GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Gıda, Tarım ve Orman Alanında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:3
Tarih:07.10.2020

MHP GRUBU ADINA HASAN KALYONCU (İzmir) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 221 sıra sayılı Gıda, Tarım ve Orman Alanında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Teklifi'nin tümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bugün, kırk yıl önce 12 Eylül zulmünün idam ettiği Mustafa Pehlivanoğlu ağabeyimizin şehadet yıl dönümüdür. Bu vesileyle tüm şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyorum, ruhları şad olsun.

Sözlerime başlamadan önce, Dağlık Karabağ'da Ermeni işgalini sona erdirecek siyasi iradeyi ve gelen zafer haberlerini alkışlıyorum. Otuz yıla yakın bir zamandan beri bütün uluslararası kararlara rağmen Ermenistan işgali altında bulunan Azerbaycan'ın Dağlık Karabağ bölgesi, Hocalı katliamıyla onulmaz yaralar açan ve 1 milyona yakın Azerbaycan Türkünü göçmen durumuna düşüren bir vahşet yaşamıştır. Bunun yanı sıra, yaz ortalarından beri Ermenistan'ın işgal alanını genişletme girişimleri başlamış, Azerbaycan ordusu kendi vatan topraklarını işgalcinin elinden kurtarmaya çalışmaktadır. İçimizden çıkan kara ağızlılar Ermenistan'la ağız birliği etmişçesine Azerbaycan'ın saldırganlığından dem vurabilmektedir. Bazıları da barış adı altında teslimiyet tavsiye etmektedirler. Millî İstiklal Mücadelesi'ni başarıyla yönetmiş Gazi Meclisimizin bir üyesi ve bir Türk evladı olarak Azerbaycan'ın hukuk ve tarih önündeki haklı duruşunu sonuna kadar destekleyeceğimi bu kürsüden bir defa daha ifade etmek istiyorum. Türkiye Cumhuriyeti'nin de devleti ve milletiyle birlikte aynı tutumda olduğunu bilmenin güven ve iç huzurunu yaşıyorum.

Kıymetli arkadaşlar, Milliyetçi Hareket Partisinin tarım politikalarının temelinde tarım arazilerinin ve su kaynaklarının korunması yer almaktadır. Türkiye'nin tarım arazisi bakımından sınıra gelmiş olduğu belirtilmektedir. Bir ülkede tarımsal üretimi etkileyen faktörlerin başında ülke topraklarının kullanım şekli önem kazanmaktadır. Buna göre, ülkemizde işlenebilir topraklarımızın yüzde 60'ında ekim yapılabilmektedir. Ayrıca, gün geçtikçe çayır ve mera alanları azalmakta dolayısıyla hayvancılık ve mandıracılık da olumsuz etkilenmektedir. Çayırların tarıma ayrılması tarımsal arazi miktarını genişletmiş gibi görünse de bu topraklardan istenilen düzeyde verim alınamamıştır. Buna ilaveten, ormanlık ve fundalık araziler tarım arazisi yapılmak amacıyla tahrip edilmiştir. Türkiye'de tarımsal arazi kullanımı, sahip olunan kaynakların etkin ve sürdürülebilir bir şekilde kullanılması, ekonomik kalkınmanın sağlanması bakımından gereklidir. Ekonominin ana sektörlerinden olan tarımın en temel sermayesi olan toprak diğer üretim faktörlerinden farklı olarak yeniden üretilemez nitelikte olduğundan, sürdürülebilir kullanımı özel bir önem taşımaktadır.

Tarım topraklarının korunması, geliştirilmesi ve sürdürülebilir bir şekilde kullanılabilmesi bakımından, genel anlamda arazi yönetimi çerçevesinde, tarımsal üretime uygun arazilerin belirlenmesi ve bunların niteliklerine uygun olarak kullanılması gerekmektedir. Hâlihazırda Türkiye'nin bazı bölge ve yöreleri için yapılan detaylı toprak etüt çalışmaları dışında, ülke genelini içine alan sadece ön etüt çalışmaları yapılmıştır. Nüfusun gelecekte artacağı göz önüne alındığında tarım arazilerinin önemi çok net ortaya çıkmaktadır. Artan nüfusun beslenebilmesi için, ürün verimini artırmak ve yeterli toprağı bulabilmek gereklidir. Ürünü artırmak için daha verimli çeşitler geliştirilebilir fakat toprakta böyle bir durum söz konusu değildir. Sürekli üretim yapılan topraklarda kirlenme ve sulu tarım yapılan arazilerde tuzluluk gelecekte karşılaşacağımız en büyük problemler arasında yer almaktadır.

Bugün, devlet arazilerinin tarıma yönelik kiralama işlemleri yapılmakta olup tarıma teşvik açısından önemli bir değer taşımaktadır fakat kiralanan alanların amacına yönelik kullanılıp kullanılmadığı sıkı bir denetim altına alınmalı ve takip edilmelidir.

Sayın milletvekilleri, günümüzde "hobi bahçeleri" adı altında tarım arazileri bölünmüş, parçalanmış, amaç dışı kullanılarak kirletilmeye devam edilmektedir. Bu konuyla ilgili Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu kanun teklifi, araştırma önergesi ve soru önergeleri mevcuttur. Bu kanun teklifiyle beraber, tarım alanlarının korunması ve yapılaşmasının düzenlenmesi bizim teklifimizle uyum göstermektedir.

Türkiye'deki tanımı farklı kullanılsa da modern ülkelerdeki anlayışa göre hobi bahçeleri, şehirlerde yeşil alanların oluşumuna destek veren bir görev ifa eder. Hobi bahçeleri, kentte yaşayanların boş zamanlarında daha çok meyve, sebze ve süs bitkisi gibi üretimde kullandıkları küçük tarım parselleridir. Hobi bahçelerinin rekreasyonel, ekolojik, ekonomik, sosyal ve eğitsel açıdan pek çok işlevi de bulunmaktadır.

Hobi bahçeleri Avrupa kentsel peyzajının önemli bir kısmını da oluşturmaktadır. Farklı ülkelerde 2008 itibarıyla yaklaşık 3 milyon adet hobi bahçesi bulunmaktadır. Örnek verecek olursak Almanya'da bütün bahçelerin, kamu yeşil alanı oluşturma açısından da önemli bir unsur olan kent tarımı veya hobi bahçesi denilen uygulamanın şehir merkezinde, şehrin bütün her tarafından ulaşılabilecek durumda olması gerekmektedir. Literatürdeki tanımlaması da böyledir.

Amacı şehirdeki insanların toprakla buluşması, bir şeylerle uğraşması, vakit geçirmesi olduğu için bunun bir standarda bağlanması gerekmektedir. Seçim bölgem olan İzmir'de "hobi bahçesi" adı altında havuzlu villalar, siteler bulunmaktadır. Bunların hepsinde belediyelerin sorumluluk alması ve Türkiye'nin toprağının korunması gerekmektedir. Yani belediyeler para kaybetmek, vatandaşla karşı karşıya gelmemek gibi kaygılar gütmemelidir.

Ülkemizdeki hobi bahçeciliğinin Avrupa'da olduğu gibi belediyelerin, tarım il müdürlüklerinin, il özel idaresinin denetimi altında bir sosyal hizmet alanı olarak kent bahçeciliği şeklinde devam etmesi sağlanmalıdır. Hem tarım alanının yazlık site hâline gelmesinin hem de kentsel altyapıdan mahrum gecekondu görüntüsünün önüne geçmek gerekmektedir.

Bu şekliyle, özellikle büyükşehirde yaşayan insanlarımızın doğayla bulaşmasına hizmet edecek bir çözüm uygulanmaya geçirilmelidir.

Kıymetli arkadaşlar, ayrıca, Milliyetçi Hareket Partisi'nin kanun teklifleri arasında yer alan tarım arazilerinde problem oluşturan ön alım hakkı bu kanun çerçevesinde tekrardan düzenlenmiştir. Tarımsal araziler için olan ön alım hakkının kötüye kullanılması gerekçesiyle sınırdaş tarımsal arazi maliklerinin ön alım hakkının kaldırılması amaçlanmıştır. Netice itibarıyla, köylü arasında ön alımla ilgili çeşitli husumetler, davalar ve yaralamalara kadar giden bir süreç mevcuttu; bu kanunla bu süreç ortadan kalkmaktadır.

Kent tarımının, gündemi aşırı derecede meşgul ettiği ve sitelerde, gökdelenlerde tarım ve yeşil alan uygulamalarının var olduğu bugünlerde, topraklarımızın ve yeşil alanlarımızın korunması, gelecekte kullanılabilir şekilde tutulması gerekmektedir. Özellikle erozyonla, kirlenmeyle, sanayileşme ve şehirleşmeyle kaybedilen verimli arazilerin ve yeşil alanların net kurallarla etkin şekilde korunması geleceğimizin teminatı olacaktır. Sürdürülebilir uygulamaları bir an önce uygulamaya koymalı ve geleceğimize sahip çıkmalıyız. Tarımda uzun vadeli ve yüksek verimli planlamalarla ülke geleceği garanti altına alınmalıdır.

Sayın milletvekilleri, iklim değişikliği çerçevesinde en fazla sorunla karşılaşılacak olan alanlar arasında tarım ve hayvancılık yer almaktadır. Bu sebeple, tarım topraklarının korunması yanında Tarım ve Orman Bakanlığında öncelikli alanlar belirlenmelidir ve bu konularda projeler geliştirilmelidir. Bu projelerin Türk tarım politikalarına yön verecek şekilde dizayn edilmesi gereklidir. Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından desteklenecek projeler geleceğe yönelik politikalar oluşturacak şekilde olmalıdır. Ayrıca üretim çiftliklerinin de aktif olarak çalışması gerekmektedir. Bu yapılan projelerin uygulama alanları olarak TİGEM'e büyük bir sorumluluk düşmekte ve bu proje sonuçlarını uygulayabilecek nitelikte bir yönetim ve vizyona kavuşturulması gerekmektedir.

Sayın milletvekilleri, ayrıca kimyasal, biyolojik, radyoaktif ve nükleer tehdit ve tehlikeler kapsamında yeni yayımlanan yönetmelikte bakanlıkların görev ve sorumlulukları belirlenmiştir. Bu yönetmelik tarafımızdan takip edilmekte ve olumlu bulduğumuz bir çalışmadır. Fakat tüm alanlarda önleyici tedbirlerin ve savunma tedbirlerinin tam anlamıyla yer almadığı görülmektedir. Biyolojik savaş yöntemleri sadece direkt insanı hedef alan organizmalardan ibaret olmayıp tarım ürünleri yönünden de bu biyolojik saldırılar olabilmektedir. Toplumları zayıf bırakmayı amaçlayan bu yöntemler tarıma da yönelebilmektedir. Bu amaçla araştırma yapacak yüksek güvenlikli laboratuvarlar oluşturmak gerekliliği vardır. Bu oluşturulacak laboratuvar, araştırma yapabilecek nitelikte olup tarımsal saldırıları önlemeye yönelik çalışmalar yaparken üniversitelerle de iş birliği hâlinde olmalıdır; bunun yanında, istilacı türler ve patojenlerle de mücadelede aktif görev yapabilecek kapasitede olmalıdır. Tüm bunlar göz önünde bulundurularak AFAD veya Cumhurbaşkanlığına bağlı yüksek güvenlikli laboratuvar ve araştırma merkezi oluşturulması faydalı olacaktır. Çalışılacak bu organizmaların büyük tehlike arz etmesi nedeniyle, yurt içerisinde üniversitelere ve araştırma merkezlerine de dağılması engellenecektir çünkü dünyada bu yönde kazalar sonucu yayılan organizmalar sebebiyle felaketlerin yaşandığı bilinmektedir. Özellikle biyolojik savaşa karşı önlemler oluşturma hem zirai faaliyetler hem insan hem hayvan sağlığı açısından büyük önem taşımaktadır.

Sayın milletvekilleri, Adana ilimizde ülkemizin ve Avrupa'nın ilk tarıma dayalı ihtisas organize sanayi bölgesinin kurulması için çalışmaların devam ettiğini biliyoruz. Bu, su ürünleri açısından kurulacak olan bir organize sanayi. Bizim de yerinde ve yararlı bulduğumuz bu proje alanında 215 adet havuz, işletme tesisi ve yeni türleri geliştirmek için ileri teknolojiye sahip teknokent kurulması ve projenin hayata geçirilmesi aşamasında 3 bin kişilik yeni istihdam alanı ortaya çıkarması beklenmektedir. Proje kapsamında, özel sektör tarafından yaklaşık 1,6 milyar TL yatırım yapılacağı tahmin edilmektedir. Su ürünleri yetiştiriciliği açısından büyük öneme sahip olan bu kanun teklifi tarafımızdan desteklenmektedir.

Kıymetli milletvekilleri, öncelikli olarak dert edinmemiz gereken şey Türk vatan toprağını ve özellikle tarım topraklarını korumaktır çünkü toprak ve tarım aynı zamanda ülkemizin ve insanımızın gıda güvenliğinin temel taşıdır. Bunun birkaç oy veya üç kuruş çıkar uğruna heder edilmesini önlememiz, stratejik önemde millî yükümlülüğümüzdür.

Bu düşüncelerle, görüştüğümüz kanun teklifini olumlu bulduğumuzu ifade etmek istiyorum. Bu kapsamda, yüce heyetinizin mera alanlarının, ormanların ve tarımsal arazilerin korunmasının önemine vâkıf olduğundan şüphemiz yoktur. Ancak bu kanundan sonra, gecikmeden su kanununun da ele alınması gerekmektedir. Küresel ısınma yaşanırken önlemler almazsak yakında kullanabileceğimiz su kalmayabilir. İçmeye uygun nitelikte ve temizlikte su kıtlığı yaşayacağımız gibi, tarımsal sulama ve kullanma suyu kıtlığıyla da karşılaşmamız olasıdır. Tedbir almazsak ülkede hiçbir şey yetiştiremeyecek duruma gelebiliriz. Elbette, önemli bulduğum yer altı barajları gibi çalışma da bugün Bakanlık tarafından sürdürülmektedir. Normal barajlardan farklı olarak yağan yağışı tutabilmek, toplayabilmek için ve su varlığımızın buharlaşmayla yitip gitmesini önlemek için yapılacak bu barajlar oldukça önemlidir.

Suyun kullanım biçimleri tarımda da sanayide de evsel olarak da oldukça büyük önem taşımaktadır, Tarım ve Orman Bakanlığının bu konuda da çalışmaları vardır, bu çalışmaların sonuçlarını görmeyi de dört gözle beklemekteyiz. Ancak daha önce de çeşitli vesilelerle ifade ettiğim gibi, ülkemizin su politikasında belirsizlik ve yönetimde çok başlılık görülmektedir. Bu dağınıklık içerisinde göllerimiz kurumakta, yer altı su kaynaklarımız kaybolmaktadır. Hep birlikte, obruklarda yaşanan çökmeler ve obruk oluşumlarından haberdarız. Şehirlerimizde yağmur sularının kanalizasyona bağlanması hem atık su kanallarına aşırı yük getirmekte hem de yağmur suyunun kullanılmasını engellemektedir. Kullanamadığımız yağmur suyu, iklim değişikliği sonucu değişen yağış rejiminin de etkisiyle yıkıcı sellere, su baskınlarına ve heyelanlara yol açmaktadır. İklim değişikliği sadece Türkiye olarak durdurabileceğimiz bir süreç değilse de ülkemize ve insanlarımıza etkilerini yönetebilmek zorundayız. Ülkemizin toprağının kalitesi, tarım ve orman alanlarımızın korunup geliştirilmesi ne kadar önemliyse, dağınık mevzuat metinleri ve dağınık yetki paylaşımı dolayısıyla kurumlar arasında süzülüp giden suyun yönetimini ele almak daha da büyük önem taşımaktadır.

Muhterem milletvekilleri, tarımsal alanların korunması temelinde değerlendirdiğimiz bu teklifi, verimli topraklarımızın imara açılması, "hobi bahçesi" adıyla tahrip edilmesi ve toprağın verimliliğini kaybetmesi tehlikelerine karşı önemli bir girişim olarak değerlendiriyoruz. Türkiye'nin gıda konusunda kendine yeterli ve ihracata yönelebilecek potansiyelini harekete geçirmeyi gerekli görüyoruz. Bu vesileyle tarım, hayvancılık ve balıkçılıkla iştigal eden üretken insanlarımızı, Türk köylüsünü saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime son verirken Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak üzerimize düşen görevin tarım ve hayvancılığı desteklerken üreticilerimizin de hayat standartlarını yükseltmek olduğunu ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)