| Konu: | İşsizlik Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 12 |
| Tarih: | 04.11.2020 |
KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 239 sıra sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, söz konusu 239 sıra sayılı Kanun Teklifi aslında 225 sıra sayılı Kanun Teklifi'yle aynı adla Meclise sunulmuş. Gerçi Komisyon kararıyla teklifin adı "Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi" olarak değiştirildi yani "İşsizlik Sigortası Hakkında Kanun Teklifi" borç yapılandırması kanun teklifine dönüştü; birbiriyle hiç alakası olmayan iki başlık. Bu teklif bir temel kanun niteliğinde görüşülüyor, birbiriyle hiç ilgisi olmayan 19 ayrı kanunda değişiklik öneriliyor. Komisyonumuza 43 madde olarak gelen teklif, 8 ihdas maddesiyle 51 maddeye çıktı; hatta ihdas edilen maddeler kanun teklifinin başlığını değiştirecek derecede baskın maddeler hâlini aldı. Sıra sayısına ihdas edilen ilk 4 madde borçların yapılandırılmasıyla ilgili olup diğerleri -14, 38, 39 ve 44'üncü maddeler- çeşitli kanunlarda düzenlemeler içeriyor. Bu kanun teklifi de -diğer tüm torba kanunlar gibi içeriğinde birbiriyle hiç ilgisi olmayan maddeler olsa da- temel kanun niteliğinde kabul ediliyor ve yine İç Tüzük çiğneniyor, yine yasama kalitesizliği söz konusu.
Bir başka trajikomik durum nedir, biliyor musunuz değerli arkadaşlar: Teklife 8 madde ihdas edilmiş olduğu hâlde ve hatta başlığı dahi değiştirilmiş olduğu hâlde teklifin genel gerekçesi noktası virgülüne kadar aynı; başlığı farklı, genel gerekçe aynı.
Bu kanun teklifinde öncekiler gibi yine Anayasa'ya uygunluk değerlendirmesi yapılmadan İç Tüzük çiğneniyor. Teklifin 10'uncu, 12'nci, 13'üncü, 17'nci, 19'uncu maddeleriyle birlikte toplam 14 ayrı maddesinin Anayasa'ya aykırı olduğu tarafımızca tespit edildi.
Bu kanun teklifi tali komisyon olarak Adalet ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonlarına havale edilmiş olsa da söz konusu Komisyon Başkanlarının keyfî tutumlarıyla hiçbir görüş sunulmadı. Hâlbuki İç Tüzük, kendisine havale edilmemiş olsa da bütün komisyonlara kendi alanlarını ilgilendiren -örneğin Millî Eğitim Komisyonu- tekliflere görüş bildirme yetkisi veriyor.
Ayrıca, 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu'nun 14'üncü maddesindeki gelir ve giderleri etkileyecek kanun tekliflerine oluşturacağı mali yüke dair mutlaka bir etki analizi eklenmesi hükmü yine yerine getirilmedi; tam kanunsuzluk söz konusu.
Kaldı ki 228 sıra sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi'nde yer alan ve teklif metninden çıkarılan -o zaman için- 5 madde, neredeyse aynı gün hiç değiştirilmeden bu teklife eklenerek Meclis Başkanlığına sunuldu; bu da düşündürücü tabii. Söz konusu maddeler "Görüşülmekte olan 228 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin şu maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz." denilerek ve söz konusu düzenlemenin daha ayrıntılı bir şekilde ele alınmasını teminen teklif metninden çıkarılması amaçlandığı ifade edilerek çıkarılmıştı. Oysaki İç Tüzük'ün 87'nci maddesinde düzenlenen "Değişiklik önergeleri" başlığı altında sadece bir maddenin reddi, komisyona iadesi, değiştirilmesi, metne ek veya geçici madde eklenmesi hakkında değişiklik önergelerinin verilebileceği hükmü dolayısıyla maddenin metinden çıkarılması şeklinde bir önergenin olamayacağı açıktır; olsa da bu, ya maddenin reddi anlamı taşır ya da komisyona iadesi anlamı taşır ki reddedilen maddenin bir yıl geçmeden aynı yasama döneminde Meclis Genel Kurul gündemine alınması söz konusu olamaz. Eğer komisyona iadesi anlamı taşıyorsa da komisyonda söz konusu maddenin görüşme yöntemi bu olmamalıydı, sadece bu maddeler görüşülmeliydi ve esas teklif sahipleri yeniden teklif etmeliydi diyorum.
Tabii, söylenecek çok şey var ama bu teklifin genel gerekçesinde söz konusu 5 madde ve -tabii daha öncede belirttim- 8 ihdas maddesi hakkında hiçbir bilgiye de yer verilmediğini kayıtlara geçirmek istiyorum.
Bu kanun teklifinin genel gerekçesi her ne kadar coronavirüs salgınının istihdam üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmak, sosyal devlet ilkesinin gereğini yerine getirmek ve ekonomik aktivitenin istihdamla desteklenmesi olarak bildirilmişse de aslında bu kanun teklifi, mevcut iktidarın Covid-19 pandemisi sonrası ortamı istismar ettiğini teyit etmektedir.
Bu teklifte; işsizliğin azaltılması bahanesine sığınılarak işçinin en büyük çalışma güvencesi olan kıdem tazminatına el atılmaktadır, kademeli olarak kıdem tazminatını ortadan kaldıracak veya işlevsiz kılacak yasal düzenlemeler yapılmaya çalışılmaktadır, işverenler için istihdam nedeniyle üstlendikleri vergi ve primlerle ilgili bazı yükümlülükler İşsizlik Fonu'nun sırtına yüklenmekte, İşsizlik Fonu kaynakları süratle eritilmektedir; "vergi ve prim yapılandırması" adı altında kısmi af çıkarılmaktadır; Adalet ve Kalkınma Partisinin on sekiz yıllık iktidarı döneminde 7'nci kez varlık barışı düzenlemeleri tekrardan çıkış yolu olarak ortaya sürülmektedir; emekleriyle çalışanlar aleyhine iş barışını bozan, iş güvencelerini ortadan kaldıran, kıdem tazminatı hakkını zedeleyen, sigortalılığı bölen, kısmi çalışma düzenini özendiren düzenlemeler yapılmaktadır.
Bu kanun teklifinin birçok maddesinde, kamu tarafından üstlenilen bazı sigorta primi ve benzeri ödemelerin yine İşsizlik Sigortası Fonu'ndan yapılması öngörülmektedir. İşsizlik Sigortası Fonu'nda çalışanların alın terleriyle elde ettikleri, ücretlerinden kesilen primlerle biriken paraların Hükûmetin iştahını kabarttığı, her vesileyle Fon'un gerçek amacı dışında kullanılması için özel bir çaba harcandığı ortadır. Eğer işverenin de desteğe ihtiyacı olduğu konusunda hemfikirsek İşsizlik Sigortası Fonu yerine, şeffaf bir biçimde, açık bir biçimde, amacı kullanımıyla uyumlu bir biçimde bütçeden bu kaynağın doğrudan aktarılması gerekir. İşsizlik Fonu gibi bütçe dışı kaynağın amacı, işveren destelemek değildir.
Bu kanun teklifi üretimi destekleyen, üretimde verimliliği destekleyen, kalite artışını teşvik eden, yeni yatırım alanlarına ön açan, ödeme güçlüğü içerisinde bulunan ve çarşı pazar enflasyonu altında ezilen memurun, küçük esnafın, işçinin, tarım üreticisinin, artan işsizlik neticesinde işlerini kaybeden emekçilerin sorunlarını çözmek ve daha kalıcı adımlar atmak amacıyla getirilmiş bir teklif hiç değildir değerli arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar, bu kanun teklifinde pandemi istismar edilerek emeğin ve emekçinin sömürülmesine neden olan düzenlemelerin yanı sıra, bir de -yangından mal kaçırır gibi- en az pandemi kadar halk sağlığını tehdit edecek olan düzenlemeler de vardır. Bu düzenlemelerin başında, elektronik haberleşme altyapıları ve ruhsatlandırılmasıyla ilgili işlemler gelmektedir. Anayasa Mahkemesinin haberleşme istasyonlarının imar mevzuatına göre yapı niteliğinde olduğu kararı ortada iken Danıştayın daha Temmuz 2019'da Planlı Alanlar İmar Yönetmeliği'nin 62'nci maddesinin (1)'inci, (2)'nci ve (3)'üncü fıkralarının yürütmesini durdurma kararı ortada iken... Yani bu ne demektir? "Bu istasyonlar için yapı ruhsatı alınma zorunluluğu olması gerekir, imar planı kararı alınması gerekir." kararları ortada iken böyle bir kanun teklifi geliyor huzurumuza.
Değerli arkadaşlar, bir coronavirüs pandemisi altında küresel olarak bütün dünya, insanoğlu büyük bir sıkıntı çekiyor. Virüsün ve virüs gibi bütün organizmaların mutasyona uğramasındaki en önemli kimyasal ve fiziksel mutajenlerin arasında elektromanyetik radyasyonun ve elektromanyetik alanın olduğunu ben değil, bilim insanları söylüyor. Birçok araştırma raporu var bir virüsün mutasyona uğramasıyla ilgili. Coronavirüsün SARS ve MERS gibi virüslerin mutasyona uğramış bir şekli olduğunu düşündüğümüzde, elektromanyetik alan ve radyasyona maruz kalıp DNA'sının değişime uğraması, DNA'sının etkilenmesi sonucu mutasyona uğraması dolayısıyla haberleşme alanında baz istasyonlarıyla ilgili yapılan düzenleme bizi bu anlamda endişelendirmektedir. Bakın, Profesör Doktor Selim Şeker Hocamız ne diyor: 5G'nin hücre büyümesi ve organlara etki ederek kanserlerin artmasına neden olacağına, bağışıklık sisteminde biyolojik işlevlerde kaçınılmaz etkiler yaratacağına, ısısal etkisinin de gözlerde hasar oluşturacağına dair bilim insanları bilgilerini ortaya koyuyorlar. Oysa biz ne yapıyoruz? Yaşamın riske atılması hususunda sadece bir taahhütname verilmesiyle bunun zararlı olmayacağını kabul etmek durumunda bırakılıyoruz; belediyenin görev, yetki ve sorumluluklarının baypas edilmesine göz yumuyoruz; bu haberleşme cihazlarının yaratacağı elektromanyetik radyasyon alanını yok sayarak çevre sağlığı ve insan sağlığını yok sayıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sözlerinizi tamamlayın lütfen.
KAMİL OKYAY SINDIR (Devamla) - İmar mevzuatı baypas ediliyor ve Anayasa Mahkemesinin Anayasa'nın insan ve çevre sağlığına yönelik 5 ve 56'ncı maddelerine aykırılık tespitine rağmen, bu konudaki bu düzenleme huzurumuza geliyor.
Değerli arkadaşlar, tabii ki yapılan bu düzenleme halkımızı, doğamızı, çevremizi ve geleceğimizi değil rantı önceleyen, coronavirüs bahane edilerek emeği ve emekçiyi sömüren, ülkemizi daha da keyfî düzenlemelerle bir kabile devletine çevirmeyi hedefleyen bir düzenleme hâlini almıştır. Şahsım adına söz konusu bu kanun teklifinin birçok maddesinin asla kabul edilemez olduğunu ve gerek ülkemize gerek çevre ve insan sağlığına ve doğaya zarar vereceğini düşünüyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)