| Konu: | Cumhurbaşkanlığının, Türkiye Cumhuriyeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Arasında Stratejik Ortaklık ve Karşılıklı Yardım Anlaşması Hükümlerinden Kaynaklanan Taahhütlerimizi Yerine Getirmek, Ateşkesin Tesisi, İhlallerin Önlenmesi, Bölgede Barış ve İstikrarın Sağlanması Amacıyla Türkiye'nin Yüksek Menfaatlerini Etkili Şekilde Korumak ve Kollamak Üzere, Hudut, Şümul, Miktar ve Zamanı Cumhurbaşkanınca Takdir ve Tayin Olunacak Şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Ortak Merkezin Görevlerinin İfası Yönünde Hareket Etmek Üzere Yabancı Ülkelere Gönderilmesi, Bu Kuvvetlerin Cumhurbaşkanının Belirleyeceği Esaslara Göre Kullanılması ile Risk ve Tehditlerin Giderilmesi İçin Her Türlü Tedbirin Alınması ve Bunlara İmkân Sağlayacak Düzenlemelerin Cumhurbaşkanı Tarafından Belirlenecek Esaslara Göre Yapılması İçin Anayasa'nın 92'nci Maddesi Uyarınca Bir Yıl Süreyle İzin Verilmesine İlişkin Tezkeresi (3/1394) münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 16 |
| Tarih: | 17.11.2020 |
MHP GRUBU ADINA İSMAİL ÖZDEMİR (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa'mızın 92'nci maddesi uyarınca Cumhurbaşkanımız tarafından Gazi Meclisimize iletilen Azerbaycan'ın Ermenistan işgalinden kurtarılan Yukarı Karabağ bölgesinde kurulacak ortak merkezde görev alacak Türk askerleri için Hükûmetimize yetki verilmesini içeren tezkere hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisimizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Kafkasya bölgesi tarih boyunca stratejik sahaların başında olmuştur. Türk milleti buradaki binlerce yıllık mevcudiyetiyle varlığını sürdüregelmiş, neredeyse insanlık tarihiyle eş değer zamanlamayla mührünü bu alana da vurmuştur. Burası geçmişte çok sayıda Türk hanlığı ve devletinin kurulduğu bir alan olarak öne çıkmasının yanında, aslında Selçuklular ve Osmanlı zamanında da söz ve karar sahibi olduğumuz bir coğrafyaydı. Kafkasya'nın sahip olduğu önem, Avrupa ve Asya arasında kalan bir kavşak noktası özelliğinin yanı sıra kuzey ve güney bağlantısı açısından yani Orta Doğu ile kuzey bölgelerini birbirine kesintisiz bağlayan toprak olmasıyla da her dönem küresel hâkimiyet kurmayı amaçlayan devletlerin ilgi alanı hâline gelmiştir.
1828 yılında imzalanan Türkmençay Anlaşması'ndan sonra Kafkasya ve özellikle de Karabağ bölgesinin yapısı ve tabii dengesi değişmeye başlamış, Birinci Dünya Savaşı döneminde Azerbaycan'da yaşayan soydaşlarımız zulümlere maruz kalmış, Türk ordusunun desteğiyle nefes alabilmiştir. Bu dönemde, 26 Mayıs 1918 tarihinde Azerbaycan Halk Cumhuriyeti kurulmuş olsa da müteakip zamanlarda Sovyetler Birliği hâkim olmuştur. Sovyetler Birliği döneminde Azerbaycan'a bağlı muhtar bir vilayet olan Karabağ bölgesinin zaman içerisinde nüfusuyla oynanmış, Ermeniler lehine değişimler gözlemlenmiştir. Sovyetler Birliği'nin yıkılmasından hemen sonraysa Kafkasya hareketlenmeye başlamıştır. 26 Aralık 1991'de Hankendi'nin işgaliyle şiddetlenen Ermeni saldırıları 26 Şubat 1992'de Hocalı soykırımıyla zirveye taşınmıştır. 1993 yılına gelindiğinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Dağlık Karabağ hakkında peşi sıra 4 karar almıştır. 822, 853, 874 ve 884 numaralı bu Kararlarda Ermenistan tarafından işgal edilen bölgenin derhâl boşaltılması ve göçmenlerin geri dönmesi kararlaştırılmıştır. Ancak bu kararlara Ermenistan uymamış, herhangi bir yaptırımla da karşılaşmamıştır. Otuz yıllık süre boyunca Ermenistan, Azerbaycan topraklarının yaklaşık olarak yüzde 20'sini işgal etmiştir. Karabağ'la ilgili yaşanan sorunlara çözüm getirmek amacıyla oluşturulan Minsk Grubu ise içi boş, netice vermeyen, Ermenistan'ın işgalini sonlandırmaktan uzak ne kadar gündem varsa hepsiyle meşgul olmuştur.
Ermenistan, fütursuzluğunun son örneğini 27 Eylül 2020 tarihinde bir kez daha göstermiş, Azerbaycan'ın Terter ile Füzuli bölgelerinde kalan, aralarında sivil yerleşim birimlerinin de olduğu bölgeye saldırılar gerçekleştirmiştir. Bu saldırılar karşısında Cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyev'in "ulusa sesleniş" konuşmasıyla, Azerbaycan'ın meşru olarak anında kararlı ve haklı duruş göstermesiyle Karabağ bölgesinde yeni bir dönem başlamıştır. Ülkemiz yaşanan bu hadiselerde derhâl Azerbaycan'ın yanında olunduğunu, kendileri Türkiye'den nasıl ve hangi şekilde destek talep ederse bu talebin o şekilde yerine getirileceğini ilan etmiştir. Cephede Azerbaycan ordusu yani Türk askeri kahramanca çarpışırken Anadolu'da da Türk milleti özü bildiği yiğitlerinden dua ve desteklerini esirgememiş, Türkiye Cumhuriyeti var olan imkânlarının Azerbaycan ordusunun emrinde olduğunu yinelemiştir. Savaşın seyrettiği günlerde Azerbaycan ordusunun hızlı ve 21'inci yüzyılda belki de harp akademilerinde ders olarak okutulabilecek askerî harekâtlarıyla Karabağ'daki pek çok yerleşim yeri kurtarılmıştır. Aynı dönemde bazı ülkelerin sürekli olarak Dağlık Karabağ meselesinde askerî çözümün mümkün olmadığını ifade etmeleri anlaşılabilir ve açıklanabilir hiçbir kalıba sığmamıştır. Nitekim savaş sürerken 3 kez ateşkes kararı alınsa da her defasında Ermenistan tarafının bu ateşkesi bozması, Azerbaycan'ın işgal ve zulme son vermeye yönelik sergilediği mücadelenin haklılığını bir başka yönüyle daha ortaya koymuştur.
Sonuç olarak 9 Kasım 2020 tarihine gelindiğinde Şuşa'nın alınmasından hemen sonra Ermenistan pes ederek yenilgiyi kabul etmek durumunda kalmıştır. Azerbaycan şerefli ve tarihî bir zafer kazanmıştır. Bu zafer Türklüğün şahlanışıdır. Hamdolsun ki Kafkaslardan aşılmış, Türklüğe şan katılmıştır. Kafkaslardan esen ve bizlere bir asırdır selam eden yerler artık Azerbaycan Bayrağı'nın Karabağ'dan asıldığının habercisidir. Ölmeden bu topraklara hür bir şekilde düşme arzusuyla yanıp tutuşan yürekler bugün sevinçlidir. Bütün çevreler kabul etmek durumunda kalmıştır ki Karabağ Türk'tür, Karabağ artık özgürdür, Karabağ Azerbaycan'dır, Karabağ Türk'ün çelikten bileğidir.
Dağlık Karabağ meselesi bizim açımızdan sorunun ortaya çıktığı ilk günden itibaren ama özellikle de 1991 yılıyla başlamak üzere dikkat ve önem verdiğimiz alanlardan biri olarak görülmüştür.
Azerbaycan'ın merhum Cumhurbaşkanı, büyük devlet adamı ve Türk milliyetçisi olan Ebulfez Elçibey'in dönemin getirdiği kimi çaresizlikler içerisindeki haykırış, mücadele ve direnişi hepimiz açısından hafızalarımızdan silinmeyecek bir etki yaratmıştı. Böylesi bir günde de merhum Elçibey'in ve Karabağ'ın kurtuluşu için mücadele eden tüm şehitlerimizin ruhlarının şad olmasını Cenab-ı Allah'tan niyaz ediyoruz.
Elde edilen zaferde büyük bir devlet adamlığı örneğini gösteren Azerbaycan Cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyev'in şahsında Azerbaycan ordusunu tebrik ediyor ve tüm soydaşlarımıza kutlu olmasını diliyoruz.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Azerbaycan'ın kendi bileğinin hakkıyla elde ettiği zaferin hemen ardından 10 Kasım 2020 tarihinde, gece yarısından itibaren geçerli olmak üzere Azerbaycan, Rusya ve Ermenistan arasında varılan mutabakat uyarınca bölgede kalıcı ateşkes ilan edilmiştir. Bu mutabakata göre, Azerbaycan ordusu tarafından alınan bölgelerin Bakü'nün kontrolünde kalması kararlaştırılmıştır. Bunun yanı sıra Karabağ'da bulunan Ağdam bölgesinin 20 Kasım, Kelbecer'in 15 Kasım, Laçın'ın 1 Aralık 2020'ye kadar Azerbaycan'a teslim edilmesinde mutabık olunmuştur. 15 Kasımda teslim edilmesi gereken Kelbecer'i, hava muhalefetinden dolayı boşaltamadığı için Ermenistan tarafından talep edilen on günlük ek süreyse Azerbaycan tarafından kabul edilmiştir. Ne yazık ki Kelbecer'e girerken vahşice hareket eden Ermenistan, aynı vahşiliğini şimdi de sürdürmekte, çekilirken geride kalan ne varsa yakıp yıkmaya koyulmaktadır.
Yine mutabakat uyarınca, Şuşa şehrini etkilememek kaydıyla, Ermenistan ile Dağlık Karabağ'ın bağlantısını sağlayacak 5 kilometre genişliğinde bir koridorun kurulması amaçlanmaktadır. Yerlerinden edilmiş kişiler ve sığınmacılar Dağlık Karabağ topraklarına ve çevredeki ilçelere Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğinin kontrolü altında dönebileceklerdir.
En önemli hususlardan biri olarak bölgedeki tüm ekonomi ve ulaşım bağlantıları üzerindeki blokaj kaldırılacaktır. Böylelikle, Azerbaycan Cumhuriyeti'nin batı bölgeleri ile Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti arasındaki ulaşımın sürekliliği ve güvenliği tesis edilerek garanti altına alınacaktır.
Bütün bunlar olurken bölgede ateşkese uyulup uyulmadığının denetlenmesi amacıyla işgalden kurtarılan Azerbaycan topraklarında bir ortak merkez oluşturulacaktır. Bu merkezde Azerbaycan'ın talebi üzerine Türkiye ve Rusya'nın müştereken yer almaları kararlaştırılmıştır. Azerbaycan'ın belirleyeceği yerlerde Türkiye'nin Rusya'yla birlikte kuracağı ortak merkezde ve bu merkezin icra edeceği faaliyetlerde Türk Silahlı Kuvvetleri personelimiz ile lüzumu görülen sivil personelin görev yapması amaçlanmaktadır. Bu amaç, 16 Ağustos 2010 tarihinde imzalanan ülkemiz ile Azerbaycan Cumhuriyeti arasında Stratejik Ortaklık ve Karşılıklı Yardım Anlaşması uyarınca fiiliyata geçmiş olacaktır. Azerbaycan'ın talebi üzerine bölgeye gidecek olan Mehmetçik, Azerbaycan'a sunduğumuz taahhütlerimizi yerine getirirken bir ananın iki oğlu, bir amacın iki kolu olarak kader birlikteliğimizi pekiştirecektir. Ayrıca, Kafkasya'nın huzur, güvenlik, barış ve istikrarının tesisinde sorumluluk üstlenecektir. Açıkça söylemek gerekir ki, aynı bölgede, Azerbaycan'ın yanında omuz omuza durmamız ortak gelecek inşamızın ve ülkemizin menfaatlerini korumanın da bir gerekliliğidir. Biz, dün de Azerbaycan'da yaşayan soydaşlarımızla beraberdik, bugün de beraberiz ve yarın da Allah'ın izniyle bir ve beraber olmaya devam edeceğiz.
Bunun yanı sıra, savaş boyunca Ermenistan'ın bölgeye Suriye'den PKK/PYD bünyesindeki çok sayıda teröristi getirdiği malumdur. Kafkasya'da millî güvenliğimize doğrudan tehdit oluşturan bu teröristlerin varlığına asla göz yumamayız. Bu kapsamda, Mehmetçik, millî bekamız için Karabağ'da önemli ve mutlak gerekli bir görevi ifa edecektir.
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; üzerinde görüştüğümüz tezkereyle ilgili öne çıkan bir başka husus Nahçıvan ile Azerbaycan arasında tesis edilecek sürekli erişim ve ulaşım imkânının bundan sonrası için sağlanıyor oluşudur. Nahçıvan, sahip olduğu jeostratejik konumuyla hem Kafkasya'nın huzur ve istikrarı hem Azerbaycan'ın güvenliği hem de ülkemiz ve Türk dünyası açısından büyük bir öneme sahiptir, ayrıca Azerbaycan'ın ayrılmaz bir parçasıdır. Bu gerçekliğin, Azerbaycan'ın mutlak zaferinin tesis edildiği metinde yer alması ve taraflarca kabul edilmesi son derece önemli olmuştur. Sebebi ise hiç kuşku yok ki hem tarihsel gerçeklere ve mücadelelere hem de bugün ve yarın için var olan hakikatlere dayanmaktadır. Türkiye ile Sovyetler Birliği arasında 16 Mart 1921 tarihinde imzalanan Moskova Anlaşması'yla Nahçıvan, özerk bir yapıya sahip olması ve başka bir devlete terk edilmemesi şartıyla Azerbaycan'ın himayesine bırakılmıştır. Aynı durum, Türkiye, Sovyetler Birliği, Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan arasında 13 Ekim 1921 tarihinde imzalanan Kars Anlaşması'yla da teyit edilmiştir. Sovyetler Birliği tarafından Azerbaycan ile Nahçıvan arasında kalan Zengezur bölgesinin Ermenistan'a verilmesinin ardından ne yazık ki Nahçıvan'ın Azerbaycan'ın diğer bölgeleriyle karasal irtibatı kesilmiştir.
Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti, diğer Türk devletleriyle aramızda fiziki bağlantısı bulunması sebebiyle özel bir anlam taşımaktadır. Nahçıvan merkezi ile Iğdır ilimiz arasındaki uzaklık bugün 160 kilometredir. 28 Mayıs 1992'de açılan Dilucu Umut Köprüsü'yle bağlanan 12 kilometrelik bir sınır hattımız da burada bulunmaktadır. Dolayısıyla Nahçıvan ve Azerbaycan arasında tesis edilecek ulaşım bağlantısının kıymeti büyüktür.
1921 yılında, Moskova Anlaşması öncesinde, müzakereler için Rusya'ya giden heyette yer alan Yusuf Kemal Bey, Ankara'dan ayrılmadan bir gün önce, 13 Aralık 1920'de Mustafa Kemal Paşa'yla görüşmüş ve "Paşam, Ruslar Nahçıvan üzerinde ısrar ederse ne yapalım?" diye sorunca "Nahçıvan Türk kapısıdır. Bu hususu nazarıitibara alarak elinizden geleni yapınız." cevabını almıştır. Moskova Anlaşması'yla Nahçıvan'ın Azerbaycan'a bağlanması Atatürk tarafından olumlu karşılanmış ve Ankara'ya dönen Yusuf Kemal Bey "Muhterem Paşam, Nahçıvan üzerinde elden geleni yaptık." deyince de Atatürk "Yusuf Kemal Bey, kapımız mevcudiyetini muhafaza ediyor. Bizim için mühim olan budur." cevabını vermiştir.
Allah'a hamdolsun, 1921 yılında temellendirilen, mevcut hâli korunan, Atatürk'ün büyük hassasiyet gösterdiği Türk kapısı yüz yıl sonra açılmış, Türk dünyası fiilî olarak birbirine kavuşma ve kucaklaşma imkânı bulmuş, kader birlikteliğine koyulmuştur. Yüz yıl önce sergilenen gayret bugün maksadına ulaşmıştır. Türklüğün büyük ideali için ruh ve beden birleşmiş, nefes almaya başlamıştır. Bu yolda emek ve gayret sarf edenleri tarih unutmayacak, Türklüğün tertemiz ve sarsılmaz vicdanı onları her zaman hayırla yâd edecektir.
Hiç kuşku yok ki Dağlık Karabağ bölgesinde Azerbaycan'ın elde ettiği zafer ve beraberinde imzalanan mutabakat sadece Kafkasya açısından değil, 21'inci yüzyıldan başlamak üzere, dünya siyasi tarihi açısından en önemli milatlardan biri olarak bundan sonra da kabul edilecektir. Yaşanan bu önemli olay, küresel siyasette güç merkezinin Batı-Doğu ekseninde yer değiştirmeye başladığı bir dönemde gerçekleşmişken, ülkemizin öncü bir sorumluluk üstlenmesi yarınlarımız açısından umut verici olmuştur.
Türklük, önceki yüzyıla göre bu yüzyılda daha büyük bir diriliş, şahlanış, güç ve azimle dünyaya sulh ve adaleti getirmeye, istikrarlı ve huzurlu bir nizamın tesisini sağlamaya adaydır. Asla unutulmamalıdır ki Türk birliği, Türk milleti var olduğu günden bu yana hakikatin bizatihi kendisiydi ve yüzlerce yıldır tüm azameti, yüceliği ve berraklığıyla karşımızda durmaya bugün de devam etmektedir.
Bize göre, 1918 ve 1919 yıllarında, İstanbul'dan 3 farklı istikamete yola çıkanlar aslında tek bir ülküye inanmışlardı. Bunlardan birisi olan 1919'da Samsun'a basan ayak, 1918'de Bakü'ye ulaşmak üzere yola çıkan ve yine aynı yıl yani 1918'de önce Kırım'a, oradan da Türkistan'a uzanan ayaklarla aynı kutlu yolda yürüme arzusu ve hedefini taşıyordu. Bu 3 farklı rota sonunda kutlu bir ideali gerçekleştirmek üzere hayatını ortaya koymuş, milletin bağrından çıkan şerefli ve asil evlatların emanetinde yüce dileğe doğru yol almıştı. Mustafa Kemal Atatürk de Nuri Paşa da İsmail Enver Paşa da yüreği Türklük aşkıyla yanan, hürriyet ve istiklal sevdalısı, asalet timsali, dünyanın görebileceği en yüksek karakter ve azme sahip insanlardı.
Netice olarak, verilen mücadelelerde Anadolu'daki amaç hasıl olmuş ve Türklüğün bu coğrafyadaki hürriyet ideali gerçekleşerek yeni bir Türk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti kurulmuş, Kafkasya coğrafyasındaki hedef ilk aşamada başarı sağlansa da kısa süre sonra akamete uğramış, Türkistan'daysa tohumlar ekilmiş ancak neticeye o dönem varılamamıştı.
21'inci yüzyılın henüz ilk çeyreği bitmeden Karabağ'da Türklüğün elde ettiği zafer ve beraberinde kaçınılmaz olarak karşımızda duran gerçeklik işte budur. Taş mutlaka kırılır, tunç elbette erir ama Türklük ebedidir, ebediyete kadar da inşallah var olmaya devam edecektir.
Böylesi bir dönemde, kimileri Karabağ'da Azerbaycan'ın zaferini ilan eden Rusya'yla varılan mutabakatı, iş birliğimizi eleştirmeye, bunu yaparken de tarihte en fazla mücadele verdiğimiz devletin Rusya ve mirasçısı olduğu evvelki dönemlerdeki devletler olduğunu söylemektedirler. Doğrudur, tarihimize baktığımızda en çetin mücadeleleri zaman zaman Ruslara karşı verdik. Bu mücadele dönemi içerisinde de yeri geldi biz, yeri geldi Ruslar kazandı fakat meseleye sadece bu açıdan bakarsak yanılmış oluruz. Gerçekte var olan hakikat ise şudur: 2 milletin devletleri birbiriyle ne zaman mücadele içerisine girerlerse iki taraf arasındaki galibe bakılmaksızın kazanan daima üçüncü taraflar olmuştur. Bugün, bu tarihî hakikat bir kez daha karşımızdadır. Komşumuz olan Rusya'yla iyi ilişki içerisinde olmamızdan rahatsız olan çevreler aynı bahisle tarihi hatırlatarak önümüzü tıkamaya çalışıyorlar. Bu oyunlara aldanmayacağız, aldırış etmeyeceğiz. Ne okyanus ötesinde bulunanlar ne de Avrupa'da yer alanların bu coğrafyayı bizden daha iyi tanımaları söz konusu olamayacaktır. Ömrü birkaç yüzyılla sınırlı olan devletler Kafkasya'nın istikrar ve barışının ne anlama geldiğini binlerce yıldır burada yaşayan bizlerden daha iyi kavrayamazlar, hassasiyet gösteremezler. Zaten bu hassasiyet gözetilmiş olsaydı şimdiye kadar Karabağ'daki Ermenistan işgalinin çoktan sonlandırılması gerekirdi.
Rusya'yla sürdürülen ilişkilerimizde mühim olan elbette ki beklentilerimizin ne ölçüde karşılandığı ve gereğinin muhatabımızca yerine getirilip getirilmediğidir. Türk milleti var olduğu günden bu yana adalet, huzur ve sulh için gayret göstermiştir. Mücadelesi daima zulme karşı olmuş, hedeflerini de bu ölçüyü gözeterek belirlemiş ve korumuştur. Bu kapsamda Kafkasya'da dost ve kardeş ülkemiz olan Azerbaycan'ın yanında yer almaya kanımızla, canımızla, bütün varlığımızla devam edeceğiz.
Gazi Meclisimize gönderilen Cumhurbaşkanlığı tezkeresine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak bu sebeplerden dolayı yürekten ve candan destek verdiğimizi belirtiyor, Hükûmetimizin gayretlerine teşekkür ediyor, tezkerenin hayırlara vesile olmasını temenni ederek şanlı askerimize Cenab-ı Allah'tan üstün muvaffakiyetler diliyoruz.
Bu vesileyle Gazi Meclisimizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)