| Konu: | İşsizlik Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 15 |
| Tarih: | 11.11.2020 |
UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, gazetecilik dünyadaki en riskli mesleklerden biridir. Gecesi gündüzü, yazı kışı yoktur. Savaşlardan doğal afetlere her türlü hayati risk içeren ortamda ön cephede gazeteciler vardır. Mesaisi akşam beşte asla bitmez. Zaten krizler, afetler de sıklıkla gece yaşanır. Yirmi dört saat boyunca zihninde haberle, görüntüyle yatar kalkar. Hafta sonu ve bayram tatilleri hep yarımdır. Gazetecilerin yaşadığı bu yıpranma, teknolojik ilerlemeler sonrasında azalmaz tersine artar.
1977 yılından bu yana, 2008-2013 arasındaki istisnayı saymazsak, gazeteciler de diğer bazı yıpratıcı işlerde çalışanlarla birlikte fiilî hizmet zammından yararlanmaktaydı. Ancak, Anayasa Mahkemesinin şubat ayında yayınlanan kararıyla bu hak ellerinden alındı. Yeni düzenleme için verilen süre dolmadan, Meclisimizde gazetecilerin hak kaybına uğramaması için düzenleme yapılıyor olması olumludur. Ancak getirilen düzenleme çok yetersiz, çok eksiktir. Bu hâliyle mağduriyetleri ortadan kaldırmayacaktır. Öncelikle, gazetecilerin yıpranma hakkının sadece basın kartı sahibi olma koşuluna bağlanması baştan eşitsizlik yaratmakta.
Basın kartlarının devlet tarafından veriliyor olması meslek örgütleri tarafından öteden beri eleştirilmiştir. Kurulan tek adam yönetimi de çıkardığı yeni basın kartları yönetmeliğiyle gazeteciliği terör faaliyetiyle eş tutmuş, basın kartı verilmesini soyut koşullara bağlayarak zorlaştırmıştır. Yine soyut gerekçelerle saray yönetiminin keyfî kart iptallerinin de önü açılmıştır. Geçtiğimiz aylarda, binlerce gazetecinin basın kartları iptal edilirken yüzlerce gazetecinin de hak ettiği kartlar hiç verilmemiş ya da aylarca sebepsiz bekletilmiştir. Yani, basın kartı engellenen gazetecilerin özlük haklarını da bu yönetmeliğe göre düzenlemek binlerce basın çalışanını ikinci kez mağdur edecektir.
Önümüzdeki düzenlemenin ikinci büyük eksiği ise, 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında çalışan ve bilfiil gazetecilik yapan binlerce basın çalışanını kapsam dışı bırakmasıdır. Yüzlerce internet haber sitesinde, yerel basın kuruluşlarında bu şekilde çalıştırılan binlerce gazeteci de mutlaka kapsam altına alınmalıdır.
Ayrıca, gazetenin basılması için her tür zehirli maddeyle yüz yüze çalışmak zorunda kalan matbaa emekçilerimiz de mutlaka yıpranma hakkından faydalandırılmalıdır. Son olarak, gazeteciler de dâhil yıpranma hakkından faydalanacak tüm çalışanlar için on yıl bekleme şartı beş yıla indirilmelidir.
Değerli arkadaşlarım, eksikleri burada giderebilirsek gazetecilerin yıpranma hakkını hakkaniyetli biçimde çözmüş; basın özgürlüğüne, halkın haber alma hakkının korunmasına önemli bir kazanım sağlamış oluruz. Ancak düzenleme bu şekliyle kanunlaşırsa fiilen gazetecilik yapan basın çalışanlarının yüzde 60'ı yıpranma hakkından faydalanamayacak, hak kaybına uğrayacaktır.
Değerli arkadaşlarım, şunu da dikkatinize getirmek isterim ki Türkiye'de kime basın kartı verileceğine, kimin gazeteci olduğuna devlet karar vermemelidir. Aynı, kimin avukatlık yapabileceğine baroların karar verdiği gibi basın kartları da meslek örgütleri tarafından verilmelidir. Türkiye'de kimin gazeteci olacağına karar veren tek adam yönetimi, maalesef, hangi durumda gazetecilik yapılacağına, hangi durumda suskun kalınacağına da yine tek başına karar vermekte. Beceriksiz, liyakatsiz ellerde ekonomide derin buhran yaşanırken; yurttaşlarımız işsizlik, yoksulluk altında ezilirken Hazine ve Maliye Bakanı istifa etti. Bu, dünyanın neresinde olursa olsun büyük haberdir ama demokrasiden, hukuktan, denge denetlemeden kopmuş ülkemizde yüzlerce ulusal ve yerel gazete, radyo ve televizyon tarafından bir değil, beş değil, on değil tam yirmi yedi saat bu haber görmezden gelindi.
Vergilerimizden maaşları ödenen Anadolu Ajansı ve TRT'yle anlı şanlı özel ajanslar, gazeteler, televizyonlar suskunluğa gömüldü. Milyonlarca yurttaşımız olanı biteni, habercilik yapmakta kararlı bir avuç özgür basın kuruluşu ile yabancı ajanslardan takip edebildi. 20 küsur yıl severek yaptığım gazetecilik mesleğinin içine düştüğü bu durumdan büyük utanç duydum. Yirmi yedi saat boyunca "üç maymun" misali suskunluğa gömülen bu basın kuruluşları ve yöneticileri sadece meslek ahlakına değil halkın haber alma hakkına da ihanet ettiler. Halk adına demokrasinin, kamu çıkarının koruyuculuğunu yapması gereken basının tamamen, tek adam yönetiminin bekçiliğine soyunması kabul edilemez. Yaşanan rezalet şunu açıkça göstermekte: Türkiye'de basın özgürlüğünün önündeki en önemli engel siyaset ile medya sahipliğinin iç içe geçmesi, siyasetin basını kontrol etmesidir.
Değerli arkadaşlarım, sözde, biz bu Meclisten yargı reformu çıkardık ama gazeteciler yargılanmaya devam ediyor. Bakın, az önce internete düştü: "Sözcü yazarı Yılmaz Özdil üç yıl önce katıldığı bir televizyon programında, bir bakanla gezmeye gitmeyeceğini söylediği için beş ay hapis cezasına çarptırıldı."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.
UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) - Akılla, mantıkla bağdaşır işler değil; Oda TV yazarı Müyesser Yıldız casusluk, devletin gizli belgelerini açıklama gibi ağır iddialarla haksız, hukuksuz beş buçuk ay zindanda tutuldu. Sonra, önceki gün ilk duruşmada tahliye edildi ama çilesi bitmedi; inanması güç ama savcı, tahliyeden saatler sonra yeniden tutukluluk istedi. Aynısı, bugün itibarıyla tam bin beş yüz üç gündür cezaevinde tutulan yazar Ahmet Altan'ın başına geldi; gazete yazıları ve televizyon yorumu nedeniyle önce müebbet hapse sonra on yıl hapse mahkûm edildi, yattığı süre göz önünde tutularak tahliye edildi ama savcının talebi üzerine yeniden Silivri'ye gönderildi.
Yargı eliyle yapılan bu haksızlıklar sadece mağduriyet yaratmıyor, ülkemizin dünyadaki itibarını da zedeliyor.
Bakın, Cumhuriyet gazetesinin eski yönetici ve yazarları teröre destek suçlamasıyla aylarca cezaevinde yatırıldılar ama ne oldu? İşte dün AİHM hepsinin hakkının ihlal edildiğine hükmetti. Bu tutuklulukların haksız, hukuksuz olduğunu tüm dünyaya duyurdu.
Bu vahim hatalardan ders çıkarılmıyor, son dokuz ayda 29 gazeteci yazar mahkûm oldu, 20 gazeteci tutuklandı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Son cümlenizi alayım.
UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) - Son selamlamayı yaparak bitireyim Sayın Başkan.
57 gazeteciye yeni soruşturma açıldı, 65 gazeteci gözaltına alındı.
Bakın, Sözcü davasında Emin Çölaşan, Necati Doğru, Metin Yılmaz, FETÖ'cülükten mahkûm edildiler; Halk TV, Tele 1 günlerce karartıldı; Cumhuriyet, Evrensel, Birgün, Karar, Yeniçağ gibi az sayıda gerçeğin peşindeki gazeteye ilan ambargoları uygulandı. Biz burada reform yaptık; haber, eleştiri suç olmayacak diye kendimizi kandırırken gazeteciler haberi, eleştirisi, sosyal medya paylaşımı nedeniyle yargılanmaya, tutuklanmaya devam ediyor.
Değerli arkadaşlarım, bu yasak, baskı ve sansür ortamından çıkışın tek yolu, tek ama tek yolu güçler ayrılığına dayalı bir hukuk devletidir, demokrasidir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)