| Konu: | 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 7'nci Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 31 |
| Tarih: | 14.12.2020 |
HDP GRUBU ADINA HİŞYAR ÖZSOY (Diyarbakır) - Kıymetli arkadaşlar, müsaade ederseniz ben de birkaç kelime edeyim.
Sayın Bakan, hoş geldiniz.
Değerli Başkan, milletvekili arkadaşlarım; dış politika konusunda konuşacağım ve Dışişleri Bakanlığı bütçesine dair birkaç fikrimi paylaşacağım. Tabii, buna geçmeden önce, çok yakın zamanda tutuklanan HDP Dış İlişkiler Komisyonu üyesi Sayın Nazmi Gür, Nazmi ağabeyimiz -daha önce bu sıralarda milletvekilliği yapmış- ve yine, MYK üyemiz Alp Altınörs... Alp Altınörs ile Günay Kubilay Hocamız -daha önce parti sözcülüğümüzü, MYK üyeliğimizi yapmış- aynı hücreyi paylaşıyorlar. Yakın zamanda, saçma sapan, hukuka doksan takla attıran bir operasyonla tutuklandılar. Ben buradan kendilerine selam ve sevgilerimizi iletiyorum grubumuz adına. (HDP sıralarından alkışlar) Sayın Bakan, Nazmi Bey'i -Nazmi Gür'ü- siz tanıyorsunuz, müsaadenizle sizin de selam ve sevgilerinizi göndereyim, hücrede şu an. Göndereyim çünkü birlikte çalıştınız kendisiyle. (HDP sıralarından alkışlar) Yani tanıyanlar bilir, Nazmi Gür uzun dönem burada milletvekilliği falan da yaptı. Gerçekten, şu an hayretler içerisinde bekliyoruz, bir bakalım ne çıkacak diye.
Şimdi, kıymetli arkadaşlar, Plan ve Bütçe Komisyonunda ve burada, bu seneki bütçe konuşmalarını mümkün mertebe dikkatle dinlemeye çalışıyorum, bir gözlemimi paylaşmak istiyorum, samimiyetimle söylüyorum: Şimdi, heybede rasyonel argüman kalmayınca, rasyonel bir şekilde tartışma kalmayınca son derece mitik, destansı konuşmalar hâkim. Bugün özellikle baktım, ya bazı arkadaşlarım -size yemin ediyorum, Mehmet Tiryaki yazmış da az önce listemize- "Bugün 23 Nisan, neşe doluyor insan." coşkusuyla, gözlerini de kapatarak böyle, gözler de kapalı, bir vatan millet edebiyatı, akıl almaz! (HDP sıralarından alkışlar) Zannedersiniz 1970'lerde, 1980'lerde Cüneyt Arkın film çekiyor, Malkoçoğlu, Kara Murat! Bunun ruh hâli var burada ve inanın bana, bu çok sağlıklı bir ruh hâli değil; çok patolojik bir ruh hâlidir, gerçekten, çok samimiyetle söylüyorum. Bakın, dış politika bütçesi konuşacağız, birtakım rasyonel argümanlarla gitmemiz lazım.
Şimdi, ben bugün tribünlere konuşmayacağım gerçekten. Çünkü buraya gelip o gözlerini kapatıp, şiir okuyup böyle mit, destan anlatanlar şu karşı kameraya konuşuyorlar. Ben her zaman yaptığım gibi, buradaki arkadaşlarıma konuşmaya çalışacağım çünkü hâlâ, ısrarla Meclisin bir istişare yeri olması gerektiğini düşünüyorum, gerçekten düşünüyorum; aksi hâlde, bırakır gideriz yani burada kalmanın çok bir anlamı yok. (HDP sıralarından alkışlar)
Kıymetli arkadaşlar, Türkiye'de iç ve dış politikada çok ciddi bir transformasyon yaşanıyor, ciddi bir dönüşüm var; bunu ciddiye alın. Bu dönüşüm şöyle: Siyaset, ekonomi, kültür, sanat, spor, sağlık, akademi, basın, hukuk, diplomasi yani devlet yönetmenin birçok alanı var ama Türkiye'de bütün bu alanların çok hızlı bir şekilde militarize edildiğini düşünüyoruz. Çünkü Türkiye'nin iç, dış, ekonomik, hukuki, etnik, dinsel, mezhepsel, sınıfsal, toplumsal, cinsel, dünya kadar meselesi var ama neredeyse, bütün bu meseleler bir asayiş, bir güvenlik meselesine indirgenmiş. Hâl böyle olunca, masada kalmanın tek yolu askerî anlamda sahada olmak gibi düşünülüyor; sahada olmanın tek yolu bu ama öyle değildir. Yani toplumların birçok açıdan gücü vardır. Mesela, Türkiye -kimse düşünmüyor bunu çok fazla ama- demografik açıdan ciddi bir güçtür. Ya, 85 milyon insandan bahsediyoruz, 85 milyonluk bir pazardan bahsediyoruz, genç iş gücünden bahsediyoruz.
Eğitim kurumları çok önemli olabilir değil mi? Finans önemli bir alan, ekonomi önemli bir alan, demokrasi ve insan hakları alanı önemli bir alan. Yani bir toplum çok değişik biçimlerde sahada olabilecekken bize sürekli olarak, birisi bunları yine kandırmış "Sahada olmazsak masada olmayız." gibi konuşuyorlar. Ben size bunu söyleyeyim mi, bu nereden geliyor? Niye böyle; bu iktidar niye bunun alıcılığını yapıyor?
Şimdi kıymetli arkadaşlar, az önce bahsettiğim diğer alanlar var ya, ekonomi, finans, hukuk, demokrasi, demografi, ideoloji, kültür, bütün bunlarda Türkiye'ye de Orta Doğu'ya da dünyaya da önerebileceğiniz çok fazla bir şey kalmadığı için, bir noktaya oynuyorsunuz. Bakın, Türkiye, Orta Doğu'ya ve dünyaya ne ihraç ediyor? Asker, askerî malzeme, bulamazsa da Suriye'den milis çete ihraç eder bir duruma gelmiş; ediyor ya, Libya'ya milisleri gönderdiler işte, herkes biliyor, dünya âlem biliyor. Fakat "Orta Doğu'da biz antiemperyal bir mücadele yürütüyoruz" diyenlere -az önce de bahsedildi- James Jeffrey makalesini -yakın zamanda Al-Monitor'da çıktı- okumasını tavsiye ederim. Ne diyor biliyor musunuz? Diyor ki: "Biz Türkiye'ye büyük ihtiyaç duyuyoruz çünkü (...)(x)" Bu (...)(xx) birkaç anlamı olabilir. "Kafkaslar, Karadeniz ve Orta Doğu'da Türkiyesiz yapamayız ve biz, Türkiye sayesinde Suriye savaşını bitirtip İran'a ve Rusya'ya bir zafer hediye etmeyeceğiz. Biz ancak Türkiye'nin askerî gücünü kullanarak Suriye savaşına nokta koydurmuyoruz." James Jeffrey'nin söylediği bu. Sayın Bakan tanıyor, yakından diyaloğu da var.
Şimdi, bakın, defalarca burada, bu kürsüde söyledik. Türkiye'nin öyle insancıl ve girişimci bir dış politikası yok; gayet müdahaleci, fırsat buldukça bütün boşluklara girmeye çalışan, alt emperyal yani bölgesel anlamda emperyal hevesleri olan bir siyaset, güdüyor. (HDP sıralarından alkışlar) Bunu yaparken de sizi temin ediyorum, ben kaç gündür dinliyorum, bütçede dinledik, o kadar esip gürlenecek bir durum değil. "Türkiye hâlen NATO ülkesi ve Amerika bölgeden yavaş yavaş çekilmeye başlarken Türkiye'yi o boşluğu doldurması için konumlandırmak istiyor." Bunu açıkça söylüyorlar, bu benim argümanım falan değil. Diyorlar ki: "Ya, Libya'da ve Suriye'de Rusya olacağına ya da işte Suriye'de İran ve Rusya olacağına, en nihayetinde Türkiye bir NATO gücüdür, bari Türkiye olsun" diyorlar. Bunu diyorlar.
ŞAHİN TİN (Denizli) - Bu kadar basit değil.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Şimdi, aynı şekilde, girdiğimiz uluslararası parlamentolarda bu argümanı Türkiye tarafı da dile getiriyor zaten yani "Rusya mı olsun orada?" diyorlar.
Şimdi bakın -zaman çok hızlı geçiyor- bitirmeye çalışayım, çok konu var, giremedim. Şimdi, kıymetli arkadaşlar, Amerika'yla ilişkiler sallantıda; Trump gitti, Biden gelecek, Biden nasıl bir yaptırım rejimi uygulayacak daha bilmiyoruz fakat yaptırımlar geliyor. Avrupa Birliğindeki yaptırımları marta kadar ertelediler ama Avrupa Birliğinde de "Ciddi anlamda Türkiye'de tavizler olmasa, yaptırım gelecek." deniyor. Avrupa Konseyinde olan arkadaşlar biliyor, ilk defa Türkiye'nin Konseyden atılma tartışmaları başlamış. Bunu şunun için söylüyorum: Türkiye, yetmiş seksen yıldır Batı Bloku içerisinde bir NATO gücü olarak yer bulmaya çalışıyor, bakın yetmiş seksen yıllık bir geçmişi var -1950'lerden bu yana, yetmiş yıllık bir geçmişi var- ama geldiğimiz noktada, Amerika, Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi, her 3'ü birden yaptırım uygulama noktasına gelmişse şu...
KEMAL ÇELİK (Antalya) - Çok beklersin sen! Çok yazık, çok yazık! Avrupa'nın yaptırımıyla övünüyor, bunu bekliyorsunuz, yazık!
ŞAHİN TİN (Denizli) - Yani Türkiye'nin kötülüğünü istemek doğru bir şey değil ki!
BAŞKAN - Sözlerinizi tamamlayın Sayın Özsoy.
KEMAL ÇELİK (Antalya) - Avrupa'nın yaptırımını bekliyor ya!
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Başkanım, ben yapmayacağım... Siz ekler misiniz sonra? Ben konuşamıyorum, benim başım ağrıyor ya! Ben konuşamıyorum böyle! (HDP sıralarından alkışlar)
Şimdi, şunu söylemeye... (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
KEMAL ÇELİK (Antalya) - Çok beklersin!
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Ya, bir saniye, iki dakika dur ya! Gelip konuşursun. Zaten ayda bir gelip burada konuşuyoruz. Bu kadar mı tahammülsüzsünüz siz ya!
ÇİĞDEM ERDOĞAN ATABEK (Sakarya) - Bakanlar konuşurken masaları yumrukluyorsunuz.
KEMAL ÇELİK (Antalya) - Çok yazık! Ne Avrupa yaptırımı ya, karşı çıksana!
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Tamam, siz öyle... Ben başka bir şey diyorum. Diyorum ki bakın...
KEMAL ÇELİK (Antalya) - Siz o zaman destekliyorsunuz...
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - La ilahe illallah! Ya, ne kadar saygısızsınız siz ya! Ya, konuşmaya çalışıyorum, sözümü kesiyorsunuz, bir durabilir misiniz ya! Ya, siz harbiden çok ilginçsiniz, gerçekten ilginçsiniz ya!
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Sayın Başkan, lütfen müdahale eder misiniz.
BAŞKAN - Sayın Özsoy, siz Genel Kurula hitap edin.
Sayın milletvekilleri, lütfen...
SALİH CORA (Trabzon) - Hişyar Bey, devam edin.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Başkan, yapamıyorum. Ben gerçekten ciddiye alıyorum insanları. Ben, şu söylenenleri ciddiye aldığım için konuşamıyorum çünkü bakın Sayın Vekil, ben şu kameraya konuşsam, konuşurum ama size konuştuğum için dağılıyorum. Yani sizi hiçten saymam lazım burada, kulağımı kapatmam lazım, bunu yapmıyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Tabii ki birbirimizi ciddiye alacağız Sayın Özsoy, bu yanlış bir şey değil.
Siz devam edin Sayın Özsoy.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Tamam...
SALİH CORA (Trabzon) - Hişyar Bey, devam edin. Biz masalara vurmuyoruz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Ya, devam edip etmeyeceğini size sormuyor, "Dinleyin!" diyor.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Kıymetli arkadaşlar... Peki, neyse...
Kıymetli arkadaşlar, şöyle tamamlamaya çalışayım: Türkiye, dış politikayı bir iç politika malzemesi olarak kullanmış, üzerinde tepinmiş tepinmiş, bunun sınırlarına gelmiş, bitmiştir. Türkiye'nin şu mevcut noktada, bir ülke olarak çok ciddi sorunları var, bunlar iç politika malzemesi, hamaset malzemesi olarak kullanılabilecek meseleler değil. Onun için diyoruz ki bakın, bunlar ciddi meseledir. Hatta biz size diyoruz ki... Son olarak şuna gireyim, bu reform tartışmaları yapıldı, bir taraftan Türkiye yaptırımlardan kurtulsun, diğer taraftan da yatırımlar çekebilsin diye bir güvenlik ortamı oluşturulmaya çalışılıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurunuz.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Başkanım, bitiriyorum, özür diliyorum.
Kıymetli arkadaşlar, bu reform tartışmaları aslında dış politikada bir bitmişliğin, tükenmişliğin memleket içerisinde yarattığı sıkıntılara geçici bir çözüm fakat reform meselesini de şöyle düşünmek lazım. Orada, Sayın Cemil Çiçek -birçok düşüncesine katılmıyorum ama- konu hakkında bir demeç vermişti "Bizim reforma değil de bir Tevbeinasuh'a şiddetle ihtiyacımız var." demişti yani samimi bir tövbeye; söyledi bunu. Bundan da kastı şu, sonuna kadar katılıyoruz kendisine: Bakın, Türkiye'de şu an için hemen, anında reform yapmaya kanımca ihtiyaç yok. Belki size biraz şaşırtıcı gelecek; reform yapmadan, yeni yasa yapmadan önce mevcut olan yasaları doğru düzgün uygulayın, bakın, anında birtakım farklılıklar olacak. Mesela, tek bir örnek vereceğim, kapatacağım: Geçen gün, Süleyman Soylu buraya geldi, bu Hakkâri meselesi... Girmeyeceğim şeye, Grup Başkan Vekillerim bakıyor, başka bir noktaya değineceğim. İki insanın helikopterden atılıp herkesin gözü önünde gözaltına alındıktan sonra cesetleri verildi; birisi ağır hasta, birisi ceset hâlinde ailelerine verildi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Hemen bitiriyorum Başkanım, bir dakika eklediniz, bir dakika da girdikleri için mümkün olabilir mi? Geçen gün, burada, Meclis Başkan Vekili İçişleri Bakanına on iki dakika verdi, siz de bir dakika kayırın bizi.
BAŞKAN - Buyurun.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Kıymetli arkadaşlar, ne oldu biliyor musunuz? İçişleri Bakanı buraya geldi, dedi ki: "Evet, gözaltına aldık ama..." Mealen şunu söyledi: "Onlar yardım, yataklık yaptılar, biz de onları öldürdük." Bunu burada dedi ve alkış aldı. (HDP sıralarından alkışlar)
SALİH CORA (Trabzon) - "Yargı süreci devam ediyor." dedi. Soruşturma açıldı, yargı süreci devam ediyor.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Bakın, Türkiye Cumhuriyeti Anayasa'sında ne diyor arkadaşlar? Diyor ki: Vatandaşa suçu ne olursa olsun, itham ne olursa olsun işkence yapmayacaksın yani Türkiye Cumhuriyeti devletinde güvenlik güçlerinin halka işkence yapmaması için bizim reform, İnsan Hakları Eylem Planı yapmamıza gerek yok ki sadece, mevcut olan yasaları uygulatmak için siyasi bir irade... (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Ama Süleyman Soylu gibi buraya gelip bütün herkese hakaret yağdırdıktan sonra -işkence altında öldürülmüş insanları- burada, o güvenlik güçlerini meşrulaştıran bir mantık olursa vallahi, biz bu Dışişleri Bakanlığına 3 milyar değil, 300 milyar dolar para versek Türkiye'nin imajını dışarıda toparlama imkânı olmaz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)