GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: İşsizlik Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:13
Tarih:05.11.2020

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben söze İzmir depremiyle ilgili edindiğim bilgiler ve eleştirilerimle başlayacağım.

İzmirli bir avukatla görüştüm, ağır hasar gören Bayraklı'daki adliye binasının hikâyesini bana anlattı -maalesef bir Türkiye hikâyesiydi bu- adliye binasının önceden bamya tarlası olan bir yere yapıldığını, son derece çürük bir zemine yapıldığını belirtiyordu ve adliyenin oraya yapılmasından dolayı avukat büroları ve diğer yerleşim yerlerinin oraya hücum ettiğini belirtiyordu. Çürük bir zeminde yüzlerce bina var ve sonrasında ne oldu? Adliye binası bitmek üzereyken, şantiye hâlindeyken adliye buraya taşınıyor. Yapı denetim izni yok. "İş yerlerinden yapı denetim izni istersin, devletin binasından yapı denetim izni istemezsin. Neden buraya taşınılıyor?" diye İzmir Barosu dava açıyor ve bu esnada apar topar adliye binası bitiriliyor, orada adliye işlemleri başlıyor ve sonrasında da hepimizin gördüğü, bildiği deprem hadisesi; can ve mal kaybı. Burada "Katil kim?" diye sormak lazım.

Değerli arkadaşlar, ben iktidar vekillerine şunu sormak isterim: Deprem vergileri nereye gitti? Hiç bunun lamı cimi yok, deprem vergileri nereye gitti, cevaplayın. İmar affını çıkardığınız için vicdanınızda bir sızlama var mı? Bütün bunları soruyorum ve bölgenin de afet bölgesi ilan edilmesi gerektiğini söylüyorum çünkü konuştuğumuz depremzedeler çok ağır maddi ve manevi hasarlar olduğunu söylüyor.

Değerli arkadaşlar, ben dün Kocaeli'deydim. Kocaeli Vekili olarak, tutuklu olan 6 HDP yöneticimizin mahkemesindeydim. Türkiye'de mahkemeler bir zulüm aracı olarak kullanılıyor. 6 arkadaşımız eften püften nedenlerle, partisel faaliyetler yaptığı için, açlık grevinde olan çocuklarının yanında olmak isteyen annelerin yanında oldukları için on bir aydır tutuklu. Bu kişilerin aile hayatları perişan olmuş durumda, iş hayatları perişan olmuş durumda; bu kişiler iflas etmiş durumdalar. Hatta içlerinde bir arkadaşımız var, eski başkanlarımızdan; Mehmet Alçınkaya. İçeri girdikten sonra Mehmet Alçınkaya'nın kızı da tutuklandı, ardından, beş ay önce, ikinci kızı da tutuklandı. Ben Mehmet Bey'in eşi Gönül Hanım'ı ziyaret ettim; ne oldu, gözaltında neler yaşandı dedim. Son gözaltında yaşananları anlatmış, bunu millet Meclisine sunuyorum. Bir dinleyin de, bakın, Türk polisi neler yapıyor? Gözaltı, sosyal medya paylaşımlarından ve sabahın beşinde eve baskın yapılıyor. Anne diyor ki: "Eşimi aldınız, bir çocuğumu aldınız. İkinci çocuğumu da alıyorsunuz, evde yapayalnız kalacağım. Niye bunu yapıyorsunuz?" Beş altı yıl önceki sosyal medya paylaşımlarından yapılıyor. Düşünün; bir kin, nefret operasyonu bu. Bütün bunları söylerken polis amiri ona "Çok konuşma bindiririm arabaya, atarım seni ıssız bir yerde aşağıya, görürsün gününü." diyor. Bunu bir polis memuru söylüyor, gayet rahat bir şekilde söylüyor. Biz, Türkiye'de kaçırılmalar olduğunu, işkenceler olduğunu söylerken bize itiraz edenler, CPT raporlarını sümen altı edenler, işte, gelsinler Kocaeli'de bir polis memurunun 60 yaşındaki bir kadına neler dediğini duysunlar arkadaşlar. Ben bu olayı dinlediğimde şunu düşündüm: Bu memlekette Kürt sorununu, bu devlet hiç bitirmeyecek maalesef.

Bakın, size bir hatıramı anlatayım: Bir kitap bu, Mardin Nusaybinli bir genç çocuğun kitabı. Çocukken hapishaneye girmiş Abdürrahim Semavi isimli bir kişinin kitabı: Zindanda Çocuk. İçeride yaşadığı işkenceleri, eziyetleri anlatıyor. Hatta bir defasında ne olmuş biliyor musunuz? Kendisini tutan ve kahkahalar atan infaz koruma memurları, ağzına kaygan bir şey koymuşlar. Serbest bırakıldığında kaygan şeyin ölmüş bir fare olduğunu görüyor ve daha sonra bunun iğrençliğinden yıkamakla da kurtulamıyor, gidip dişini çekerek kurtuluyor ancak. İşte Kürt meselesi böyle oluşturuldu arkadaşlar; bu Kürt meselesini böyle işkencelerle, zulümlerle bitiremezsiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) - 60 yaşındaki kadınları tehdit ederek "Seni imha ederim, seni atarım ıssız yerlerde." diyerek bitiremezsiniz, bunu bilin, bu iktidarın yaptığı budur.

Ve şunu söyleyeyim: Burada, aslında benim sitemim koca bir Türkiye toplumunadır. Bu mesele, adı "Kürt meselesi" olan bir meseledir ama Kürtler tarafından oluşturulmadı, devlet ve iktidar tarafından oluşturuldu. Türkiye toplumunun aslında bir hasbihâl yapması lazım. Niye bu meselenin çözümünü Kürtlere bırakıyor? Kürtlerle ilgili konularda Kürt milletvekilleri itiraz ediyor, niye Türkler itiraz etmiyor? Hiç mi vicdanımız yok, bu zulümlere niye sessiz kalıyoruz? İşte, Kürt meselesi Türkiye'de nasıl oluşturulmuş apaçık ortada. Vicdanı olanın Kürt meselesine bir Türk de olsa Arap da olsa karşı çıkması lazım değerli arkadaşlar. Bakın, ben bu kişiye demiştim ki "Sen intiharı hiç düşünmedin mi?" Bana demişti ki "İntihar çözüm değildi, yaşamak direnmekti, "'...'(x) diye yazmıştım, ben vücudumdan akan kanları duvara yazmıştım." demişti. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Evet, Sayın Gergerlioğlu, teşekkür ederim.

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) - Evet, "Yaşamak direnmektir." diyordu ve bunu da Türkiye toplumunun çok iyi anlaması gerekiyor.

Teşekkür ediyorum arkadaşlar. (HDP sıralarından alkışlar)