GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:42
Tarih:27.01.2021

MAHMUT CELADET GAYDALI (Bitlis) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; partim ve grubum adına, görüşülmekte olan 229 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 1'inci maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Sözlerime başlamadan önce, siyasi erklerin yargı üzerindeki baskısı sonucu haksız ve hukuksuz bir biçimde cezaevinde tutulan tüm siyasi tutukluları ve kamuoyunu saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, maddeyle teknik bir düzenleme yapılmaktadır. Dolayısıyla, burada tartışılması gereken asıl husus "teknopark" ya da "teknokent" olarak anılan bu sistemdir. Teknokentler, üniversitelerin teknik bilgisi ile sermayeyi bir araya getirip teknoloji üretmek, teknik bilgi geliştirmek amacıyla kurulan alanlardır. Evet, proje olarak kulağa hoş geliyor, teknolojinin ihtiyaç duyduğu en önemli etkenlerden biri olan sermaye ile üniversiteleri bir araya getirmesi hem akademik çalışmalar hem de bilginin işlenmesi açısından ciddi olarak nitelikli duruyor. Bu çerçevede yatırımlar yapıldı, binalar inşa edildi; peki, bunların hangisinde katma değer üreten ve Türkiye'ye büyük katkı sağlayan bir gelişme sağlandı?

Bu alanlar, aynı zamanda, ciddi emek sömürülerine de sebep olmaktadır. Akademisyenlerin ve öğrencilerin gerek çalışma saatleri gerekse aldıkları ücretler bakımından, katkı oranında esnek bir istihdam sistemine tabidir. Teknokentlerde küresel ve ulusal ölçekte büyük firmalar bulunsa da ağırlıkla "spin-off" veya "start-up" olarak tabir edilen küçük, KOBİ ölçeğinde firmalar faaliyet göstermektedir. Bu tarz küçük ölçekli firmalarda çalışan personel sayısı oldukça az, çalışanların işte kalma süreleri düşüktür. Bu tarz küçük işletmelerde genellikle firma sahipleri aynı zamanda firmanın yönetici pozisyonunda olduğu için, yetişmiş bir teknik personelin firmada yükselme olanağı yok denecek kadar azdır. AR-GE çalışmaları için sağlanan proje destekleri ticarileşebilme potansiyeli olan ürüne dönüktür. TÜBİTAK'ın ARDEB desteği dışında tüm proje desteklerinde piyasanın gereksinimlerini karşılayacak kriterler üzerine kaynak sağlanmaktadır fakat fikir aşamasında olan projeler destek bulamamaktadır. KOBİ ölçekli firmaların hazırladıkları projeleri destek olmadan, öz kaynaklarıyla hayata geçirmeleri gerekmektedir. Bu da bu tarz küçük ölçekli işletmeler açısından ekonomik boyutuyla mümkün olmamaktadır.

Yine, proje destekleri firmanın büyüklüğüyle doğrudan orantılı bir durumdadır yani KOBİ ölçeğinde bir firmanın büyük bir projeyi hayata geçirebilmesi mümkün değildir. Büyük ölçekli projeye destek için temel şart, ya büyük bir firma olacaksın ya yabancı ya da yabancı ortaklı olacaksın. Bu alanlarda, özellikle destekleme, mühendislik, biyoteknoloji gibi alanlarda gerçekleşmektedir.

Üniversitelerin sermayenin bir parçası hâline getirilmesi, üretilen bilginin bir kamusal yarardan ziyade bilginin sermaye gibi bir meta hâline gelmesine sebebiyet vermektedir. Üniversiteler, bilim ve teknolojinin yuvasıdır; sermaye ve çıkarlarının doğrultusunda şekillenmez, tam tersine kamusal yararı gözetir ve çalışmalarını bu doğrultuda yapar. Aksi takdirde bu alanlar bilim ve teknolojiye göre değil, sermaye gruplarının çıkarlarına göre şekillenir. Üniversiteye bakış aslında bir vizyon meselesidir. Kimi, üniversiteye ilim, irfan yuvası gözüyle bakar; kimi, üniversiteye ucuz işçilik gözüyle bakar fakat sizin üniversiteye bakışınız bu ikisinden de farklı. Üniversiteye bakışınızı özetleyen en önemli iki göstergeden birincisi, Ankara Üniversitesinin akademisyenlerinin cübbelerini polis postallarına ezdirmeniz; ikincisi de Boğaziçi Üniversitesinin kapısına polisin kelepçe takmasıdır. Üniversiteler size göre, özgün bilginin üretim alanı değil, kontrol edilmesi gereken birer alandır ve bu alanlarda liyakat değil, riayet esas alınmaktadır. Size göre, savaş çığırtkanlığı karşısında "Savaşa hayır." diyen akademisyen kötü, üniversiteleri "fuhuş yuvası" olarak nitelendiren akademisyen iyi olmaktadır.

Son olarak, Boğaziçi Üniversitesi Rektörünün yerinde olsam bir dakika bile o koltukta durmazdım. Rektör olmak bir yazıyla atanmak değildir; gerçek bir rektör, arkasına polisi ve iktidar gücünü alan değil, arkasına öğrencisini ve akademisyenini alarak takım ruhuyla çalışmasını bilen bir anlayıştadır.

Dünya artık bir teknolojik yarışta ve bu yarışın ilk basamağı da eğitimdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.

MAHMUT CELADET GAYDALI (Devamla) - Bu basamağa sağlam basamazsanız daha yukarı çıkma şansınız yoktur. Yarış kayığındaki yarışçılar ritim davulcusunu sever, inanırsa azimle asıldıkları küreklerle yarışı kazanabilirler ama siz, yarışçıları Orta Çağ zihniyetiyle kürek mahkûmu olarak görür, başlarına kamçılı birini koyarsanız, bırakın yarış kazanmayı kayığı hareket bile ettiremezsiniz.

Atanma yasal olabilir ama şunu da unutmamak gerekir: Hitler'in de bütün yaptıkları yasaldı çünkü yasaları kendisi yapıyordu.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)