| Konu: | 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 8'inci Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 32 |
| Tarih: | 15.12.2020 |
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA HİDAYET VAHAPOĞLU (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2019 Yılı Kesin Hesap ve 2021 Yılı Bütçe Kanun Teklifi'nin Millî İstihbarat Teşkilatı Başkanlığı, Savunma Sanayii Başkanlığı ve Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği bütçeleri hakkında Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce ya da konuşmamın başında ABD'nin hasımlarıyla yaptırım yoluyla mücadele etme yasası konusuna kısaca bir değinmek istiyorum. Bilindiği kadarıyla, Savunma Sanayii Başkanımız Sayın İsmail Demir Hoca'ya ve 3 personeliyle, çalışma arkadaşıyla ilgili mal varlıklarını dondurma ve vize yasağı getirildi ve Savunma Sanayii Başkanlığının Amerika Birleşik Devletleri ve uluslararası mali kuruluşlardan borç alması yasaklandı. Değerli arkadaşlar, ben Savunma Sanayii Başkanlığında bu uygulamaya maruz kalan -tabii ki bu 4 isim üzerinden Türkiye cezalandırılıyor- 4 arkadaşımıza, 4 kamu görevlisine, elinizin tersiyle itin bu kararı diyorum. (MHP sıralarından alkışlar) Çünkü bir devletin kimden silah alacağını bir başka devlet belirleyemez. Artı, Amerika Birleşik Devletleri'ne bu konuda cesaret veren bizim içinde bulunduğumuz NATO birlikteliği de buna imkân sağlamaz. Çünkü NATO'nun hiçbir belgesinde, Amerika Birleşik Devletleri Türkiye Cumhuriyeti devletinin tek tedarikçisi olarak gösterilmemektedir. Biz bağımsız bir devletiz; istediğimizden, istediğimiz şekilde alırız, ihtiyacımız neyse. Hiç kimse bize rol biçmesin; bu, Amerika Birleşik Devletleri de başta olmak üzere. Türkiye'nin hiçbir şekilde, hiçbir uluslararası metinde de bir taahhüdü bulunmamaktadır.
Ayrıca, şu uygulanabilir mi diye Büyük Millet Meclisimizin değerli üyelerinin de düşünmesi lazım, Cumhurbaşkanlığı Hükûmet kabinesinin de düşünmesi lazım: Biz madem hasımlarıyla yaptırım yoluyla mücadele kapsamında değerlendiriliyoruz, Amerika Birleşik Devletleri bizi hasım görüyorsa biz onları nasıl göreceğiz; bunun değerlendirilmesi lazım.
Ayrıca, Amerika Birleşik Devletleri, özellikle NATO ülkelerinin hemen hemen yüzde 80 askerî ihtiyacını karşılayan tek tedarikçisi konumundadır, alınacak mal ve malzemelerin yurt içinden temin edilmesi yolunun, en azından bir süre, araştırılması gerekir diye düşünüyorum. Çünkü onlara verilecek en güzel cevap, onlara akacak paranın musluğunu kesmektir. Bunların hepsi mal satmak maksadıyla yapılan uygulamalardır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; devletimizin 3 önemli, kilit kurumunun çalışmaları, fedakârlık, cesaret ve feragat örnekleriyle doludur. Bu 3 kurum hakkındaki konuşmama bu kurumların görev alanını ilgilendiren ortak birkaç hususa değinerek başlamak istiyorum. Birinci, İkinci Dünya Savaşlarından, hatta postmodern üçüncü dünya savaşından bahsediliyor. İnsanlar sokaklarda rahatça gezebildiği, sosyal, ekonomik, kültürel ve benzeri yaşantılarını arzuladığı şekilde gerçekleştirebildiği sürece hâkimiyet savaşlarının bittiği, hayatın normalleştiği sanılıyor. Hâlbuki savaşlar, ekonomik, kültürel, diplomatik veya terör yoluyla, açık ya da vesayet ve hibrit şeklinde devam ediyor.
Genellikle savaş denildiğinde Hollywood filmlerini hatırlıyoruz biz. Savaşın, çatışmanın dehşetini yaşamadığımız için, ne gibi önem arz ettiğini bilmiyoruz ve onun için rehavet içerisindeyiz, asıl savaşı fark edemiyoruz. Hâlbuki savaşlar sürekli devam ediyor ve dost bildiğimiz çoğu ülkenin el altından bizim düşmanlarımızı desteklediklerini ve bizlerle dolaylı yoldan savaştıklarını da biliyoruz.
Mesela -bizimle savaşıldığını değil, başka yolla nasıl savaşıldığını göstermek açısından örnek veriyorum- Almanya örneğini ele alalım. Almanya İmparatorluğu'nun Birinci ve İkinci Dünya Savaşı'nda kaybettiği topraklarını ve nüfuz alanını bugün sahip olduğu ekonomik, kültürel ve politik gücüyle geri almakla kalmadığını, Alman İmparatorluğu'nun ve Hitler Almanyasının kılıç, tank, topla egemenlik kurmaya çalıştığı Polonya, Çekya, Avusturya, Slovakya, Macaristan, Karadağ gibi ülkelerin hemen hemen tüm irili ufaklı sanayi tesislerini, AR-GE şirketlerini, bankalarını, sigorta şirketlerini, marketlerini, lojistik firmalarını, hatta pastanelerini, postanelerini, ekmek fırınlarını, kırtasiye dükkânlarını bile satın aldıklarını görüyoruz ve bunlar, kural belirleyen psikolojik baskısıyla, hiç fark ettirilmeden yapılıyor.
Bir başka alan ise insanların, insan beyninin ve algısının kontrolü konusudur. Burada da silah ve mühimmat yoktur. Medya, eğitim kurumları ve etki ajanları vasıtasıyla bu işlemler yapılmaktadır. Fransa, İngiltere, ABD, hatta İtalya; Ön Asya'daki, Afrika'daki, Uzak Asya'daki ülke yöneticilerinin hemen hemen tamamının çocuklarını teslim almıştır ve bu çocuklar bunlara teslim edilmiştir. Bu ülkelerde yönetici sınıfı da bürokrat sınıfı da teknokrat kesimi de bu yabancı ülkeler yetiştirmektedirler. Eleman yetiştirdikleri alanlar sadece kamuyla, ekonomiyle sınırlı kalmamaktadır, din alanında da eleman yetiştirmektedirler. Örnek: İslam ülkesi olmayan İngiltere, İslam dünyasının "en büyük âlim" diye geçinen insanlarını yetiştirebilmektedir dinî konularda. Hedef ülkeler, zihinleri işgal edilmiş bu nesiller vasıtasıyla teslim alınmakta ve en zahmetsiz şekilde gasbedilmektedirler.
Postmodern gaspta silah yoktur, asker yoktur, askerî personelin, araç ve gerecin kaybı söz konusu değildir; ülkenize gönderilen bayrağa sarılı tabutlarla gelen asker cenazeleri olmadığı için de toplumdan tepki de gelmemektedir. Kimi zaman yönetici, kimi zaman kamuoyu oluşturucu, kimi zaman akademisyen, kimi zaman asker, kimi zaman medya mensubu, hatta siyasi kılıklı işbirlikçiler sahaya sürülerek onlar üzerinden ülkelerin iradeleri, beyinleri kontrol altına alınmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; günümüz savaşlarında sivil uzmanların geliştirmiş olduğu teknolojiler askerî stratejilere hizmet edecek şekilde kullanılmaktadır. Bu nedenle, cepheye sürülecek kalabalık insan gücüne fazla ihtiyaç kalmamıştır ve bunları yapan ülkelerin hemen hemen tamamı mermi atmadan ülkeler üzerinde hâkimiyet kurmaktadırlar. Mermi atmadan ülkeler üzerinde hâkimiyet kuran ülkelerin bugün korkulu rüyası, bir iki mikrobiyoloğun, kimyagerin, bilgisayar "hacker"inin sebep olabileceği yıkımlar ile toplu ölümlere sebebiyet verecek kirlenmeler, hastalıklar ve doğal afetlerdir. Bir yazılım ya da bir virüs yoluyla ülkeleri evlerine hapsedebiliyorsunuz artık bugün.
Bazı ülkeler muhtemel gelişmeleri kontrol altına alabilmek için -Amerika Birleşik Devletleri gibi- hâlâ biyolojik harp, silah ve araçları üretmektedirler masum isimler altında, parantez içerisinde söylüyorum. Fransa Silahlı Kuvvetleri Etik Kurulu, askerin acı duyma hissini köreltecek, strese dayanıklı hâle getirecek, uzun süre uyanık kalmasını sağlayacak, fiziksel ve psikolojik kapasitesini artıracak ilaç ve ameliyatlara müsaade etmiştir, askere çip takılmasına izin veren kararı onaylamıştır. Çin biyonik asker testlerine başlamıştır.
ABD ve bazı ülkeler telekomünikasyon ve mobil telefon üreticisi Çin firmalarını ülkelerine zarar verebilecekleri gerekçesiyle, düşüncesiyle ülkelerinin dışına çıkarmaya zorlamaktadırlar.
ABD, İngiltere, Rusya, Singapur, Çin Halk Cumhuriyeti ve Polonya gibi ülkeler, içinde uzayın da bulunduğu bir siber savunma gücü oluşturmaktadır. Bunu detaylandırarak sunmam, elimdeki zaman nedeniyle... Sayın Başkan da zaman uzatmadığı için burada keseceğim.
Bu hususların tamamı Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği tarafından Millî Güvenlik Siyaset Belgesi kapsamında değerlendirilmeli, MİT Müsteşarlığı bunlarla ilgili araştırmaları yapmalı, Savunma Sanayii Başkanlığı da bunlara destek verecek hazırlıkları, altyapıyı kurmalıdır diyorum. Yani, günümüz artık klasik mücadelenin dışına çıkmıştır, dünyayı çok yakinen takip edip klasik yöntemlerden günümüzün ilerisindeki yöntemlere Türkiye geçmek zorundadır diyorum; saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)