GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:34
Tarih:17.12.2020

İYİ PARTİ GRUBU ADINA ENEZ KAPLAN (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi'nin 16'ncı maddesi üzerinde İYİ PARTİ Grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Ekranları başında bizi izleyen vatandaşları ve Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 2021 yılı bütçesinin milletimize hayırlar getirmesini dileyerek sözlerime başlarken bütçenin halkımızın, esnafımızın, çiftçimizin gündeminden çok uzak kaldığını, bütçeden onlara zor pandemi şartlarında bile katkı sağlayacak pay ayrımı yapılmadığını üzülerek belirtmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, partili Cumhurbaşkanlığı sistemine geçildiği 2018 tarihinden bu yana zaten hayatımıza dair tüm konuların nasıl, nerede ve ne zaman yapılacağı Cumhurbaşkanı tarafından belirleniyor. Cumhurbaşkanı, kar tipi lastiklerin ne zaman takılacağından uzaya gönderilecek TÜRKSAT uydusunun çalışma takvimine, okullarda teneffüslerin kaç dakika olacağından üniversitelere kimlerin rektör olarak atanacağına, gıdaların saklanma koşullarından toprak reformu ve uluslararası tohum sertifikasyonuna, sağlık çalışanlarının çalışma saatlerinden ulusal sağlık politikalarının belirlenmesine, kur ve faiz oranlarının belirlenmesinden Merkez Bankası Başkanının atamasına kadar hemen her konu Cumhurbaşkanının yetkisinde.

Eleştirel bir bakış açısıyla bakıldığında "Partili Cumhurbaşkanı sisteminin yol açtığı tek adam rejimi sonucu bir kişinin iki dudağı arasına mahkûm edilmiş bir ülke hâline geldik." deyip konunun vahametini ortaya koyabiliriz. Ancak İYİ PARTİ ailesi olarak bizler, Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener'in de tavsiyesiyle siyasette kirli ve çözüm odaklı olmayan bir dilden azami ölçüde kaçınıyoruz. Onun için de olup biteni farklı açıdan yorumlamaya çalışacağım.

Sayın milletvekilleri, Cumhurbaşkanı da bizler de birer fani bireyleriz. Yapabildiklerimiz, yapamadıklarımız; becerebildiklerimiz, beceremediklerimiz; yettiklerimiz ya da yetmediklerimiz var. Şöyle bir bakalım olup bitene. Tek başına bir insanın bu kadar çok konuyu inceleyebilmesi, karara bağlayabilmesi, uygulamaya konulmasını sağlaması sizce mümkün mü? Yani Sayın Cumhurbaşkanına bu kadar mesai yüklemek, zatışahanelerini bu kadar yormak haksızlık değil mi? Bir kişinin bu kadar evraka, bu kadar bürokratik işleme, bu kadar imza işine gününün ve gücünün yetmesi mümkün olabilir mi? Eğer bu işler yapılıyorsa doğru yapılıyor olabilir mi? Devlet adına dış devlet yöneticileriyle ya da misafirlerle görüşmek, uluslararası çalıştaylara, ekonomik forumlara, liderler zirvelerine katılmak gibi görevleri de varken ülkede çabuk karar alma adına bir sistem kurulduğundan söz edilebilir mi? Bu kadar yoğun bir programı olan insanın Kabine toplantıları dışında Bakanlarıyla görüşmeye, 83 milyon vatandaşın adına Bakanlar Kuruluyla karar almaya vakti kalır mı? Sayın Cumhurbaşkanının şahsına bu kadar iş yükleyip sonra da yoklamalarda sizleri Mecliste görmediğinde sizlere ne diyordur acaba? Öyle ya, kendisine yirmi beş saat olsa yetmeyecek ama sizler Mecliste yok yazılacaksınız. Sayın Cumhurbaşkanının beşer için imkânsız görünen mesaisine destek olmayacaksınız ama sistemi destekleyen konuşmalar yapacaksınız. Bizlerin biliyor olduğu gibi sizler de biliyorsunuz ki sürdürülemez bir sistemle yönetiliyoruz. Şahsımistan devleti olsa belki bir yol bulunur ama burası Türkiye Cumhuriyeti devleti ve bu sistemin kabul edilir bir tarafı maalesef yok.

Değerli milletvekilleri, sistemin vatandaşın evine, ocağına bir katkısı olmadığını, aksine ekonomik yönetimin yanlış uygulamaları sebebiyle aşını, işini kaybettiği gibi de hayallerinin de yok edildiğini maalesef yaşayarak öğrendik. Dış politikada "Komşularla sıfır sorun." diye kolları sıvayıp ülkeyi getirdiğiniz noktaya bir bakalım; "IMF'ye borç veren ülke olacağız." diye yola çıkıp ekonomiyi ne hâle getirdiğinize bir bakalım; "Basın özgürlüğü, fikir ve düşünce hürriyeti." diye vaat vererek başladığınız iktidarınızın ülkede hak, hukuk, adalet düzenini ne duruma getirdiğine bir bakalım; "3 Y'yle mücadele." diye halkına söz vererek başlattığınız yürüyüşün yoksullukta, yolsuzlukta, yasakların kaldırılması konusunda ne durumda olduğuna bir bakalım -hak mıdır, reva mıdır bu millete- yeni sistemle bu konuların hangisine çözüm bulunmuştur?

Değişimden ve dönüşümden sürekli bahsediyorsunuz ya, aslında doğru, çok şey değişti. "Yıl sonu Avrupa Birliğiyle üyelik müzakereleri başlatıyoruz." "Avrupa Birliği artık Türkiye olmadan yoluna devam edemez." "Komşularımızla sıfır sorun politikasıyla hareket edeceğiz." dediğiniz günden bu yana çok şey değişti. Tek müttefikimiz olarak Katar'la yola devam ediyoruz, o da sizin dostunuz mu yoksa ülkenin dostu mu bilemiyoruz. "Uçak" "Tank Palet" "Kanal İstanbul'un kenarındaki arsalar" "Borsa İstanbul" ve "swap anlaşması" gibi kelimelerden başka temeli olmayan bir müttefiklik kime ne fayda sağlar ki?

"IMF bizden borç istedi, değişen dünyanın lider ülkesi olacağız." dediğiniz günden bu yana çok şey değişti. Mesela, Merkez Bankası başkanları, maliye bakanları değişti. "Faiz" "rant" "yüksek kur" "daralan ekonomi" "ismine 'fiyat güncellemesi' dediğiniz zam" "dış borç" kelimelerinden başka temeli olmayan bir ekonomi sistemi halka ne fayda sağlar ki?

"AK PARTİ iktidarında özgürlükler ülkesi olacağız." dediğiniz günden bu yana çok şey değişti. Tutuklu gazeteciler, sosyal medya fişlemeleri, eleştiriye sıfır tolerans ve yasaklar ülkesi olduk.

"Yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar noktasında mücadele başlatıyoruz." dediğiniz günden beri çok şey değişti. Çocuğuna pantolon alamadığı için intihar eden baba, yoksulluğa daha fazla dayanamayıp canına kıyan kardeşler, insanların "aş iş" diyerek intihar ettiği bir Türkiye yarattınız. "Ayakkabı kutusu" "para sayma makinesi" "17-25" gibi kelimelerin konuşulduğu ülkede 4 bakanı ve birçok büyükşehir belediye başkanlarınızı görevden aldınız fakat hiçbir işlem yapmadınız. Yolsuzlukla mücadeleden söz etmek kime ne fayda sağlar ki?

Değerli milletvekilleri, biz İYİ PARTİ olarak "devlet, ebet ve müddet" ülküsüne sonuna kadar bağlı milletvekilleriyiz. Partimiz, kurulduğu günden bu yana kendisini milliyetçi, demokrat ve kalkınmacı olarak tanımlar yani İYİ PARTİ ailesi millet menfaatine olmayan, ülkeyi müreffeh bir geleceğe doğru götürmeyen, halkına demokrasiyi azami düzeyde yaşatmayan hiçbir görüş, düşünce, sistem ya da projeye ortak olamaz, olmaz da. Bunun içindir ki halkımızın bizlere verdiği muhalefet görevini en iyi şekilde yerine getirmek amacıyla sizleri yanlışlarınızla sorguluyor, doğrularınıza destek oluyoruz. Bunun içindir ki sizlere parlamenter demokratik sisteme geçilmesini öneriyoruz. Ülkeyi sorunlar sarmalına çeviren, sürekli aksayan, her gün yeni bir revizeye ihtiyaç duyulan bugünkü Cumhurbaşkanlığı sisteminden ülkeyi kurtaracağımızı anlatıyoruz. Bunun içindir ki Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener "Hep birlikte gelin, bir memleket masası kuralım. Birlikte doğruyu bulalım, birlikte büyük, güçlü Türkiye'yi inşa edelim." diyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Mevlâna hazretleri "Doğruyu ara, güzeli ara, iyiyi ara ama kusur arama." diyor. Bizler de bu sistemde doğruyu, güzeli, iyi olanı arıyoruz fakat bulamıyoruz. Tamamı kusurlar ve eksiklikler üzerine kurulu olan bu sisteme doğruluk temelinden yaklaştığımızda sadece yanlışlıkları görebiliyoruz. Gelin, yol yakınken milletin menfaatine olan bir iş yapın. İyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter demokratik sistemi gündemimize alalım. Memleket masasını kuralım, milletimize nefes aldıralım.

Unutmayın ki hiçbir miras doğruluktan daha değerli değildir diyor, Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)