| Konu: | SOSYAL SİGORTALAR VE GENEL SAĞLIK SİGORTASI KANUNU İLE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI VE TEKLİFİ |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 50 |
| Tarih: | 09.01.2013 |
BDP GRUBU ADINA SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 370 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin birinci bölümü üzerine Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu kanun teklifi üzerine genel olarak gruplar ortaklaştı. Bu önemli bir konu ve bir an önce çıkartılması isteniyor ki gecenin bu saatinde mesai yapıyoruz. Dolayısıyla, kanun üzerinde genel bir değerlendirme yapmak üzere, aslında AKP Hükûmetinin genel olarak sağlık politikalarına, çalışma yaşamındaki politikalarına ilişkin bu kürsüde defalarca ifade ettiğimiz ama hâla AKP Hükûmetinin bir türlü vazgeçmediği neoliberal politikalara, özellikle işçiler, emekçiler üzerinde yarattığı sorunlara ilişkin birkaç şey ifade edeceğim.
Diğer bir konu, değerli arkadaşlar, bu yasa tasarısı düzenlenirken daha çok, işte, pratik sorunları, pratikte ortaya çıkan sorunları gidermek üzerine? Bu bile aslında yasaların bu Mecliste nasıl hazırlandığını çok net olarak gösteriyor. Bu bir eleştiri konusu çünkü bir kanun teklifi hazırlanırken, bir kanun maddesi görüşülürken bunun toplumsal yaşamda nasıl etkisi olacak, uygulamalarda ne tip sorunlarla karşılaşılacak? Bunun için illa pratikte uygulamaya gerek yok çünkü pratikte olan işçiler var, emekçiler var, meslek örgütleri var. Bu meslek örgütleriyle birlikte bütün bunlar değerlendirilip, aslında şimdi yapılması gerekeni daha önce yapsaydı Sayın Bakan, meslek örgütleriyle, bu alanda çalışanlarla yapmış olsaydı, belki de böyle bir yasaya gerek kalmayacaktı.
Bu çok ciddi bir sorun. Yani Türkiye'de yasalar düzenlenirken o alanda çalışan işçi, emekçi ya da kadınlar ya da gençler yani kimi ilgilendiriyorsa yasa tasarısı, buna ilişkin bir değerlendirme yapmak, onların görüşünü almak, yaşama değen noktadan bir düzenleme yapmak yerine, daha çok Hükûmetin ihtiyaçları ne, kâr-zarar tablosuna göre nereden daha çok kâr elde edilebilinir noktasında bir değerlendirme içerisine giriliyor. O yüzden de çok ciddi sorunlarla karşılaşıyoruz.
Değerli milletvekilleri, bu Hükûmetin genel olarak sosyal devlet anlayışı ya da sosyal güvenlik anlayışı problemli. Yani kendi yurttaşının yaşam hakkını, sağlık hakkını, barınma hakkını, eğitim hakkını güvence altına alamayan, bütün bunları bile "Nasıl buradan bir kâr elde edebilirim?" üzerinden yaklaşan bir yerden demokrasinin çıkması ya da sosyal bir devlet olgusunun olması mümkün değil. Bunlar çok ciddi sorunlar. AKP Hükûmeti neoliberal politikalar çerçevesinde, Avrupa Birliği sürecine de kendisi üzerinden Avrupa Birliğinin ortaya koyduğu normlar, ölçüler üzerinden bir yasa düzenliyor. Bu ciddi anlamda sorunlara neden oluyor çünkü bu yasalar yani AKP ya da buradan çıkan yasalar, toplumda çok ciddi sorunları beraberinde getiriyor.
Mesela, önümüzdeki dönem "taşeronlaşma yasası" diye ifade edilen yasa da bunlardan birisi yani Türkiye'de esnek çalışmayı artıracak, taşeronlaşmayı artıracak, diyelim ki güvencesiz işçiliği artıracak bir noktada bu çok ciddi bir sorun. İşte, daha dün Zonguldak'ta bir iş kazası, daha doğrusu iş cinayeti yaşandı; her gün iş cinayetleri yaşanıyor Tuzla'da, inşaat firmalarında, tersanelerde. Bütün bunlara baktığınızda, aslında bu kazaların neredeyse yüzde 90'ını bu taşeron firmalarda çalışan işçiler oluşturuyor. Bu çok ciddi bir sorun. Yani, böyle bir sorunumuz varken, taşeronlaşma gibi bir sorun varken, taşeron firmalarda çalışan işçilerin güvenlik sorunu, örgütlenme sorunu gibi sorunları varken biz önümüzdeki dönem yeni bir taşeronlaşmayla esnek çalışmayı ve güvencesiz çalışmayı devlet güvencesi altına almak gibi bir durumla karşı karşıya kalıyoruz. Bu çok ciddi anlamda tepkiye neden oluyor.
Şimdi, meslek örgütleri, sendikalar bu konuda itirazlarını ifade ediyor. Sayın Bakan acaba bu kanuna ilişkin bu meslek örgütlerinin ne kadar görüşlerini alacak? Ve bu taşeronlaşma yasası, diyelim ki, gerçekten oradaki işçilerin hak ve özgürlüklerini güvence altına alacak bir noktada düzenleyecek, ama yaklaşım bu olmadığı için daha çok her yeri taşeronlaştırma, işte, esnek çalıştırmayı geliştirme, ki bunu bir övünç kaynağı olarak görüyor bu Hükûmet. Esnek çalışma meselesini, güvencesiz çalışma meselesini esnek güvence olarak görüyor, çok ciddi bir sorun.
Yine, mesela, önümüzde gelecek olan yasalardan birisi YÖK yasa tasarısı. YÖK yasa tasarısı da yine böyle. Üniversiteleri neredeyse iş yerlerine dönüştüren, öğrencileri müşteri olarak gören -bir noktada- demokratik, bilimsel eğitimi ortadan kaldıracak bir yaklaşım içerisinde.
Bütün uygulamalara baktığınızda aslında burada çıkartılan yasalarda işçiler, emekçiler zarar görüyor. Aslında yararlandıkları bir durum yok. Ama burada çıkarırken süslü sözlerle bunun çok önemli yasalar olduğunu, işçilerin, emekçilerin hak ve özgürlüklerini düzenlediği gibi yaklaşımlar içerisinde olduğumuzu ifade ediyor. Bu tamamen toplumsal yaşam açısından, işçiler, emekçiler açısından kocaman bir yalan. Gerçek çünkü böyle değil. Gerçek daha çok hak gasbı, daha çok güvencesiz çalışma, daha çok işçi cinayetleri, daha çok patronun cebini koruyan bir noktada.
Değerli milletvekilleri, dünyada ekonomik kriz yaşandığını herkes biliyor. Her ne kadar Sayın Başbakan bu ülkeye teğet geçtiğini ifade etse de, belki patronlar açısından, Hükûmete yakın çevreler açısından teğet geçmiş olabilir ama işçiler ve emekçiler açısından teğet geçmediği, yaşamın tam da onları etkilediğini çok net görüyoruz. Yani, bugün ekonomik krizin yükünü AKP Hükûmeti yeniden emekçilerin sırtına yüklemek istemektedir.
Bakın, İstanbul'da Şişecam işçileri direniyor. Diyelim ki, buradaki milletvekilleri bu işçilerin direnişine ne kadar anlam veriyor? Şimdi, Şişecam İstanbul'daki fabrikasını kapatıp bunu Eskişehir'e taşıyacak ama işçilerini taşımıyor. İşçilerini taşımıyor ve sadece, başka alanlarda bunu da ifade ederken "Eskişehir'de yeni insanlara yeni iş olanakları tanıyacağız." diye, diğer insanlara, bu 200 işçiye yeni bir iş olanağı tanımıyor, bunların gelecekte nasıl bir yaşam içerisinde olacağını ifade etmiyor.
Biz bunu mesela TEKEL işçileri direnişinde de gördük, Şişecam işçileri direnişinde de bunu görüyoruz ama burada "Bu işçilerin sorunlarını nasıl çözebiliriz?" meselesini konuşmuyoruz. Önümüzdeki dönem bu tip şeyler artacak, fabrika işgalleri artacak; insanların, işçilerin iş yerini terk etmeme konusundaki ısrarı artacak. Acaba bu Hükûmet bunu görüyor mu, bunun tedbirini şimdiden alıyor mu? Aksine, AKP Hükûmeti, buradan bir şekilde, devletin bütün kurumlarını, hatta güvenlik güçlerini de işçilerin fabrikadan çıkması konusunda özel bir çaba içerisine almış durumda. Bütün bunlar ciddi sorunlar.
Diğer bir sorun alanı örgütlenme alanı. Biz buradan Sendikalar Yasası'nı geçirdik, "Örgütleniyoruz." diye ifade ettik, sözde. Oysa örgütlenmek çok ciddi bir problem. Eğer işçiler gerçekten sendikalarda örgütlenmek istiyorsa, örgütlü yapılarda kendisini ifade etmek istiyorsa ya iktidara yakın olan çevrede sendikal mücadele içerisinde yer alacak, o da Hükûmetin politikalarını eleştirme ya da bu yasalara karşı bir örgütlenme, itiraz etme hakkı yerine, mevcut olanı kabul etmek, "Evet, bu çok güzel." diye ifade eden? Ama bunun karşısında, toplumsal muhalefeti ifade edenlere karşı da devletin bütün baskı, zor araçları kullanılmak istenmektedir. İşte, önümüzdeki dönem temel yaşanacak sorunlardan birisi, aslında, daha çok, işçilerin, emekçilerin sokakta olduğu, direndiği, bugün bütün hak gasplarına yönelik plan ve projelere karşı daha çok sokakta olduğu bir dönem olacak.
Değerli milletvekilleri, bu şeyden en çok etkilenen yine kadınlar oluyor. Diyorum ki genel olarak işçilerin, AKP Hükûmetinin bu neoliberal politikaları çerçevesinde hak gasplarına yönelik uygulamalarından kadınlar 2 kat etkileniyor. Yine, esnek çalışma meselesinde kadınlar 2 kat etkileniyor. Önümüzdeki dönem kadınlar da özellikle bu çalışma yaşamına ilişkin konularda daha çok sokakta olacak, daha çok bu durumlara itiraz edecek.
Şimdi, biz buradan Hükûmeti uyarıyoruz. Bu itirazları, sokaktaki bu talepleri doğru değerlendirmek ve halkın taleplerini gerçekleştirmek, hem demokrasinin bir gereği hem de insanca yaşamın koşullarından birisidir. Sayın Bakana da buradan çağrımızdır: Lütfen, yasaları düzenlerken, özellikle çalışma yaşamına ilişkin yasalar düzenlenirken çalışma alanında örgütlü olan sivil toplum örgütleri, sendikalar, bireyler, bu konuda çalışma yapan akademisyenlerle ortak çalışma yürütünüz çünkü yaşamın nasıl olduğunu, işçiler üzerinde çıkartılan kanunun yerelde nasıl uygulandığını, pratikte ne tip sorunlarla karşılaşacağını en iyi onlar bilir. Yani biz yasa çıkartıp sonra pratikte direnişle karşılaştığımızda bütün bunları yeniden, yeni bir yasayla ortadan kaldırmak yerine baştan bu işi yapalım. İşçilerin, emekçilerin hak ve özgürlüklerini garanti altına alalım. Bu, demokrasinin de bir gereği, özgürlüklerin de bir gereği.
Eğer bir toplumda işçiler, emekçiler mutlu değilse -ki mutsuzluğun temel nedeni haklarını alamamasıdır, emeğin karşılığını alamamasıdır- eğer bizim şöyle bir yaklaşımımız varsa "Üreten kimse yöneten de o olacaksa" -ki bu burada gerçekleşmiyor- o zaman üretenler yönetimlerde yer almak, en azından bu yönetim kademelerine kendi sesini duyurmak durumundadır. Aksi takdirde, yaşanan kriz ve kaostan işçiler, emekçiler sorumlu olmayacaktır, bu yasaları çıkaranlar sorumlu olacaktır diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Tuncel.