GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 2'nci Tur Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:26
Tarih:09.12.2020

HDP GRUBU ADINA GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, ben de Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, cezaevinde olan eski dönem Eş Genel Başkanımız Sayın Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Sebahat Tuncel, Gültan Kışanak, Selçuk Mızraklı, Adnan Topçu, Ayhan Bilgen, Şevin Alaca, Gürsel Yıldırım ve adını sayamadığım onlarca yoldaşımı, yüzlerce yoldaşımı buradan saygıyla, sevgiyle, hürmetle selamlamak istiyorum. Hepsine "Merhaba" diyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; yarın 10 Aralık ve İnsan Hakları Günü. Biliyorsunuz, 10 Aralık İnsan Hakları Günü'nün 72'nci yılındayız ama ne yazık ki ülkemiz açısından insan hakları karnesi yerlerde sürünüyor. Biz, 27 Mayıs 1949 tarihinde İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'ni imzaladık, yayımladık, Resmî Gazete'de yürürlüğe koyduk fakat o tarihten bugüne kadar Türkiye'nin insan haklarına yaklaşımı, bu bildirgeye yaklaşımı ne yazık ki Avrupa Birliğine girmek için bir araç olarak görülmüştür. Bütün geçmiş hükûmetlerin gerçek anlamda insan haklarını artırmak, insan haklarını korumak, geliştirmek gibi bir derdinin olmadığını ifade edebiliriz. Bu insan hakları mücadelesi tabii ki çoğu zaman bedeller de gerektiriyor ve dünyada ve Türkiye'de de bu insan hakları mücadelesinde bedel ödeyen, yaşamını yitiren, sürgüne çıkan, cezaevinde yatan onlarca, yüzlerce arkadaş var. Ben, bu anlamda da onları da selamlamak istiyorum.

Dünyada ve Türkiye'de, artan baskılara karşı Şili'den Lübnan'a, İran'dan Hong Kong'a kadar dünyanın dört bir yanında toplumsal muhalefet; ezilen halklar, ezilen cins olan kadınlar ve emekçiler ayağa kalkıyorlar ve haklarını aramaya çalışıyorlar. Bütün bu hak arama mücadelesinin karşısına iktidarlar neyi koyuyor değerli arkadaşlar? İktidarlar sistematikleştirilmiş işkenceyi, baskıyı ve zoru toplumun karşısına koyup hayatın tek gerçeği olarak aslında topluma dayatmaya çalışıyorlar.

Peki, bu ağır koşullarda, dünyanın yaşadığı ağır koşullarda insan hakları mücadelesi açısından ne yapmamız gerekiyor? Tabii ki insan haklarını savunmak, geliştirmek, korumak gerekiyor. Bu tarihî bir görev, tarihî bir misyon fakat bu misyona uygun bir yönetim olmadığını, bu misyonun yanından bile geçemeyecek bir akıl olduğunu ifade etmemiz gerekiyor değerli arkadaşlar.

Bakın, sadece birkaç örnek vereceğim ve ülkemizin insan hakları karnesini sizlerin takdirine ve vicdanına bırakacağım. Daha geçen hafta Hakkâri'de 16 yaşında katledilen Özcan Onay isimli genç değerli arkadaşlar, ondan bir süre önce İstanbul'da kaçırılıp kırk beş gün sonra ortaya çıkan Bahtiyar Fırat. Onun dışında katledilen Kemal Kurkut, Berkin Elvan, Cemile Çağırga ve daha niceleri; Ceylan Önkol, Uğur Kaymaz, Burak Oğraş ve bütün bunların faillerinin henüz bilinmemesi. Yıllarca süren Hrant Dink vakası ve gözümüzün içine baka baka o katillerin aklanması ve bayrağın arkasına gizlenmesi meselesi. Bütün bunları yan yana koyduğumuz zaman helikopterden atılmadan tutun da yargısız infaza kadar, gece panzerin evi basıp çocukları katletmesinden tutalım da cenazelerin sokak ortasında günlerce bekletilmesine kadar bütün bunlar insan haklarını zedeleyen, insan haklarını yok eden, insan haklarını yerle yeksan eden meseleler değil midir değerli arkadaşlar?

Şimdi, ne diyoruz? İnsanlığın çizgisi nerede başlar değerli arkadaşlar? "İnsan" diyoruz, homo sapiens, eşrefimahlukat, beşer... Peki, insanın içinden sevgiyi, insanın içinden ilkeyi, insanın içinden toplumsal ahlakı aldığınız zaman insandan geriye ne kalır? Bir kemik yığını ve et yığını dışında siz ona "insan" diyebilir misiniz? İnsanı insan yapan erdemlere bugün sırtını dönmüş bir iktidar var ve biz toplum, ezilenler, kadınlar, çocuklar, cezaevleri, herkes feryat ediyor, herkes haykırıyor "adalet" diye, "insan hakları" diye ama ne yazık ki bu feryadı da duymayan, bu feryada da kulağını tıkayan bir iktidar olduğunu görüyoruz değerli arkadaşlar.

Bakın, Covid-19 pandemisi geldi, tabii ki, bu iktidarın getirdiği bir pandemi değildi, adı üzerinde "pandemi" bütün dünyada oldu. Buna karşı Adalet Bakanlığı önlemler aldı ama biz şunu çok iyi biliyoruz: Adalet Bakanlığının aldığı önlemlerin içerisinde insan yoktu, mapus yoktu. Bunların içerisinde gerçekten mapuslar olsaydı, insanlar olsaydı biz buna dönük bir yaklaşımı, buna dönük politikaları görürdük değerli arkadaşlar.

Bakın, en temel hak olan cezaevlerindeki sağlığa erişim hakkı Covid-19 pandemisiyle askıya alınmış durumda. Hasta mapuslar, kronik hastalığı olanlar hastaneye, doktora, ilaca erişemiyorlar değerli arkadaşlar. En temel olan, hani biz buradan söylüyoruz ya "maske, mesafe, temizlik" diye, ya, cezaevleri sıcak suya ulaşmıyor, cezaevlerinde paslı su akıyor değerli arkadaşlar. Nasıl olacak? Nasıl bu insanları koruyacaksınız? Hastalanmalarının önüne nasıl geçeceksiniz? Ölümlerinin önüne nasıl geçeceksiniz?

Bakın, Ceza ve Tevkifevleri 8 Kasım tarihinde bir rapor açıkladı, dedi ki: "377 cezaevinin 117'sinde coronavirüs pozitif vaka var." Toplam sayı söyledi mi? Hayır, söylemedi. Şu ana kadar yaşamını coronavirüsten yitirenlerin sayısını 12 olarak açıkladı. Oysa İHD kaynakları bunun 2020 yılı için en az 49 kişi olduğunu ifade ediyor, değerli arkadaşlar. Peki, bütün bu sayılar söylenmeyince, kamuoyuna açıklanmayınca insanların öldüğü gerçeği ortadan kayboluyor mu? Hayır, hayır, değerli arkadaşlar; insanlar ölüyor. İnsanlar sizin yönettiğiniz ülkede ne yazık ki en temel, en hızlı, en insani koşulları sağlayamadığınız için ölüyorlar ve siz, bütün bunlara duyarsızsınız.

Kalabalık bir dosyayla geldim. Gerekçesi mi? O kadar çok ki daha getirsek belki de taşıyamayacağız. Bakın, Semire Direkçi; yirmi üç yıldır içeride, yüksek tansiyon hastası ve geçirdiği bir ameliyat sonrası bağırsakları dışarıda, altı aydır bu şekilde. Bağırsakları dışarıda ne demek biliyor musunuz değerli arkadaşlar? Kolostomili yani ve bu hasta kolostomili olarak hâlâ cezaevi koşullarında tutuluyor. Size bir örnek daha: Duri Kaygusuz; Siirt E Tipi Kapalı Cezaevinde, 60 yaşında, beş aydır cezaevinde. Kaygusuz; şeker, astım hastası, gözlerinden ameliyat olması gerekirken coronavirüs nedeniyle ameliyat olamıyor, değerli arkadaşlar. Bir örnek daha: Fatma Toprak; düzenli olarak tedavi gerektiren hastalıkları var, astımı var, romatizmal hastalığı var, ileri derecede kalp yetmezliği sorunu yaşıyor. Normalde hemen çıkarılması gerekir, değil mi değerli arkadaşlar? Ama çıkarılmıyor, hâlâ cezaevinde, hâlâ cezaevinde tutulmaya devam ediliyor. Hele, şu Mehmet Emin amca, Mehmet Emin Özkan; 82 yaşında ya, 82 yaşında! Ve siz, 82 yaşındaki, kendi ihtiyaçlarını karşılayamayacak bir hasta mapusu hâlâ cezaevinde tutmaya devam ediyorsunuz, değerli arkadaşlar. Mutlu olacak mısınız? Mehmet Emin amca ölünce mutlu olacak mısınız? Türkiye daha istikrarlı bir yer olacak mı? Daha güvenli bir yer olacak mı? Adalet gerçekten yerini bulacak mı Mehmet Emin Özkan öldüğünde? Şu, Metris -ya, Sayın Bakan, bu resmi dikkatinize sunmak istiyorum- R Tipinde 3 engelli mapus aynı koğuşta kalıyor ve 3'ünün birbirine bakması bekleniyor. Birinin elleri yok, birinin belden aşağısı felç, birinin boyundan aşağısı felç. ATK ne diyor? "Cezaevinde kalamaz." diyor ama Emniyet ne yazıyor biliyor musunuz cezaevindeki infaz savcılığına? "Toplum için zararlıdır." diyor. (HDP sıralarından "Tehlikelidir" sesleri) "Tehlikelidir." diyor; evet, pardon, "Tehlikelidir." diyor ve bundan dolayı bunlar cezaevinde kalmaya devam ediyorlar.

Şimdi, bütün bunlar; değerli arkadaşlar, daha çok sayabiliriz: Avni Uçar, Ekin Polat, Mehmet Yamaç, Kayseri Bünyan Cezaevinde, işkenceye maruz kaldı "Hayata Dönüş Operasyonu" adı verilen yerde; yine Bursa H Tipi Cezaevinde kalan Abdulalim Kaya, hücrede tutuluyor, 85 yaşında; Bedri Çakmak on bir yıldır cezaevinde değerli arkadaşlar, 35 kiloya düştü, mide kanseri; beslenemiyor. Normalde PEG açılması lazım ama açılması için de kilosu uygun değil; bunun için hâlâ o ameliyatı yapılamadı ve her an yaşamını yitirmekle yüz yüze ama hâlâ cezaevinde değerli arkadaşlar. Hâlâ cezaevinde tutulmaya devam ediliyorlar ve en önemlisi, tutulmanın, yani aslında adalete kör, vicdanı kör olmamızın sonucu. Hepimizin suçu bakın, kendimi de sorumlu görüyorum, sadece size de seslenmiyorum. Bu insanlar yaşamını yitirdi; artık yoklar, nefes almıyorlar. Biri Kürtçe mevlit okumuştu, Kars Digor'dan Ali Boşnak; biri Takyettin Özkahraman, Muş Malazgirt'te eski ilçe başkanımızdı ve bu insanlar yok.

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) - Yasin Börü'yü hatırlıyor musunuz, Yasin Börü'yü? Yasin Börü yok.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) - Bu insanlar yok Sayın Vekilim. Bu insanların olmamasının acısını hissedebiliyor muyuz? İnsanlığımız burada başlıyor değerli arkadaşlar.

METİN GÜNDOĞDU (Ordu) - Öğretmenlerden de bahset, onlar da artık yok.

HÜDA KAYA (İstanbul) - Biraz empati yapın ya!

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) - İnsanlığımız burada başlıyor; eğer bir insanın yaşamı kurtarılabilecekken kurtarmıyorsak, eğer el atmıyorsak, eğer onu ölüme terk ediyorsak ve bizim yapacaklarımız nedeniyle...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın sözlerinizi.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

...yapılmayanlar nedeniyle yaşamını yitiriyorsa bence hepimiz sorumluluk duymalıyız. Bu halk bize bu sorumluluğu duyalım diye oy verdi, bize "Gidip onu, bunu, şunu savun." diye vermedi, "Kim yere düşerse ayağa kaldır." dedi, "Kim zordaysa elini uzat." dedi, "Kim 'Ah' diyorsa ona el uzat." dedi değerli arkadaşlar; sadece bize değil, size de söylediler bunu.

Burada vicdani bir sorumluluğumuz var ve bu vicdani sorumluluğu gözetmeyerek, bu vicdani sorumluluğa sırtımızı dönerek aslında hep beraber kolektif bir sorumluluğun parçası oluyoruz.

Ben, Sayın Adalet Bakanına daha önce de ifade etmiştim, umuyorum ve diliyorum ki bu konuda hızlı bir düzenleme yaparsınız. İnsan hayatının ideolojiler üstü olduğunu, insan hayatının her şeyden kıymetli olduğunu ve insan hayatını geliştirmek, korumak için burada olduğumuzu bir kez daha hatırlarsınız diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)