GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:42
Tarih:27.01.2021

CHP GRUBU ADINA AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Değerli milletvekilleri, 229 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin birinci bölümü hakkında söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlarım.

Söz konusu teklifle, 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu'nda birtakım değişiklikler yapılacak. Bu kanun teklifiyle, teknopark yönetici firmalarına bölge dışında da kuluçka merkezi açabilme imkânı verilecek ve burada faaliyet gösteren girişimcilerin de destek, teşvik ve muafiyetlerden faydalanması sağlanacak. İş yeri açma ve çalıştırma ruhsatları Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından verilebilecek ve teknoparklarda faaliyet gösteren firmaların kazançları üzerinden alınan gelir ve kurumlar vergisi istisnası beş yıl daha uzatılacak. Ayrıca, AR-GE, yenilik, tasarım faaliyetlerindeki yerindelik denetimini mevcut durumda Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı yürütürken teklifle, şayet Bakanlık isterse, uygun görürse bu denetimi teknoparkın yönetici şirketlerinin yapmasına da imkân sağlanacak.

Değerli milletvekilleri, konumuz teknoloji geliştirme bölgeleri, daha bilinen ismiyle teknoparklar. Ülkemizde, diğer hatiplerin de bahsettiği gibi, 85 teknopark kurulmuş ve bunlardan 70 tanesi aktif durumda. Bu teknoparklarda 5.900 firma AR-GE çalışması yapmakta ve bu firmalar yaklaşık 60 bin personeli istihdam etmekte. 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu'na göre, teknoparkların amacı; üniversiteler ile üretim sektörünün iş birliğini sağlamak, ülke sanayisinin uluslararası rekabet gücünü artırmak, ihracata yönelik teknolojik bilgi ve yüksek teknoloji üretimi yapmak. Burada altı çizilmesi gereken bazı anahtar kelimeler var. Nedir bunlar: Üniversite, uluslararası rekabet, ihracat, yüksek teknoloji, bilgi üretmek ve AR-GE. Burada bence irdelememiz gereken konu "Sayısı 85'e çıkan teknoparklarımız amaca hizmet edebiliyor mu? Sayı artmış ancak bu kurumlarımız yeterince işlevsel mi?"

Anahtar kelimelerden bir tanesi "ihracat", diğeri de "yüksek teknoloji"ydi. Şimdi, ihracatımızdaki yüksek teknolojili ürünlerin oranına bir bakalım: 2020 yılı Ocak-Ağustos döneminde ihracatımızdaki yüksek teknolojili ürün oranı yüzde 3,4; bir önceki dönem yüzde 3,3'müş. Hedefimiz ne? Hedefimiz bu oranı yüzde 5'e çıkarmak. Bu hedef yıllardan beri yerinde duruyor ancak oran bir türlü kıpırdamıyor. 2000'li yılların başında yüksek teknolojili ürünlerin ihracattaki payının yüzde 6,73 olduğunu düşünürsek gerilediğimizi de görmekteyiz.

Bir diğer anahtar kelime "AR-GE." AR-GE harcamaları ilk kez bu sene millî gelirin yüzde 1'inin üzerine çıktı. İsrail'de bu oran yüzde 4,9; Güney Kore'de yüzde 4,5; OECD ortalaması ise yüzde 2,4; bizim hedefimizse hiç değişmiyor, yüzde 2. Hedefimiz yıllardır değişmiyorsa bu bize yerimizde saydığımızı göstermektedir. Avrupa Yenilik Skor Endeksi'ne bakıyoruz çünkü önemli bir endeks, karne notumuz ne yazık ki orta.

"Uluslararası rekabet" kavramından bahsetmiştim, bu konuda da geliştirilmiş birtakım endeksler var. Dünya Bankasının çalışmasına göre 2012 yılında 140 ülke arasında 43'üncü sıradaymışız, 2018 yılında 144 ülke arasında 61'inci sıraya düşmüşüz. Alt başlıklarda durum daha da kötü, "Makroekonomik İstikrar" başlığında 144 ülke arasında 116'ncı sıradayız, "Emek Piyasaları" başlığındaysa yerimiz ne yazık ki 111'incilik. Küresel İnovasyon Endeksi'nde de benzer durum var; 2016 yılında 42'nci olan Türkiye 2020 yılında 51'inci sıraya düşmüş durumda.

Değerli milletvekilleri, sizlere ülkemizin rekabet, yenilik, inovasyon, yüksek teknolojili ürün üretme kabiliyeti konularında an itibarıyla dünyadaki yerinin ne olduğunu anlatmaya çalıştım. Gördüğünüz gibi durum pek iç açıcı değil. Konumuz teknoparklar. Dünyada bine yakın teknopark var ve bunların 85 tanesi yani dünyadaki teknoparkların kabaca yüzde 9'u ülkemizde yer almakta. Belki de dünyada en fazla teknoparka sahip olan ülke konumundayız şu anda. Peki, bu kadar çok teknoloji merkezine sahip ülkemiz neden dünyayla rekabet edemiyor? Rekabet gücümüz, inovasyon yeteneğimiz neden günden güne erimekte? AR-GE harcamalarını artırıyoruz, yeni teknoparklar, kuluçka merkezleri kuruyoruz; teşvikler, istisnalar, vergi avantajları sağlıyoruz -ki bu teklifte de amaçlanan bu-ancak yüksek teknolojili ürün üretemiyoruz. Sizce bu durumda bir çelişki yok mu? Teknoloji geliştirme bölgeleri sayısını, kuluçka merkezi sayısını artıralım; teknoloji firmalarına teşvikler, istisnalar tanıyalım ama bu çelişkiyi de görelim ve kabul edelim. Bir şeyi veyahut da bir şeyleri yanlış yaptığımızın farkına varalım.

Nerede yanlış yapıyoruz peki, sorun ne? Değerli milletvekilleri, teknoparkları "bilginin ticarileştiği yer" diye tarif etmekteler. Belki de en kısa tanımı bu. Yani öncelikle bilgi üretmeliyiz. Peki, bilgi nerede üretilecek? Bilgi tabii ki üniversitelerde, okullarda üretilecek. Zaten teknoparkların olmazsa olmazı üniversiteler. Teknoloji geliştirme bölgelerinin amacı da bu zaten yani bilgi üretecek üniversiteler ile sanayiyi bir araya getirmek. O hâlde kendimize şu soruları soralım: Üniversitelerimiz bilgi üretebiliyor mu? Üniversitelerimiz özgür mü? Üniversitelerimiz özerk mi? Üniversite yönetimleri ehil ellerde mi? Mesela atamalarda liyakat gözetiliyor mu? Üniversite öğrencileri mutlu mu? Akademisyenlerimiz mutlu mu, özgür mü? Ülkemizin en önemli eğitim kurumlarından, bilim yuvalarından birinde, mesela Boğaziçi Üniversitesinde okuyan öğrencilerimiz mutlu mudur sizce? Boğaziçi Üniversitesindeki bilim insanları kendilerini özgür hissediyorlar mıdır? Sorunun yanıtı esasında bu resimde. Bu fotoğraf, değerli milletvekilleri, bu Meclis çatısı altında bulunan hepimizin, en başta da iktidar milletvekillerinin utanç duyması gereken bir fotoğraf. Bu fotoğraf dünyaya rezil olduğumuzun resmidir. Üniversite kapısına kelepçe vurulan bir ülkede bilim olur mu? Böyle bir ülke bilgi üretebilir mi?

Alın size başka bir vesika, bir gazete haberi; başlık "Yönetim Şekli Nepotizm." Haberde "Yalnızca üniversitelerde ve yalnızca son bir haftada ifşa olan akraba kayırmacılığı skandalları ülkenin geleceğini tehdit eden problemin ulaştığı boyutları göstermektedir." denmekte ve her hafta ve bir haftada üniversitelerde yaşanan skandalları yan yana vermiş. Neymiş bunlar? Dicle Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı, üniversitenin diyetisyen kadrosuna daha yüksek puanlı adaylar olmasına rağmen kızını atamış. Batman Üniversitesi Rektörü oğlunu ve eşini öğretim görevlisi olarak kendi üniversitesine atamış. Bakın, burası çok ilginç, Karadeniz Teknik Üniversitesi Rektörü üç kızını, yetmemiş bir damadını üniversiteye araştırma görevlisi olarak atamış, rektörün yeğeni ise Tıp Fakültesinde görevli. Skandal açığa çıkınca görevden alınan Pamukkale Üniversitesi eski Rektörü Hüseyin Bağ ise eşi için adrese teslim iş ilanı vermiş. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi eski Rektörünün eşi Sağlık Kültür Dairesine memur olarak atanmış. Bir başka gazete haberi: Habere göre Gaziantep Üniversitesinde yöneticilerin eşleri de öğretim görevlisi olarak çalışmakta. Bir başka gazete haberi: Cumhuriyet'in manşeti "Üniversiteler aile şirketi hâline gelmiş." Haberde "Üniversiteler aile ve akraba topluluğuna dönüştü. Bu yapılanmada eğitim, bilim, teknoloji olmaz, akademi çoraklaşıyor." denilmekte.

En son bir ilan var, bir ölüm ilanı, belki de en çarpıcı olanı bu, Gaziantep Üniversitesi internet sitesinde yayınlanmış. Okuyorum: "Üniversitemiz Makine Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Nihat Yıldırım'ın kayınpederi, Havacılık ve Uzay Bilimleri Sekreteri Ayfer Yıldırım'ın babası -buradan Nihat Bey ile Ayfer Hanım'ın evli olduğunu görüyoruz- Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu Öğretim Görevlisi Aykut Direzinci'nin dedesi, Özel Kalem Aysun Şahan'ın dedesi vefat etmiştir." diyor. Allah rahmet eylesin diyoruz biz de kendisine. Bu ölüm ilanı esasında üniversitelerin içinde bulunduğu durumu, içler acısı durumu gözler önüne sermekte.

Değerli milletvekilleri, üniversitelerimizin durumu bu. Üniversitelerinde nepotizmin olduğu, kayırmacılığın olduğu bir ülkede ne yazık ki bilim yeşermez, bilim olmaz. Osmanlı yüz yıllarca üretmedi, Sanayi Devrimi'ni kaçırdı. Neden? Beşik uleması gibi bir uygulamanın olduğu yani âlimin beşikteki bebesinin de âlim kabul edildiği, kayırmacılığın olduğu bir devlet ayakta durabilir miydi? Duramadı. Bilimin olmadığı bir ülkede istediğiniz kadar teknopark inşa edin, teşvik verin, vergi istisnası sağlayın, amacımıza ulaşamayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.

AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Devamla) - O hâlde bir soru sormamız lazım kendimize. Bu korkunç tablonun, bu yozlaşmanın sorumlusu kim? Biz nasıl bu hâle geldik? Sahi, kim atadı bu rektörleri? Boğaziçi Üniversitesinin kapısına kim kelepçe vurdurdu? Bütçe görüşmelerinde sevgili hatibimiz Tuncay Özkan çürümeden bahsetmişti, hoşuma gitmişti, durumu da özetliyordu esasında ve "Çürüyen her şey düşer." diyerek de bir hakikatin altını çizmişti. Evet, değerli milletvekilleri, ne yazık ki çürüyoruz ve çürüyen her şey de düşer. Bu vesileyle Boğaziçi Üniversitesinde direnen öğrenci ve akademisyenleri selamlıyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)