GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Çevre Ajansının Kurulması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:22
Tarih:02.12.2020

HDP GRUBU ADINA MUAZZEZ ORHAN IŞIK (Van) - Sayın Başkan, değerli üyeler; Çevre Ajansının kurulmasına dair kanun teklifinin birinci bölümü üzerine söz aldım.

Bugün, dünyanın gündeminin en başında ekoloji sorunları yer almaktadır. Küresel ısınma, iklim değişikliği, sel, tayfun, kuraklık, aşırı hava sıcaklığı ve soğukluğu, buzulların erimesi, deniz seviyesinin yükselmesi, su kaynaklarının azalması, doğal kaynakların tükenmesi, ormansızlaşma, çölleşme, biyolojik çeşitlilik kayıpları, radyasyona maruz kalma, toprak ve su kirliliğinin artması gibi ekolojik sorunlar dünyanın bütün ülkelerini doğrudan etkileyecek düzeye varmıştır artık.

Gündemimizde olan kanun bu yönüyle çok önemli bir konuyu düzenliyor. Peki, gerçekten düzenliyor mu? Ekolojiye genel yaklaşımınız nedir? Şirketleri ve onların çıkarlarını zor gücüyle koruyan devletlerin, ekolojik yıkımı dünya nüfusunu tehdit eden bir düzeye çektiğini görmemiz gerekiyor artık. Kapitalizmin enerji açlığı içtiğimiz suyu, soluduğumuz havayı kirletiyor. Yaşamın ve doğanın kaynağı olan gün ışığını kullanmak ve ondan faydalanmak yerine fosil yakıtların hunharca yok edilmesi, madencilik ve enerji alanında kamu yararının değil, rantın esas alınması bu tehlikeyi her geçen gün daha da büyütüyor. İnsanın doğanın bir parçası olduğunu, onun hâkimi ve sahibi olmadığını savunan anlayışlar iktidarda olmadığı için dünya ve tür olarak insanlık yok olma riskiyle karşı karşıyadır. Ekolojik yıkımın ve adaletsiz bölüşümün sonucu olarak açlık, yoksulluk ve salgın hastalıklar ülkeleri ve halkları tehdit ediyor. Doğayı her düzeyde sömürülecek bir meta olarak gören egemen anlayış, insan-doğa karşıtlığı üzerine kuruludur ve insanlığın yuvası olan ekosistemi her etkinliğiyle yok etmeye devam etmektedir.

Ülkeler ve halklar bir yol ayrımındadır. Artık hem üretim hem de tüketim ekolojik dengeyi tahrip ederek devam ettirilemez düzeye gelmiştir. Devletler, bu yıkımın suç ortaklarıdır. Türkiye de dâhil mevcut devletlerin çok önemli bir bölümü hem fosil yakıtların hem de yenilenebilir enerji olarak ifade edilen kaynakların üretim maliyetlerini halka fatura etmektedir. Bir yandan vergi indirimlerini, araştırma geliştirme fonlarını, teşviklerini, alım garantilerini ekoloji düşmanı şirketlerin hizmetine sunarken öte yandan Kaz Dağları'nda, Hasankeyf'te, Yeşil Yol yapımında, Zilan Deresi'nde olduğu gibi birçok yerde gördüğümüz bu yıkıma ve doğa katliamlarına karşı çıkan halka saldırarak susturmaya çalışmaktadır. Geçmişten bugüne iktidarlar, halkın haklı itirazlarına gazla, copla, gözaltıyla ve tutuklamayla yanıt vermişlerdir. Söz konusu toplum sağlığı olunca ulusal sınırların, rant haritalarının "ulusal çıkar" diye savunulan bir güruhun çıkarlarının bir anlamı yok aslında.

Çocukluğumuzda su parayla satılan bir meta değildi. Ama geldiğimiz aşamada evde musluktan su içebilmek lüks hâline dönüşmüştür. Musluktan kana kana su içilebilin kaç şehrimiz kaldı ki? Temel hak olarak piyasa dışı olması gereken su, bugün bir endüstriye dönüşmüş ve mevcut tekellerin metası hâlini almıştır. Su faturalarını ödeyemediği için yoksulların suyu kesilirken azınlık bir grubun ise bu yoksulluktan rant, iktidar ve varlık devşirdiğini görüyoruz.

Bu yasada, suyla ilgili madde komisyonda görüşülürken biz dedik ki: Gelin, yoksul hanelere belirli bir metreküpe kadar suyu ücretsiz verelim. Kişi başına çok fazla su harcayan haneler belirli bir metreküpü aştığında fatura ödesin. Böylece, fuzuli su sarfiyatı önlenmiş, tasarruf sağlanmış olur. Ama yoksulun ekmeğini işsizlikle, krizle azaltan iktidarınız bu öneriyi reddetti. Ne olurdu sanki yoksulların su faturasını düşürseydiniz? Yapmadınız çünkü sizin derdiniz ne halkın temiz suya erişimi ne de ekoloji ve çevredir.

Değerli arkadaşlar, bu teklifin aralarına itiraz edemeyeceğimiz bazı maddeler de serpiştirilmiş, mesela plastik kullanımının azaltılması var. Buna itirazımız yok. Enerji kullanımında israfı azaltacak, plastik kullanımını azaltacak önerileri destekliyoruz ama daha geçen hafta plastiklerin biyokütle sayılacağı bir torba yasayı gündeme taşıdınız. Bu da samimiyetsizliğinizin ve tutarsızlığınızın ispatıdır. Güvenli, sağlıklı ve çevreci ulaşım aracı olarak tanımlanan ve birçok ülkede yaygın olarak kullanılan elektronik skuterlerin teşvik edilmesi amaçlanıyorsa Ajans tarafından belirlenmeye çalışılan işgal harcı neden alınıyor öyleyse?

Bu teklifle, ekoloji inisiyatiflerinin birçok noktada itiraz ettiği bir "Çevre Ajansı" kurulmak isteniyor. Yasa hazırlanırken Çevre Mühendisleri Odasının görüşü alınmamış. Bu Ajansın personeli nasıl ve hangi kriterlere göre seçilecek belirli değil, kaç çevre mühendisinin burada istihdam edileceği düzenlenmemiş. Çevre ve Şehircilik Bakanlığının kamu kurumu olarak yapması gerekenleri özel bir yapı olarak Ajansa bırakması zaten baştan kabul edilemez bir yanlıştır.

Çevrenin korunması çok temel bir kamusal iştir; özel hukukla değil, kamu hukukuyla ele alınmalıdır. Bu yasayla Ajansa verilen yetkilerden en önemlisi de birtakım şirketlere verilen depozito faaliyetlerinin taşeron firmalara bırakılmasıdır. Taşeron şirketler kurdurup buralarda depozito malların geri dönüşüm işleri yaptırılacaktır, ortada çok ciddi bir rant olduğu açıktır. Çevre kirliliğinin önüne geçilmesi için her türlü mekanizmanın işletilmesine dair destek ve katkı sağlamaya hazırız ancak burada oluşturulan, kâr amacı güden, denetim mekanizması olmayan bir işletme kuruluşu tarif edilmektedir. Ekolojinin korunması amacıyla yıllardır mücadele veren sivil toplum kuruluşları ve yerel yönetimlerin katılımına kapalı olarak kurgulanan bu özel oluşum çevreyi korumak amacıyla değil, iktidar için yeni, yüksek ücretli bir kadrolaşma alanı olarak kurgulanmıştır. Bakanlığın uhdesinde bulunan denetim yetkisi bu şekilde kurulacak bir ajansa veya benzeri oluşuma devredilemez, bu büyük bir yanlış olacaktır. Bu hâliyle ne Ajansın ne de yetkilendireceği taşeron firmaların önceliği, ekolojik yıkımı yavaşlatmak ya da durdurmak olmayacaktır.

Değerli arkadaşlar, torba yasada başka bir başlık da atık yağların toplatılmasıyla ilgili getirilen zorunluluk ve denetimdir. Fiilî olarak neredeyse hiç olmayan bu denetimin yapılması elbette elzemdir ve önemlidir ancak burada düzenlemenin amacı, işi ticarileştirmek ve buradan bile rant devşirmektir. Atık yağların doğaya karışmasını önlemek istiyorsanız bugün gemilerin sintine yağlarını ne kadar denetlediğinize bir bakalım. 20 milyon hanenin kaçından atık yağ alındığını çıkın, kamuoyuna açıklayın. Yerel yönetimleri yok sayarak, kayyum atayarak "Bu, bizden; bu, bizden değil." ayrımcılığını yaparak çevreyi koruyamazsınız, atık yağları toplayamazsınız.

Bu yasayla getirilenler arasında otopark düzenlemesiyle büyükşehir belediyelerinin sorumluluğunda olan bölge otoparkı, kapalı ve açık otopark yapma, işletme ve bunlara ruhsat verme yetkilerinin ilçe belediyelerine devredilmesi var. Burada amaç, iktidarın son seçimle kaybettiği büyükşehirlerin gelirlerinin kazandığı ilçe belediyelerine aktarılmasıdır, buna yönelik bir düzenleme olduğu da açıktır. Şu anda Van'da yaşanan parkomat soygununun bir benzeri ülke geneline yaygınlaştırılıyor. Otoparkları özelleştirip, bu otoparklarda istihdam edilen kişiler güvencesizleştirilip gelirini de şirketlere aktaran bir yapı kuruluyor. Muhtemelen yandaşlar için yeni inşaat ihaleleri bile planlanmıştır.

Bu yasa teklifini getirirken her zaman yaptığınız gibi, ilgili sivil toplum örgütleri ve meslek kuruluşlarının görüşlerini almadınız, muhalefetin itiraz ve önerilerini görmezden geldiniz, en önemlisi de asıl ceremesini çekecek olan halkın anlamasına fırsat vermediniz, düşüncesini sormadınız. İktidarınızın tek derdi, ülkenin her karış toprağını nasıl paraya ya da nakde çeviririm, nasıl yeni pazar alanları oluştururum olmuştur.

Sözlerimi bitirmeden önce güzel bir Kızılderili sözüyle konuşmamı tamamlamak istiyorum ve sizleri uyarmak istiyorum: "Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık tutulduğunda beyaz adam sermayenin yenmeyecek bir şey olduğunu anlayacaktır."

Sizleri saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)