netice vermeyeceği gibi, krizi daha da derinleştirme potansiyeli taşıdığı malumdur.
Ordumuzun son dönemlerde sorumluluk üstlenerek üstün bir gayret ve kahramanlıkla kendisine verilen görevleri başarıyla yerine getirdiği bir başka alan ise Doğu Akdeniz'dir. Buradaki kararlı duruşumuz Türk ordusunun emirlere mutlak itaat ve azmi sayesinde her çevre nazarında kabul edilmek zorunda kalmıştır. Yine de yeni koşullar oluşturmanın arayışında olanların mevcudiyetlerini de elbette biliyoruz.
Malum gayretlerin görüldüğü bir başka yer ise son zamanlarda gündemde sıklıkla yer tutan Libya'dır. Libya'yı istikrarsızlaştırma, bununla beraber Kuzey Afrika ile Doğu Akdeniz'de hâkimiyet kurma çabaları son yıllarda hız kazanmıştı. 2011 yılında Kaddafi'nin devrilmesinden sonra Libya'da normalleşmenin tesis edilmesine yönelik çok sayıda girişim oldu ancak bu çabalar barışı sağlamak şöyle dursun, ne yazık ki ülkede iç savaşın daha da körüklenmesine sebebiyet verdi. Özellikle Libya ve hatta bölgeyle hiçbir alakası olmayan, meşru ve hukuki herhangi bir gerekçesi bulunmayan ülkelerin krize dâhil olmaları durumun vahametini ne yazık ki daha da fazla artırdı. Libya'da huzur, barış ve normalleşmenin tesis edilmesine yönelik imkânlar vasat bulmuşken Hafter'i sahaya süren güçler bölgesel gelişmelerin ne derecede karanlık bir iklime sürüklenmek istendiğini ortaya koymuştur. Libya'daki tek meşru merci olan Ulusal Mutabakat Hükûmetine verilen sözler tutulmamış, krize hemen her çevre kendi çıkar temelinden bakmış, bedeli ise Libyalılara ödetilmek istenmiştir. Bu kapsamda, ülkemizin geride bıraktığımız yıl Libya'yla imzaladığı iki muhtıranın önemi Doğu Akdeniz'deki egemenlik haklarımızın korunması bahsindeki ehemmiyeti karşımıza getirmiştir. Hem deniz yetki alanlarının sınırlandırılması hem de askerî iş birliği ve güvenlik anlaşmaları ülkemizin egemenlik haklarının korunması anlamında olduğu kadar, tezlerimizin hukuki, gerçekçi ve geçerli olduğunun görülmesi çerçevesinde de önem arz etmiştir. Libya'yla imzalanan bu iki anlaşmadan sonra, o günlerde bu kürsüden de ifade ettiğimiz üzere, Doğu Akdeniz'deki gündem kesin bir şekilde Türkiye lehine değişmeye başlamış, ülkemizin bölgesel bir güç olduğu gerçeği her çevre nazarında görülmüş ve kabul edilmiş, ancak en önemlisi hak ve menfaatlerimizin korunacağı ve bundan geri adım atılmayacağı her yönüyle ortaya konulmuştur.
Ülkemizin Libya'ya verdiği destek gerek Libya'nın gerek Doğu Akdeniz'in gerek Kuzey Afrika'nın ve gerekse Avrupa'nın huzur ve istikrarı için de önemli sonuçlar doğurmaya daha şimdiden başlamıştır. Ulusal Mutabakat Hükûmeti güçlerinin Türk Silahlı Kuvvetlerinden aldığı eğitim ve danışmanlık desteği sayesinde ülkenin kuzeybatısında bozguncu ve darbeci Hafter güçlerine karşı sağladığı kesin üstünlük, gelinen aşamada Libya ve bölge açısından büyük önem taşıyan Sirte ve Cufra kentlerine kadar dayanmıştır.
Çok değil altı ay kadar önce Libya'nın Hafter güçlerince ele geçirileceğini düşünen çevreler, Türkiye'nin Libya'ya desteğinden rahatsız olan kesimler ve bir türlü Libya'da neden bulunduğumuzu anlamayanlar ise ani ve kalıcı bir şaşkınlık ve hazımsızlık yaşamaya başlamıştır. Ayrıca, Libya huzura ermeden Doğu Akdeniz kaynaklı Türkiye'ye yönelik husumetlerin giderek daha fazla artacağı ne yazık ki kimi çevrelerce görülmemiştir, bazıları tarafındansa görülmek istenmemiştir.
Gelinen aşamada Ulusal Mutabakat Hükûmetinin ilerleyişi ve kendi ülkesinde istikrarı tesis etmeye koyulmasından Fransa rahatsızdır, Mısır hazımsızlığını, Birleşik Arap Emirlikleri ise şaşkınlıkla karışık ahmaklık ve hatalarınıysa sürdürmektedir. Yunanistan böylesi bir durumda veryansın ederek güvendiği çevrelere sitemlerde bulunarak gününü geçirmektedir. Açıkça söylemek gerekir ki Türkiye bölgesel barışın ve istikrarın tesis ve teminini hedeflemektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bizim, kimsenin hak ve hukukunda gözümüz yoktur. Bu olmadığı gibi asıl gayemiz kendi hak ve menfaatlerimizi korumaktır. Ancak, ne yazık ki kimi ülkeler Libya ve Doğu Akdeniz örneğinde olduğu gibi ülkemize karşı son derece çarpık ve yanlış bir tutum içerisindedir. Bu kapsamda Fransa'nın Libya açıklarında kendi gemilerine donanmamız tarafından radar kilidi atıldığı iddiaları mesnetsizdir. Bu durumun gerçekçi olmadığı her yönüyle ispat ve tescil edilmiştir. Hâl böyleyken Fransa'nın Libya ve bölge konusunda izlediği yanlış, temelsiz ve hukuksuz çabalarının Türkiye karşıtlığıyla gizlemeye yeltenmesi bugün Fransız kamuoyu tarafından dahi sorgulanmaktadır. Paris yönetimi kendi iç kamuoyunu dahi ikna edemezken uluslararası kamuoyunu yalan beyanlarla etkilemeye kalkması diplomasi tarihine geçecek trajikomik bir durumdur.
Fransa'nın Libya'da darbeci ve bozguncu bir ismi desteklemesi tutarsızlığın ve çarpıklığın en kesif örneklerindendir. Gerçi Fransa terör örgütlerini desteklemeye alışkın bir hâldedir. Bize göre Hafter'e destek vermeleri de elbette normaldir. Zaman zaman Elysee Sarayı'nda Türkiye'ye karşı faaliyet yürüten PKK-PYD terör örgütü temsilcilerini ağırlayan zavallı bir yönetimin uluslararası hak ve hukuk ile demokrasi ve insan haklarına saygılı bir pozisyonda olmasını beklemek elbette beyhudedir. Fransa'nın yanlışları NATO ve Avrupa Birliği içerisinde de giderek yalnızlaşmasını ve hatalarının görülmesini kaçınılmaz olarak ortaya çıkarmıştır.
Libya'nın istikrara kavuşması Avrupa açısından enerji, terörizm ve düzensiz göçlerin önlenmesi bahislerinde son derece önemli ve hayatidir. Elbette, bu durum, Avrupa Birliği ülkelerinin bileceği ve dert edebileceği bir iştir. İtalya'nın düzensiz göçlerin önlenmesi ve küresel terörle mücadele anlamında şimdiye kadar yaptığı çağrılarının Avrupa Birliği nezdinde Fransa tarafından neden hemen her fırsatta engellendiği bugün daha iyi anlaşılmaktadır. Bu kapsamda geride bıraktığımız günlerde İtalya Savunma Bakanının ülkemizi ziyaret ederek Millî Savunma Bakanımızla görüşmesi ve bu görüşmede Libya'da yaşanan krizle ilgili tarafların ortak çalışma gayreti içerisinde olduklarını açıklamaları memnuniyet vericidir. Türkiye ve İtalya'nın başta Libya olmak üzere Doğu Akdeniz ve diğer ilgili alanlarda iş birliği yapmaları bölgesel açıdan her çevreyi ilgilendiren olumlu sonuçlar doğuracaktır. Altını çizerek ifade etmek isterim ki: Libya'da arzu edilen hedefe ulaşılması, Doğu Akdeniz ve özellikle Ege'de bugün akıllara gelebilenden daha ötede lehimize sonuç doğuracak çok önemli gelişmelere kapı aralayabilecektir. Yine tam da bugünlerde darbeci Hafter Trablus'u kuşatıp masumları toplu mezara gömerken ses çıkarmayanların Ulusal Mutabakat Hükûmetinin ilerleyişi karşısında acil ateşkes çağrısında bulunmaları da dikkatlerden kaçmamaktadır. Moskova ve Berlin'de ateşkes ve barışın tesisi için sergilenen gayretlerde Hafter'i masadan kalkıp kaçması ve savaşı devam ettirmesi için teşvik edenler şimdilerde ısrarla ateşkes üzerinde durmaktadır. Ulusal Mutabakat Hükûmeti ise bahse konu olan çağrılara karşılık 2015 yılında imzalanan Sahirat Anlaşması'ndaki pozisyona tarafların çekilmesi hâlinde ateşkese hazır olduğunu ilan etmiştir. Her ne olursa olsun Sirte ve Cufra'nın belirlenen mevcut hedefler doğrultusunda Ulusal Mutabakat Hükûmeti tarafından kontrol edilecek olması önemlidir. Böylesi bir dönemde Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin tavrı dikkatlerimizden kaçmamaktadır. Mısır, Libya'yı istikrarsızlaştıracak girişimlere devam etmektedir. Açıkça darbeci bir yönetim tarafından idare edilen Mısır'da Libyalıların kendi ülkelerinde benzeri girişimlere aman vermeyecek olması bize göre rahatsızlığın asıl kaynaklarının başında geliyor ancak korkunun ecele faydası yoktur. Birleşik Arap Emirlikleri ise karanlık mahfillerin kurşun askerliğini yapmaya devam edeceğini her yönüyle ortaya koymaktadır. Bu ülke Libya'da varlık göstermesinin hiçbir dayanağı yokken tüm olanaklarını Hafter için seferber eden bir pozisyon alsa da hüsrana uğraması kaçınılmazdır. Her koşul ve fırsatta Türkiye düşmanlığına soyunan, Suriye ve Irak'ta PKK terör örgütüne, 15 Temmuzda FETÖ'ye ve şimdi de Libya'da Hafter'e destek sunan Arap Emirlikleri açık ki Türk milletinin kudretinin aşılmaz olduğunu hâlâ anlayamamıştır. İcap ettiğinde hava ve deniz kuvvetleri unsurlarını kendi hudutlarından 2 bin kilometre öteye varıncaya kadar hızlı bir erişime tabi tutarak harekât icra edebilecek imkânlara sahip olan Türkiye'nin kudreti iyi anlaşılmalıdır. Türkiye hiçbir koşul ve şart altında egemenliğinden ve bağımsızlığından asla taviz veremez. Durum böyleyken birilerinin Birleşik Arap Emirlikleri başta olmak üzere, gerek kendi bünyelerinden gerekse Libya'ya komşu Çad ve Sudan'dan paralı asker ve çeteleri bu ülkeye taşımasını görmezden gelerek Türkiye'yi suçlamaya kalkmaları büyük bir akıl tutulmasıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gelinen aşamada millî bekamıza yönelen tehditler artmışken, ölmek yahut ölmemek ikileminde kalanların bilmesi gerekir ki her fani elbette ölümlüdür. Önemli olan ne için yaşayıp ne için öldüğünüzdür. Biz, bu günlere gelene kadar varlığımızı Türk milletine armağan etmeye, Türkiye Cumhuriyeti'ni ilelebet payidar kılmaya yemin ettik. Bu yeminimize de her koşul ve şart altında sadık kaldık, Allah'ın izniyle kalmaya devam edeceğiz. Şimdi, birileri diyor ki: "Hasmımız çokmuş." Biz de diyoruz ki olsun, biz onlardan daha çoğuz, daha diriyiz, haklıyız ve bunu göstermeliyiz. Kumpas kuruyorlarmış, alayı birden üzerimize geliyorlarmış; varsın gelsinler, yeter ki saflarımızı sıkı tutalım, bir olalım, diri olalım, iri olalım, öleceksek de adam gibi, kahraman gibi ama tam bağımsız bir şekilde ölelim. (MHP sıralarından alkışlar)
Millî meselelerde ayrılık gayrılık yoktur, Türk milleti tek bilek, tek yürektir. Bu topraklarda yaşamanın ne kadar zor olduğunu, bağımsızlığımızın hangi bedeller ödenerek tesis edildiğini hepimiz biliyoruz. Partiniz, adınız, memleketiniz, yeriniz yahut yöreniz ne olursa olsun hepimizin büyük Türk milletinin evlatları olduğu gerçeği unutulmamalıdır. İşte biz de ne olduğumuzu bilerek "Vatan ne Türkiye'dir Türklere, ne Türkistan; vatan büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan." haykırışından bir an olsun sapmayacak, azim ve kararlılıkla yolumuza devam edeceğiz. Netice olarak, Libya'ya verdiğimiz destek ülkemizin insani dış politikasıyla uyumlu, barış ve istikrara katkı sunacak faaliyetler açısından da örnektir. Bu kapsamda Ulusal Mutabakat Hükûmeti tarafından teşkil edilmeye koyulan orduya, zaferleri ve geçmişi insanlık tarihiyle başlayan, her zaman zaferle beraber uygarlık nurlarını taşıyan kahraman Türk ordusunun destek verecek olması bizim açımızdan memnuniyet vericidir. Libya bize uzak olan bir coğrafya değildir. Jeopolitik ve jeostratejik gerçekler, bundan da öte tarihin bizatihi kendisi Libya'nın bizim açımızdan ne derecede büyük bir öneme ve bağa sahip olduğunu göstermektedir. Ordumuzun sahip olduğu büyük donanımla Libya'nın normalleşmesi, huzur, barış ve istikrara kavuşması için vereceği çabaların başarılı olacağına eminiz ve bundan şüphemiz yoktur. Aynı gayretlerin örnek bir model ortaya çıkarması, böylelikle kahraman ordumuzun imkân ve kabiliyetlerinin daha da artarak ülkemizin gücüne güç katması arzumuzdur.
Bu vesileyle ilgili kanuna destek verdiğimizi bir kez daha ifade ediyor, bu zamana kadar ülkemizin birliği, bütünlüğü ve bağımsızlığımız için şehadet şerbetini içen bütün şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyor, gazilerimize acil şifalar temenni ediyorum.
Ayrıca, Ermenistan'la çıkan çatışmada şehit olan Azerbaycanlı askerlerimize ve soydaşlarımıza da rahmet niyaz ediyorum. Her koşul ve şart altında Azerbaycan'ın yanında olduğumuzu, can Azerbaycan'la beraber olduğumuzu ifade etmek istiyorum. Gazi Meclisimizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)