| Konu: | 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Dayanışma ve Mücadele Günü'ne ilişkin gündem dışı konuşması |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 20 |
| Tarih: | 25.11.2020 |
JALE NUR SÜLLÜ (Eskişehir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; bugün, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü.
Kadına yönelik şiddet, içinde sayısız hazin öyküler barındıran, erkeğin kadına uyguladığı şiddettir. Kadın ve erkek; doğumdaki tek farklılıkları biyolojik olan bu iki farklı cinsiyetin temsilcilerinin aralarındaki güç ilişkisi toplumsal koşullarla şekillenmekte, kadının biyolojik farklılığının yazgısı toplumsal yazgıya dönüşmekte, öğrenilen toplumsal cinsiyet rolleriyle sağlanan güç erkekten yana eşitlik dengesini bozmaktadır. Erkek egemen düzenin şekillendirdiği toplumsal cinsiyet eşitsizliği de kadına yönelik şiddetin temel kaynağını oluşturmaktadır.
Erkeğin kadından üstün görüldüğü toplumsal cinsiyet düzeninde erkeğin kadın üzerindeki iktidarını sürdürmesinin aracı olan şiddet mevcut düzenin sürdürülmesinin de bir aracıdır.
Kadına yönelik şiddeti üreten dinamikleri, mevcut toplumsal, hukuksal, ekonomik, geleneksel, siyasal ve eğitimsel yapı içindeki ayrımcı ve kadını erkeğe bağımlı kılan mekanizmalardan ayrı düşünemeyiz; dolayısıyla, kadına yönelik şiddetten söz ederken mevcut iktidarın toplumsal cinsiyet eşitsizliğine bakış açısı görmezden gelinemez. Toplumsal cinsiyet eşitliği tamlamasını kullanmaktan kaçınan, kadını bir birey olarak görmeyip sürekli eş, anne, aile düzleminde konumlandıran merkezî yönetim anlayışının on sekiz yıldır şiddeti üreten tüm dinamikleri şekillendirmesiyse kaçınılmazdır.
Sayın Erdoğan "Kadın ile erkek eşit olamaz, fıtrata uygun değil." diyerek kadın ve erkek arasındaki güç ilişkisinin toplumsal olduğunu kabul etmeyen anlayışını açıkça beyan etmiştir. "Tabiatları, bünyeleri farklıdır." derken ise konuyu tamamen bedensel farklara indirgemektedir. Kadın bedeni üzerinden ayrıştırmaya giderek "Kız mıdır, kadın mıdır bilemem." cümlesini kurmasını ise hiç unutmadık. AKP ileri gelenlerinin "Anneliği reddeden kadın eksiktir, yarımdır." "Kadınlar çalıştığı için işsizlik var." yandaşların "Kadının tek kariyeri anneliktir." "Kadının fıtratında kölelik var." benzeri cümleleri ise hafızalarımızdan silinmemiştir. Daha iki gün önce her tür şiddeti önlemekle yükümlü İçişleri Bakanının "Nereden çıktı bu kadına şiddet, kadın cinayeti? Erkeklere sesleniyorum: Kendinize gelin, ayıptır." demesine ne demeli?
Sayın Bakan, erkeklerin kadına uyguladığı şiddet sevimli çocuklara yaramazlık yaptığında "Ayıptır, yapmayın." denilerek geçiştirilecek bir durum değildir. (CHP sıralarından alkışlar) Kadına yönelik şiddet en ağır biçimde bir insan hakkı ihlalidir, Türk Ceza Kanunu madde 96 gereği eziyettir, suçtur.
Sayıları abarttıkları yönünde demokratik kitle örgütlerine çatma alışkanlığını sürdürüp, açıkladığı rakamlara bakılırsa tıpkı Aileden Sorumlu Bakanın "Her kadın cinayeti bizim kadına yönelik şiddetteki kadın cinayeti değildir." dediği gibi, anlaşılan Soylu'nun da ayrı bir kadına yönelik şiddet sınıflandırması var.
John Berger'in "Görme Biçimleri"nde söz ettiği gibi, görmek ile bakmak arasındaki fark çok ayrıdır. Bakan ama görmeyen, görmek de istemeyen Bakanlar, uygulamacılar olduğu sürece "şiddete sıfır tolerans" denilse de inandırıcı olunamayacağı gibi, sözde "korumacılık" söylemleriyle kadına yönelik şiddet engellenemez.
Mevcut egemen düzenin değerlerini kitlelere ulaştırmak ve benimsetmek işlevine sahip medyanın cinsiyet eşitsizliğini pekiştirici rolünü de göz ardı etmemeliyiz. Objektif olması gereken haberlerin bile nesnel ve tarafsız olmadığını, ses getirme adına çoğu zaman magazinselleştirildiğini biliyoruz. Kanallara haksız ekran karartma cezası veren RTÜK'ün, yaygın olarak kadını yok sayma, değersizleştirme, olumsuzlama, kurbanlaştırma ya da suçlama temsiliyetiyle sunulmasına ve dizilerde şiddetin normalleştirilmesine göz yummasını da kınıyoruz.
Fiziksel, cinsel, duygusal, ekonomik, dijital şiddetin önlenmesi için yapılması gereken eğitsel, örgütsel, hukuksal başlıkların her biri beş dakikaya sığmayacak kadar önemli. Cumhuriyet Halk Partisi olarak yıllardır bir kadın bakanlığı kurulması gerektiğini söylüyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
JALE NUR SÜLLÜ (Devamla) - Sayın Başkan, toparlayacağım.
BAŞKAN - Buyurun toparlayın.
JALE NUR SÜLLÜ (Devamla) - Teşekkür ederim.
Kadın ve erkeğin farklı sosyal ve ekonomik durumunu dikkate alarak toplumsal cinsiyet eşitliğinin giderilmesine dönük, toplumsal cinsiyete dayalı bütçelemenin hayata geçirilmesi gerektiğini söylüyoruz. Şiddetin toplumsal cinsiyet nedeniyle var olduğunu dile getiren, kadına yönelik şiddetin sona erdirilmesi için önleme, koruma, yargılama ve cezalandırmanın bütüncül politikalarla ele alındığı İstanbul Sözleşmesi'nin eleştiriye açılmasının kadınların kazanımları yönünden son derece tehlikeli olduğunu dile getiriyoruz, 6284'ün etkin uygulanmasında da ısrarcıyız.
Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlandığı, kadına şiddetin bu denli yoğun yaşanmadığı, tüm farklılıklarıyla barışık Türkiye'yi Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında kuracağımız iddiasını dile getirerek Genel Kurulu saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.
Teşekkür ederim Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)