GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Gıda, Tarım ve Orman Alanında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:10
Tarih:27.10.2020

HDP GRUBU ADINA TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz şu an bu konuşmaları yaparken Hatay'da İskenderun yine cayır cayır yanıyor. Aynı şekilde Yayladağı Kel Dağı'nda -bir yanı Suriye'de, bir yanı Türkiye sınırlarında- yine çok büyük bir yangın çıkmış. Yine, Samandağ'ın Çevlik Mahallesi'nde büyük bir yangın söz konusu ve bütün Hatay'da şu an elektrik yok. Yine yangından devam edeceğim; Adana Kozan, Mersin Anamur da şu an cayır cayır yanıyor. Daha önceki İzmir, Muğla, Cudi Dağı orman yangınlarının gerçekten artık hangisine yetişebileceğimizi biz de bilemez hâle gelmiş durumdayız. Bugün orman yangınlarının sebepleri konusunda elbette bu Meclisin ve bütün Türkiye kamuoyunun bir fikri var. Bu orman yangınlarının en temel sebebi, bir yandan sermayeye, maden şirketlerine ruhsatlar vermeyi, inşaata yer açmayı meşrulaştırmakken Hatay'daki yangını çok daha farklı ele almak gerekir. Orada neler oluyor, siyaseten ne amaçlanıyor, neler dönüyor o bölgede? Bu konuyla ilgili de oranın vatandaşları kaygılı, bizler de büyük bir kaygı taşımaktayız.

Değerli halkımız, yine, yanı başımızda, yakın bir zamanda, Suriye'de 156 noktada yangın çıkmıştı; Lazkiye, Cebel Aleviyyun, Tartus, Humus'da çok büyük yangınlar oldu. Suriye'de yıllardır savaş devam ediyor. Bu savaşın üzerine bu kadar büyük bir yangın ki -az öncede bahsettim, hâlihazırda yine devam eden yangınlar- orada binlerce insan şu an yangından da dolayı aç, susuz ve yoksulluk içinde kıvranıyor. Yanı başımızdaki halklara, komşumuz olan Suriye halklarına ilaç, gıda yardımı ve desteğinin sağlanması için mutlaka ve mutlaka Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir girişimde bulunması gerektiğini düşünüyoruz. Ve ben buradan, dünyadaki bütün insan hakları, yardım ve dayanışma kurumlarına, inisiyatiflerine bu konuda bir destek sağlanması konusunda çağrı yapmak istiyorum.

Evet, değerli arkadaş, dünyada 7 milyarı aşkın nüfus yaşıyor ve bu gezegende, ne yazık ki içinden geçtiğimiz süreç ve kapitalist sistemin dayattığı kâr hırsı, bizi yoğun bir şekilde kendi çarkında çiğnemektedir. Bugün hava, su, toprak ekosistemin beyni, kalbi, böbreğidir âdeta ama kapitalizm ve onun hamiliğini yapan iktidarlar ne yazık ki uyguladıkları hoyratça politikalarla tek tek bunları tüketiyor, bizi de tüketmektedir beraberinde.

Bugün otoriter yönetimlerin kimisi "Vatan, millet, Sakarya." der, kimisi "ülkenin bekası, güvenliği" der, kimisi "demokrasi" der, kimisi "Biz pandemiyle mücadele ediyoruz." der ama bütün bunların hiçbiri ne yazık ki gerçeğin yanından bile geçmez. Bunların iç, dış siyasetteki başarısızlığın, ülke kaynaklarının yandaşa peşkeş çekilmesinin, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik krizin üstünü örtmek için yurtseverlik duygularını sömürmek dışında hiçbir işe yaramadığını söylememiz gerekiyor.

İşte, biz böylesi bir ortamda, böylesi bir atmosferde gıda, tarım ve orman alanındaki bazı düzenlemelerin yapılmasını konuşuyoruz. Bizler, bu düzenlemeleri konuşurken, bu düzenlemeyi yapmaya çalışırken tarımın nasıl bitirildiğinden bahsedeceğim, birkaç rakamla resmetmeye çalışacağım. Türkiye'de tarım alanları AKP döneminde yüzde 12,3 küçülmüş durumda, sebze bahçeleri alanı yüzde 15 küçülmüş durumda. 2002'de tarımda istihdam edilen kişi sayısı 7 milyon 458 bin kişiyken şimdi 4 milyon 157 bine düşmüş durumda. On sekiz yılda tarım sektöründe istihdam edilen kişi sayısında yüzde 44 düşüş, çiftçi sayısında yüzde 48 azalış söz konusudur. Yine, BDDK'nin yaptığı açıklamaya göre, 2020'de çiftçinin bankalara borcu 180 milyar TL'dir, Kredi Kooperatiflerine borcu 10 milyar TL'dir; yine, tarımsal elektrik, tarımsal sulama borçları da bunların cabası. Kürt halkının yoğun yaşadığı illerde DEDAŞ, faturalarını ödemedikleri için kentin elektriğini kesebiliyor, çiftçinin elektriğini kesebiliyor; aynı şekilde, Devlet Su İşleri de suyu kesebiliyor. 26 milyon hektar alanlık tarım arazisi AKP Hükûmeti zamanında 20 milyon hektara düşmüş durumda. TEKEL özelleştirildi, şeker fabrikaları özelleştirildi; özelleştirildi de özelleştirildi.

Pandemi süreci, bize ve bütün dünyaya şunu bir kez daha göstermiştir: Tarımda kendine yetebilmenin önemi bir kez daha ortaya çıkmıştır. Oysaki bu kürsülerden defaatle ifade ettik: Türkiye, yer altı ve yer üstü varlıklarıyla, zengin toprağı, suyu ve havasıyla bir tarım ülkesidir. Sadece kendine değil, bütün dünyaya tarım ihraç edebilecek bir ülke iken şu an domatesi, patatesi, soğanı, eti ithal eder pozisyona gelmişsek bunun AKP'nin uygulamış olduğu politikaların ve evvelinde elbette 24 Ocak Kararlarının, onun üstüne bina edilmiş olan tarım politikalarının sonucu olduğunu biliyoruz, bilmeliyiz de.

Değerli arkadaşlar, bu kanun teklifinin 21'inci maddesindeki kanun maddesinde -ki bu maddede verilen ana fikir diğer maddelerde de geçerli- deniliyor ki: "Mutlak tarım arazileri, özel ürün arazileri, dikili tarım arazileri ile sulu tarım arazileri tarımsal üretim amacı dışında kullanılamaz. Ancak, alternatif alan bulunmaması ve Kurulun uygun görmesi şartıyla..." diye bir şeyler sıralanmış. "Savunmaya yönelik stratejik ihtiyaçlar, doğal afet sonrası ortaya çıkan geçici yerleşim yeri ihtiyacı, petrol ve doğal gaz arama ve işletme faaliyetleri, ilgili bakanlık tarafından kamu yararı kararı alınmış madencilik faaliyetleri" gibi bu uzayıp gidiyor.

Biz burada şunu sormak istiyoruz: Mesela, Kanal İstanbul kararı alınırken "kamu yararı" dendi, üçüncü havalimanı inşa edilirken "kamu yararı" dendi. Evet, bir yanı kamu yararı gibi gözükse de esasen oralarda nelerin yapıldığını, havaalanındaki işletmelerin kimlere pazarlandığını, Kanal İstanbul'un civarındaki yerli ve yabancı sermayeye satılmış olan toprakları göz önünde bulundurduğumuzda kamu yararı kısmı çok küçük bir ayrıntı olarak kalmaktadır ki diğer maddelerde de bunun benzerini görmekteyiz.

Bakın, 29'uncu maddede gıda güvenliği ve güvenilirliği konusunda yanıltıcı yayına ceza vermekten bahsediliyor. Doğrudur, bunun denetimi çok önemlidir; kamuoyu, vatandaş yanıltılmamalıdır fakat siz yanıltana değil doğru bilgiyi verene ceza veriyorsunuz; Bülent Şık bunun en önemli örneklerinden birisi. Bu konuda bu maddeyle kime ne ceza verileceği açığa çıkarılmalıdır, kendi çıkarlarınıza göre bunu kullanmanızı asla uygun görmüyoruz ama böylesi bir cezai yaptırımın esaslı bir biçimde uygulanması elbette doğrudur.

En nihayetinde, ithalat ve ihracat oranlarına baktığımızda, iktidarın uygulamış olduğu tarım politikalarında gelinen nokta gerçekleri göz önüne sermektedir. AKP'nin sermaye ve yandaş merkezli politikaları çiftçinin, işçinin, vatandaşın derdine deva değildir. Doğa ve insan merkezli politika tek seçenektir. Ancak bu şekilde, bu politikayla insanlar sağlıklı ve yeterli gıdaya kavuşabilir. Su, toprak, hava korundukça bu mümkündür, ormanlar ve bütün canlılar korundukça bu mümkündür.

Bakın, dolar 8 TL'yi geçmiş durumda. İşçinin, çiftçinin kazancı dolar cinsinden değil, bunu zaten damat Bakan bütün dünyayı güldürecek şekilde ifade etti. Tarımda kullanılan mazot, tarım ilacı, gübre dolara bağlı ve buna göre fiyatlanıyor. "Su, elektrik, emek" derken üretici kâr etmiyor, üretici kazanmıyor; vatandaşsa pahalılıktan sebzeye, meyveye, ete, ekmeğe ulaşamıyor. Askıda ekmek -evet, rahatsız oluyorsunuz- diye bir gelenek oluşturulmaya çalışılıyor. "Evimize ekmek götüremiyoruz." diyen esnafa Cumhurbaşkanınca "Abartılı geldi, al çay iç." diye bir çay paketi fırlatılıyor. Bunlar bu iktidarın zulmünün anılacağı semboller olarak tarihte tescil edilecektir.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)