| Konu: | 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 34 |
| Tarih: | 17.12.2020 |
MHP GRUBU ADINA İSMAİL ÖZDEMİR (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gelir bütçesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisimizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, dünyaya gönderilmemizin, ademoğulları olarak, insanoğulları olarak dünyaya gönderilmemizin iki temel gerekçesi vardı. Bunlardan birincisi, bize tanınan mühlet ve sınırlar çerçevesinde yaşamak, ikincisi ise dünyanın imarıyla meşgul olmak. Peki, ilk andan itibaren neredeydik, bugün nerelere geldik? Bilhassa içerisinde bulunduğumuz 21'inci yüzyılın bu koşulları çerçevesinde ve tüm insanlık olarak yaşamış olduğumuz pandemi münasebetiyle, böylesi bir dönemde bu sorgulamanın elzem olduğu ve bu sorgulamanın yapılması gerektiği kanaatini taşıyoruz.
Tabii, insanlığın içinde bulunduğu döneme tarihsel perspektif ve bilimsel bulgularla bakıldığında genel olarak çevresel koşulların durumu ve beslenme alışkanlıklarımıza göre isimlendirmelerin verildiği gerçeğiyle karşı karşıya kalıyoruz. İnsanlar ilk etapta toplayıcı olarak yaşadılar yani tabiattan buldukları yiyeceklerle ve içeceklerle beslendiler. Bu alışkanlıkları, akabinde aletlerin icadı ve alet kullanma yeteneğiyle beraber avcı toplumuna geçişimizi sağladı. Avcı toplumunun ardından da yine, hem aletleri daha yetenekli bir şekilde kullanmamız hem hayvanları evcilleştirebilmemizle birlikte bu kez tarım toplumu dönemi tüm insanlık için başlamış oldu ve tarım toplumuyla beraber, teşkilatlanmış yapılaşmalarla birlikte ve diğer kolektif -bu anlamda- organlarla birlikte bütün insanlık artık yavaş yavaş şehirleşmeye başladı. Bunu Sanayi Devrimi takip etti ve bugünlere kadar da gelmiş olduk.
Pekâlâ, bu serüven bizler için bir ilerleme miydi? Yani insanlık bu konumlardan bir sonraki aşamaya sürekli bilgiler edinerek, tecrübeler edinerek hem yaşam tecrübesi hem beraber yaşama tecrübesi hem de aynı zamanda diğer sorumlulukları çerçevesinde bu hayatını idame ettirmeye çalışırken, koşullara adapte olmaya çalışırken daha ileri bir seviyeye mi geldi? Doğrusunu isterseniz, bugün bu sorunun cevabı bilimsel açıdan da tartışma meselesidir. Çünkü şöyle bir gerçeklik var: Tarihte hastalığa en az yakalanan insanların modern tıbbın geliştiği ve sağlık koşullarının düzeldiği 19'uncu ve 20'nci yüzyıllara kadar olanlar olduğu bugünlerde söylenebiliyor, böyle bir iddia var ancak bugün yakalandığımız hastalıkların çoğu hayvanları evcilleştirdiğimizde ve dolayısıyla, onlarla daha yakın temasa geçtiğimizde ortaya çıkmaya başlamıştır. Hayvanlardan bize bu zamana kadar çok fazla sayıda hastalık geçti. Domuz ve ördekten grip, attan soğuk algınlığı, inekten çiçek hastalığı ve köpekten kızamığı aldık bizler. Süt ürünlerini tüketmeye başladığımızda ise en azından 30 yeni hastalıkla daha tanışmış olduğumuz gerçeği bilimsel verilerle sabittir. İşte bugün, 2019 yılının son döneminde bütün insanlığın karşısına yeni bir hastalık çıktı ve yine, bizim kültürümüzde olmayan, inancımızda olmayan bir beslenme sebebiyle bu hastalık ortaya çıktı. Çin'in Wuhan kentinde, elde var olan, en azından şimdilik kuvvetli olan bulgulara göre yarasadan kaynaklı bir virüsü insanoğlu almış oldu ve hâlâ bugün bu virüsle yaşayabilmenin, nasıl yaşayabileceğimizin ve nasıl hayatta kalabileceğimizin, bundan sonra da hayatımızı nasıl idame ettirebileceğimizin hep beraber arayışı içerisindeyiz. "Yeni normal" dediğimiz koşullar da zaten bunları doğuruyor. Bu alışkanlıkların bir kısmı şüphesiz ki geçici olacaktır. Hep beraber burada, dışarıda, her yerde şimdilik maske takıyoruz ama yeni normalin bize getireceği koşullar içerisinde bundan sonraki dönemde de hiç kuşku yok ki hem bireysel olarak hem toplumsal olarak başka şartlara adapte olma zorunluluğumuz da var.
Bakınız, bugünlerde insanlık sadece dünyayı imar faaliyetleriyle mesul değil, sadece bunlarla da meşgul olmuyor. 21'inci yüzyıl ve akabinde ilerleyen dönemlerde belki de yeni gezegenlerde yaşayabilmenin arayışı içerisinde olacağız. Pek çok ülke hem uzay sanayisini hem de uzay programını başlatmış durumda, ülkemiz de bunlar içerisinde olan bir ülke ve bu şartlarda da "Yeni dönemde aslında nasıl bir çağa giriyoruz?" sorusunu sorgulamamız önem arz ediyor. Baktığımızda, 21'inci yüzyılda, hatta şimdiden itibaren makinelerle beraber yaşayabileceğimiz ve beraber yaşayacağımız bir dönemin içerisindeyiz. Dahası, şunu ifade etmek lazım: Bugün insanoğlunun üstlenmiş olduğu bazı sorumlulukları ve insan gücüyle yapılan bazı işleri artık makineler yapmaya başlayacak. Bahsettiğimiz, bugünlerde konuşulan, üzerinde durulan sanayileşmeyle alakalı konulardan bir tanesi Endüstri 4.0. "Nasıl bir çağa giriyoruz?" sorusunu sorgularken aynı zamanda yapay zekâ teknolojisiyle de iç içe olduğumuz gerçeğini göz önünde bulundurmamız lazım. Artık, belki de bizim yerimize düşünüp karar verebilen makinelerle beraber aynı dönem içerisinde, aynı şartlar içerisinde yaşayabileceğimiz gerçeği de karşımızda var. Dolayısıyla, bu durum bizi daha az insan gücü ve daha fazla makine çağına doğru götürüyor görüntüsü vermektedir.
Elbette ki bütün bunlarla beraber bugün sadece bir pandemiyle karşı karşıya değiliz, aynı zamanda ciddi bir iklim sorunuyla karşı karşıyayız. Bakınız, içerisinde bulunduğumuz bu yıl içerisinde ülkemizdeki yağış rejimleri çok düşük seviyelerde ilerliyor. Su sorunu, sadece bizim meselemiz olmaktan çıktı, giderek temiz suya ulaşma meselesi bütün insanlığın ortak problemi hâline gelmeye başladı. İşte, bütün bunlar acaba ülkeleri küresel siyasette su ve temiz gıdaya, tüketilebilir gıdaya erişme noktasında daha agresif bir hâle getirecek mi ve yeni pazarlar bulma noktasında da ihtiyacı artıracak mı? Bütün bunlarla beraber, yine, içerisinde bulunduğumuz koşullar, çevresel şartlar, yaşamış olduğumuz bazı alışkanlıklarımızın değişmesi ne yazık ki insanların inancını sarsacak, toplumun vicdanından ve imanından kaynaklı ahlaki değerleri yozlaştırabilecek, maddiyata yönlendirecek, bireyselliği ve sınırsız özgürlüğü özendirebilecek bir süreci de bizlere işaret ediyor.
Dolayısıyla saygıdeğer milletvekilleri, bugün insanlığın önünde 4 esas tehdidin olduğunu ifade etmemiz lazım. Bunlardan bir tanesi, hiç şüphe yok ki inançlara yönelecek olan tehditlerdir. Bunun nasıl bir sonuç doğuracağı şu anda kestirilemiyor. İkincisi, yine, bireysel ve toplumsal yozlaşma sebebiyle ahlak düzeyinde ortaya çıkabilecek tahribatlardır. Bütün bunlarla beraber aşırıcı bazı yapılanmaların, örgütlerin hatta aşırıya çıkabilecek, aşırıya varabilecek tavırlarında, davranışlarında, politikalarında devletlerin olabileceği gerçeğini de göz ardı etmememiz lazım. Elbette pandemiyi konuşuyoruz, yaşamış olduğumuz süreçteyiz. İklim değişikliğinden bahsettik, makineleşme ve sanayileşme dedik; bütün bunlarla beraber açlığın da insanlığı tehdit ettiği gerçeğini yine ifade etmemiz lazım. Bakınız, bugün dünyada her 9 insandan 1'i açlıkla karşı karşıya, 821 milyon insan açlık pençesinde yaşıyor -bu çok önemli- 670 milyondan fazla yetişkin ve 140 milyon genç obezite sorunu yaşıyor. Yani belli ki küresel seviyede de bütün insanlar arasında da adaletsizliğin olduğu gerçeği karşımızda bulunuyor. Dolayısıyla, bizim, Milliyetçi Hareket Partisi olarak sürekli söylediğimiz konu: İnsanlığın huzurunun tesis edildiği bir küresel iklim mutlak surette, herkes için gerekliliktir. Bugünlerde ülkemizle alakalı da bu israfa dikkat çekmemiz lazım, bilhassa gıda israfında ki ülkemizde günlük israf edilen ekmek miktarı yaklaşık 5 milyon adettir. Üretilen sebze ve meyvelerimizin yüzde 50'si kayıp durumdadır. Hizmet sektöründe işletme başı olarak yılda 4,2 ton gıda, 2 bin litre içecek ise israf ediliyor. Yine her yıl 18,8 milyon ton gıda da çöpe gidiyor. Dolayısıyla, bu şartlar altında ben Tarım Bakanlığımıza da hassaten teşekkür etmek istiyorum çünkü Türkiye'de ilk kez kayıpların ve israfın önlenmesi için bir ulusal strateji belgesi ve eylem planı benimsenmiştir, bunu önemsiyoruz ama netice verecek sonuçların da doğmasını elbette ki arzu ediyoruz.
Saygıdeğer milletvekilleri, bütün bunlar çerçevesinde, önümüzdeki dönemde bizler açısından en büyük tehdit hiç kuşku yok ki millî kültürümüzün, dolayısıyla her birimizin yaşananlardan nasıl etkileneceğidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.
İSMAİL ÖZDEMİR (Devamla) - Bütün bunlara odaklanılması lazım ki bu sadece siyasi müesseselerin de meselesi değildir. Akademisyenler ve bilhassa toplum bilimcileri, ilahiyatçılar, bilim adamları, her alandaki bilim adamları bu gerçeğe kafa yormak durumdadır. Allah'a hamdolsun, devletimiz bu pandemi sürecinde çok isabetli tedbirler alarak her birimizin, vatandaşımızın sorun ve sıkıntı yaşamasının önüne geçebilmiştir. Dünyada pek çok ülke sağlık sistemini ayakta tutamazken, Türkiye sağlık sistemini ayakta tutmayı başarmış, bilhassa vatandaşına sağlamış olduğu sosyal imkânlarla da, yaşanan bu pandeminin yıkıcı etkilerinin atlatılmasını başarabilmiştir. İnşallah, 21'inci yüzyıl bizler için daha aydınlık olacaktır.
Türk devlet geleneği, Türk milleti var olduğu günden bu yana tek bir gerçeğe odaklanmıştı. Bakın, asırlar öncesinden Bilge Kağan ne diyordu? "Ötüken'i il tuttum, açları doyurdum, çıplakları giydirdim, yoksul milleti zengin kıldım, az milleti çoğalttım; artık kötülük yok. Ey Türk, üstte gök basmasa, altta yer delinmese, senin ilini ve töreni kim bozabilir?" demişti. (MHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Selamlayalım lütfen.
İSMAİL ÖZDEMİR (Devamla) - Ve hiç şüphe yok ki Bilge Kağan'dan asırlar sonra, Şeyh Edebali bir önceki devletimiz olan Osmanlı'nın kuruluşunda da aynı nasihati vermişti: "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın." Hamdolsun, bugün devletimiz bu kudretini, insanımızı yaşatmaya, milletimizi yaşatmaya var olan enerjisini vermiş ve inşallah, 21'inci yüzyılda, bu gerçekler ışığında, Türkiye Cumhuriyeti devleti daha güçlü var olma mücadelesiyle tüm insanlığa huzur getirebilecek bir anlayış ve iradeyle yoluna devam edecektir diyorum.
Bütçemizin hayırlara vesile olmasını temenni ediyor, Gazi Meclisimizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)