GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Cezaevlerindeki düşünce suçlularına ilişkin gündem dışı konuşması
Yasama Yılı:3
Birleşim:118
Tarih:28.07.2020

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye'de, iktidarlar, dönem dönem, muhalif görüşteki gazetecileri, siyasetçileri, aydınları zindanlara atarak terbiye edecekleri, susturacakları sanısına kapılırlar; askerî darbelerin sonrası böyledir, DGM dönemleri, OHAL dönemleri böyledir.

Değerli arkadaşlarım, haftalarca konuştuğumuz ve çıkardığımız infaz düzenlemesi kapsamında 100 bin hükümlü özgürlüğüne kavuşmasına rağmen cezaevleri siyasi tutuklularla, düşünce suçlularıyla dolu. Geçen hafta Sincan ve Silivri Cezaevlerini ziyaret ettim. Osman Kavala, dün tutukluluğunun 1.000'inci günüydü, Silivri Cezaevinde tam bin gün. Bizler, hayatlarımızdan, bırakın bir günü, bir dakikanın bile çalınmasını kabul edemezken Kavala'nın bin günü çalınıyor; hem de hakkında verilmiş olan 1 beraat, 3 tahliye kararına rağmen özgürlüğünden, sevdiklerinden mahrum. Hakkında açılmış 3 soruşturmanın hiçbiri hukuken onu cezaevinde tutmaya yetmiyor; ona yapılan hukuksuzluğu düzeltmek yerine, onu içeride tutmak için apar topar yaratılmış, içinde tek delil dahi olmayan dosyalarla mahpusluğu sürdürülmeye çalışılıyor. Kavala haksız mı "Bu hukuksuzluğun kılıfı yok, paralel bir infaz sistemi kurulmuş." derken, haksız mı "OHAL bitse bile, anlayışı yerleşti; siyasetin yargıya müdahalesi yaygınlaştı." derken? AİHM Kavala hakkında karar verdi, cezaevinde bir gün dahi tutulmaması gerektiğini söyledi ama dinleyen kim! Bizim mahkemeler, AİHM kararını yerine getirmeden etrafını nasıl dolaşırım derdinde. Bu hukuksuzluğun sona ermesi için Kavala bir saniye bile gecikmeden özgürlüğüne kavuşmalıdır.

Benzer biçimde, Selahattin Demirtaş Edirne'de, İdris Baluken Sincan'da beş yıldır yatıyor. Ne için? Düşündüklerini ifade ettikleri için, yaptıkları konuşmalar için. AİHM kararları dinlenilmiyor, Anayasa Mahkemesi kararları dinlenilmiyor, yargı reformu yaptık, dinlenilmiyor. İdris Baluken'in konuşmaları nedeniyle her birinden birer buçuk yıl ceza aldığı dosyaların tümü bozulmuş ama aynı konuşmalar nedeniyle onaylanmış mahkûmiyeti devam ediyor. Onun deyimiyle, üst üste kiremitlerden yapılmış bir kule düşünün; kiremitler kırılmış, siz hâlâ "Kule duruyor." diyorsunuz. Böyle hukuksuzluk, böyle adaletsizlik olmaz.

Değerli arkadaşlarım, üzülerek şu tespitimi paylaşmak durumundayım: Hiçbir darbe döneminde, Türkiye'de, bu dönem olduğu kadar gazeteci tutuklanmadı, zindanlara atılmadı.

Oda TV Ankara Haber Müdürü Müyesser Yıldız tam kırk yedi gündür Sincan Cezaevinde. Gerekçe, iki köşe yazısı. O yazılar hâlâ internette ama Müyesser cezaevinde. Libya'da, Suriye'de yapılanları Cumhurbaşkanı açıklayınca bir şey yok, gazeteci yazınca at zindana. İsimsiz, imzasız ihbar mektupları; yok "casusluk" yok "devletin gizli belgeleri" diye şahsiyet karalama operasyonları; sonra telefonunda, bilgisayarında asla olmayan belgeyi bulma çabaları. Onunla yetinmiyorlar, oğlunu da mağdur ediyorlar. Hukuka aykırı el koydukları bilgisayarını hâlâ teslim etmiş değiller. Haydi Müyesser'i 15 Temmuza giden sürecin perde arkasını ilmik ilmik ortaya çıkardığı için cezalandırıyorsunuz, ailesinden ne istiyorsunuz? Şimdi, Müyesser haksız mı "Bu yaptıklarınızın FETÖ'den ne farkı var?" diye sorarken? Müyesser Yıldız'ın cezaevinde geçirdiği her gün hepimiz adına ayıptır.

Bir başka isim: Sincan'da beş aydır yatan Rudaw TV muhabiri Rawin Sterk. Sınır bölgesindeki Suriyeli göçmenlerin haberini yapmak için gittiği Edirne'de gözaltına alınıyor, tutuklanıp Ankara'ya getiriliyor. 2008'de açılan bir soruşturma nedeniyle 2020'de tutuklanıyor. Dikkatinizi çekerim, on iki yıl boyunca ifadesi dahi alınmamış. Daha garibi ise fezlekesinde, iddianamesinde 2008'deki iddialar değil, dış politikayla ilgili birkaç ay önce yazdığı iki yazı ve "tweet"ler yer alıyor. Hani biz yargı reformu yapmıştık; haber, eleştiri suç olmayacaktı; haberden terör, gazeteciden terörist yaratmayacaktık?

Değerli arkadaşlarım, saymakla bitmiyor. Oda TV Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan yüz kırk üç gündür cezaevinde, Manisalı muhabir arkadaşımız Hülya Kılınç ve Yeniçağ yazarı Murat Ağırel'le birlikte. Gerekçe, Libya'da şehit düşen MİT mensubumuzun cenaze töreni haberleri. Dün tutukluluk değerlendirmeleri vardı; oy çokluğuyla, kaçma ve delilleri yok etme şüphesi nedeniyle tutukluluğa devam çıktı. Soruyorum: Hangi delili karartacaklar? Haber zaten bir şehit cenazesi fotoğrafı, nesini karartacaklar? "Kaçma şüphesi" diyorlar; Barışları, Murat'ı, Müyesser'i, Hülya'yı Kapıkule'nin dışına koysanız koşa koşa "Vatanım!" diye geri dönerler. Kaçacak olsalar FETÖ'yle birlikte kurduğunuz kumpaslarda on altı ay, on dokuz ay Silivri'de çektirdiğiniz zulümlerden sonra küserlerdi, kaçarlardı bu memleketten. Ayrıca, bu gazeteciler neden tutuklu? MİT mensubunun cenazesinin ifşası. Bakın, iki gün önce MİT'in İstanbul Bölge Başkanlığı binasının açılışı yapıldı. Orada çekilen fotoğraflar, videolar Cumhurbaşkanlığının resmî hesaplarından paylaşıldı, hem de sansürsüz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurunuz.

UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) - Bunu yapanlara bir işlem yapılır mı? Hayır. Ama MİT mensubunun cenaze töreninin daha önce çıkmış haberini yaptıkları için beş aydır zindandalar hem de tecrit hâlindeler. İşkence üstüne işkence.

Yazarlar Ahmet Altan, Mümtazer Türköne; görüşlerini beğenirsiniz beğenmezsiniz, onlar da yorumları, yazıları gerekçe gösterilerek yıllardır cezaevinde. Ahmet Altan, hakkında hüküm verilmesine rağmen, eşine rastlanmamış hukuki zorlamayla yeniden tutuklandı. Ne Anayasa Mahkemesinin ne Yargıtayın, kimsenin sesi çıkmıyor. Mümtazer Türköne aynı suçlamalarla yargılandı, diğer isimler dışarıdayken ciddi sağlık sorunlarına rağmen dört yıldır içeride; gerekçe, köşe yazıları.

Adı Osman Kavala olsun, Müyesser Yıldız olsun, Selahattin Demirtaş, Barış Pehlivan, Rawin Sterk ya da Ahmet Altan; Türkiye'de mahkemeler bu aydınlarımızın özgürlüğünü siyasi iktidarın tercihine, keyfine, öfke dozuna göre kısıtlayamaz; eğer ki hukuk devleti olacaksak kısıtlayamamalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurunuz.

UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) - Bu Meclisten çıkardığımız yargı reformlarına rağmen, tamamen keyfî uygulamalarla uluslararası sözleşmeler, hukuk, Anayasa hiçe sayılarak insanımızın özgürlüğü aylarca, yıllarca çalınamaz. Pandemi döneminde, infaz paketi düzenlemesi sırasında defalarca çağrıda bulunduk. Gerekiyorsa düşünce suçluları ve siyasi tutuklular için bir yargı paketi daha çıkaralım ama Türkiye'yi bu ayıptan mutlaka kurtaralım. Milletin vekilleri olarak her bireyin hakkını, hukukunu korumak bizlerin birinci görevidir. Siyaset kurumu bu kanayan yarayı çözmelidir. Bu ülkede cezaevleri düşünce suçlularıyla dolu. Her düşüneni, her eleştireni hapse attığımız için insani gelişmişlikte, demokraside, yargı bağımsızlığında en diplerdeyiz. Bu yüzden, dünyada, basın özgürlüğü olmayan, ifade özgürlüğünün, hukukun üstünlüğünün yerlerde olduğu bir Türkiye olarak algılanıyoruz. Dünyanın, gazetecileri en çok hapseden ülkesi olmak hepimiz adına utanç vericidir. İfade ve basın özgürlüğü demokrasi ve hukuk devletinin vazgeçilmezidir, olmazsa olmazıdır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)