GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 8'inci Tur Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:32
Tarih:15.12.2020

HDP GRUBU ADINA MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; televizyonları başında ve sosyal medyadan bizi izleyen, dinleyen tüm vatandaşlarımızı sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Geçen gün İçişleri Bakanı "Ne o artık Selahattin Demirtaş'tan bahsetmiyorsunuz!" diyordu. Kendince aramıza nifak tohumları ekmeye çalışıyor, bu konuda onu da kırmayalım, onu da bu konuda kandırdıklarını söyleyelim. Eş Genel Başkanımız sevgili Selahattin Demirtaş'ı, şahsında bütün devrimci tutsakları, yurtseverleri sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Ben, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği bütçesi üzerine konuşacağım. Bakalım, bu Genel Sekreterlik gerçekten güvenliğimizi sağlıyor mu?

Bakın, neredeyse her gün bir Kürt vatandaşı -çoğunlukla bu, Kürt köylüsü oluyor- kamu adına vatandaşın güvenliğini sağlamakla görevli asker veya polis kurşunuyla yaşamını yitiriyor ya da askerin, polisin kullandığı zırhlı bir aracın altında kalarak yaşamını yitiriyor ya da tepesine bombalar yağıyor ve topluca yaşamını yitiriyor. Bu kürsüden defalarca bu cinayetleri dile getirdik. Bazı arkadaşlar, kendilerini bizden daha vatansever sayan bazı arkadaşlar hop oturup hop kalkıyorlar "Askerlerimiz vatan için çarpışıyor, polislerimiz vatan için canını veriyor..." Sanki biz bunu tartışıyoruz. Empati yapın ve düşünün, aynı şeyin başınıza geldiğini düşünün. Allah göstermesin, en sevdiğinizin, can parenizin panzer altında kalarak can verdiğini, biricik evladınızın bir askerin, bir polisin kurşunuyla can verdiğini düşünün ve bu dikkatsiz, pervasız askerin, polisin hakkında bir soruşturma başlatılmadığını, başlatılsa bile cezalandırılmadığını düşünün. Evet, işte, Kürtler her gün tam olarak bunu yaşıyor. Her gün bir asker kurşunuyla, polis kurşunuyla ölüyor ama bunu yapanlar elini kolunu sallayarak aramızda dolaşmaya devam ediyor. Ve kamu yöneticilerinin bu konuyla ilgili yaptığı açıklamalar var, en çok da onlar yer alıyor. Bakın, ben size 3 tanesini okuyacağım.

2 Ağustos 2019: "1 Ağustos günü Kuzey Irak sınırımızdan ilimiz Derecik ilçesi sınırına 2 kilometre mesafede sınırlarımız dışında ülkemizin sınırına, terör örgütü tarafından yoğun olarak kullanılan bölgeye kaçak yollarla girmeye çalışan şahıslara sınır birliklerimiz tarafından "Dur!" ihtarında bulunulmuştur. Ancak "Dur!" ihtarına uymayarak sınırımıza doğru Kuzey Irak tarafından ilerleyen şahıslara angajman kuralları gereği uyarı ateşi yapılmıştır. Bölgenin engebeli ve kayalık olması sebebiyle seken mermi çekirdeği bir vatandaşımızın yaralanmasına sebebiyet vermiştir. Yaralı vatandaşımız olay yerinde bulunan hudut birliklerimize ait araçlarla Derecik Sahra Hastanesine kaldırılmış, yapılan tüm müdahalelere rağmen, maalesef, hayatını kaybetmiştir." Seken kurşun... Soruşturma var mı? Yok. Ceza var mı? Yok.

Bir başka örnek: 2 Kasım 2020 "Bazı basın yayın organları tarafından yayınlanan Hakkâri ili Yüksekova ilçesine bağlı Esendere beldesinde 1 kişinin evinde askerler tarafından öldürüldüğü şeklindeki asılsız haberler karşısında aşağıdaki açıklama yapılma gereği duyulmuştur." Uzun uzun anlatıyor, en son diyor ki: "Olay yerinde yapılan arama tarama faaliyetinde daha önceden uyuşturucu, uyarıcı madde imalatı ve ticareti suçundan kaydı bulunan Şerali Dereli'nin hayatını kaybettiği görülmüş olup konuyla ilgili araştırma yapılmıştır." Yani şöyle olmuş: Askerler metamfetaminle çatışmaya girmişler, arama sırasında bir cenaze bulmuşlar. Aynen böyle bir açıklama yapılmış. Bir soruşturma var mı? Yok. Ceza var mı ? Yine yok.

Bir başka örnek: 30 Kasım 2020 "30 Kasım 2020 günü saat 14.30 sularında Derecik ilçesi Yeşilova Mahallesi sınır hattı askerî yasak bölgesindeki mücavir alanda yurt dışından yurt içine kaçakçılık maksadıyla girmeye çalışan şüpheli şahıslara karşı görevli hudut birliğimiz tarafından sözlü olarak yapılan ikazlara cevap verilmemesi üzerine havaya yapılan uyarı ateşi sonucunda 1 vatandaşımız yaralanmış olup Derecik Sahra Hastanesinde yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayarak vefat etmiştir." Evet, arkadaşlar, askerler havaya ateş açıyor ama yerdeki köylü ölüyor. Soruşturma var mı? Yok. Ceza var mı? Yok.

Şimdi ben size birkaç tane örnek vereceğim, bu cezasızlık politikasıyla ilgili benzer bir sürü olay oluyor. 90'lı yıllardan beri biz bunları her gün, her gün yaşıyoruz ve bunlar ya soruşturulmuyor veya soruşturma davaya dönüştürülüyor ama bu davaların neredeyse hiçbiri cezalandırmayla sonuçlanmıyor.

Kamuoyunda "JİTEM dosyası" olarak adlandırılan bir dosya vardı; cinayetlerin neredeyse tamamı hakkında ayrıntılı ifadelerde bulunan bir özel harekât polisinin beyanları yok sayıldı, bütün sanıkların beraatine karar verildi. Bu dosya devlet eliyle, devlet görevlileri eliyle işlenen cinayetlerde verilen ilk beraat kararı değildi, daha önce de pek çok dosyada beraat kararı verildi ve cezasızlık politikası bu Hükûmet döneminde de sürdürüldü. Dolayısıyla, geçmişle ve hakikatle yüzleşme şansını bu davalar nedeniyle kaybetmiş olduk.

Bakın, Kızıltepe JİTEM davası: 1992-1996 yılları arasında 22 kişinin infaz edilmesi ve zorla kaybedilmesiyle ilgili dava zaman aşımı gerekçesiyle düşürüldü. Bu davada 4'ü asker, 5'i korucu 9 sanık yargılanıyordu.

Yine, Mart 1994'te Şırnak'a bağlı Kuşkonar ve Koçağılı köyleri tanık ifadelerine göre 2 savaş uçağı ve 1 helikopter tarafından bombalandı, 38 köylü yaşamını yitirdi. Genelkurmay "O gün uçuşumuz yok." dedi, soruşturma başlatılınca "Uçuş kaydına rastlanmamıştır." denildi. Soruşturma sonucu "menşesi belirlenemeyen patlama" denilerek görevsizlik kararı verildi. Toprağı bol olsun, bu davayı Tahir Elçi takip etti. En sonunda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, hava saldırısı emri vermek, yeterli soruşturma yapmamak, insan yaşamını dikkate almadan bombalamak ve uçuş kayıtlarını gizlemekten 300 bin euro tazminata hükmetti. O zaman gazeteler aynen şöyle bir manşet attılar; ne dediler, biliyor musunuz? "Bomba düşmesi sonucu şu kadar vatandaş yaşamını yitirmiştir." Bir uçaktan bomba düşmesi sonucu; sanki patates taşıyorsunuz da kamyondan bir patates çuvalı düşüyor.

Şimdi, Diyarbakır'ın Kulp ilçesinde, 1993'te, 11 köylü kaybedildi; yıllar sonra bir dava açılabildi ve bu davada yargılanan askerler de cezasızlık politikasından yararlandırıldı çünkü bu dava da zaman aşımı gerekçesiyle reddedildi.

1993'te, Cizre'de 21 kişi gözaltına alındı, bir daha bu insanlardan haber alınamadı; bundan on altı yıl sonra Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde soruşturma bir iddianameye dönüştürülebildi ancak dosya 2014'te Şırnak'tan Eskişehir'e alındı, 2015'te sanıkların bir kısmına beraat kararı verildi, bazı suçlamalar da zaman aşımıyla düşürüldü.

1995'te, Hakkâri Yüksekova'da köylü Nezir Tekçi gözaltına alındı, bir daha kendisinden haber alınamadı; 2011'de ancak bir iddianame hazırlandı, dava Eskişehir'e nakledildi, 2015'te beraatla sonuçlandı.

1993'te, Şırnak Görümlü'de, köye yapılan operasyondan sonra gözaltına alınan 6 kişiden bir daha haber alınamadı; 2013'te Bölge Komutanı Mete Sayar ve emrindeki askerler hakkında dava açıldı, dava Ankara'ya nakledildi, 2015'te beraatla sonuçlandı.

1993'te, Lice'de Tuğgeneral Bahtiyar Aydın, Uzman Çavuş Yüksel Bayar ve 14 kişi öldürüldü; 2013'te bir iddianame düzenlenebildi, dosya 2014'te Eskişehir'e, Diyarbakır'a, İzmir'e, oradan oraya gönderildi, 2018'de de bu dosya beraatla sonuçlandı.

1993'te, Muş Kızılağaç'ta boşaltılan köylerinden eşyalarını almaya giden köylüler gözaltına alındı, bir kısmı serbest bırakıldı, bırakılmayan 4 kişinin cenazeleri bulundu; 2013'te bir iddianame düzenlenebildi, dosya Muş-Van arasında gidip geldi ve 2014'te sanıklar delil yetersizliğinden beraat etti.

Yine, 1993'te, Muş'un Vartinis beldesinde evleri ateşe verilen 7'si çocuk 8 kişi yanarak yaşamını yitirdi; 2013'te dava açıldı, bu dava da güvenlik gerekçesiyle batıya, Kırıkkale'ye sevk edildi, sanıkların tamamı 2016'da beraat etti. Bunlar uzadıkça uzuyor, ben süremin sonuna geldim.

Şimdi, bakın, bu Mecliste en az 130 hukukçu var, bir o kadar da hukuk eğitimi almış milletvekili var. Şimdi, hukukçular bilir, hukuk eğitimi almış olanlar bilir "kusursuz sorumluluk" diye bir kavram var, yani bazı durumlarda kusursuz da olsanız sorumlu olursunuz ve mutlaka bunu tazmin etmeniz gerekir. Eğer bir aracınız varsa, araç sahiplerinin mutlaka kusursuz sorumluluğu vardır; kusurunuz olmasa da verdiği zarardan sorumlu olursunuz. Hayvan sahibi olanlar, hayvanlarınız etrafını çevirdiğiniz bir ağıldan kaçıp bir başka tarlaya zarar verse, hiçbir kusurunuz olmasa da o zararı karşılamak zorunda kalırsınız. Sivil havacılık işletmesi sahibiyseniz o sivil havacılıktan dolayı oluşacak zararlardan sorumlu olursunuz. Yanında birileri mi çalışıyor -hukukta "Adam çalıştıranın kusursuz sorumluluğu." derler- onun verdiği zarardan sorumlu olursunuz. Ama eline silah verdiğiniz askerin, eline silah verdiğiniz polisin veya bomba yüklü uçağın verdiği zarardan sorumlu tutulamayacağını nasıl düşünebiliriz arkadaşlar?

İşte, bizim söylediğimiz, her gün tekrar ettiğimiz şu: Kimin bir kusuru varsa sorumlu tutulmalı ve cezalandırılmalıdır diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)