| Konu: | 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 8'inci Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 32 |
| Tarih: | 15.12.2020 |
MHP GRUBU ADINA MEVLÜT KARAKAYA (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2021 yılı merkezî gelir bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. 2021 yılı bütçesinin yüce devletimize ve büyük Türk milletine hayırlar ve güzellikler getirmesini Cenab-ı Allah'tan niyaz ediyorum.
Değerli arkadaşlar, bütçe, aslında iki kefeli bir terazi gibidir. Bütçeleme ise bu iki kefenin makul ve mantıklı bir biçimde dengelenmesini esas alan öngörüye dayalı faaliyetler bütünüdür. Devlet, üzerine düşen görevleri, kendisinden beklenen işlevleri yerine getirebilmek için gider yapmak, harcamalarda bulunmak zorundadır. Bu nedenledir ki bütçede giderler veya harcamalar öncelikle sunulur. Aslında gider ve harcama kavram olarak birbirinden farklı şeyler ama şu an o farklılıklar üzerinde duracak değilim. Bütçeleme yaparken biz, öncelikli olarak giderleri ya da harcamaları terazinin bir kefesine yerleştiririz, bunu belli bir sistematiğe göre yaparız. Giderleri belli amaç ve hedefler doğrultusunda, eş zamanlı olarak, türüne, işlevine, ekonomik sınıfına, ilişkili olduğu programa göre sınıflandırır, gruplandırır, terazinin bir kefesine yerleştiririz. Bu kefeyi gider bütçesi olarak ifade ederiz. Giderin veya harcamanın teorik olarak bir sınırı yoktur, istediğiniz kadar bu kefeyi doldurabilirsiniz. Burada "ihtiyaçların sonsuzluğu" teorisine dayalı olarak ihtiyarilik söz konusudur. Bütçelemede esas olan, gider ve harcamalarla doldurulan bu kefeyi oturduğu zeminden kaldırıp bir dengeye getirmektir. Bunun için terazinin diğer kefesine bir şeyler koymak gerekir. İşte, terazinin bu kefesine de "gelir bütçesi" diyoruz. Biz milletvekillerinin toplumun değişik kesimleri adına yaptığımız istek ve talepler çoğunlukla terazinin gider ve harcama kefesinde yoğunlaşır. Terazinin diğer kefesini doldurmak ve bunu dengeye getirmek hükûmetlerin işidir deriz ancak bu da çok kolay değildir. Burada "kaynakların kıtlığı teorisi" devreye girer. Biraz önce de ifade ettiğim gibi, terazinin gider ve harcama tarafında ihtiyarilik söz konusu iken gelir tarafında ekonomik şartlar, ekonomik döngüler kendisini daha fazla hissettirir. Buraya kadar anlattığım bütçe ve bütçeleme mekanizmasının basit bir tasviridir. Bu tasvir kapsamında 2021 yılı merkezî yönetim bütçesine bir göz atacak olursak terazinin bir kefesine 1 trilyon 346 milyar TL, diğer kefesine de 1 trilyon 101 milyar TL koymuşuz ve gider tarafı, gelir tarafına göre 245 milyar TL ağır basıyor. Bu da "bütçe açığı" olarak ifade ediliyor ve bunun kaynağı da borçlanma. Kefeler arasındaki bağlantı ve ilişkiler yani gider ve harcamanın gelir, gelirlerin gider ve harcamalar üzerindeki etkileri, bunların zamanlaması, nakit akışları, üretim ve paylaşım politikalarıyla ilişkileri, ekonomik döngülere duyarlılığı gibi hususlar devreye girdiğinde bu yapı elbette karmaşıklaşır.
Değerli milletvekilleri, bu mekanizma hepimizin malumları. Maksadım, meramımı daha kolay anlatabilmekti. Şimdi, 2021 gelir bütçesini biraz açmaya çalışalım. Gelir bütçemizin büyüklüğü, biraz önce de ifade ettiğim gibi, 1 trilyon 101 milyar TL. Bizim 2021 yılı için hedeflediğimiz gayrisafi yurt içi hasıla ise 5,6 trilyon TL. Ne demek bu? Bu şu demek: Biz, bütçe kanunu teklifiyle önümüzdeki yıl ekonominin tüm birimleriyle yani kamu, şirketler, hane halkının çalışmalarıyla elde edilecek gayrisafi yurt içi hasılanın -millî gelir diyelim- millî gelirin yüzde 19,5'luk bir kısmını yani 1,1 trilyonluk kısmını toplamak ve bütçenin geliri kısmına koymak üzere bir yetki veriyoruz. Bütçe görüşmelerinde en önemli tartışma alanlarından birisi de burada. Yani, tabiri caizse, burada dananın kuyruğu kopuyor. Birincisi, millî gelirin ne kadarlık kısmını toplayacağız? Bu önemlidir çünkü global olarak ekonomik birimlerin kasasına ve kesesine ne kadar dokunacağımız burada belirlenir. Geçmiş yıllarda bu oranlara baktığımızda, ortalama yüzde 22-23 civarlarında olduğunu görürüz. Konjonktürel olarak bu oranlar çok daha yüksek seviyelerde de gerçekleşmiştir. En son 2019 yılına baktığımızda, bunun yüzde 20,3; 2020 yılı için de aşağı yukarı bu seviyelerde olacağını görüyoruz. 2021 yılında ise -biraz önce de ifade ettim- yüzde 19,5. Bu oran ne kadar yüksek olursa gelirlerin giderleri karşılama oranı da o ölçüde artacak, bütçe açığı da azalacak. Ancak şunu da ifade etmemiz gerekir ki, yıllardır PKK, DEAŞ ve son yıllarda da FETÖ başta olmak üzere terör örgütleriyle yapılan mücadeleleri, küresel güçlerin öncülüğünde kur ve faiz üzerinden ekonomimize yapılan saldırıları, küresel Covid-19 salgınının yapmış olduğu tahribatları dikkate aldığımızda, bu seviyenin önceki yılların gerisinde tutulmuş olması gelir bütçesinde dikkat çekilmesi gereken olumlu bir durumdur. Bu olumlu durumun olumsuz tarafının ise daha yüksek bir bütçe açığı olduğu elbette gerçektir.
Değerli arkadaşlar, bu vesileyle -biraz önce bu kürsüden grubumuz adına arkadaşlarımız da ifade etti- ABD'nin ekonomik yaptırım konusunda almış olduğu kararı da buradan kınadığımı ifade etmek istiyorum. Biliyorsunuz, ABD 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı'ndan sonra böyle bir karar almış, bir ambargo uygulamasına gitmişti ama bu ambargo uygulaması, biliyorsunuz, bizim millî savunma sanayimizin temellerinin oluşmasına neden oldu; bugün tüm dünyada gıptayla bakılan bir seviyeye geldik. Onun için, bu bir yara değil ancak öldürmeyen yara her zaman için güçlendirecektir; Allah'ın izniyle öldürecek yarayı da açmaya hiç kimsenin gücü yetmeyecektir.
Bizim, bütçe tarafına baktığımızda, kimin kasasına, kimin kesesine ne adla, ne ölçüde ve ne şekilde dokunacağımız gelir bütçesinin ikinci önemli ayağı ya da tarafıdır. Bu, bizi gelir bütçesinin kaynaklarına götürür. "Nedir peki bu kaynaklar?" diye baktığımızda, gelir bütçesinde -genel bütçe içerisinden baktığımızda- iki kalem karşımıza çıkar; bunun biri vergilerdir, diğeri de vergi dışı gelirlerdir. Tabii, bu işin aslı ve esasının da vergiler olduğunu ifade etmek istiyorum. 2021 yılı gelir bütçesi teklifine baktığımızda 1,1 trilyon TL gelirin 922,7 milyar TL'sinin vergilerden karşılanacağını ve bunun da toplam gelirler içerisindeki payının yüzde 84 civarında olduğunu görüyoruz. Geri kalan yüzde 14'lük kısmının vergi dışı gelirlerden yani KİT'lerin kârlarından, sermaye gelirlerden, cezalardan oluştuğunu ve bunların dışında da yüzde 2'lik kadar bir kısmının da özel bütçeli idarelerden ve denetleme, düzenleme kurumlarının gelirlerinden oluştuğunu görüyoruz.
Bütçe gelirlerinin sağlam ve sağlıklı olmasının temel dayanağının vergiler olması gerektiği hepimizin malumudur. Gelişmiş ekonomilerde bütçe gelirlerinin bizdekinden çok daha yüksek seviyelerde vergilerden oluştuğunu ifade etmeliyim. Ancak şunu da eklememiz lazım: Vergi gelirlerinin iktisadi döngülere duyarlılığı tüm ülke ekonomilerinde bütçe performansı üzerinde belirleyici bir öneme sahip. Genel olarak iktisadi döngülerin tüm vergi kaynaklarını da aynı oranda etkilemediği bir gerçektir.
Değerli arkadaşlar, bizim bütçe performansıyla ilgili temel sorunlarımızın başında vergi sistemimizle alakalı eksiklik ve aksaklıkların yer aldığı, yine, hepimizin ifade ettiği bir husustur. Vergi sistemimizdeki sorunlar, sonuçları itibarıyla ikili bir yapıda ele alınmalıdır. Bunlardan birincisi, beyan edilmeyen gelirlerdir yani kaçırılan vergiler. Bu konuda kapsamlı ve etkili bir çalışmaya ihtiyaç bulunmaktadır. Bütçe gelirlerinin artışı noktasında yeni vergiler ihdas etmek yerine, kayıt dışı ekonomiyle mücadelenin esas alınması temennimizdir. İkincisi ise beyan edilmekle birlikte ödenmeyen vergilerdir. Son yıllarda, tahakkuk eden vergi miktarı ile tahsil edilen vergi miktarı arasındaki makas giderek açılmıştır. Tahsilatın tahakkuk edilen vergilere oranının mayıs itibarıyla yüzde 55'ler seviyesine geldiği ifade edilmekte -şu andaki en son durumu bilmiyorum ancak- bu, önemli bir vergi tahsilat alacağının olduğu anlamına gelmektedir. Bu durumun telafi edilmesi için kamu alacaklarının yeniden yapılandırılması sıklıkla uygulanan bir yoldur. Bize göre bunun çözümü, vergi tahsilatının kolaylaştırılması için 6183 sayılı Kanun'da reform yapılmasıdır yani gecikme faizi, gecikme zammı gibi, ödemede yük oluşturan faiz politikası yeniden düzenlenmelidir.
Bu arada, konuyla bağlantılı olarak, 2020 yılı içerisinde yapılan vergi ve SGK borçlarının yapılandırılması, pandemi dönemiyle ilgili tedbir ve teşvikler dolayısıyla yapılan düzenlemelerle ilgili duyulan memnuniyeti de aktarmak istiyorum.
Yine, pandemi nedeniyle zor günler geçiren iş dünyasına bir nefes daha aldıracak, vergi idaresi ile vergi mükellefleri açısından yeniden bir kucaklaşma ve kamu hazinesine gönüllü ve taze bir kaynak girişi sağlayacak, matrah artırımını da içeren bir düzenleme yapılması yönünde yoğun talep ve istek bulunduğunu da buradan ifade etmek istiyorum.
Gelir ve kurumlar vergisi çerçevesinde vergileme anlayışında yapısal bir değişiklik zaruret hâline gelmiştir. Gelir vergisinde, verginin üniter yapısı yeniden sorgulanarak üniter vergilemenin devam edip etmeyeceğine karar vermek gerekir. Gelir vergisinde üniter vergilemenin devam etmesi istenirse üniter vergilemenin koşulları mutlaka yeniden belirlenmelidir.
Kurumlar vergisinde kazancın tespiti de önemlidir. Bunun için Gelir Vergisi Kanunu'nda yer alan ticari kazanç belirleme usul ve esaslarının uygulanmasından vazgeçilerek sermaye şirketleri açısından "ticari kazanç" tanımı yeniden yapılmalıdır.
Gelişen dijital ekonomiye ve e-ticarete uygun bir vergi yapısının oluşturulmasına ihtiyaç vardır; muafiyet ve istisnaların kapsamı daraltılmalı, buna bağlı olarak da vergi oranları düşürülmelidir.
Değerli arkadaşlar, tabii ki bu konuyla ilgili birçok sorun var, bunları sürekli olarak gündeme getiriyoruz, getirmeye de devam edeceğiz.
Ben bu vesileyle 2021 yılı bütçesinin yüce Türk milletine hayırlar getirmesini bir kez daha ifade ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)