| Konu: | Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 40 |
| Tarih: | 26.12.2020 |
MHP GRUBU ADINA SERMET ATAY (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 247 sıra sayılı Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun Teklifi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubum adına konuşmak üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Dünyada kitle imha silahları, nükleer, kimyasal ve biyolojik silahlar olarak nitelendirilmiş, bu silahların kullanılması birçok can ve mal kaybına neden olmuş, çevre ve sağlık sorununa yol açmıştır. Bahse konu silahların kullanılmasını önlemek için öncelikle finansal altyapıyı ortadan kaldırmak gerekmektedir. Bu da ancak ulusal ve uluslararası seviyede bir mücadeleyle mümkündür.
Önleyici tedbirler dışında, bu faaliyetlerle bağlantısı olan kişi, kuruluş ve organizasyonların finansman, ekipman, malzeme, teçhizat ve teknolojiden mahrum bırakılmaları diğer tedbirlere nazaran çok daha etkili olacaktır.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından alınan ve uyulması zorunlu kararlar ile Mali Eylem Görev Gücü tarafından alınan tavsiye ve kısa vadeli hedefler, önleyici tedbirler bağlamında uluslararası yol gösterici nitelik taşımaktadır.
Ülkemizde de kitle imha silahlarıyla mücadele kapsamında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarına dayanılarak çeşitli başbakanlık genelgesi ve bakanlar kurulu kararları çıkarılmış olup, bu kararlarla kitle imha silahlarının yayılmasının finansmanıyla mücadelede uluslararası iş birliğini, cezai yaptırımları ve koordinasyonları içerecek şekilde mevzuat belirlenmesi zorunlu olmuştur.
Görüştüğümüz kanun teklifi, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin kararlarına uyum sağlanması amacıyla Meclis gündemine alınmıştır. Devletimiz uzun yıllardır farklı terör örgütleri ile terörizmin farklı biçimleriyle mücadele etmektedir. Bu mücadeleden çıkarılan sonuç, uluslararası iş birliğinin geliştirilerek terörizmin finansmanıyla mücadele edilmezse kesin bir netice elde edilemeyeceğidir.
Devletimizin taraf olduğu 1999 tarihli Birleşmiş Milletler Terörizm Finansmanının Önlenmesine Dair Sözleşme'nin uygulanması ve sözleşmeye uyum sağlanması ile Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 2267 ve 1373 sayılı Karar'daki yükümlülüklerin yerine getirilmesi amacıyla 6415 sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun kabul edilmiş ve ülkemizde etkin bir şekilde uygulanmıştır.
Önümüzdeki kanun teklifi, suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerini aklama, terörizm finansmanıyla mücadele kabiliyetini artırmak ve adli araçların etkin bir şekilde kullanımı amacıyla, 6415 sayılı Kanun başta olmak üzere, 2860 sayılı Yardım Toplama Kanunu, 5253 sayılı Dernekler Kanunu, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu, 5549 sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu ve 6415 sayılı Terörizm Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun'da değişiklikleri içermektedir.
Yasa teklifinin 20'nci maddesinde, 5549 sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun'un 2'nci maddesinde değişiklik yapılarak "yükümlü" tanımının kapsamına serbest avukatlar da dâhil edilmiştir. Bilindiği üzere, uygulamada birçok şirket vekâletle avukatlar tarafından kurulabilmekte, gerçek şirket sahipleri bir nevi kendilerini gizlemektedir. Bu da uygulamada çeşitli kişiler ve kurumlar tarafından kötüye kullanılabilmekte, avukatlar bir nevi bu kişilere paravan yapılmaktadır. Yapılan bu değişiklikle, serbest avukatların savunma haklarına halel getirilmeksizin, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 35'inci madde ikinci fıkrası kapsamında, sadece taşınmaz alım satımı, şirket, vakıf ve dernek kurulması, idaresi ve devredilmesi gibi işlerle sınırlı olmak üzere, noterler dâhil diğer yükümlülerin tabi olduğu ve 5549 sayılı Kanun ve bu kanuna dayanılarak çıkarılan ikincil düzenlemelerde belirtilen kimlik tespiti, gerçek faydalanıcının tanınması, müşterinin durumunun ve işlemlerin izlenmesi, müşterinin tanınmasına ilişkin yükümlülükleri, müşteri işlem bildirimi, bilgi ve belge verme, muhafaza ve ibraz yükümlülüklerini yerine getirmeleri öngörülmüştür.
21'inci maddede yapılan düzenlemeyle, 5549 sayılı Kanun'un 3'üncü maddesinde yapılan düzenlemeyle "kimlik tespiti" ibaresi "müşterinin tanınması" ibaresiyle değiştirilmektedir. Bu değişiklikle, yükümlülerin kendileri nezdinde yapılan veya aracılık ettikleri işlemlerde, işlem yapılmadan önce, işlem yapanlar ile nam veya hesaplarına işlem yapılanların kimliklerini tespit etmek, kimlik tespit edilirken alınan bilgilerin teyidine esas belgelerin gerçekliğini kontrol etmek, karmaşık ve olağan dışı büyüklükteki işlemler ile görünürde makul, hukuki ve ekonomik amacı bulunmayan işlemlere özel dikkat göstermek, müşterileri tarafından gerçekleştirilen işlemlerin müşterinin mali durumuyla uyumlu olup olmadığını izlemek ve müşterinin tanınmasına ilişkin gerekli tedbirleri almaları sağlanmaktadır.
22'nci maddede yapılan değişiklikle 5549 sayılı Kanun'un 5'inci maddesinde ikinci fıkrasında tanımlanan finansal grup düzenlemesine bağlı olarak yükümlülerin finansal grup seviyesinde uyum programı oluşturmaları ve uyum programının etkili bir şekilde uygulanması öngörülmektedir.
Madde 23'te yapılan yeni düzenlemeyleyse suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerinin aklanması ve terörizmin finansmanı suçlarıyla mücadele kapsamında getirilen yükümlülüklerin ihlal edilmesi durumunda daha etkili, caydırıcı cezaların verilmesi ve yaptırımların uygulanması sağlanmaktadır.
24'üncü maddede yapılan değişiklikle 5549 sayılı Kanun'un 17'nci maddesinin ikinci fıkrasında değişiklik yapılması ve maddeye yeni bir fıkra eklenmesi suretiyle suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerini aklama ve terörizmin finansmanı suçlarında cumhuriyet savcısının suça ilişkin yapacağı hukuki işlem ve kararlara açıklık getirilmiştir.
25'inci maddesinde yapılan değişiklikleyse 5549 sayılı Kanun'un 19/A maddesine yeni bir fıkra eklenerek ilgili bakanın bu yetkiyi devredebileceği ve askıya alınan veya gerçekleşmesine izin verilmeyen işlemleri gerçekleştirenlere idari para cezası verileceği ve idari para cezasının 50 bin TL'den aşağı olmayacağı belirtilmiştir.
Yasa teklifinin 26'ncı maddesinde Türk Ticaret Kanunu'nun 64'üncü maddesinin (4)'üncü fıkrasına hüküm eklenerek, ihtiyari olarak tutulan pay defteri, şirketin muhasebesiyle ilgili defterler elektronik ortamda tutulabilmekteyken yapılan yeni düzenlemeyle pay defterinin kaybolması, mükerrer pay defteri tutulması gibi sorunların önüne geçmek, hisse devirlerini kayıt altına alarak ortaklık haklarının korunması, şirketler topluluğunda hâkim ve bağlı ortakların kolay tespitinin sağlanması, gerçek ortaklık yapısının sağlıklı bir şekilde ortaya konulması amacıyla Ticaret Bakanlığına pay defterinin elektronik ortamda tutulmasını zorunlu kılma yetkisi verilmektedir. Ayrıca, yönetim kurulu karar defteri, genel kurul müzakere defterinin kaybolması durumundan yaşanan mağduriyetlerin önlenebilmesi, uygulamada çift defter tutulmasının da önlenmesi amacıyla bu defterlerin de elektronik ortamda tutulmasının zorunlu kılınması amacıyla Ticaret Bakanlığına bu hususta yetki verilmiştir.
Uygulamada paydaşların borçlu olması hâlinde yapılacak icra takiplerinde borçlu ortağın şirket payının haczinin icrası ayrı bir sorun teşkil etmektedir. Bu sorunun ana kaynağı, şirket payı hacizlerinin ticaret siciline bildirilmesi yeterli kabul edilmiyor olmasıdır. Yeni düzenlemeyle pay hacizlerinin pay defterine işlenmiş olması zorunlu hâle getirilmiştir. Yapılan değişiklikle, Ticaret Bakanlığı tarafından pay defterinin elektronik ortamda tutulmasının zorunlu olması hâlinde, pay defterinin kötü niyetli olarak gizlenebilmesi ihtimali ortadan kaldırılmış olacaktır.
Teklifin 26'ncı maddesiyle, Türk Ticaret Kanunu'nun 64'üncü maddesinde belirtilen yönetim kurulu karar defterinin elektronik ortamda tutulmasının zorunlu kılınması faydalı bir değişiklik olacaktır. Zira uygulamada yönetim kurulu karar defterlerinde çoğunlukla elden imzalı bir şekilde karar alınıp bu kararların geçmiş tarihli olarak alınabildiği avukatlar tarafından bilinmektedir. Uygulamadaki bu durum sebebiyle şirketler çoğu zaman ihtiyaçlarına uygun, geçmiş tarihli karar almakta, şirketin yönetim faaliyetlerinde muvazaa yaratılmaktadır.
Yönetim kurulu karar defterinin elektronik ortamda tutulmasının zorunlu olması hâlinde, şirketler, zorunlu olarak yönetimsel kararları vaktinde ve gerçeğe uygun olarak almak zorunda kalacaktır. Bunun yanında, mahkeme kararıyla azlık hakkının kullanılması hâlinde ticaret sicil müdürleri karar defterinin ibrazını istemektedir. Yönetim kurulu karar defterine sahip olmayan azlık hakkı sahibi paydaşlar bu sebeple Türk Ticaret Kanunu'nda düzenlenen azlık hakkını kullanamamaktadır.
Yapılan değişiklikle, şirkette hâkim ortak olan, dolaylı olarak yönetim kurulu karar defterini elinde bulunduran paydaşların da bu durumu kötüye kullanması engellenmiş olacaktır. Zira karar defterinin elektronik ortamda tutulmasıyla hâkim pay sahibi paydaş, defter üzerinde kötü niyetli olarak fiziki hâkimiyet sağlayamayacaktır. Bu değişiklik sonucu, olması gerektiği gibi, yönetim kurulu karar defterine sadece şirket tüzel kişiliği hâkim olacaktır.
Yasa teklifinin 27'nci, 28'inci, 29'uncu, 30'uncu ve 31'inci maddelerinde hamiline yazılı pay senetlerindeki pay sahipliği ispat yöntemi değiştirilmektedir. Hamiline yazılı pay senetlerinde, hamiline yazılı bu senedi elinde bulunduran kişi payın sahibi olarak kabul edilmektedir.
Kıymetli evrak hukuku bakımından hamiline yazılı senedi elinde bulunduran kişinin senette yansıtılan hakka sahip olması asıl olandır. Ancak uygulamada hamiline yazılı paya sahip olan anonim şirketlerin çoğalması, hukuki işlemlerde, şirket paydaşlarının bilinmemesi sebebiyle bazı sorunlara yol açmaktadır. Yapılan değişiklikle kıymetli evrak düzenine uygun olarak hamiline yazılı pay senetlerinin tedavülünde herhangi bir kısmında kısıtlama yaratılmamaktadır. Yapılan değişiklikle sadece pay sahiplerini tespiti kolaylaştırılmakta, kıymetli evrak niteliğinde hamiline yazılı pay senedinin teşhisi kolay hâle gelmektedir. Uygulamada hamiline yazılı pay senetlerine sahip olanların paydan kaynaklı yönetim ve mal varlığı haklarını ne şekilde, ne zaman kullanabileceği açısından sorun yaratmaktadır. Merkezi Kayıt Kuruluşuna yapılacak bildirimle yönetim ve mal varlığı haklarının kimin tarafına kullanabileceği tartışması da giderilmiş olacaktır. Değişiklik sonucu, hem şirket yönetiminin yönetimsel faaliyetlerini yapacağı bildirimlerde hem de cezai, hukuki sorumluluk getiren hâllerde şirket paydaşının kim olduğunun tespiti kolaylaşacaktır. Dolayısıyla hukuki güvenliğin sağlanması açısından hamiline yazılı pay senetlerinde yapılan bu değişiklik yerindedir.
Teklifin 32'nci maddesiyle bildirim yükümlülüğüne uymayanlara cezai müeyyide getirilmesi yerinde olmuştur.
İlgili kanunu destekliyoruz. İlgili kanunun devletimize, milletimize hayırlı olmasını diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)