GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 1'inci Tur Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:25
Tarih:08.12.2020

HDP GRUBU ADINA KEMAL PEKÖZ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2021 Yılı Bütçe Kanun Teklifi'yle ilgili söz aldım.

Türk Dil Kurumunun bütçesi üzerinde duracağım ancak ondan önce birkaç şey söylemek istiyorum: Başta, eski Eş Başkanlarımız Selahattin Demirtaş'a, Figen Yüksekdağ'a, Belediye Başkanımız Selçuk Mızraklı'ya, Komisyon Başkanlarımızdan Beyza Üstün, Günay Kubilay, Ali Ürküt, Nazmi Gür'e, 6-8 Ekim olayları protestoları nedeniyle tutuklanan arkadaşlarımıza ve diğer tutuklu arkadaşlarımın tümüne sevgi ve selam göndermek istiyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, konuya geçmeden önce bir şeye dikkatinizi çekmek istiyorum. "SMA" diye bir hastalık söz konusu biliyorsunuz, uzun zamandır Türkiye'nin gündemini meşgul ediyor ama sayısal olarak çok yüksek olmadığı için kimsenin dikkatini çekmiyor olabilir. Ancak bu insanların tedavi görmeleri yurt dışında 2,5 milyon doları buluyor ama yurt içinde kendileriyle anlaşma yapılmış, eğer ilaç buraya getirilir tedavi edilirse 750 bin dolara yapılabiliyor. Bir aile kampanya başlatıyor ve 3 milyon dolar para topluyor, 4 çocuğun tedavisini yaptırmak istiyor kendi yarattıkları imkânlarla. Sosyal Güvenlik Kurumu buna izin vermiyor. Dava açıyorlar, davayı kazanıyorlar, Sosyal Güvenlik Kurumu şu anda davaya da itiraz etmiş durumda. Dolayısıyla, o ilaç Türkiye'ye gelemiyor. Daha hafif olanlar için ilaçlar geliyor ama bunlar gen tedavisi gerektirdiği için gelmiyor. Diyelim ki hiç kampanya yapamadılar, para toplayamadılar, bu 34 tane çocuk için gerekli olan para 25 milyon 500 bin dolar. 25 milyon 500 bin dolar, 1 milyar 200 milyon dolardan çok daha küçüktür. Bir kişiye vergi indirimi olarak 1 milyar 200 milyon dolar yani 9 milyar 360 milyon Türk lirası ayırıyorsunuz ama 34 tane çocuğun yaşamını temin etmek için 25 milyon dolar ayırmıyorsunuz. Bunu kabul etmiyorum, kabul edilecek bir şey değil; bunun bir an önce düzeltilmesi, en azından kendi inisiyatifleriyle insanların ilaçlarını getirtebilmesi lazım. (HDP sıralarından alkışlar)

Türk Dil Kurumu, özelikle kurulduğu yıllar itibarıyla Güneş-Dil Teorisi çalışmalarıyla Türkçeye dönük çalışmalar yapsa da diğerlerini, Türk dili dışındaki dilleri konuşan diğerlerini inkâra dayanan bir araç hâline gelmiş durumda. Yıllar içerisinde Güneş-Dil Teorisi tarafgirliği azalsa da özellikle Kürtçeye karşı ve diğer dillere karşı ciddi bir asimilasyon politikası yürütülmeye devam ediliyor. Dil politikalarında çok sayıda Türkolog da görev almışlardır ve bunlar dil çalışmaları yaparlarken Kürtçenin bir dil olmadığını, Türkçenin bir lehçesi olduğunu söyleyerek onlarca kitap yayınlamışlardır.

2012 yılında, o zamanın Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın inisiyatifiyle Türk Dil Kurumu Kürtçe-Türkçe sözlük yayınlamış ama bunu da Kürtçeyle ilgili çalışma yürüten hiçbir Kürt kurumuyla herhangi bir ilişkiye girmeden, herhangi bir bağlantı kurmadan, kendi inisiyatifleriyle -kendileri gibi- yapmışlardır. Oysaki Türkiye'de daha önce, 2016 yılında kapatılan, KHK'yle kapatılan Kürt Enstitüsü çok daha önce -"Kürtçe- Türkçe" ve "Türkçe-Kürtçe" aynı zamanda- ayrıntılı bir sözlük yapmış ve bunun da Türkiye'de en çok kullanılan sözlük olduğu bilinmektedir.

26 Kasım 2013'te bir gazeteci Bilgi Edinme Yasası'ndan yararlanarak "Kürt nedir?" diye soru sormuş, sorduğunda dönemin Türk Dil Kurumu Başkanı Profesör Doktor Mustafa Kaçalin verdiği cevapta 3 farklı şeye vurgu yapmıştır. "Kürt nedir?"in karşılığı olarak birincisi "Ön Asya'da yaşayan bir topluluk ve bu topluluktan olan kimse." demiş. İkinci olarak "Kayın ağacı, bundan yapılan yay, kamçı, değnek gibi şeylere söylenir." demiş. Üçüncüsü de "Kerestecilikte kullanılan bir tür ağaç." diye cevap vermiş "Kürt nedir?"in karşılığında. Her ne kadar kerestecilikle ilgili ifade Türkçe Sözlük'te geçmese de bu ifade hâlâ Türk Derleme Sözlüğü'nde kalmaya devam ediyor.

2016 yılında ilan edilen OHAL'le birlikte günlük Kürtçe yayın yapan tek gazete olan Azadiya Welat, Kürtçe yayın yapan Zarok TV, Jiyan TV, Azadi TV, Van TV ve TV10 kanalları, Kürtçe haber yayınlayan JINHA, DİHA gibi ajanslar kapatıldı.

İstanbul Kürt Enstitüsü, Kürt dili ve kültürü üzerine araştırma yapan KURDİ-DER, Kürtçe ana dilinde eğitim veren okullar, akademiler ve çocuklara yönelik eğitim yapan dernekler kapatıldı.

İstanbul'un Gaziosmanpaşa ilçesinde, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları bünyesinde sahnelenecek olan Kürtçe tiyatro oyunu, gösterime saatler kala "Genel kamu düzenini bozuyor." gerekçesiyle yasaklandı. Kararın ardından polisler sahneyi bastı, oyunun yasaklanmasına sebep oldu, oyuncuların sahnede yer almasına müsaade edilmedi.

Kayyumlar Kürtlerin diline ve kültürüne nefretle işe başladılar. Kayyumlar, Kürt halkına yönelik geleneksel inkârın devamı niteliğindedirler. İlk atandıklarında Kürt halkının diline ve kültürüne yönelik bir nefretle işe başladılar, bu da zaten icraatlarının ne yönde olacağının işareti gibiydi. 2016 ve 2019 yıllarında belediyelere atanan kayyumlar Kürtçe hizmet veren kreşleri kapattı, Kürtçe oyunları sahneleyen şehir tiyatrolarının sözleşmelerini feshetti ve çok sayıda Kürtçe kurumun, parkın, sokağın ve caddenin isimleri Türkçe isimlerle değiştirildi. Bunlar, bir halkın diline, kültürüne nefretle yaklaşıldığının en büyük göstergelerindendir.

Kayyum, Batman Belediyesinde göreve başlar başlamaz resmî siteden Kürtçe dil seçeneğini kaldırdı; Siirt kayyumu, Celadet Ali Bedirhan adına açılan kütüphaneyi kapattı. Yaya geçitlerinde bulunan ve "önce yaya" anlamına gelen "..."(X) ikonları kaldırıldı ve bunlar silindi. Atanmasının ardından ise zamanla yıpranan yazılar yeniden onarıldı ve kayyum yönetimindeki belediye Kürtçe ikonları bu sefer hiç kullanmadı.

Van'ın Çaldıran ilçesine bağlı birçok mahallenin isimlerinin yer aldığı Türkçe ve Kürtçe yön levhaları Van Büyükşehir Belediyesi kayyumu tarafından söküldü, sadece Türkçe mahalle isimlerinin yazıldığı tabelalar kaldı.

Kars Belediyesi kayyumu Vali Türker Öksüz, 5 partinin üyelerinden oluşan belediye meclisini feshederek belediyenin Kürtçe hesabı olan "SQerse"yi de dondurdu.

Muradiye Belediyesine atanan kayyum, açılışına onay verdiği Ayşe Şan Kadın Kitap ve Konukevi'nin tabelasını indirerek kapısına kilit vurdu.

Siirt Belediyesi kayyumu belediyeye ait Celadet Ali Bedirhan Kütüphanesini yıktırdı ve yerini boş bıraktı orada.

Atanan kayyumlar Kürtçeyi yasaklarken İçişleri Bakanlığı, resmî sayfasında kayyum atama gerekçesini Kürtçe yapmaktadır. İşte sorunun özü budur. Sosyal politika adı altında girişilen asimilasyon uygulamaları, Kürt kimliğini ve kültürünü Türkleştirme sevdası, muhtaç kılma ekonomisi üzerinden yoksulun daha da yoksullaştırılması, dev bir eşitsizlik girdabının yaratılması kayyum atamalarının genel bir sonucudur. İkinci kayyum dönemi ve aradan geçen bir yıl, bu sonucun daha da derinleştirildiği bir yıl olmuştur. Şu anda Türkiye'deki yaşanan ana sorunların kaynaklarından bir tanesi de budur.

Biz Kürtlerden söz ettiğimiz zaman, Kürtçeden söz ettiğimiz zaman, yasaklardan söz ettiğimiz zaman hemen havaya sıçrıyor, karşılık olarak "Öyle bir şey yok." diye bar bar bağırıyorsunuz ama bu söylediklerimin hepsi sizin atadığınız ve kutsadığınız kayyumlar vasıtasıyla yapılan uygulamalardır. Bu kayyumların uygulamalarını sadece biz değil bütün dünya görüyor. Önümüzdeki dönemde Türkiye'nin yaşayacağı sıkıntıların başında en önemli konularından bir tanesi bu olmaya devam edecektir.

Sözlerimi burada bitiriyor, halkımızı ve Meclisi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)