| Konu: | İşsizlik Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 116 |
| Tarih: | 22.07.2020 |
HDP GRUBU ADINA GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, size de görevinizde başarılar diliyorum.
Değerli arkadaşlar, uzun süredir ekonomik kriz şartlarında yaşıyoruz. Ekonomimiz hasta arkadaşlar, uzun süredir hasta. Biliyorsunuz, hasta olan doktora gider, doktor bir reçete yazar, o reçeteyi uygularsınız; o reçete işe yarıyorsa iyileşirsiniz, doktora da teşekkür edersiniz.
Değerli arkadaşlar, yıllardır aynı doktora gidiyorsunuz AKP, MHP Grubu olarak. Doktor sarayda, bir de damadı var -beraber- asistanı. Diyorlar ki: "Bünye hasta." Beraber reçeteyi, fermanı yazıyorlar buraya. Arkadaşlar, reçete geliyor, sizler bu reçeteye el kaldırıyorsunuz. "Ferman gelmiş, ne yapalım? Ferman padişahın!" diyorsunuz, el kaldırıyorsunuz. Ferman uygulanıyor, e hasta iyileşmiyor.
Değerli arkadaşlar, bir doktor bir reçeteyi bir kere verir, işe yaramazsa doktoru değiştirirsiniz. Ama siz, aynı reçeteyi uygulamakta ısrar ediyorsunuz ve hasta iyileşmiyor ve hastalık kronik hâle geliyor arkadaşlar. Saray fermanları işe yaramadığı hâlde, benim milletvekilliğim dönemimde, bu beş yılda onlarca bu tip ferman geldiği hâlde, bu tip reçete geldiği hâlde, işe yaramadığı hâlde, bir reçeteyle daha karşı karşıyayız arkadaşlar. Üstelik, bu reçetede yazılanların hepsi, daha üç ay önce, bir önceki reçetede gelenlerin düzeltilmesi. Ya, doktor itiraf ediyor: "Ben yanlış reçete yazmışım, size yeniden reçete gönderiyorum." diyor, buna rağmen Meclis irade koyup da "Ya efendim, sizin reçeteniz yanlış." diyemiyor, yine "Ferman padişahındır!" deme riskiyle karşı karşıyayız arkadaşlar. Oysa o doktor dün çıktı, iki yıllık tek adam rejiminin raporunu açıkladı arkadaşlar, iki yıllık tek adam rejiminin nasıl bir çöküşe neden olduğunu açıkladı ve bir itirafta bulundu: "Ya, bu sistemde galiba hatalar var, bu sistemi değiştirebiliriz." dedi. Doktor itirafta bulundu ama daha Meclis bu itirafı anlamadı arkadaşlar, bu çöküşü anlamadı.
Milyonlarca vatandaşımız işsiz, milyonlarca vatandaşımız aşsız; buna karşı Meclis bir irade koyamıyor. Coronavirüs döneminde bile -bakın, bir devletin sosyal bir devlet olup olmadığını böyle dönemlerde anlarız- vatandaşımızı aşsız, işsiz, güvencesiz bıraktı bu doktor; buna karşı Meclis bir irade ortaya koyamadı arkadaşlar.
Arkadaşlar, sorun tek adam rejiminde. Tek yapmamız gereken tek adam rejimini değiştirmek ama saraydan gelen bu reçetelere maalesef Meclis karşı duramıyor. Bakın, Meclis devre dışı kaldı; yargı sarayın bir sopası hâline geldi; şimdi, medyayı da büyük oranda zapturapt altına aldı, havuz medyasıyla, TRT'siyle medyayı sarayın borazanı hâline getirdi; bir de arkadaşlar, yetmemiş, sosyal medyayı da zapturapt altına alacak düzenlemeler geliyor. Bununla ilgili dediler ki bize Komisyonda: "Bir Dijital Mecralar Komisyonu kurulsun." Memnun olduk, dedik ki; "Elbette. Dijital mecralarla ilgili Mecliste bir komisyon olmalı çünkü çağ dijital çağ." Değerli arkadaşlar, ama meğerse olay komisyona havale edilmeyecekmiş. Hemen arkasından, sosyal medyayı yasaklayacak bir yasal düzenlemeyi de dün Meclise getirdi AKP Grubu. Değerli arkadaşlar, daha bugün komisyon kurulmasını düşüneceğiz, Mecliste bulunan siyasi partiler üye verecekler, dijital alanın nasıl düzenleneceğine dair tedbirleri konuşacağız ama daha biz teklifi konuşmadan yani daha komisyonu konuşmadan ferman arkasından geliyor. "Benim" diyor, "hemen" diyor, "...bu sosyal medyayı yasaklamam gerekir." diyor. Tayyip Erdoğan itiraf etmişti, sonra kendi "tweet"ini sildi ama Anadolu Ajansının arşivinde duruyor, kendi arşivinde de duruyor.
Ne diyor Tayyip Erdoğan? "Bu millete, ülkeye bu tür mecralar yakışmıyor. Bu tür sosyal medya mecralarının tamamen kaldırılmasını itiyoruz." diyor. Bakın, Tayyip Erdoğan "Bu tip sosyal medya mecralarının tamamen kaldırılmasını istiyoruz." diyor. Bir de ardından gençlerin "dislike" travmasını yaşayınca Tayyip Erdoğan, fermanı Meclise gönderdi, "Sosyal medyaları yasaklayacağız." dedi. Az önce MHP sözcüsü açıkladı, efendim, millî, manevi duygulara aykırı açıklamalar yapılıyormuş.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Yapılmıyor mu? Yapıyorlar işte.
GARO PAYLAN (Devamla) - Ya, değerli arkadaşlar, millî ve manevi duygular eğer ki MHP'nin gördüğü parantezde, o gözlükle bakılırsa vallahi her şeyi yasaklayabilirsiniz. Millî, manevi değerler eğer ki yalnızca MHP'nin değerleriyse sosyal medya da yasaklanır, bütün mecralar da yasaklanır.
Oysa dünya başka bir noktaya doğru gidiyor; ifade özgürlüğünü, fikir özgürlüğünü, demokrasiyi ortaya koyuyor. Yani sizin havuz medyanızda demokrasi var mı? Yok. Tek ses: "Padişahım çok yaşa!" O yüzden de sizin medyanız izlenmiyor, bütün gençler sosyal medyada iletişim kuruyorlar ve size karşı tepki gösteriyorlar. Bunu da görüyorsunuz. Ne yapacaksınız? Sosyal medyayı yasaklayacaksınız arkadaşlar.
Eğer ki bu sosyal medya yasası geçerse değerli arkadaşlar, Tayyip Erdoğan ve MHP, Devlet Bahçeli kriterleri oluşacak ve bu kriterler çerçevesinde de arkadaşlar, sosyal medya mecraları maalesef kapatılacak. Twitter'ın, Facebook'un, Instagram'ın, YouTube'un, WhatsApp'ın kapatılma riskiyle karşı karşıyayız.
Diyorlar ki: "Efendim, biz, yalnızca oradaki hakaretleri ortadan kaldıracağız." Ya, arkadaşlar, her gün HDP Grubundan, CHP Grubundan, İYİ PARTİ Grubundan arkadaşlarımız hakarete uğruyorlar, binlerce hakaretle karşı karşıya kalıyoruz ve sizin beslediğiniz troller tarafından bu hakaretler yapılıyor; niye bunlara müdahale etmiyorsunuz? Madem hakarete karşısınız, niye beslediğiniz trolleri durdurmuyorsunuz da "Efendim, düzenleme yapağız da hakareti durduracağız..." Neyi durduracaksınız? Yalnızca Tayyip Erdoğan'ı ve Bahçeli'yi eleştiren... O da hakaret olamaz. Kim hakaret edebilir ki? Gece yatağından alınır hakaret eden kişi. Tayyip Erdoğan'ı, Devlet Bahçeli'yi veya Cumhur İttifakı'nı eleştirenlere karşı bir düzenleme yapılıyor ve arkadaşlar, bu düzenleme eğer bu şekilde geçerse, birisi aracılığıyla CİMER'e şikâyette bulunduracaksınız: "Efendim, şu paylaşım varmış." "Ee?" Türkiye temsilcisini çağıracaksınız "Bu paylaşımı kaldır..." Türkiye temsilcisi diyecek ki: "Efendim, bu bizim evrensel kriterlerimize uymaz." ama siz diyeceksiniz ki: "Burada Cumhur İttifakı'nın kriterleri geçerlidir, bu paylaşımı kaldır.", o "Kaldıramayız." diyecek.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Yalan söylüyorsun!
GARO PAYLAN (Devamla) - Birinci ihtar, ikinci ihtar, üçüncü ihtarda bu sosyal mecralar kapatılacak arkadaşlar. İşte, yaşadığımız ekonomik krizin temel sebebi de budur arkadaşlar; demokrasi krizi ekonomik krizi yaratmıştır. İşlevsiz bir Meclis, sarayın sopası hâline gelmiş bir yargı, sarayın sopası hâline gelmiş bir medyanın ardından sosyal medyayı da yasaklama girişiminiz nedeniyle şu anda ekonomik krizi yaşıyoruz ve Türkiye'nin risk primi 500'ün üzerinde ise yani millet yüzde sıfırla borçlanırken Türkiye dolar bazında yüzde 7'yle, 8'le, 9'la borçlanamıyorsa işte bunun sebebi budur arkadaşlar; Türkiye'yi güvensiz bir hâle getirmenizdir, Türkiye'deki yargı mekanizmasını, hukuk devletini yok etmenizdir. Bu yolda adımlar atamadığımız sürece, demokrasi yolunda, isterseniz 20 tane daha bunun gibi reçete getirin, Türkiye ekonomisi dikiş tutmaz arkadaşlar. Bu açıdan, behemehâl, sosyal medyanın gerçekten, bu torba yasada olduğu gibi, bir komisyona havale edilmesi, orada bütün siyasi partilerin görüşleri alınarak tartışılması ve eğer ki illa Almanya standartlarını getiriyorsanız -ki bu torba yasada öyle, öyle diyeceksiniz "Almanya standartlarını getiriyoruz."- size çağrımız şudur: Her konuda Almanya standartlarını getirin. (HDP sıralarından alkışlar) Demokrasi konusunda, insan hakları konusunda, ifade özgürlüğü konusunda Almanya standartlarını getirin, o zaman bu sosyal medya yasasına ben de destek vereceğim. Otururuz, tartışırız, en güzelini yaparız; Almanya standartlarında her konuda buluşuruz.
Değerli arkadaşlar, şimdi, yasada krize dair reçeteler var. Ne diyor? "Efendim, kriz çıktı yine." diyor, coronavirüs krizi. "E, ben buna reçete yazdım, gönderdim..." Değerli arkadaşlar, her reçete yüzde 1'e yarayan reçete mi olur ya? Her reçete yüzde 1'e yarıyor, her reçete yüzde 1 olan zenginlere yarıyor. Ne hikmetse ya? Vatandaşımızın yüzde 80'i yoksul, aç, açıkta, işsiz; her reçete yüzde 1'e kaynak aktaran gerekçelerle dolu arkadaşlar. Ne diyor bu yasanın gerekçesinde de? Çok önemli, bakın, gerekçeye bakın, ne diyor, her torbada olduğu gibi: "İş gücü piyasasını koruyacağız." Ee? "İstihdamı artıracağız, istihdam seferberliği yapacağız." Ya, değerli arkadaşlar, beş yıldır, ben 50 torba sayarım, her torbada bu gerekçe var. Sonuç ne? İşte karneniz burada. Beş yıl önce 28-29 milyon olan istihdam 30-35 milyona mı çıktı arkadaşlar peki bunlarla? İstihdam 25 milyona düştü, 25 milyona.
Aynı nüfusa sahip olduğumuz Almanya 44 milyon istihdama sahip, 44 milyon vatandaşı çalışıyor. Bizde 25 milyon kişi çalışıyor. Eğer ki sizin koyduğunuz reçete işe yarasaydı Türkiye'deki 29-30 milyon çalışan sayısı, bu beş yılda 35-40 milyona çıkardı; ben de size derdim ki: Aferin doktor, iyi reçete yazmışsın, istihdam arttı. Ama siz yalnızca yandaşlarınızı, patronlarını desteklediğinizde bakın ne oldu? 30 milyon çalışan, 25 milyona düştü arkadaşlar. Demek ki reçete yanlış. Yapmamız gereken reçeteyi değiştirmek. Ama siz diyorsunuz ki: "Yok, benim patronları iyi hissettirmem lazım." Yüzde 99 şu anda büyük bir yokluk yaşıyor, yüzde 1 yalnızca refah içinde çünkü onlar sizin yandaşlarınız. Ya, yüzde 80'i iyileştirsek, iyi hissettirsek arkadaşlar... Bunu hiç düşünmez misiniz?
İşsizlik Sigortası Fon'undan -bu torbada da var- 24 milyar TL patronlara aktaracaksınız. İnanın, size anlatayım: Dün bir işveren arkadaşımla görüştüm. "Coronavirüs çıktı. Ben talep olmasına rağmen iş yerimi kapattım, işçilerimi düşündüğüm için." dedi. Böyle vicdanlı patronlar da var. "İş yerimin şalterini indirdim, üç ay işçilerime kısa çalışma ödeneği çıkardım, onların da sağlığını sağlamak için. Ve devletin verdiğinin üzerine de kendi maaş farklarını ben verdim, durumum vardı verdim. Geri döndük, çalışmaya başladık 3 vardiya. Şu anda 3 vardiya çalışıyorum, talep de var." dedi çünkü o sektöre talep var, metal sektöründe çalışıyor. Ben ona dedim ki: "Meclis bir yasa çıkarıyor." "Ee?" "Sen işçilerine kısa çalışma ödeneği çıkardın ya..." "Ee?" "Üç ay boyunca sen ona kısa çalışma ödeneği çıkardın, geri çalışmaya başladın, üç vardiya da çalışıyorsun; devlet 'Ben üç ay bütün işçilerinin sigorta primlerini hem işçi hem işveren payı olarak sana ödeyeceğim.' diyor." dedim. "Allah Allah! Niye böyle bir şey yapıyor ki? Ben çalışıyorum, işim var; niye böyle bir şey yapıyor?" dedi, şaşırdı.
Değerli arkadaşlar, bakın, siz çalışan işletmelere bu desteği veriyorsunuz. Geride kalmış işletmeler ayrımı yok, batmakta mı, çıkmakta mı, durumu mu iyi, patronun bankada milyonlarca doları mı var bakmıyorsunuz. İşçinin parasından milyarlarca lirayı patronlara aktaracaksınız. Ya, bu ne vicdansızlıktır ya! Milyonlarca insanımız işsiz, aşsız, dün bir vatandaşımız "Çocuklarım aç." diye sokaklarda yürüyor, siz işçinin fonundan 24 milyar TL'yi daha patronlara bu anlamda aktarıyorsunuz. Ya, arkadaşlar, böyle bir vicdansızlık olabilir mi?
Bakın, İŞKUR raporunda var, corona döneminde İşsizlik Fonu'ndan işçilere yalnızca 15-20 milyar TL aktarılmış. Bir kalemde patronlara 24 milyar TL aktaracaksınız, böyle bir vicdansızlık olur mu ya! Milyonlarca insanımız işsiz, aşsız, yoksul; siz bir kalemde 24 milyar TL aktaracaksınız. Bu büyük bir vicdansızlıktır arkadaşlar, bunu hiçbirinizin kabul etmeyeceğini düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, bakın, neler yaptık biz beş yılda, size örnek vereyim: İstihdam artsın diye yaptık bunları ha, istihdam artsın diye patronlara dedik ki: "İşçi al, SGK primi benden." İstihdam arttı mı? Artmadı. Yetmedi, gene almadı, dedik ki: "Vergisini de ben veriyorum." Buradan çıktı bu yasa ha. "Vergisini de ben veriyorum. Bak, SGK'sini veriyorum, vergisini de veriyorum." dedik, yine artmadı, eksildi. Sonra dedik ki: "Maaşını da ben veriyorum. Bak, SGK'sini veriyorum, vergisini veriyorum, maaşını da veriyorum; yeter ki işçi al." Yine istihdam artmadı, azaldı arkadaşlar. Yani siz, patronlara üste para verseniz yatırım yapmıyor, işçi almıyor. Niye? Çünkü Türkiye'nin geleceğini görmüyor. Arkadaşım aynen onu söyledi "Kapasitem dolu ama ilave yatırım yapmıyorum çünkü Türkiye'nin geleceğini görmüyorum. Gidiyorum, başka bir ülkede yatırımımı yapıyorum çünkü benim burada ne malımın güvencesi var ne canımın güvencesi var." dedi.
Değerli arkadaşlar, insanların malının da canının da güvende olacağı bir hukuk devleti yaratamazsak Türkiye'de yatırımlar artmaz. Siz, patronlara üste para verseniz de istihdam artmaz. Yapmamız gereken, demokratik reformları, hukuk devleti reformlarını gerçekleştirmek; ardından iş verenlerimiz zaten yatırımlarını yaparlar. Türkiye, dünyanın en güzel ülkesi, en büyük imkânlara sahip ülkesi. Böyle teşviklerle patronları ihya ederek istihdamı artıramayız. Yapmamız gereken demokratik ve ekonomik reformlardır.
Değerli arkadaşlar, patronlara teşvik veriyorsunuz ve bunun finansmanını hâlâ İşsizlik Sigortası Fonu'ndan yapıyorsunuz. Bakın, yıllardır İşsizlik Sigortası Fonu'ndan patronlara teşvik verdiniz. Ya bir vicdana gelin, bari şu corona döneminde -10 milyon, 12 milyon, 13 milyon işsizimiz var- işçilerimize doğrudan gelir desteği verelim dedik, yapmadınız. Kısa çalışma ödeneği verdiniz ve milyonlarca vatandaşımızı ücretsiz izne çıkardınız. Ne karşılığı çıkardınız? Kısa çalışma ödeneği 1.750 lira. Be vicdansızlar, açlık sınırı 2.450 lirayken 1.750 lira kısa çalışma ödeneği çıkardınız. Yetmedi, patronlara bir hak daha verdiniz "İşten çıkarmayı yasaklıyorum ama bütün işçilerini ücretsiz izine çıkarabilirsin." dediniz.
Değerli arkadaşlar, patronların beş kuruş bir yükümlülüğü olmadı. Olabilir, bunu da kabul edebiliriz. Diyelim ki o sektörde bütün iş durmuş, işçileri ücretsiz izine çıkarmışsınız. "Patronun yükümlülüğü yok." dediniz. Ama kamu ne yaptı, devlet ne yaptı? 1.168 TL'ye ücretsiz izine çıkardınız milyonlarca vatandaşımızı. 1.168 TL günde 39 TL yapar. Günde 39 TL'ye geçinebilecek bir kişi var mı içinizde ya, bir kişi? Hele bir hafta geçinin bakalım 39 TL'ye. Bir öğünde ne yapar? 13 TL yapar. Bakın, bir öğünde 13 TL'ye tenceresini kaynatabilecek bir kişi var mı içinizde? 4 kişi var bir ailede, kişi başı 2,80 kuruş yapar yani bir çay- bir simit parası değil. Böyle bir vicdansızlıkla karşı karşıya bıraktık vatandaşlarımızı. Hadi diyelim ki bunu iki üç ay için yaptınız -bu da vicdansızlıktır- ama şimdi de ne yasası getirdiniz biliyor musunuz değerli arkadaşlar? Bakın, burayı iyi dinleyin, ne yasası getirdiniz biliyor musunuz? Bu yasayla patronlara şunu diyorsunuz: "30 Haziran 2021 tarihine kadar yani bir yıl daha işçini ücretsiz izinde tutabilirsin." Bir yıl daha. Peki, devlet ne yapacak? 1.168 TL verecek yalnızca, bir yılda.
Arkadaşlar, işçi bir ay ölmedi açlıktan, iki ay ölmedi, hadi üç ay ölmedi; on beş ay boyunca 1.168 TL'yle nasıl geçinecek? Büyük bir vicdansızlık. Hadi bu vicdansızlığı yaptınız, şunu önerdim Komisyonda, dedim ki: "Ya, arkadaşlar, diyelim ki patron işletmesini açmıyor veya açamıyor; gelin, hiç yoksa işçi başka bir iş bulursa -yani diyelim ki 3 bin liraya, 4 bin liraya başka bir işletmede iş buldu- işten ayrılabilsin." Evet, işçi işten ayrılabiliyor ama arkadaşlar, bu durumda kıdem tazminatını yakıyor. Dedim ki: "Bari işçi kendisi istifa ettiğinde haklı fesih sebebi sayılsın ve işçi kıdem tazminatını alabilsin." Buna bile "Hayır." dedi bu vicdansızlar. Maalesef, arkadaşlar, haklı fesih sebebi şu anda değil; işçi on beş ay boyunca 1.168 TL'ye mahkûm olacak, istifa etmeye kalkarsa da kıdem tazminatını yakmış olacak. Buna da sizlerin karşı çıkacağını umut ediyorum arkadaşlar.
Bakın, arkadaşlar, kısa çalışma ödeneğini uzatıyorsunuz. Çalışma Bakan Yardımcımız -burada mı bilmiyorum- dedi ki: "Ya, bazı sektörleri uzatacağız." Ben dedim ki: Hangi sektörler? "Belli değil, bilmiyoruz. Şu anda elimizde veri yok." dedi. Bakın, bir yasa yapıyoruz, elimizde veri yok. Ne yapacağız? "E, Cumhurbaşkanımızın takdiri." dedi. Bak, Meclis yasa yapacak, hangi sektörlerde kısa çalışma ödeneğinin uzatılacağına Cumhurbaşkanı karar verecek; bizler bilmiyoruz, daha bir açıklama yok arkadaşlar. İşte bu da vicdansız bir düzenleme ve kısa çalışma ödeneğinde de işçi eğer ki kendisi ayrılırsa kıdem tazminatı hakkını yakmış oluyor, işte bu da vicdansız bir düzenleme.
Değerli arkadaşlar, Soma'yla ilgili düzenlemeye geleyim, vaktim azaldı. Değerli arkadaşlar, bakın, Soma hepimizin yüreğini yakan bir işçi cinayeti maalesef; işçi katliamıyla karşı karşıya kaldık. Eminim hepinizin vicdanı yaralanmıştır Soma'da ve Soma'nın patronu, arkadaşlar, hâlâ işçilerin kıdem tazminatını ödemedi. Bakın, gidin İstanbul'a plazaları var o patronun, pek çok zenginliği var; bu devlet o patrondan o kıdem tazminatlarını alamadı, işçiye ulaştıramadı. Şimdi ne yapıyor AKP-MHP'nin getirdiği öneriyle? Kıdem tazminatları devletin bütçesinden ödenecek arkadaşlar. Ya, bir patron 300'ün üzerinde işçinin ölümüne sebebiyet vermiş, bir devlet var ki yıllar geçmiş üzerinden, işçilerin kıdem tazminatını o patrondan alamamış ve o patronun plazaları var şu an İstanbul'da ve hâlâ da biz bunu ne yapıyoruz? Yoksulların verdiği vergilerden o işçilerin kıdem tazminatını ödüyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
GARO PAYLAN (Devamla) - Evet, bunu yapalım ama o patrondan da bunu alalım arkadaşlar, alamıyorsak da bunu alabilecek yasal düzenlemeleri yapalım.
Arkadaşlar, bu yasal düzenlemede eksiklikler var; Ermenek'le ilgili, diğer işçi cinayetleriyle ilgili mutlaka genişletilmesi lazım.
Engellilerle ilgili toplu taşıma sürelerinin uzatılması çok yanlış arkadaşlar. Bu konuda da mutlaka düzenlemeyi geliştirmememiz lazım. "Corona gerekçesiyle." diyorlar, bu da yanlış arkadaşlar.
Bir diğer boyutu, işçi cinayetlerinde dünyada 3'üncüyüz, Avrupa'da 1'inciyiz. Arkadaşlar, işçi cinayetleriyle ilgili düzenleme 31/12/2023'e kadar yani üç buçuk yıl daha uzatılıyor. Herkes elini vicdanına koysun, bu yasaya "Evet." diyen herkesin her bir işçi cinayetinin vebali üzerinde olsun diyorum arkadaşlar. Bu yasaya "Evet." demeyelim, uygulanabilecek bir düzenlemeyi hemen komisyona getirelim ve buradan geçirelim diyorum.
Son olarak diyeceğim: Doktor yanlış, doktoru değiştirelim ve yapısal reformlar yapalım arkadaşlar.
Saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)