GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 21 Ekim Dünya Gazeteciler Günü'ne, Osman Kavala'nın eşi Profesör Doktor Ayşe Buğra'nın kamuoyuna ve siyasilere yaptığı çağrıya ilişkin açıklaması
Yasama Yılı:4
Birleşim:8
Tarih:21.10.2020

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; eskiden günlerin bir anlamı vardı, Gazeteciler Günü'nün de bir anlamı vardı ve insanlar, o günlerde, gerçekten, yaptıkları işlerin onurlu anılarını birbirlerine anlatarak daha güzel işler yapabilmek için umut beslerlerdi. Türkiye böyle bir umudu artık yitirmiştir. Türkiye'de 4'üncü güç olan basın artık Türkiye'nin 4'üncü gücü olmaktan çıkartılmış, iktidarın hegemonyası altına girmiştir. Gazeteci emekçi kardeşlerimiz haklarını alamıyor, yazarlar düşüncelerini yazamıyor, "Yarın başımıza ne gelir." korkusuyla hareket ediyorlar. Artık günün kutlu olması söz konusu değildir; gün endişe günüdür, gün umutsuzluk günüdür. Oysaki Türkiye Cumhuriyeti en büyük umutsuzluğa karşı direniş göstermiş bir ülkedir. Eğer hep birlikte gerçekten onurlu bir hayatı tekrar sürdürmek istiyorsak gazetecisiyle, doktoruyla, askeriyle, polisiyle, emeklisiyle, işçisiyle hepimiz yüreklerimizi birleştirmeliyiz. "Bize dokunmayan yılan bin yaşasın." demekten vazgeçip, birbirimize sarılıp Türkiye'nin geleceğine sahip çıkmalıyız. Dünya Gazeteciler Günü kutlu olsun.

Osman Kavala'nın eşi Profesör Doktor Ayşe Buğra'nın geçen hafta kamuoyuna ve biz siyasilere yaptığı çağrıyı, attığı adalet çığlığını Genel Kurulda duyurmak istiyorum. Sözlerine hiçbir yorum katmıyorum: "Konuyla ilgilenenlerin çoğunun bildiği gibi, eşim Osman Kavala 18 Ekim 2017 tarihinden beri dört duvar arasında özgürlüğünden yoksun olarak yaşıyor. Bu süre içinde kendisine Ceza Kanunu'nun üç ayrı maddesiyle ilgili suçlamalar yöneltildi. Bunlardan birinden beraat etti. İkincisinden tutuklandıktan sonra tahliye edilip, sonra yeniden tutuklanıp sonra yeniden tahliye edildi ve şimdi bu suçlamayla geçtiğimiz perşembe günü çıkan iddianamede tekrar karşılaşıyoruz ama bu sefer buna bir de üçüncü suçlama, casusluk suçlaması eklenmiş durumda.

Karşılaştığımız durumun niteliğinin anlaşılması için, herkesin son iddianameyi okumasını isterim. 64 sayfalık bir metnin okunmasının zor olduğu düşünülebilir ama o kadar da zor değil. Metinde pek çok siyasi tahlil ve pek çok tekrar var. Tahlil ve tekrarlar çıkartıldıktan sonra ortada makul şüphe zeminini oluşturabilecek bir bilgi ve belge olup olmadığını okuyanlar takdir edebilirler."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurunuz.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) - Teşekkür ederim.

"Bir hukuk devletinde böyle bir iddianamenin hazırlanması mümkün müdür değil midir, okuyanlar bunu takdir edebilir. Bu süreç içinde bizim neler yaşadığımız da tahmin edilebilir ama ben bütün bunların eşim için, benim için ve ailemiz için ne anlama geldiğinin bir kere daha düşünülmesini isterim. Tutukluluğunun, AİHM'in 'haksız tutukluluk' kararını verip derhâl tahliye talep etmesinden sonra hâlâ sürmesinin bizi nasıl etkilediği üzerinde düşünülmesini de isterim. Bir insanın, beraat ettiği gün eşyalarını toplayıp, evine dönmek için hazırlanıp yola çıktıktan sonra yoldan çevrilmesi ve tekrar tutuklanarak cezaevine götürülmesinin nasıl bir şey olduğunun düşünülmesini de isterim. Anayasa Mahkemesinin bizim 'haksız tutukluluk' başvurumuzu toplantı gündemine aldıktan sonra başvurumuzla ilgili gündem maddesini tartışmayı ertelediğini toplantının yapıldığı gün duymak nasıl bir şeydir, bunun düşünülmesini de isterim."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurunuz efendim.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) - "Bu AYM toplantısının ve erteleme kararının, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin AİHM kararının uygulanmaması hâlinde konuyla ilgili atılacak adımların tartışılacağı ikinci toplantısıyla aynı güne rastlatıldığının da hatırlanmasını isterim. 'Casusluk' gibi bir suçlamanın, bir insan için ve onun ailesi için ne demek olduğunun, bunun üzerimizde nasıl bir etki yaptığının da düşünülmesini isterdim.

Türkiye'de yargının işleyişiyle ilgili sorunlar her gün tartışılıyor, haksızlığa uğrayan ve mağdur olanlar bizden ibaret değil, elbette bunu biliyorum ama eşimin başına gelenler, onun kendisine uygun bir suç aranırken üç yıl boyunca tutuklu olarak cezaevinde kalması, Türkiye'de ve Türkiye dışında pek çok insanın dikkatini çeken özel bir durum oluşturmuş durumda. Bu özel durum karşısında, maalesef, artık bağımsız bir yargı sürecinin normal işleyişiyle karşı karşıya olduğumuza inanmak çok zordur."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurunuz.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) - "Eşimin, benim ve eşimin 94 yaşındaki annesinin düpedüz işkenceye maruz kaldığını düşünüyorum. Bir yandan hepimizin çok iyi bildiği 'Adalet mülkün temelidir.' yani 'Devletin temeli adalettir.' cümlesi sık sık aklıma geliyor. Bu durumda, bu memleketin bir vatandaşı olarak, sadece basının ve kamuoyunun duyarlılığına değil, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bizleri temsil eden milletin vekillerine de seslenmek ihtiyacını duyuyorum. Merhamet talebiyle değil adalet talebiyle, devletin temeli olan adalet talebiyle, Adalet ve Kalkınma Partisi başta olmak üzere Meclisteki bütün partilere mensup milletvekillerine seslenmek istiyorum. Ama aynı zamanda, halkın yararına siyaset yapmak isteyenler için çok önemli olduğunu düşündüğüm empati duygularına da seslenmek istiyorum. Benim ve eşimin oğlunu artık göremeyeceğini düşünen annesinin durumunun, milletvekillerini ve siyasetle uğraşan herkesi, özellikle de hangi partiden olursa olsun bütün kadın siyasetçileri ilgilendirmesi gerektiğini düşünüyorum."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurunuz.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) - "Burada bu konuşmayı yaparken çok zorlanıyorum. Çok zorlanıyorum çünkü biz evrensel hukuk normlarından ve yasalardan bahsederken artık karşımızda bize durumumuzun bunlara uygun olduğunu anlatmaya çalışan kimsenin kalmadığını düşünmeye başladım. Artık kimse bize yalan söylemek lüzumunu bile hissetmiyor diye düşünmeye başladım."

Kamuoyunun takdirine sunarım.