GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 3'üncü Tur Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:27
Tarih:10.12.2020

HDP GRUBU ADINA MUAZZEZ ORHAN IŞIK (Van) - Sayın Başkan, değerli üyeler; Genel Kurulu ve bizleri ekranları başında izleyen tüm halkımızı saygıyla selamlıyorum.

Bugün Dünya İnsan Hakları Günü. Ülkemizde de hak ihlallerinin en üst seviyede yaşandığı bu süreçte, hak ihlallerine uğrayan tüm yurttaşlarımızı yine düşünce özgürlüğü ve siyaset hakkı gasbedilen Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş başta olmak üzere, siyasi rehin tutulan tüm arkadaşlarımızı saygıyla sevgiyle selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

Bildiğiniz üzere enerji ve ekoloji dünyanın en temel gündemlerindendir. Enerji, üretim boyutuyla doğayı ve insanlığı yok etme potansiyeli içermesi, tüketim boyutuyla da özellikle kadın ve yoksulların erişim sorunu yaşaması nedeniyle özgün bir tartışmayı gerektiriyor.

Bu hafta açıklanan TMMOB Enerji Raporu yani bu işin uzmanları ve mühendisleri yani bu bütçeyi getirirken görüşlerini dikkate almadığınız meslek kuruluşları iktidarın enerji politikasını şu şekilde özetliyor: "AKP'nin enerji politikası; toplum yararını dikkate almayan, kamusal planlamayı, denetimi, üretimi reddeden, işlevsizleştiren, kamu kaynaklarını özel şirketlere aktarmaya ve belirli sermaye gruplarının çıkarlarını artırmaya yönelik karar ve uygulamalardır." Evet, sizin enerji politikalarınızla halk yok sayılıyor. Fosil yakıtlar hızla tükeniyor, doğa yok oluyor. Elektrik ve doğal gaz faturaları son hızla artıyor; yoksullar, kadınlar, işsizler, bir bütün olarak toplum daha az enerjiye daha çok maliyetle ulaşıyor. ÇED raporu aldırmadığınız HES'lerle canlı yaşam yok ediliyor. Nükleer enerji projeleriyle ülke borçlandırılarak ekonomi çökertiliyor. HES'leriniz, RES'leriniz, NES'leriniz, kömür ve altın madenleriniz bölgede yaşayan halklara rağmen yapılıyor; arıyı kovanından, ayıyı yaşam alanından kovuyor. Halk Yeşil Yol Projesi'ni, Kaz Dağları'nın talan edilmesini istemiyor. Halk Hasankeyf'te tarihin yok edilmesini istemiyor. Halk bu katliamların önlenmesi ve doğa talanını durdurmak için itiraz ediyor, isyan ediyor ama siz doğasına, tarihine, yaşamına sahip çıkan ve bunun için direnen halkı devletin zor aygıtlarını kullanarak susturmaya, bastırmaya çalışıyorsunuz. On bin yıllık tarihi, onlarca medeniyetin birikimini kendi döneminizin rantına feda ettiniz. Kamu kaynaklarını yandaşlar için, tekeller için harcamaktan bir dakika geri durmuyorsunuz. Tüm dünyada enerji fiyatları ucuzlarken, petrol fiyatları düşmüşken siz bu ülkenin sanayicisine, esnafına, yurttaşına zamlı doğal gaz ve elektrik satıyorsunuz. TMMOB'un raporunda belirtildiği gibi ihtiyaç fazlası, plansız, denetimsiz ve doğayı katleden tesislerin yapımına hız kesmeden devam ediyorsunuz. 2019 yılı başından bu yana hanelerde elektrik ve doğal gaz fiyatları yüzde 40'a yakın artmıştır. Peki, bu hanelerde yaşayanların geliri artmış mıdır? Tabii ki hayır. Peki, bu artışlar açlık sınırının altındaki asgari ücretli hanelerde ne anlama geliyor, biliyor musunuz? Bunu da bilmiyorsunuz. İnsanlar sizin gibi saraylarda yaşamıyor, bir ömür borç yükü altında karın tokluğuna çalışarak yaşıyorlar. Halk açlık ve yoksulluk sınırının altında, sizin yandaş şirketlerinizin elektrik, doğal gaz, kredi borçları için köle gibi çalışsın, sesini de çıkartmasın istiyorsunuz. Halkın vergileriyle beslediğiniz yandaş şirketler sorumluluğunu yerine getirmediği için düşmeyen kayıp kaçak bedelleri şişirilmiş faturalarla halka yansıtılmaktadır. O kadar ki şalterleri indirip evde elektrik kullanmasanız bile ay sonunda fatura geliyor. Dahası var, beş gün önce çıkarılan bir tebliğle elektrik dağıtım ve tedarik şirketlerinin temsil, ağırlama, seyahat, ilan ve benzeri gibi harcamalarının da elektrik faturalarına eklenmesi kararlaştırıldı. VEDAŞ'ınızdan DEDAŞ'ınıza halkı sömüren şirketler yarattınız. Petrolde olduğu gibi, elektrikte de zamlar tüketiciye, indirimler şirketlerinize yapılmaktadır. TEK'ten TEDAŞ'a evrilen "Özelleştirmeyle mucize yaratılacak." denilen enerji politikanız, bugün BOTAŞ ve TPAO'yu bir gece ansızın satabilir duruma gelmiştir. Varlık Fonunda olan bu kurumların tefeci faiziyle borçlanan bu iktidar tarafından elden çıkarılması an meselesidir. TELEKOM'u sattığınız kişiye kredi verip krediyi tahsil edemediğiniz için yıllar sonra, kamu bankaları marifetiyle almış bir Hükûmetin yapmayacağı yolsuzluk, vurgun, talan yoktur.

Değerli arkadaşlar, kitlesel yok oluş riski içeren nükleer girişimlerden biri de Sinop Santrali'dir. Atık yakıtın altmış yıl boyunca proje sahasında nasıl biriktirileceği, sonrasında nasıl imha edileceği ve maliyeti ÇED raporunda dikkate alınmamış, santral maliyeti içerisinde hesaba katılmamış ve ülkeye neye mal olacağı belirtilmemiştir. Yine Akkuyu Santrali'nin depremlerin yaşandığı bir bölgeye kurulduğunu, hiçbir tedbirin 7 üzeri şiddetindeki bir depremin hasarlarını önleyemeyeceğini görmemiz gerekiyor. Her 2 santral yap-işlet usulüyle uluslararası yasa hükmünde anlaşmalarla yapılmaya çalışılmaktadır. Akkuyu için on beş yıl, Sinop için yirmi yıl boyunca alım garantileri verilmektedir. Her 2 santralin de sahipleri yabancı şirketler olacak ve alım garantisi verilen elektrik, dolar karşılığı geri satın alınacaktır. Fiyat, son yılların piyasa ortalamasının ve Avrupa toptan elektrik fiyatının 2,5 katından fazladır. Ayrıca, büyük bir kaza durumunda nükleer santrallerin sebep olacağı hasarın telafisi de olanaksızdır. Bu rant cinnetiyle toplumsal felaketin taşlarını örüyorsunuz. Enerjide yapılması gereken, hunharca tüketim değildir. Halkın ihtiyacı olmayan, ışık kirliliğine yol açan, kentleri enerji çöplüğüne çeviren birçok projeniz var, bari gelin şu an devam eden kirletme projelerini durduralım. Bu gereksiz üretimi azaltmak, enerjide dışa bağımlılık sorununu da hafifletecektir.

Şimdi gelelim enerji politikamızın toplumsal cinsiyet boyutuna. Bütçe, bir bütün olarak eşitsizlik üzerine kurulu olduğu için enerjideki cinsiyet eşitsizliği de tam olarak görülmüyor.

Geçen yıl 8 Martta tüm bakanlıklara soru önergesiyle, bakanlıkları alanındaki faaliyetlerin nüfusun yarısı olan kadınları nasıl etkilediğini, kadınların bu faaliyetlere ne kadar dâhil edildiğini ve kadın istihdamının -müdürlük- oranlarını sordum. Neredeyse bir 8 Mart daha geliyor, hâlâ cevap vermeyen bakanlıklar var. Önergelerimize cevap verilmeme hâli, Meclisin ve Meclis Başkanının meselesi olmalıdır.

Enerji Bakanlığına bir yılda kaç kişinin, elektrik ve doğal gazının faturaları ödenemediği için kesildiğini sordum. Bakanlık 4,3 milyon elektrik, yaklaşık 1 milyon da doğal gaz faturasının ödenmediği için kesildiğini ancak bunların ne kadarının kadınlara ait olduğunu açıklayamadı. Neden? Çünkü veri tabanınız cinsiyetçi, bütçeniz erildir ve bakış açınız da cinsiyet eşitliğine duyarlı değildir. Türkiye'de enerji alanını bu kadar sorunlu bir alan hâline çeviren, sektörün ve işleyişin baştan aşağıya cinsiyetçi iş bölümü etkisinde olmasıdır.

Kadınlar eğitim ve kariyer imkânlarına uzak tutulmaktadır. Kadınlar neredeyse her sektörde ikincil iş gücü sayılmaktadır. Kadınların emeği değersizleştirilmektedir; mobbinge, tacize daha çok maruz kalmaktadır. Kadınların yoksun bırakıldığı, şiddete ve tacize uğradığı bu sosyal yapı, iktidarın teşvik edici politikalarıyla yeniden üretiliyor.

İstanbul Sözleşmesi'ni tartışmaya açan, kadınların kazanılmış haklarını sürekli geriletmeye çalışan, son infaz yasasıyla kadın katillerine ve çocuk istismarcılarına af getiren zihniyet, her gün işlenen kadın cinayetlerinin ve istismarın iştirakçisidir. Musa Orhanların sırtını sıvazlayan zihniyet yeni tacizci, tecavüzcü ve çocuk istismarcıları yaratmaktadır. Toplumu bu çürümüş yoz uçuruma sürüklemeyin. İstanbul Sözleşmesi'ni ve 6284 sayılı Yasa'yı uygulayın. Kadın emeğinin ve özgür yaşamının önündeki en büyük engel, erkek devlet zihniyetiyle uyguladığınız politikalarda ve işlettiğiniz kurumlarda açığa çıkmaktadır. Cinsiyetçi ve doğa düşmanı enerji politikalarınızın nedeni, kadınların enerji üretiminde daha az rol alması, kadın bakış açısının enerji politikalarına yansımamasıdır. Bir kadın mühendisin "Ben işe başladığımda sektör neredeyse tamamen fosil yakıtlardan ve erkek çalışanlardan oluşuyordu." ifadesi aslında durumu açık özetliyor.

Mühendislik alanında daha çok kadının istihdam edilmesi, enerji politikalarının toplum, kadın ve doğa düşmanı olmasını durdurmak için ilk adım olacaktır. Ücrette, kariyerde eşitsizliğin en çarpıcı tablosu enerji alanındadır. Bakanlığın 20'den fazla üst birim yöneticisinin kaçı kadındır acaba?

"Kadının güçlenmesi" diye bir başlık var genel bütçede. Böyle bir başlığın olması ne güzel değil mi arkadaşlar, duyunca insan heyecanlanıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurunuz.

MUAZZEZ ORHAN IŞIK (Devamla) - Ancak bunun için ayrılan bütçenin toplam bütçe içerisindeki oranı yüzde 3 değil, binde 3 de değil, on binde 3'tür maalesef. AKP'nin kadın güçlenmesine ayırdığı bütçe oranı on binde 3'tür arkadaşlar. Bu bütçe baştan sona cinsiyet körüdür. Eril zihniyetin eril bütçesi insana, kadına, doğaya, topluma elbette ki karşı olur. Biz sermayeye, saraya, savaşa hazırlanan; kadına, emekçiye, çiftçiye, esnafa, halka sadaka gibi sunulan bu bütçeyi kabul etmiyoruz.

Saygılarımla. (HDP sıralarından alkışlar)