GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 2'nci Tur Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:26
Tarih:09.12.2020

HDP GRUBU ADINA AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi selamlıyorum.

Ayrıca ekran başlarında ve sosyal medya aracılığıyla bizi dinleyen halkımızı bir kez daha selamlamak istiyorum ve yine -aslında bugün Adalet Bakanlığını konuştuğumuzda- adaletsizlikten şu anda rehin alınarak cezaevinde tutulan başta Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş, Sebahat Tuncel, Çağlar Demirel, Nurhayat Altun, Edibe Şahin, Gültan Kışanak, Ayla Akat Ata, Beyza Üstün, Gülser Yıldırım, Günay Kubilay, İdris Baluken, Abdullah Zeydan, Hülya Alökmen, Emine Ayna, Mehmet Demir başta olmak üzere cezaevinde rehin tutulan bütün arkadaşlarımı buradan selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, aslında bu ülke, iktidar tarafından maalesef en büyük kötülükle yüz yüze, karşı karşıya... Çünkü bir ülkede yapacağınız en büyük kötülük, adaletsizlik duygusunu, adaleti ortadan kaldırmaktır ve maalesef bu ülkede toplumun her alanında adaletsizlik günbegün daha da derinleşiyor.

İlk yola çıktığında adalet ve kalkınmadan söz eden parti önce belli bir kesim için adalet ve kalkınma dedi, daha sonra bu zümreyi daha da küçülttü, şu anda sadece neredeyse yüzde 3'lük bir kesim için adaleti ve kalkınmayı savunan bir parti iktidar hâline geldi. Bu adaletsizlik yaşamın her alanında karşımızda, şu pandemi döneminde bunun da çok yakından şahitliğini yapıyoruz.

Değerli arkadaşlar, emekte adaletsizlik, ücretin dağılımında adaletsizlik, gelirde adaletsizlik, vergide adaletsizlik, sağlık sisteminde adaletsizlik, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin getirdiği adaletsizlik, dediğim gibi Adalet ve Kalkınma Partisi, adaletsiz ve sadece kendini kalkındıran bir parti siyasetini yürütmeye devam ediyor. Tabii ki biz birkaç gün boyunca bütçeyi konuştuğumuzda bunları sık sık ifade edeceğiz ama ben bugün yargıdaki adaletsizlikten söz edeceğim.

Değerli arkadaşlar, bizim ifade etmemize gerek yok sadece, çok istatistik de söylemeyeceğim size. Sadece bugünkü tartışmaları izlediğinizde aslında Türkiye'deki adaletin nasıl bir hâle geldiğini hepimiz tecrübeyle sabitledik. Bir, bu ülkedeki yargının, uluslararası yargının ya da hukukun en temel ilkeleri şu kürsüden bir de iktidarın Genel Başkanı tarafından her gün defaatle ihlal ediliyor. Nedir bu; masumiyet karinesi, değil mi? Uluslararası hukukta "masumiyet karinesi" diye bir tanımlama var ve "Herkes, suçu sabit olana kadar suçsuzdur, masumdur." der. Bakın, bugün bu ülkenin Cumhurbaşkanı, AKP Genel Başkanı "Sözde bir hakkı varsa da yargımız bu hakkını tanımasın." dedi ve baştan Sayın Demirtaş'ı suçlu ilan etti. Yargılama yok, bu ülkede mahkemeler, savcılar, hâkimler yok, saray talimatı var, bunu onaylayan, işleten, noter görevi gören mahkemeler maalesef var, masumiyet karinesi yok.

Değerli arkadaşlar, bu ülkede yargı... Dosyalar matruşka gibi, dosya içerisinden dosya çıkıyor. Bakın, DGM dönemlerinde bile -devlet güvenlik mahkemeleri, bu ülkenin en fazla eleştirdiği yargısal dönemlerden birinde bile- insanlar yargılandığında ne kadar ceza alacağını biliyordu. Örgüt üyesi mi? Ne kadar alacağını bilerek çıkıyordu. Bu ülkede bir defa cezaevine giren hangi suçla suçlanacağını bile bilmiyor ya da suçun neye göre değişeceğini de bilmiyor. Bakın, son bir örnek... Bir kişi 15 Şubat eylemi gerçekleştireceği gerekçesiyle gözaltına alınmış, Cumhurbaşkanına hakaretten ceza almış; bu ülkede işler böyle yürüyor. Dediğim gibi, bir de dosyalar matruşka gibi, dosya içerisinden dosya çıkıyor ki Sayın Figen Yüksekdağ'ın, Sayın Selahattin Demirtaş'ın ve önceki dönem MYK üyelerimizin yargılandığı dosyalar mükerrer, dosya içerisinden dosya çıkarma durumu aslında karşımızda bir örnek olarak duruyor arkadaşlar.

Şimdi, suç ve cezanın belirliliğini az önce söyledim. Suçu siz belirliyorsunuz, cezayı siz belirliyorsunuz, umut hakkı yok, insanlar bir cezaevine giriyor ama tabii ki cezaevine girdikten sonra da maalesef yürütülen siyaset devam ediyor. Orada da cezaevlerinde nefessiz bırakma politikası yürütüyorsunuz, bugün de reformdan söz ediyorsunuz. 2 tane paket geldi buraya, biri İnfaz Yasası'ydı, İnfaz Yasası'yla ilgili burada biz tartışma yürüttük. Az önceki tartışmanın devamını söyleyeyim, İnfaz Yasası'yla çeteler, mafyalar, kadına, çocuğa yönelik suç işleyenler hepsi dışarıya salındı ama bu ülkede muhalefet edenleri ama bu ülkede kendini öldürecekken savunma hakkını kullanan kadınları ama bu ülkede kadın mücadelesi yürütenleri ama bu ülkede gazetecileri yani bu ülkede sisteminizin karşısında gördüğünüz herkesi cezaevinde ölüme terk ettiniz; bunların içerisinde hasta tutsaklar da vardı. Kadınlarla ilgili konuşacak son grup sizsiniz.

Bakın, insanlar cezaevlerinde sürekli bir biçimde sistematik işkenceye uğruyorlar. Cezaevlerinde İmralı'dan, Sayın Öcalan'dan başlayıp bütün cezaevine yayılan bir tecrit uygulaması var, bir tecrit siyaseti var. İnsanlar en temel ihtiyaçlarına ulaşamıyorlar, sürekli askerî düzende ayakta sayımı dayatıyorlar, arkadaşlarımız detaylı bunları anlatacak. Ve insanlar bu ülkede hakkını aradığı için, adalet için açlık grevine giriyor. Bakın, bugün cezaevlerinde yine binlerce insan uygulanan bu hukuksuz -hukuksuz olduğunu Adalet Bakanı daha önce söylemişti, hiçbir yasal problemin olmadığını, hatırlarsınız, geçenlerde kendisi ifade etmişti- tecrit sistemine karşı açlık grevinde ama açlık grevine giren bu insanlara, adalet arayan bu insanlara sizin cevabınız ne oldu? Önceki dönem Grup Başkan Vekilimiz, sizlerle bu sıralarda oturan arkadaşımız, Çağlar Demirel'in odasına baskın yapıldı, elindeki elle yazılmış bütün materyallerine el konuldu. İşte, sizin cezaevinde uygulamanız bu. Zaten hasta tutsaklarla ilgili -ifade ettiğim gibi- arkadaşlarımız daha detaylı açıklamalar yapacak.

Şimdi, bu ülkede yargı bu kadar siyasallaşırken... Tabii ki sadece politik, diğer rakiplerinize karşı, bir araç olarak kullanmıyorsunuz siz yargıyı; bir de o işte küçük zümreniz var ya, onların dışındaki herkese karşı adaletsiz bir yaklaşımınız var. Şimdi, eğer bu ülkede kadınlar, yaşadıklarının adaletle sonuçlanması için sosyal medyada seslerini ulaştırmaya çalışıyorlarsa, bu grubun bir dönüp adaletle ilgili öz eleştiri vermesi lazım. Eğer bu ülkede kadınlar, tacize uğradıkları için, tecavüze uğradıkları için, şiddete uğradıkları için, bir erkeğin ceza alması için defalarca eylem yapıyorsa, bütün bu Meclisin -ama en fazla iktidarın ve ortağının- bu konuda dönüp düşünmesi lazım. Eğer bu ülkede Yargıtay, bir kadının tacizini "Babacan bir tavır olabilir mi acaba?" diyerek yerel mahkemeye geri gönderiyorsa bütün bu Meclisin, bunun üzerinden bir daha düşünmesi gerekiyor. Eğer bu ülkede kadınlar, korunmak için defalarca başvurmalarına rağmen koruma alamıyorlarsa, iktidarın bu konuda bir düşünmesi lazım. Eğer kadınlar, başvurduklarında ana dillerinde destek alamadıkları için ölüyorlarsa, iktidarın bu konuda bir düşünmesi lazım. İşte o kadınlar, sizin zümrenizin, sizin belirlediklerinizin, dışında... Bakın ben, hiçbir siyasi parti ayrımı yapmıyorum çünkü bu ülkede sizin o küçük yüzde 3'ünüzün dışındaki bütün insanlar adaletsizlikle yüz yüze, AKP'ye oy veren insanlar da bunların en başında.

Değerli arkadaşlar, 2016'da bir darbe teşebbüsü oldu, OHAL ilan edildi, siz bu OHAL'i kendinize göre bir Allah'ın lütfu gördünüz, binlerce insanı kanun hükmünde kararnameyle ihraç ettiniz, yetmedi; yetmedi ama bu sadece o olaylara karışanlar değildi. Bulmuştunuz lütfu, kendinize muhalif olanların tümünü -ne saldırı gerçekleştirdiniz- ihraç ettiniz ve en nihayetinde bu insanları medeni bir ölümle yüz yüze bıraktınız, yetmedi, ailelerini de bununla yüz yüze bıraktınız ve binlerce KHK'li, siz suçladınız, önce "Suçlusunuz." dediniz, şimdi kendilerini aklama peşindeler yani tersine döndü bu ülkede yargının kendisi.

İşçiler -bu pandemi döneminde sizin en fazla adaletsizliğinize maruz kalan işçiler- haklarını neden gidip mahkemelerde aramıyorlar? Çünkü sizin adaletinize güvenmiyorlar, çünkü sizin adaletinizin, çünkü sizin siyasetinizin işçiden, emekçiden, kadından, yoksuldan yana olmadığını çok iyi biliyorlar, eylem yapıyorlar, protesto ediyorlar, çünkü siz her defasında işçiden değil işverenden, yandaştan yana tavır takınıyorsunuz.

Değerli arkadaşlar "İşkenceye sıfır tolerans." diyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) - Toparlayacağım.

1990'lı yıllarda da bu ülke çok büyük işkence ve hak ihlalleriyle anıldı ama orada hep derin bir güç vardı, öyle tariflenirdi. Derin devlet, karanlık güçler, hep bunlar gerçekleştirdi suçları ama gerçekten bu da sizin iktidarınıza mazhar oldu, bunu da siz becerdiniz, siz yaptınız değerli arkadaşlar.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - İnsaf, insaf!

AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) - İşkence yapanları siz savundunuz, işkenceyi savundunuz. "Milis." dediniz, "O, biliyor musunuz, ne yapıyor?" dediniz, helikopterden atılıp linç edilen insanların işkence görmesini normal bir durum gibi savundunuz. Bu işkenceyi ortaya çıkaran gazetecileri yargıladınız ama işkencecileri yargılamadınız. Rojbin Çetin kadın mücadelesi yürüten bir arkadaşımız, şu anda da cezaevinde, kanser hastası, rahim kanseri ve sağlık hakkına erişemiyor, bu arkadaşımız köpekli işkenceye maruz kaldı. Onu savunan avukata soruşturma açtınız, işkencecilere soruşturma açmadınız. İşte sizin iktidarınızın olduğu durum. Reformla düzelmeyecek, biz sizi götürdüğümüzde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) - Ya, siz kimsiniz!

AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) - ...gerçekten burada halkın temsiliyeti olduğunda aslında esas reform olacak.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)