GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:19
Tarih:24.11.2020

MUSA PİROĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, Sayın Mahmut Tanal'a teşekkür etmek istiyorum, engellilerin önemli bir sorununu, atama ve kota meselesini gündeme getirdi. Bu dolayımla da "Bugün, Öğretmenler Günü." diyorlar, ona dair de fikirlerimi anlatarak konuşmak istiyorum, zira ben emekli bir öğretmenim. 24 Kasımı Öğretmenler Günü olarak hiç görmedim çünkü bu ülkenin en değerli çocuklarını idam sehpalarına gönderen, yüz binlerce insanı işkenceden geçiren cuntacıların bize bahşedecek hiçbir şeyi yok, kabul etmiyoruz ama şunu söyleyerek devam etmek istiyorum: Engellilerin sadece kota sorunu yok. Ben, Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesini 1986 yılında kazandım. Üniversitenin başvuru kitapçığında "Engelliler öğretmen olamaz." diye bir ibare yok. 1988'de inşaattan düştüm, iş kazası geçirdim, tekerlekli sandalyede kaldım. Sekiz yılda bitirdim, bununla gurur duyarım, dört yılı disiplin cezalarıyla geçmiştir yani teröristim. (HDP sıralarından alkışlar) Bununla da gurur duyarım. Öğretmen olmak için sağlık kuruluna müracaat ettim. Bir doktor, başhekim yardımcısı yüzüme baktı, dedi ki: "Sen öğretmen olamazsın." Şöyle baktım, "Neden?" dedim, "Nasıl yapacaksın?" dedi. "Sen öğretmen misin?" dedim, "Yok." dedi "Doktorum." "E, ben de öğretmenim." dedim. Benim öğretmen olamayacağımda ısrar etti. Ben o raporu aldım, başka bir hastaneden aldım. Müracaat ettim, öğretmen oldum, on beş yıl yaptım ve alnımın akıyla yaptım.

Engelliler sadece devlette iş bulamamakla uğraşmıyorlar. Bir, diplomalarıyla ilgili hiçbir iş bulamıyorlar. İki, buldukları işlerde de zaten ötekileştirilmiş, sakat, yardıma muhtaç gözüyle bakıyorlar ve bu yüzden de engelliler bu toplumda görünmüyor. Öğretmenlik burada, burada ama bacakta değil. Ama doktora bırakırsanız bacakta ve hâlâ doktora bırakıyorsunuz, hâlâ işe girmek için rapor almaya zorluyorsunuz ve devletin kendi kadroları boş. Engelli sağlıkçılar var, üç yıldır biri atanmadı, biri atanmadı. Rehabilitasyon öğretmenleri var, özel çocuklara bakıyorlar, hepsi özel kursların iki dudağı arasına sıkışmış; Millî Eğitim kendi personeli sayıyor ama kadrosunda yok ve pandemi geliyor, işsiz kalıyorlar; o çocuklar sokakta.

İş bulmak, işte çalışmak, bir engellinin hayata girmesi için olmazsa olmaz meseledir çünkü engel orada kalkar; birilerine bağımlı kalmaktan, hayatını sürdürememekten hayatını sürdürür hâle gelir. Bu yüzden, devlet, birincisi, bu kotayı sınırsız hâle getirmelidir bence; ikincisi, özel sektörde cezaları artırmak falan değil, çok net yaptırımlar uygulamalıdır. Ancak bunları yaparsak engellilik meselesini aşmak yolunda adım atarız.

Önümüzdeki hafta 3 Aralık, ben biliyorum, herkes çıkıp konuşacak. Ben bugünden söyleyeyim, o gün de söyleyeceğim bunu: Somut önerilerle çıkın konuşun; vicdan yapmayın, yüce gönüllülük yapmayın, sevgi gösterilerinde bulunmayın; bunlara ihtiyacımız yok. Bizim, basit, somut bir kazanıma ihtiyacımız var: Kendi emeğimizle kendi hayatımızı sürdürmek istiyoruz ve bunun için önce devletin üstüne düşeni yapmasını bekliyoruz. Bunu yaparsak biz bu sorunların büyük bir kısmını buralarda konuşmak zorunda kalmayız. Bu yüzden, ben bunun bugünden gündeme getirilmiş olmasını gerçekten çok önemsiyorum çünkü sadece 3 Aralıktan 3 Aralığa değil, bu Meclisin temel gündemlerinden biridir bu. 13 milyon insan, 8 milyonu net fiziksel ya da zihinsel engelli; bunu aşalım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

MUSA PİROĞLU (Devamla) - Sözümü bitirirken... Sayın Selahattin Demirtaş'a "terörist" denmiş. Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ yoldaşımızdır.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Hayırlı olsun!

MUSA PİROĞLU (Devamla) - Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ bu ülkenin onurudur, bu ülke halkalarının barış umududur. Emekçilerin emeğini kazanmasının, özgürlüğün, bu sokaklarda dolaşmanın adıdır, umududur. Devran dönecek, duvarlar yıkılacak, bu ülkeye ördüğünüz karanlığın üstüne güneş doğacak. Siz o güneşin ışıkları altında kaybolurken bu ülkenin sokaklarında insanlar her dilden, kendi ana diliyle kendi türkülerini söyleyecek ve bu ülkeye barış o zaman gelecek. (HDP sıralarından alkışlar)