| Konu: | 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin İlk Görüşmesi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 24 |
| Tarih: | 07.12.2020 |
SALİHE AYDENİZ (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve bizleri televizyonları başında izleyen halkımızı saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, konuşma için bize fırsat tanıyan ve bileşeni olmaktan gurur duyduğum çatı partimiz HDP'ye teşekkür etmek istiyorum.
Halkların Meclisi çatısı altında, halklar için değil, bir avuç sermayedarın, sarayın ve savaşın bütçesini konuşuyoruz. İktidarınız yıllardır halkı, emekçiyi, esnafı, kadını ve barışı gözetmeyen yasalar, kanunlar ve bütçeler yapıyor. Meclisi iktidarınızın sözde güvenlikçi politikalarıyla bir zümrenin ihtiyacına göre politikalar belirleyen bir kurum hâline getirerek, "halklar meclisi" unvanını kaybettirdiniz. Zaten Cumhurbaşkanlığı sistemiyle Meclisi anlamsızlaştırdınız. Bütçenin büyük bir kısmı "güvenlik harcamaları" adı altında savaşa ayrılmıştır, diğer bir kısmı da yine savaş politikalarına destek vermeleri için yandaşlara ayrılmıştır. Ülkenin dört bir yanı ekonomik, toplumsal, siyasal olarak yangın yerine dönüştürülürken, devletin zor aygıtı halklar üzerinde bir sopa gibi sürekli kullanılıyorken, bırakın Cumhurbaşkanını eleştirmek, bir mafya liderini bile eleştirmenin cezaeviyle sonuçlandırıldığı bir politikayla karşı karşıyayız ama artık kimse sizi takmıyor ve politikalarınıza karşı da sessiz kalmıyor. Son altı yıldır çöktürme planı çerçevesinde Kürt'e karşı yıkım, savaş, katliam, işkence bir politika ve bütünsel bir plan olarak yürütülmektedir. Kürt'e baskı, Kürt'ün iradesini gasbetme, devletin ve iktidarın sıradan bir prosedürü hâline getirilmiştir. Bu prosedür "güvenlikçi politikalar" adı altında savaşta ve Kürt sorununun demokratik yöntemlerle çözümünü istememekte ısrardır. Bu ısrar ülkenin ekonomik, toplumsal, siyasal olarak çöküşünden başka bir işe yaramamaktadır.
2017 "Nevroz"unda çıplak bedeniyle katledilen Kemal Kurkut, Van Çatak'ta Osman Şiban ve Servet Turgut'un gördüğü işkence nedeniyle Servet Turgut'un yaşamını yitirmesi, Esendere'de Şerali Dereli'nin, Derecik'te Özcan Erbaş'ın, Batman'da İpek Er'in, Dersim'de Gülistan Doku'nun ve daha sayısız örneklerle anlatabileceğimiz bu vahşet olaylar karşısında devlet erkânının yaptığı açıklamalar Kürt düşmanlığını ve Kürtler üzerinden oluşturulmak istenen faşist yönetim şeklinin kalıcılaştırılmaya çalışıldığını göstermektedir. Ülke kocaman bir cezaevine dönüştürülmüş durumdadır. İşkence yapanlar yerine işkenceyi haberleştirenler, savaşa karşı barışı savunanlar, kadına yönelik şiddet uygulayanlar yerine kadın hakları için mücadele verenler yargılanmaktadır. Zindanlardaki insanlık dışı, hukuk dışı hak ihlalleri had safhadadır. Adliye sarayları sarayın talimatlarıyla adaletsizlik dağıtırken yeni cezaevleri açma müjdesiyle birlikte bu adaletsizliklerin kalıcı hâle gelmesi için Adalet Bakanlığının bütçesi artırılmak istenmektedir. Ve burada bir yandan da reformdan bahsedilmektedir. Reform anlayışınızın Kürt'e ölüm, kayyum ile gasp, demokratik siyasete operasyon, tüm muhalif kesimlere baskı, tecridin derinleştirilmesi ve sonuna kadar savaş oluğunu biliyoruz. Eğer reform söyleminizde samimiyseniz, yaşanmaz hâle getirilen cezaevlerinde başlatılan açlık grevlerindeki taleplerin bir an önce kabul edilmesiyle başlayabilirsiniz, hasta tutsakların bırakılmasıyla başlayabilirsiniz, katilleri cezalandırmayla başlayabilirsiniz, irade gasbı olan kayyumları geri çekmeyle başlayabilirsiniz, her şeye rağmen barışta ısrar eden Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki sürekli, derinleştirilen tecridi kaldırmayla başlayabilirsiniz. Savaş ve yayılmacı politikalarınız sebebiyle komşularla sıfır sorun noktasından neredeyse sorun yaşamadığınız bir aile bile kalmayan noktaya geldiniz. Libya, Afrin, Serekaniye, Gire Spi, Karabağ, Şengal'e sözde güvenlik için gönderdiğiniz paramiliter güçlere bile daha fazla bütçe aktarmak için Savunma Bakanlığının bütçesini artırıyorsunuz. Savaş ve yayılmacı politikalarınızın asıl hedefi, sınır tanımadan, Kürt coğrafyasıdır. Bu da Kürtlere düşman olduğunuzun en açık bir göstergesidir. "Güvenlik" adı altında uyguladığınız yayılmacı politikalarınız içeride de dışarıda da güvensizlik oluşturmaktadır.
Son bir yıldır dünyayı ve dolayısıyla Türkiye'yi de etkisi altına alan pandemi sürecinde geliştirilen ekonomik, siyasi, toplumsal ve yönetmedeki şeffaflık ilkesinin tamamında sınıfta kaldınız. Sürecin başından itibaren kontrollü sürü bağışıklık yöntemiyle, sonrasında ise tamamen sürü bağışıklık yöntemiyle halkı kaderiyle baş başa bıraktınız. Pandemi sürecinde sınıf ayrımını gözeten politikaları hayata geçirdiniz. Aldığınız önlemler ne sağlık ne de ekonomik açıdan emekçiyi, küçük esnafı, çiftçiyi, işçiyi, işsizi koruyamamaktadır. Ülkeyi yönetemediğiniz gibi, salgın sürecini de yönetemediniz. Darbe girişimini nasıl Allah'ın lütfu olarak gördüyseniz pandemiyi de, fırsata çevirmek için bunu, Allah'ın bir lütfu gibi gördünüz. Bir avuç sermayedarı memnun etmek için fabrikaya giden işçiye "Pandemi riski yok." dediniz ama direnişe geçen işçi için "Risk var." dediniz. Partinizin kongre ve mitinglerinde pandemi riski yok ama sokakta demokratik hakları için mücadele isteyen halklara, kadınlara pandemiyi bahane ederek müdahale ettiniz. Pandemi sürecinin en büyük yükünü taşıyan sağlık emekçilerini alkışladınız ama ölmelerine ve tükenmelerine göz yumdunuz. Tüm bunların ışığında, demokratik siyasetin önü bu kadar tıkanmışken, Millet Meclisi halkların meclisi olmaktan çıkmışken, her gün kadınlar katlediliyorken, ekonomik krizin tüm yükü halklara yüklenirken, tüm kaynaklar savaşa, ranta, yandaşa harcanıyorken, halkların, emekçilerin, kadınların, barışın bütçesi yapılamaz. Buradan hareketle, cumhuriyet dönüşmediği sürece tekçilik zihniyeti de değişmeyecektir. Herkesin bu gerçekliği bilmesi gerekir. O yüzden diyoruz ki ne restore edilmiş eski sistem ne de mevcut otoriter tekçi sistem çözüm değildir, olamaz da, ikisi de krizin nedenidir. Buradan herkese sesleniyorum: Çözüm üçüncü yoldur, köklü radikal değişimle yeninin kurulmasıdır, yeni bir toplumsal sözleşmedir. Bunun ilk adımı da ademimerkeziyetçiliği ve çoğulculuğu esas alan 1921 Anayasası'nda olduğu gibi demokratik, çoğulcu yeni bir anayasayla cumhuriyetin demokratikleşmesinin hedefini birleştirmektir. Bu yüzden, demokrasi ittifakını, en geniş demokratik toplumsal ittifakı, demokrasi için güç birliğini stratejik görüyoruz. Her inançtan, her kimlikten Türkiye toplumunu büyük krizlerden ve geleceksizlikten ancak bu yolla kurtarabiliriz. Bu nedenle, faşizm ve tekçiliğe karşı demokratik birlik ve ortak mücadele diyoruz. Demokrasi için siyaset yürütenlerin de sokaktaki yurttaş kadar cesur, kararlı ve net olması, özellikle dış politikada iktidarın ömrüne katkı sunabilecek yaklaşımlardan uzak durması büyük önem taşımaktadır. Bütün bunlar karşısında asla pes etmeyeceğimizi ve halkların ortak mücadelesinin kazanacağını buradan tekrar ifade etmek istiyorum.
Cezaevlerinde direnenlere ve halkımıza saygı ile selamlar diyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)