GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 8'inci Tur Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:32
Tarih:15.12.2020

MHP GRUBU ADINA YAŞAR YILDIRIM (Ankara) - Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Diyanet İşleri Başkanlığımızın bütçesi hususunda söz almış bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri, Diyanet İşleri Başkanlığı Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından 3 Mart 1924 tarihinde, 429 sayılı Kanun'la, İslam dininin inanç ve ibadetle ilgili işlerini yürütmek ve dinî kurumlarını idare etmek üzere kurulmuş bir teşkilattır.

İslam 5 temel değeri korur: Canı korur, malı korur, aklı korur, nesli korur, dini korur. Bu cümleden olarak, Diyanet İşleri Başkanlığının en önemli görevi İslam'ı korumasıdır, dini korumasıdır. Dinin korunmaya ihtiyacı var mıdır? Allah dinini korur. Kulu bundan bir ecir alırsa ne âlâ.

Peygamber Efendimiz, açık tebliğe başladığı günden itibaren İslam'ın düşmanlarıyla karşılaşmıştır. Mekke'de müşriklerce yurdundan çıkarılmış, Medine'ye gelmiştir, Medine'de de Medineli Yahudilerle karşılaşmıştır; arkasından, şu ana kadar da devam eden Haçlı Seferleri... Peygamber Efendimiz (ASV) Medine'ye geldiği andan itibaren hazırlıklarına başlamış ve Haçlılar Tebük'e gelmişlerdir. İşte, ilk Haçlı Seferi, Herakleios tarafından 50 bin kişilik orduyla Tebük'e, Şam'a gelmiştir. Yani o gün bugündür Haçlı Seferleri durmamıştır ve Haçlı Seferleri devam etmektedir. Bu coğrafyaya yapılan Haçlı Seferlerini Selahaddin Eyyubiler, Kılıçarslanlar, Alparslanlar, Osman Gaziler, Mustafa Kemaller, hep ters yüz etmiştir, göğüs germişlerdir, coğrafyayı çiğnetmemişlerdir. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bugünümüzde de Haçlı Seferleri devam etmektedir ama Haçlı Seferleri, şekil değiştirmiştir, kılık değiştirmiştir. En son Haçlı Seferi bu ülkeye 15 Temmuz gecesi yapılmıştır. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar) FETÖ terör örgütü, bizim insanımızı devşirmiştir; en zeki insanlarımızı bulmuş, milletten parayı toplamış, kırk yıl, elli yıl özenle yetiştirmiş ve bir gecede bu ülkeyi zapt etmeye kalkmışlardır. İşte, o gecede Haçlı Seferlerine ilk darbeyi vuran siyasi lider, Değerli Genel Başkanımız, liderimiz Devlet Bahçeli'dir. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Yine, o gece selalarla, ezanlarla Türkiye'yi ayağa kaldıran, kıyama kaldıran, Haçlıya karşı direnci artıran Diyanet İşleri Başkanlığının bütün kadrolarına, müezzinlerine, imamlarına, başkanlarına ayrıca burada teşekkür ediyorum. Yine, bununla birlikte, o gece bu Gazi Meclis 2'nci "gazi" unvanını almıştır. Burada direnen, tavır koyan bütün milletvekili arkadaşlarıma candan teşekkür ediyorum, hepsinden Allah razı olsun. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar) Haçlı Seferleri devam eder, beşinci kol faaliyetleriyle de daha girift bir hâl alır.

Bakarsınız, her yerden bir İslami terör örgütü çıkıyor. İslam ile terörü yan yana getirmenin mantığı ve manası yoktur. Bir bakıyorsunuz ki Boko Haram, bir yerde DEAŞ, bir yerde IŞİD. Ne yapıyor bunlar? Müslüman Müslümanı kesiyor; Hristiyan'a, Yahudi'ye bir zararları yok. Kesen "Allahuekber" ölen de "Allahuekber" diyor. Yakalıyorsunuz IŞİD'ciyi Avusturya'ya gönderiyorsunuz. Ne yapıyor Avusturya? Serbest bırakıyor. Niye serbest bırakıyor? Terör eyleminde bulunsun, İslamofobi dünyaya yayılsın diye. Bunlara müsaade etmememiz gerekir.

Diyanetin en önemli görevlerinden birisi de terör örgütlerinin insan kaynağını kesmektir; merdiven altındaki Kur'an kursları, ne idiği belirsiz derneklerin veya vakıfların faaliyetlerine engel olmak ve denetlemektir.

Bu hususta, her geçen gün dünyada İslam'a olan saldırı devam ediyor. Nerede devam ediyor? Avrupa'da devam ediyor. Yıllardır Peygamber Efendimiz'e (ASV) Fransa'da hakaret ediliyor. En son, Fransa Devlet Başkanı Macron, Parlamentoya ilahî dinî beşerileştirmek üzere bir teklif getirdi ve teklif geçti. Bu nedir? Bu Allah'a savaş açmaktır. Macron Nemrut gibi, Macron Firavun gibi Allah'a savaş açmıştır. Firavun'un da Nemrut'un da akıbetleri bellidir. Hazreti İsa'nın, Hazreti Musa'nın da akıbeti bellidir, Hazreti İbrahim'in de akıbeti bellidir; Macron'un da akıbeti belli olacaktır. Bununla birlikte, dönüyor, bakıyorsunuz; Orta Doğu'ya geliyoruz... Orta Doğu'ya gelmeden evvel, Macron'un bizim zihnimizi karıştıran faaliyetlerinin içerisinde en önemli meselesi, İslam ülkelerinin liderlerinin gelip Fransa'dan en büyük nişanı almasıdır. Bu bir zihin karışıklığına neden oluyor mu? Oluyor. Mısır Devlet Başkanı Sisi bu hadiseler devam ederken geldi, Macron'dan, Allah'ın düşmanından en büyük nişanı aldı.

Orta Doğu'ya geliyorsunuz... Müslümanların 3 tane haremi vardır: Haremeyn Mekke, Medine'dir; bir diğer haremimiz Kudüs'tür. Kudüs bugün Yahudilerin işgali altındadır, Müslümanların gidemeyeceği bir belde hâline gelmiştir. Ama bakıyoruz, Birleşik Arap Emirlikleri'nin liderleri düne kadar irtibat kurmadıkları İsrail'le beraber protokol yapmaya, ticaret yapmaya, anlaşmalar yapmaya başladılar. İşin enteresan tarafı, dün Karabağ savaşları devam ederken Dubai'nin bütün binalarına Ermeni bayraklarını getirdiler, astılar; Ermeni bayraklarıyla Dubai'yi süslediler. Bir cephe var, bu cephenin bir amacı vardı "Türkiye altı yedi yerde cephede savaşıyor, bir cephe daha açalım, o cepheyle zayıflasın." diye. Herkesin bir hesabı vardır, Allah'ın da bir hesabı var. Ne oldu? Kırk dört günde, Ermenilerin yirmi sekiz yıldır işgal ettiği Türk toprakları ele geçirildi. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar) Allah'ın hesabı budur.

Şimdi, işin enteresan tarafı, bunlar bir araya gelip hepsi Türkiye'ye düşman, Türk milletine düşman. Macron Türkiye'ye düşman, Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'a düşman. Allah'ın düşmanının bize düşman olması, bizim en büyük onurumuzdur, şerefimizdir, haysiyetimizdir; Allah bu onurdan ve şereften bizi mahrum etmesin. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Kıymetli milletvekilleri, zaman zaman, bu kürsüden de olmak üzere "Diyanet kapatılsın, camilere para vermeyelim, bu camiler ne işe yarar, bu Diyanet şöyle kötü, böyle kötü..." Bazı kurumların tartışılmasının kimseye faydası yoktur; ne Kızılayın ne Diyanetin tartışılmasının faydası kimseye yoktur. Şunu biliyoruz ki: Camiler, Allah'ın zikredildiği yerlerdir; camiler, o beldenin kimliğidir; camiler, o beldelerin simgesidir; ezanlar, bağımsızlığın nişaneleridir. Camiye ayrılan bir para yoktur bütçeden. Camiyi halk yapar, cemaat yapar, vatandaş yapar, dernek yapar, vakıflar yapar. Diyanet Vakfı cami yapar mı? Elbette ki yapar. Yapıyor mu? Yapıyor ve Diyanet Vakfının topladığı para zaman zaman camilerde 1'er liradır, 10'ar liradır, 20'şer liradır; o, öyle bir bereketli paradır ki arkasında dev eserler bırakır. Geçen sene bu kürsüden açıklamıştım: Diyanet Vakfına 10 lira veren vardır, bin lira veren vardır, milyar veren vardır. En büyük parayı verenlerden bir tanesi de rahmetli Başbakanımız Bülent Ecevit'tir. Dedesinin, Emin Paşa'nın Medine'deki 300 milyon dolarlık servetini Diyanet Vakfına bağışlamıştır. Bu nedir? 300 tane camiidir. Bu nedir? Bu, bize verilen bir mesajdır. Dolayısıyla, camiye laf etmenin, Diyanet Vakfına laf etmenin, camiye sövmenin kimseye faydası yoktur.

Kıymetli milletvekilleri, bizim inancımız şudur ki: Bu coğrafya, Ümmetimuhammed'in son sığındığı yerdir; bu coğrafya, dünyadaki bütün Müslümanların sığınacağı en son kaledir. Türk milleti dünyadaki Müslümanların ağabeyidir. Onun içindir ki, Diyanet Vakfı, Diyanet İşleri Başkanlığı dünyanın her yerine teşkilatını kurar, dünyadaki Müslümanların ağabeysidir. Bu, Cenab-ı Allah'ın bize bir lütfudur, ihsanıdır, keremidir. Cenab-ı Allah bu lütuftan, bu ihsandan bizi mahrum etmesin.

Kıymetli milletvekilleri, Diyanet dedikten sonra Diyanetin hac ve umre hizmetlerini söylemeden geçersek, burada, Diyanet İşleri Başkanlığına haksızlık etmiş oluruz. Hacca gidenleriniz bilir, milyonlarca insan aynı anda aynı yerlerde bulunmak mecburiyetindir, çok büyük organizasyonlar ister. Dolayısıyla, Diyanetin oradaki yaptığı bu organizasyonlar diğer İslam ülkeleri arasında göze çarpan en önemli unsurdur. O yüzden, Diyanet İşleri Başkanımızın hacla, umreyle görevlendirdiği bütün görevlilere ve Diyanet personeline çok çok teşekkür ediyoruz.

Kıymetli milletvekilleri, Diyanetin kendi personel politikasında vekil imamlar var, sözleşmeli imamlar var ve benzeri imamlar var. İmamın vekili olmaz, imam asıldır. Biz, dini imamlardan öneriyoruz, çocuğumuzu Kur'an kursuna gönderiyoruz, çocuk doğuyor imamı çağırıyoruz "Kulağına ezan oku." diye, Hakk'ın rahmetine kavuşuyoruz "Gel imam, bunu yıka." diyoruz, yine, musallaya koyuyorlar bizi "Gel imam, bunun namazını kıldır." diyoruz, yani doğuyoruz imamla, ölüyoruz imamla, doğuyoruz İslam'la, ölüyoruz İslam'la. Dolayısıyla, imamın vekili olmaz, imamlar asıl olmalıdır. Yarım imam dinden, yarım doktor candan eder. Bunun içindir ki, Diyanet İşleri Başkanlığının Sayın Başkanı, Hükûmet yetkilileri; imamlarımıza sahip çıkın, imamlarımız vekil olmasın, imamlarımız asıldır. Biz, onları seviyoruz, arkalarında namaz kılıyoruz, gittikleri yoldan gidiyoruz. Vekil imam kendisinde bir mahzunluk görmesin, çoluğunda çocuğunda bir mahzunluk görmesin; bunlar Allah'ın dinini yaymak, Allah'ın dinini öğretmek için hayatını vakfetmiş insanlardır, imamlarımıza sahip çıkmamız gerekir.

Ben buraya gelirken bir arkadaşım mesaj atmış: "Diyaneti eleştir." diye. Başta söylediğim gibi, bazı kurumların eleştirilmesinde hiç fayda yoktur. Bu kadar Haçlı üzerimize gelirken bu Haçlılarla mücadelede en önemli kurum olan Diyanetin eleştirilmesi Haçlılara yardımdır, Haçlılara destektir. Dolayısıyla biz -Diyanetin elbette ki vardır eksiği gediği, elbette ki- istiyoruz ki Diyanet İşleri Başkanımızdan imamına kadar herkes hâl, hareket, davranış biçimine dikkat etmelidir çünkü yürüdüğü, geçtiği, yediği, kalktığı her yerde Müslümanları temsil eder, İslam'ı temsil eder.

Vakit bitti; kıymetli milletvekilleri, konuşacak çok şey vardı, yarım bırakıyoruz.

Bütçemizin ülkemize, devletimize hayırlı uğurlu olmasını Cenab-ı Allah'tan niyaz eder, saygılar sunarım. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)