| Konu: | 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 2'nci Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 26 |
| Tarih: | 09.12.2020 |
HDP GRUBU ADINA TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bizi ekran başında izleyen değerli halklarımıza saygılarımı iletiyorum ve cezaevlerinde rehin olarak tutulmuş olan Eş Genel Başkanlarımız sevgili Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş şahsında, cezaevinde bulunan bütün siyasi tutuklulara, siyasi esirlere, gazetecilere, aydınlara, yazarlara ve düşüncelerinden dolayı cezaevinde bulunan tüm insanlara buradan sevgilerimizi ve selamlarımızı iletmek istiyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
"İnsan savaş gibi inanmadığı bir şey için acı çekeceğine, barış gibi inandığı bir dava uğruna ölse daha iyi değil midir? Savaş için hiç direnmeden verdiğimiz kurbanları barış için de vermeye hazır olmalıyız." demiş bilim insanı Albert Einstein; ne güzel demiş, değil mi? Ama biz bunları yapmıyoruz işte.
Savunma şüphesiz ki çok önemli bir şey ve savunma dediğimiz, her canlının bilinçli ya da bilinçsiz, refleksif olarak da olsa geliştirdiği bir mekanizmadır ve elbette her varlık bir öz savunma geliştirir; bu, doğanın kanunudur. Ama doğanın kanunu olmayan ne biliyor musunuz? İktidar için verilen savaşlar, güçlünün zayıfı ezmek için verdiği savaşlar; işte bunlar doğanın kanunu değildir ve bunları hiçbir şekilde kabul etmiyoruz ve Einstein'ın dediği gibi "barış" demeye devam edeceğiz.
Evet, dünya ölçeğinde silahlanmanın arttığına, nükleer silahlanmanın arttığına dair tespitler var. Bu tespitleri bilen bir yerden yapacağım konuşmamı ve bizler burada Plan ve Bütçe Komisyonunda, yine, Millî Savunma Bakanlığıyla ilgili yaptığımız görüşmelerde ifade ettik: Bütün Bakanlıklar burada bir beka anlattı bize ve hiçbir şekilde gerçekten ne sorulan sorulara ne esaslı meselelere dair bir değinmede bulunmadılar.
Bakın, diyorsunuz ki: "Dünyada bu kadar ciddi gelişmeler varken savunmaya bütçe ayırmayalım da ne yapalım? Yedi düvel silaha yatırım yaparken bizim elimiz armut mu toplasın, ne yapalım?" Bugün, benim bildiğim geleneksel burjuva devlet aklı çoklu çalışır ama AKP'nin aklı tek tarafa çalışıyor: Ölü doğan tek adam rejimini ayakta tutmak ve yandaşın kasasını doyurmaya dönük çalışmak; başka hiçbir şeye çalışmıyor.
Başlarken de ifade ettim, savunma olmalı elbette ama Türkiye'nin her sorununu konuştuğumuzda, şimdi bütçeyi konuşurken olduğu gibi "terör" "güvenlik" "beka sorunu" "Dış mihraklar faizleri yükseltti." gibi söylemlerle ülkenin geldiği nokta şimdi açlık ve sefalettir. Bakın, az önce iktidar partisi kendi konuşmalarını yaparken 16 konuşmacının neredeyse tamamı HDP'yi hedef alan konuşmalar yaptı. Bunu niye yapıyorlar biliyor musunuz? "Terör, terör" diyerek, başka şeyler söyleyerek bütçe açıklarının, artan işsizliğin ve yoksulluğun üstünü örtmek için bunu kullanıyorsunuz. (HDP sıralarından alkışlar) Ama artık halk size, toplum size inanmıyor, bundan da emin olabilirsiniz.
Bakın, Millî Savunma Bakanlığının bütçesi 2021 yılında bir önceki seneye göre yüzde 12'lik bir artış göstermiş, burada birçok Bakanlığın önüne geçmiş durumdadır Millî Savunma Bakanlığının bütçesi. Savunma faaliyetleri Türkiye'de ekonomik kaynakların en büyük tüketicisi hâline gelmiş durumdadır. İçeride ve dışarıda izlenen yayılmacı, çatışmacı, yedi düvelle kavgalı olan siyasetten dolayı emin olun ki ekonomik maliyeti de yüksek oluyor bu savunmanın, güvenlik maliyeti de yüksek ama ülkenin güvenliği artmıyor. Bakın, birkaç örnekle aslında komşularımızla yürüttüğümüz kavgalar ve tartışmalarla sınırlarımızı ne kadar güvensiz bir hâle getirdiğinizi bugün gerçekten bütün Türkiye halkları ve dünya kamuoyu izlemektedir. Mesela Libya'da -daha önce çok bahsettik- Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması Güvenlik Askerî İş Birliği Anlaşmaları imzalandı ve şimdi, Türkiye, gerçekten Libya'da sahada falan yok, masada zaten hiç yok. Mısır, Fas, Tunus'ta çok sayıda toplantı ve konferans gerçekleşiyor, bunların hiçbirinde Türkiye muhatap değil. Bakın, Türkiye'nin en fazla güvendiği Serrac Hükûmetinin İçişleri Bakanı Mısır ve Fransa'yla görüştü. Siz bunu uyardınız ama bu uyarının bir anlamı yok ki çünkü gerçekten, burada, kendi müttefikiniz bile artık başka ülkelerle görüşmeye başlamış durumda.
Doğu Akdeniz'de izlenen yanlış siyasetin sonuçlarında neler yaşandı? Akdeniz'le kıyıdaş olan ülkelerle çok büyük bir düşmanlık, masada olmayan bir Türkiye; Kıbrıs sorunu yeniden kaşındı; Suriye'den devşirilen Selefist savaşçılar Libya'ya taşındı ve bu uluslararası ölçekte hukuka aykırı ve Türkiye'nin yargılanabileceği konulardan biri; Türkiye'yi buraya siz sürüklediniz. Yalnız bu değil, bu savaşların maliyeti Türkiye'nin üstüne kaldı. Yani bugün Libya'ya, zaman zaman Azerbaycan'a da gönderildiği iddia edilen bu savaşçıların maliyetini bir dönem Körfez ülkeleriyle paylaşırken şimdi bütün maliyet Türkiye'nin yani 83 milyon vatandaşın cebinden çıkmaktadır. Vatandaşların vergileriyle yani bizim vergilerimizle Selefist cihadist çeteleri sizler besliyorsunuz.
Bakın, 10-11 Aralıkta Avrupa Birliği Türkiye'ye, başta ekonomik olmak üzere, bazı yaptırımları gündemine almış. İşte yine Türkiye'yi bu hâle getiren sizsiniz.
Sizler dediniz ki: Diplomasi, yumuşak güç, diyalog kullanıyoruz. Ama gerçeğe baktığımızda bunları tamamen tüketmiş durumdasınız. Dış siyasette ne diplomasi kaldı ne yumuşak güç kaldı ne de diyalog kaldı. Kendinizi firavun zannettiniz, gerçekten bir güç zehirlenmesi yaşayarak aklını yitirmiş gibi ülkeyi uçurumdan aşağıya yuvarlamış durumdasınız.
Suriye'de durum çok farklı değil; Afrin'de, İdlib'de yaşananlar ortadadır. Fırat Kalkanı Harekâtı, Zeytin Dalı, Pençe Harekâtı, Barış Pınarı Harekâtı, dediniz de dediniz. İdlib'de 40 asker öldü. Bu harekâtlar neden yapıldı? İdlib'de 40 asker neden öldü? Yoksul halkın çocukları neden İdlib'de öldü? Şu an Suriye'deki kazanımınız nedir? Bakın, siz Türkiye'ye 911 kilometrelik güvensiz bir alan inşa ettiniz. Türkiye'ye hediyeniz bu. Irak'ta kapsamlı bir operasyona hazırlanıyorsunuz. Azerbaycan'da durum ortada. "Azerbaycan'ın kazananı Rusya." dedik, bir kere daha diyoruz. Ve yine Azerbaycan'da girilen çizgi, Kafkasya'nın kaosunun içine sürüklenmeyle eş değer bir şekilde gitmektedir.
Bakın, şunu açıklıkla ifade ediyoruz: Doğu Akdeniz'deki rezervlerden, Türkiye, hakkı olanı elbette almalıdır ama izlediği bu yöntemlerle o kadar haksız konuma düştü ki dünya kamuoyunda; işte, ülkeyi getirdiğiniz hâl böyle.
Evet, Türkiye'de AKP iktidara geldiğinde -bütün Türkiye kamuoyu biliyor ki- inşaat, altyapı ve finans üçgeninde debelendi durdu. Buraları tüketti, enerji ve savunma sanayisine şimdi yüklendi. Doğu Akdeniz'i köpürtmenin nedenlerinden biri enerji, biri de silah satmak, bunu unutmayalım. Albayrak, Katmerciler, Bayrak Grubu yani "yerli ve millî" dediğiniz silah sanayisine esasen "ailevi"yi ve "dostane"yi eklememiz gerekiyor.
Evet, soğuk savaş sonrasında dünya ordularında ciddi değişimler yaşandı. Türkiye'de de bir değişim yaşanıyor ve vatandaş asker dönemi bitiyor. İktidarın ortağı ha bire vatandaş asker felsefesi anlatıyor ama gözünüzün önünde sözleşmeli personel alınarak askere, vatandaş askerlik mantığı bitirilmiş oldu.
Burada şu vurguyu da söylemek isterim: Wagnerden etkilenmiş olacaksınız ki SADAT gibi uluslararası savunma alanında danışmanlık ve askerî eğitim yapan şirketler dönemi başlattınız. Ben buradan Sayın Millî Savunma Bakanına sormak istiyorum: Libya'ya yollanan savaşçıların bu şirketle bağı var mıdır? SADAT gibi oluşumları Millî Savunma Bakanlığı nasıl değerlendiriyor ve görüyor? Savaşlar bu tarz güvenlik şirketlerinin insafına bırakılabilir mi? Bu şirketler tıpkı silah üreticileri gibi savaş çıkarmak için birebir değil midir? Bütün bu ağın -bakın, bunun altını özellikle çiziyorum- Cumhurbaşkanının etrafında, üretenin de SADAT'ının da Cumhurbaşkanı yani tek kişinin şahsı etrafında toplanmasını nasıl görüyor ve değerlendiriyorsunuz? Ve, tabii ki, şu vurguyu yapmak isterim: Bizler HDP olarak her daim vicdani reddi savunmuş ve militarizmin yaşamımızın hiçbir alanında olmasına müsaade etmeyen, oradan temizlemek istediğimiz bir mücadele hattı içinde olduğumuzu belirtmek isterim.
Şüpheli asker ölümlerinden de bahsetmek istiyorum. "İntihar etti, kaza kurşunu, kalp krizi vesaire..." En çarpıcı örneklerden biri -ki ailesi teşhir ettiği için ortaya çıktı bu- Jandarma Er Osman Özçalımlı'nın yaşadığı durum. Kaymakam ile Adli Tıp Kurumu arasında geldi gitti bu olay. Biri "Kalp krizi." dedi, biri "3'üncü kattan atladı, intihar etti." dedi. Burada, elbette sürem yetmeyeceği için, o kadar çok örnek var ki bu son zamanlarda artan asker intiharlarından... Bununla ilgili de mutlaka TSK'nin ciddi bir soruşturma yürütmesi gerektiğini ifade etmek istiyoruz.
Evet, değerli yurttaşlarımız, değerli milletvekilleri; Kürt sorunundan çok bahsediyoruz bu kürsüden ve tabii ki bahsedeceğiz. Kürt sorunu kadim bir sorun ve sadece yakın tarih için, 1984'ten bugüne kadar yani 2021 yılına kadar, bütçeyle ilgili bir kıyas yapmak istiyorum; aynı zamanda, Kürt sorununun inkârının bu ülkeye yarattığı maliyetten bahsedeceğim. Millî Savunma Bakanlığı başta olmak üzere Türkiye devletinin iç ve dış siyasetindeki bu çetrefilliğin de en büyük sebebi bu ve 911 kilometrelik sınırımızın güvensiz olma sebebi de bu. Hatta ve hatta IŞİD, El Kaide, El Nusra gibi örgütleri ve uzantılarını sınır komşumuz kabul edip, ileride neler olacağının hesabını yapmaktan dahi uzak bir anlayışla bugünü örgütleyen, yarının Türkiye'sini düşünmeyen bir anlayışla bu sorunu yönetmeye çalışıyorsunuz ama yönetemiyorsunuz. Bakın, sadece 2013'teki barış süreci deneyiminden bahsetmek isterim. Bu süreçte Millî Savunma Bakanlığı 2,13 milyar, 2014'te de 1,4 milyar bütçesini arttırdı. Neden biliyor musunuz? Çünkü jetler uçmadı, helikopterler uçmadı, mermiler havada uçuşmadı ve şu iyi bilinmeli ki pazarda soğanın fiyatından bahseden kadına "Merminin fiyatını biliyor musunuz?" derken, aslında Cumhurbaşkanı bizzat itiraf etti. Kürt sorununu barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözmediğimiz için ülke ekonomisine yani yediğimiz soğana, içtiğimiz suya, evimizdeki bir tabak yemeğe nasıl yansıdığını Cumhurbaşkanı zaten kendisi itiraf etmiş oldu. (HDP sıralarından alkışlar) AKP Genel Başkan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Kürt sorununun Türkiye ekonomisine tahminî maliyet raporunun sonuçlarını 2013'te açıkladığı zaman, tabii ki "50 bin insanın öldüğünü." de ifade etti ve şunu söyledi: "Biz tüm ailelere, Türkiye'de bulunan bütün ailelere bir ev ve bir araba alabilirdik." dedi, bunu yeniden hatırlatmak isterim. Yine, Hava Kurumu Üniversitesi Rektörü Profesör Ünsal Ban -şimdi ne düşünüyor elbette bilemiyorum ama- 2013'te, Kürt sorununun ülke ekonomisine faturasıyla ilgili bir rapor hazırlamış, sadece o rapordan bir iki örneği sizlerle paylaşmak isterim: Kürt sorunu için harcanan parayla 117 Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı, 52.500 adet 24 derslikli okul, 3.600 tane 400 yataklı tam teşekkülü eğitim ve araştırma hastanesi yapılabileceğini belirtmiştir. İşte, 2013'teki bu iklimi tersine çeviren bir anlayış çıktı karşımıza ve Sayın Millî Savunma Bakanı, biz bunu Komisyonda ifade ettiğimizde -ben orada tabii ki cevap hakkımı kullanamadığım için düzeltemedim- "Bu süreci, Gar katliamını ve Suruç katliamını PKK yaptığı için bitirdik." dedi. Ben orada tabii ki ifade etmeye çalıştıysam da sesimi duyuramadım, buradan duyurmak istiyorum. O katliamları IŞİD zaten resmen üstlenmişti ve bu süreç devam etseydi neler olurdu? Gençler ölmezdi, askerler, gerillalar ölmezdi. Bir yandan Barış Anneleri, diğer yandan Diyarbakır'da, partimizin il binası önünde oturan anneler muradına ererdi. Türk'ün, Kürt'ün anası ortak bir sevinç yaşardı. Bundan daha güzel bir Türkiye manzarasını ben hayal edemiyorum.
Biz HDP olarak bu manzara için çalışmaya devam edeceğiz. Barış sevdamız o kadar büyük ki Einstein'in dediği gibi tıpkı "Barış için mücadele edebilir, barış için ölebiliriz." Bu bölgenin barışa ihtiyacı var, ülkemizin barışa ihtiyacı var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.
TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) - Bunun için bizler çalışmaya devam edeceğiz. (HDP sıralarından alkışlar)