GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 6'ncı Tur Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:30
Tarih:13.12.2020

HDP GRUBU ADINA İMAM TAŞÇIER (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

Bütçenin adil ve eşit olabilmesi için o ülkede demokrasi olması lazım, hukukun herkese eşit olarak uygulanması lazım; hukukun üstünlüğü gerekiyor. Bunun için, bütçe ancak o şekilde amacına ulaşabilir. Ama biz bugün dahi Van'ın Bahçesaray ilçesine ulaşım olmadığını görüyoruz, her yıl onlarca Kürt'ün çığ altında öldüğüne şahidiz. Buraya kadar, bütçenin ne kadar adil olduğunu görüyoruz.

Türkiye'de demokratik bir yönetim şekli olmadığı sürece, Kürt sorunu çözülmediği sürece demokrasinin gelmesi imkânsız çünkü Kürt sorunu gerekçe gösterilerek çoğu sorunun üstü kapatılıyor, üstü örtülüyor; güvenlikçi politikalar öne çıkıyor "Türkiye bölünüyor, parçalanıyor." gibi söylemler toplumu ayrıştırıyor. Irkçı, şoven söylemler öne çıkıyor; iktidarı eleştiren, eksikliklerini kamuoyuna anlatan, deşifre edenler ise -bunların içinde partiler, sivil toplum kuruluşları, şahsiyetler- terörist ilan ediliyor.

Türkiye'de 25 milyonun üzerinde Kürt yaşıyor ama bu Kürtlerin hiçbir hak ve hukukları yok. Peki, bir bakalım Kürtlerin yaşadığı coğrafyadaki durumlarına. Kürtler, kendi coğrafyalarında on binlerce yıl yaşamışlar ve orada kendi kendilerini yönetmişler, başkaları onları yönetmemiş; dillerini, kültürlerini asimile etmemiş. (HDP sıralarından alkışlar)

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Manisa'da da var, orada da var... Her yerde yaşıyoruz hep beraber. Ne o öyle!

İMAM TAŞÇIER (Devamla) - Bu kendi kendilerini yönetmede büyük bilim adamları çıkmış -mesela Salahaddin Eyyubi- büyük yazarlar çıkmış -Ahmedi Hani- ünlü filozoflar çıkmış. Kendi ana dilleriyle kendi coğrafyalarında kendi kendilerini yöneterek bu şekilde gelişmişler. Osmanlı Dönemi'ndeyse, yine bilindiği gibi, Kürtler, beylikler şeklinde, birlikler şeklinde onlarca yıl, yüzlerce yıl kendilerini idare etmişler. Cizre Beyliği 1500'lerden başlamış ta 1900'lü yılların başına kadar devem eden bir beylik olarak kendi kendini yönetmiş. Ama 1924 Anayasası'yla Kürtlerin bütün hakları ellerinden alınmış, ana dilleri yasaklanmış ve inkâr edilmişler, asimilasyona tabi tutulmuşlar.

1924 Anayasası'ndan bugüne kadar gelen süreç birbirini bu şekilde takip etmiştir. Süre içinde, 1940'lı yıllarda Kürtçe konuşandan para alınmış; şehirde Kürtçe konuşandan, Diyarbakır merkezde, şehirde konuşandan ya da başka bir Kürt şehrinde, para alınmış, ceza verilmiş. Bu yetmiyor, 1925'li yıllardan ta 1940'lı yılların sonuna kadar yine Dersim'de, Koçgiri'de, Zilan'da, Ağrı'da Kürt gençleri, kadınları, çocukları öldürülmüş ve buna istinaden de bir şey okuyacağım. 23 Kasım 2011 tarihinde partisinin il başkanları toplantısında konuşan Recep Tayyip Erdoğan şunu diyor: "Dersim'de binlerce insanın, kadının, çocuğun katledildiğini, zorunlu göçe tabi tutulduğunu biliyoruz ve gerekirse devlet adına özür diliyoruz."

Bu uygulamalar Kürt sorununu çözdü mü? Hayır. Mecburi iskânlar, Şark İstiklal Mahkemeleri çözdü mü? Hayır. Kürt sorunu katmerleşe katmerleşe bugüne kadar geldi ve şu an devam eder durumda. Kürt sorununu "Ben çözeceğim." diyen iktidarlar her daim bir önceki iktidarı aratır duruma getirdi. Bu, 1950'lerde öyle oldu, 1960'larda, 1970'lerde ve en iyi hatırladığım 12 Eylül 1980 darbesiyle beraber yine Kürt gençleri cezaevine konuldu. 50 genç cezaevinde öldürüldü ve devamında 12 Eylül faşist diktatörlüğü Türkiye'yi onlarca yıl geriye itti. Neden? Kürt politikasından kaynaklı olarak bunu yaptı. Sonrasında gelen iktidarlar kimlerdi? Özal iktidarı ve 1990'lı yıllarda birkaç tane Çiller, Mesut Yılmaz ve benzeri iktidarlar döneminde ne oldu? Yine "Kürt sorununu ben çözeceğim." "Kürt sorunu Diyarbakır'dan geçer." "Federasyon tartışılabilir." söylemleriyle Kürtlere tekrar belli bir süre sonra katliamlara gidildi. 90'lı yıllarda 17.500 tane faili meçhul işlendi; sokakta yürüyen Kürt'ün ensesine kurşun sıkıldı, Kürtler asit kuyularına atıldı. Bunu hepimiz biliyoruz ve bu konu uluslararası mahkemelere taşındı. O yetmedi, yine 1930'lardaki gibi mecburi iskâna tabi tutuldu. 4 bin tane köy boşaltıldı Kürt coğrafyasında. Mecburi iskâna tabi tutuldu; 4 milyon insan göç etti; 1925'lere gelindi. Yine devamında süregelen iktidarlar "Ben bu Kürt sorununu çözeceğim, bunlar çözemedi. Kürt sorunu benim sorunumdur." dedi, AKP Genel Başkanı. Diyarbakır'a geldi, bunu söyledi ve köye dönüşler organize edilmeye başlandı. Sonuç ne oldu? Yine 1940'lara geldik. Ki bu Mecliste Kürtçe konuşmak yasaklandı. Kürtçe bir kelime söylüyoruz "x" çıkıyor, "Kürtçe" dahi denilmiyor, "x" deniliyor. O yetmedi "Kürt" "kürdistan" kelimesini kullandığımız için burada insanlara para cezası verildi, aynen 1940'lı yıllardaki gibi. O yetmiyor, aynen 12 Eylül 1980'ler gibi cezaevleri doldu siyasetçiyle; Kürt kimliğiyle siyaset yapan insanlar cezaevine konuldu. Hâlen devam ediyor, on binlerin üzerinde insan cezaevinde. Buna en basit örnek, HDP Genel Başkanımız Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, İdris Baluken, Çağlar Demirel. Bunların isimlerini anarken de saygılarımı sunuyorum kendilerine. Bu Parlamentoda beraber görev yaptık. Hâlen niye cezaevinde oldukları belli değil, atıldı. Yani 12 Eylülü çok çok aranır duruma getirdik, Kenan Evren'i aranır duruma getirdik. Kürt kelimesini ağzımıza alamıyoruz, herhangi bir yerde Kürtçe şarkı söylendiği zaman insanlar rahatsız oluyor. Toplum ayrıştırıldı, toplum bölüştürüldü yani sözü geçen 1924'lere gelindi. Anayasa, 24 Anayasası'nın aynısı, onlarca kez değiştirilmesine rağmen ana dille eğitim yok, Anayasa'da yasak, diyor ki: "Ana dille eğitim yapılmaz." Biraz önce arkadaşlarım da dile getirdiler, dünyanın hangi ülkesinde 25 milyon Kürt kendi ana diliyle eğitim yapamıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.

İMAM TAŞÇIER (Devamla) - Benim bu anlattığım sorunların hepsini bu Meclis çözebilir. Demokratik yol yöntemlerle, demokratik bir siyasetle Mecliste tartışılır, Kürt sorunu Mecliste çözülür. Eğer Kürt sorunu Mecliste çözülürse demokrasi sorunumuz da çözülmüş olur çünkü Kürt sorunu çözülmeden Türkiye'nin demokratik bir ortama ulaşması imkânsızdır. Bunu son on sekiz yılda net olarak bu AKP iktidarında gördük. Bizim önümüzdeki hedef bu olmalı; tartışmalıyız, konuşmalıyız, bütün yolları denemeliyiz. Demokratik yol ve yöntemlerle biz Kürt sorununu çözebiliriz. Kürtlerin kimliğinin kabulüdür Kürt sorununu çözmemizin bir tanesi, Kürtlerin kendi kendini yönetmeleridir, Kürtlerin eğitimleridir, kültürlerini yaşatmalarıdır. Bunun ötesinde bir şey yok. Kürtlerin başka bir ülkede yaşama diye bir dertleri yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Ayrı devlet kuralım diyorsun yani.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz.

Selamlayın lütfen.

İMAM TAŞÇIER (Devamla) - Kaldıkları coğrafyada yaşayıp kardeşçe geçinmek istiyorlar ama maalesef, Kürt olduğu için Güney Kürdistan'da, Federe Kürt bölgesinde....

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Kürt sorunu yok; PKK ve HDP sorunu var.

İMAM TAŞÇIER (Devamla) - Kürt sorunu vardır çünkü ben Kürt'üm. Burada, batıda da Kürtler var, kendi ağzıyla konuşabiliyor mu?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Taşçıer, selamlayın lütfen, sürenizin sonuna geldiniz; selamlayın Genel Kurulu.

İMAM TAŞÇIER (Devamla) - Tamam, teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)