GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: (10/3200, 3361, 3362, 3364, 3365) No.lu Depreme Karşı Alınabilecek Önlemlerin ve Depremlerin Zararlarının En Aza İndirilmesi İçin Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergelerin Ön Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:11
Tarih:03.11.2020

HDP GRUBU ADINA GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 30 Ekim Cuma günü yaşanan İzmir depreminde yaşamını yitirenlere Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı ve sabır diliyorum.

Uzun yıllardır aile olarak İzmir'de yaşıyoruz ve aynı zamanda bir depremzedeyim. Bütün ailem oradaydı ve ben Ankara'daydım. Yaklaşık üç ya da dört dakika gibi bir süre aileme ulaşamadım ama sanırım hayatımın en uzun üç ve dört dakikasıydı. Tarif edilemez bir acıydı. Orada, o büyüklükte bir deprem olduğu haberini alıp ailenize ulaşamamanın, sevdiklerinize ulaşamamanın, onların sağlıklı olduğunu bilememenin ruh hâlini gerçekten sözcükler sanırım anlatamaz. Bu anlamıyla, cuma akşamı İzmir'e gittiğimizde hem Emrah Apartmanı'nı hem Rıza Bey Apartmanı'nı gördüm. Pazar günü sabah yaklaşık beşe kadar da Emrah Apartmanı'nda enkazın yanında bekledim çünkü hem meslektaşım hem hemşehrim Sevgili Fatma Ertaş hemşirenin oğlu Ali Kaygusuz göçük altındaydı. Yine hemşehrim, aynı zamanda meslektaşım Feray Demir'in oğlu Arda Baran Demir enkaz altındaydı ve yine tanıdığımız avukat arkadaşlarımız ve tanımadığımız onlarca canımız, yüzlerce canımız enkaz altındaydı. Ben sadece beş dakikanın ıstırabıyla kahrolurken, gerçekten oradaki annelerin, oradaki ailelerin, oradaki evlatların nasıl büyük bir umutla -dudaklarından dökülen dualarla- o enkazdan sevdiklerinin canlı çıkması için dua ettiklerine tanıklık ettim. Ve en nihayetinde bu herkes için gerçekleşmedi, mucize dediğimiz 1-2 can kurtarıldı ama geri kalanların ne yazık ki yaşamını yitirmiş bedenleriyle karşılaştık. Onun için bu meseleye sadece sayılar, sadece rakamlar olarak bakmanın büyük bir vicdansızlık olduğunu düşünüyorum. Biz burada 109 diyoruz ama bu 109'un içerisinde 109 hayat, 109 dünya, 109 umut, 109 gelecekten bahsediyoruz. Her birinin annesinden, babasından, akrabalarından, sevdiklerinden, yaşamından bahsediyoruz ve hiçbirini geri getiremeyeceğiz. Ne uğruna değerli arkadaşlar, ne uğruna? 3-5 müteahhidin daha fazla para kazanması için, 3-5 yandaşın daha fazla cebini doldurması için Ali'nin ölmesine, Arda'nın ölmesine, Buse'nin ölmesine, Mehmet'in, Özgür'ün ölmesine değer miydi? Bir tek cana dünyaları vermeyiz değil mi? Bir tek cana dünyalar verilmez. Yetiştirdiğimiz evlatlarımıza gözümüz gibi bakıyoruz, üzerlerine titriyoruz. Ama düşünün, tonlarca betonun altında kendi çocuğunuzun olduğunu düşünün, tonlarca betonun altında çocuğunuzun haykırışlarını düşünün değerli arkadaşlar. Mesele, sadece sayı meselesi değil. Onun için, artık gerçek anlamda kendimize gelmemiz gerekiyor. Bu, insanları rakamlara indirgeyen, olayları kadere bağlayan, fıtrata bağlayan yaklaşımlardan uzak durmamız gerekiyor. Şimdi, Diyanet İşleri Başkanı açıklama yapıyor, diyor ki: "Deprem olması kıyamet alametidir." O zaman Japonlar her gün kıyameti mi yaşıyorlar? Ya, bu ülkenin kıyameti sizsiniz değerli arkadaşlar. Evet, bu ülkenin bir kıyameti varsa o da bütün aklını müteahhit aklına yatıran, yandaşa yatıran sizin aklınız değerli arkadaşlar. Siz, canlı canlı insanların tabutlarda yaşamasına göz yumuyorsunuz. İmar aflarıyla, kaçak katlarla, yapı denetimlerinin yetersizliğiyle, uygun olmayan zeminlerde yapılan konutlarla, yapı stokunu denetlemeyerek, deprem master planları çıkarmayarak, denetlemeyerek, göz yumarak siz kıyameti bize yaşatıyorsunuz. Kıyamet, 100 kişi, 1.000 kişi, 10 bin kişi, 100 bin kişi ölünce olmaz ki. Eğer tek bir insan bile ihmalden ölüyorsa, tek bir insan bile biz yeterli denetimi yapmadığımız için yaşamını yitiriyorsa orada bence kıyamet kopuyordur. Onun için, kıyameti getirip depreme, doğal afetlere ya da başka bir şeye bağlamayalım. Bu anlamıyla İzmir depreminin aynı zamanda ciddi bir sağlıkçı kaybına yol açtığını da söylemek istiyorum. Ben, yaşamını yitiren herkesi tek tek anıyorum, anıları önünde saygıyla eğiliyorum ama hemşire arkadaşlarımız Nebiye Tekin, Fatma Öztürk, doktor Hüsnü Kıratlı ve diş hekimi Aslı Taner ile Yeşim Emir, bunları da anmadan geçemeyeceğim. Çünkü birçoğu ya nöbetten çıktı, evine uyumak için gitti ya da iş yerindeydi ve o binanın çürük olduğunu bilmeden depreme yakalandı ve yaşamlarını yitirdiler. O zaman hepimizin samimiyetle bir kez daha düşünmesi gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) - Deprem öldürmüyor ama gerçek anlamda, insan hayatını gözetmeyen, insan yaşamını gözetmeyen iktidarlar öldürüyor değerli arkadaşlar. Biz tren kazalarında, sellerde, depremlerde ölmekten yorulduk. Bu ülke ölülerin arkasında dua okumaktan yoruldu. Gelin, insanları yaşatalım. Ölüm üzerine taziye dilekleri yayımlamak kolay, önemli olan insanları yaşatmak. Enkaz altından çıkanları tabii ki seviyoruz ama bir ülke insanları enkaz altında bırakmadan, onların yaşamını o enkazın altına gömmeden önlem almalıdır; büyük ülke olmak, büyük devlet olmak bunu gerektirir. Her gün söylüyorsunuz, o zaman gelin, bunun gereğini yapın diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)