| Konu: | Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 39 |
| Tarih: | 25.12.2020 |
TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken Hristiyan âleminin Noel Bayramı'nı, Süryanilerin Yaldo Bayramı'nı kutluyorum. Tüm halkların ve inançların, gerçekten bayram tadında bir bayram geçirmesini bizler bu coğrafyada çok özledik; bu dileklerimi bildirerek sözlerime başlamak isterim. (HDP sıralarından alkışlar)
Mali Eylem Görev Gücü 2019 değerlendirme raporunda kara para aklama, terörün finansmanının ve kitle imha silahlarının yayılmasının finansmanının önlenmesi konusunda çok eksik olduğunu belirtmiş Türkiye için ve demiş ki: "Türkiye bunları yerine getirmezse gri listeye girebilir." Sanıyorum ki bu yasanın bu şekilde alelacele, bütçeden hemen sonra getirilme sebebi biraz bu gri liste telaşına kapılmanın sonucudur.
Burada Rıza Sarraf'tan bahsetmek istiyorum. 17 Aralık 2013'ü sanırım herkes hatırlayacaktır, hafızlardan silinmeyen bir olay; Türkiye tarihinin en büyük yolsuzluk ve rüşvet sarmalının açığa çıktığı günler. Bu sarmalda da Rıza Sarraf başrol; etkili yardımcı oyuncularsa Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, İçişleri Bakanı Muammer Güler, Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış, Halk Bankası Genel Müdürü Süleyman Aslan. Rıza Sarraf ilk tutuklandığında Cumhurbaşkanı açıklama yapmıştı, hatırlar bütün kamuoyu ve sizler. Altın kaçakçılığı, altın ticareti oldu; bakanlara verilen rüşvet, hayırseverin yardımı oldu. Cumhurbaşkanı, yerli ve millî olan İranlı Rıza Sarraf'a böyle sahip çıktı.
Bu çarşamba günü de Cumhurbaşkanı yaptığı grup toplantısında şunu söyledi: "Muhalefeti yerli ve millî yapacağız." İranlı Rıza Sarraf'ı yerli ve millî gördüğü gibi. 17-25 Aralık yolsuzluklarının hesabını verememiş bir iktidar bana göre hiç kimseden hesap falan soramaz. Buradan bu konuşmaları söylediğimizde hemen "FETÖ, FETÖ, FETÖ" deyip duruyorsunuz. Gerçekten artık çok bayatladı bu nakarat, yenisini bulmanızı önermekteyiz.
Bir diğer konu ise Suriye Millî Ordusu, IŞİD, El Nusra ve türevi çetelere sunulan destek. Bu örgütlerden devşirilmiş savaşçıların Libya'ya gönderildiği, belgelenmiş durumda ve yine Türkiye finanse ediyor, bunu bu kürsülerden çok defa dile getirdik. Bunu nasıl anlatacaksınız? Anlatamazsınız. Şimdi konuştuğumuz bu kanun karşısında, iktidar değişince bu kanunla birlikte hesap vermesi gereken pozisyona sizler düşeceksiniz, bunu hatırlatmak isterim.
Karanlık işlerin açığa çıkmaması için tabii ki ülkede henüz tamamlanmamış olan ama tamamlamak için demokratik kitle örgütlerini, sivil toplum kuruluşlarını, muhalefeti iyice ezmeye çalışan yasayı da bu kitle imha silahlarının arkasına bir güzel saklayarak çıkarmaya çalışıyorsunuz. Çünkü az önce bahsettiğimiz -bu yargılanma süreci- gerek Türkiye'nin iç mahkemelerinde gerekse uluslararası mahkemelerde yargılanmadan kurtulmanızın tek yolu, hakikaten, faşist diktatörlüğünüzü ilan etmek, yıkılana kadar da bunu götürmek, zaten de şu an bunu yapmaya çalışıyorsunuz.
18'inci maddenin gerekçesinde deniyor ki: "5271 sayılı Kanunun 123'üncü maddesine yeni bir fıkra eklemek suretiyle, yürütülen soruşturma veya kovuşturmalar bakımından muhafaza altına alınan ya da elkonulan malvarlığı değerlerinin kıymetinin tespit edilmesi sağlanmaktadır." Buradaki hedef tam olarak nedir? Bu düzenlemeyle özellikle insan hakları, kadın hakları, çocuk ve ekoloji alanında çalışan sivil toplum örgütlerini, demokratik kitle örgütlerini felç etmek istiyorsunuz. Yani OHAL uygulamalarıyla yani 15 Temmuz askerî darbe girişiminden sonra yaratmış olduğunuz iklim yetmiyormuş gibi, o iklimi direkt yasalarla garanti altına almak istiyorsunuz ve elinizi bu manada rahatlatmak istiyorsunuz. İçişleri Bakanı bugün Süleyman Soylu'dur, yarın kim olur bilmeyiz, onun elini, valilerin, yani şu anda AKP il başkanı görevini yürüten valilerin elini güçlendirmek için yasalar çıkarıyorsunuz.
Türkiye'de darbeler tarihine baktığımız zaman, darbelerden sonra demokrasi güçlerinin kendilerini yeniden dirilttiğini önceki konuşmamda da ifade ettim; bu, çok önemlidir. Bakın, 1980 darbesinde askerî cunta rejimine karşı Türkiye'de demokrasi mücadelesi ortadan kalkmadı, devam etti. Türkiye'de demokrasi mücadelesi geleneği var ve bu gelenek kesinlikle kazanacaktır; bu, böyle biline. (HDP sıralarından alkışlar)