GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti ile Filistin Ulusal Yönetimi Adına Filistin Kurtuluş Örgütü Arasında Geçici Serbest Ticaret Anlaşması ile Kurulan Ortak Komite'nin; Temel Tarım Ürünleri ve İşlenmiş Tarım Ürünleri ile Balıkçılık Ürünlerinde Taviz Değişimine Dair Protokol I'e Ait Tablo I'in Tadili Hakkında 1/2020 Sayılı Kararı ile Geçici Serbest Ticaret Anlaşması'nın "Menşeli Ürünler" Kavramının Tanımı ve İdari İş Birliği Yöntemlerine İlişkin Protokol II'sinin Tadili Hakkında 2/2020 Sayılı Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna ve Anlaşmanın Protokoller ve Eklerine İlişkin Değişikliklerin Cumhurbaşkanınca Doğrudan Onaylanmasına Dair Yetki Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:43
Tarih:28.01.2021

HDP GRUBU ADINA TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gecenin bu saatinde 4 uluslararası sözleşmeyi şu an konuşuyoruz ve bu sözleşmelerin de önemli bir bölümü şüphesiz ki "evet" oyu kullanabileceğimiz sözleşmelerdir. Sadece bu 4 sözleşme için değil, bugüne kadar, özellikle bu Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi adı verilen sistemle birlikte Meclis bütün yetkilerini Cumhurbaşkanına devrettiği için biz şerhlerimizi bu maddelerde de bu anlaşmalarda da bildiriyoruz. Bugün Cumhurbaşkanlığının bu sözleşmelerde bütün değişiklikleri yapma yetkisi devredilmiş oluyor. Bu da demektir ki Meclis denge ve denetleme görevini tamamen bir insana, tek bir adama devretmiş oluyor. Bu sebeple de buna itirazımız var.

Evet, Filistin anlaşması var ve Filistin'le bir ticari anlaşma. Tabii ki özellikle Filistin halkının her türlü konuda yanında olduğumuzu parti olarak buradan bir kere daha ifade etmek istiyorum. Filistin toprakları işgal altında, Filistin mazlum bir halktır. Filistin'de El Nakba'yı nasıl Filistin halkı, Araplar unutmadıysa bu ülkede, bu bölgede yaşayan bütün halklar asla unutmaz, unutamaz ve özellikle Trump'ın damadı Kushner'in mimarı olduğu yüzyılın barış anlaşmasıyla ilgili, özellikle bu süreçte mutlaka bu konuyla ilgili geri adım atmaları hususunda Türkiye'nin de üzerine düşen görevi yerine getirmesi gerekiyor fakat AKP iktidarının bugüne kadarki tarihine baktığımızda, Marmara gemisiyle ilgili yaşanan sürece baktığımızda, "one minute" siyasetine baktığımızda; Türkiye, işgalci siyonizme bir tavır koymayacağını geliştirdiği ticari anlaşmalarla da ortaya koymuş durumdadır.

Bölgede Filistin ve Kürt halkının kaderi birbirine o kadar benziyor ki iki halkın ciddi ciddi kanayan yaraları var. Gazzeli, Kudüslü, Afrinli, Kobanili; yaşadıkları şeyler o kadar benzer ve aynı ki direnişleri de birbirine benziyor; intifadaları, tanklara karşı çocukların attığı taşlar, şu an cezaevlerinde çocukları açlık grevinde bulunan anaların beyaz tülbentleri birbirine ne kadar benziyor, beyaz tülbentli eylemleri birbirine ne kadar benziyor, değil mi? İşte, buradan çıkarılacak çok fazla ders var.

Dünyadaki siyasal gelişmeler ve şüphesiz ki herkesin gördüğü gibi Türkiye'deki siyasi, daha doğrusu iktidarın siyasi tercihleri Türkiye'de iç siyasette iktidarın alanını daralttığı gibi Türkiye'nin tamamının alanını dış siyasette de daraltmış durumdadır.

İktidarın ölü taklidi yaptığı konu Doğu Akdeniz konusu; bunu çok konuştuk burada, tabii ki üzerinde duracak yeterli bir süremiz de yok ama şunu eklememiz gerekiyor bugüne kadar söylediklerimize: ABD'nin yeni Başkanı Türkiye'nin de Libya'dan çekilmesi için saf tutmuş durumda. Yunanistan'ın AB girişimleriyle AB'nin yaptırım kararlarıyla karşı karşıya kalınca ne yapmış oldu? 2016'dan beri kesilmiş olan görüşmeler yeniden başlamış oldu ve bir istikşafi görüşme gerçekleşmiş oldu. Dışişleri Bakanı, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Kıbrıs Rum kesimiyle oturup birlikte konuşulabileceğini söylüyor. Bugüne kadar "Ey Biden!" "Ey Macron!" diyen Cumhurbaşkanı... Şimdi, onlardan bir görüşme koparabilmek için neler yaptıklarını, gece gündüz Avrupa'nın sokaklarında nasıl yattıklarını bütün dünya kamuoyu biliyor. İktidar şuna karar vermek zorunda: Bütün ipleri eline geçirmiş Avrasyacı ekiple mi yola devam edecek yoksa yüzünü gerçekten Avrupa'ya dönmüş olan bir siyasi politika izleyecek mi? Bunlara karar vermek zorundadır.

İç ve dış siyasetteki tercihler ne yazık ki Türkiye'nin şu anda yüzünü AB'ye çevirecek somut adımlar atmadığını gösteriyor, ki yaptırım üstüne yaptırım uygulandığı zaman hemen bir açıklama yapıyor Cumhurbaşkanı, Dışişleri Bakanı, Hükûmet sözcüleri, diyorlar ki: "Biz yüzümüzü Avrupa'ya dönmüş durumdayız." Bakın, şunu hatırlatmamız gerekiyor: ABD'nin yeni Dışişleri Bakanı Türkiye için "sözde müttefik" dedi. Şimdi, AKP iktidarının önünde çok önemli bir sınav var: Stratejik olarak karar vermiş olduğu S-400 füzelerini iade edecek mi, etmeyecek mi? ABD'yle ilişkileri belirleyecek olan budur. Tabii ki stratejik akıl yayılmacı, Kürtlere karşı düşmanlık politikası ve siyasal İslam modeli olarak İhvancılık siyasetini bölgede yaymayı benimsediği için şu anda aklı ne yazık ki ne AB'ye dönmüş ne de bu yaptırımlara karşı ciddi bir adım atmaya niyetleri yoktur.

Bakın, bugün, AKP iktidarı yemiyor içmiyor, Irak'ı nasıl karıştırırım diye bakıyor; bugün, Irak'ta Kürt halkını birbirine kırdırtmak, kardeşler arası bir çatışmayı geliştirmek için adımlar atıyor. Irak'ta, Bağdat'ta IŞİD'in üstlendiği 2 intihar saldırısı gerçekleşiyor -IŞİD üstleniyor, özellikle altını çiziyorum- 32 sivil insan yaşamını kaybediyor, 100'ün üzerinde insan yaralanıyor. Ben buradan Bağdat halkına başsağlığı dileklerimizi, yaralılara geçmiş olsun dileklerimizi iletiyorum.

Daha Suriye kaosu, Suriye geriliminden çıkılamamışken yepyeni bir Irak gerilimine doğrudan müdahil olmak, bu, Türkiye'nin Orta Doğu siyasetinde savaş stratejisiyle devam edeceği anlamına geliyor. Cumhurbaşkanı grup konuşmasında şunu söyledi: "Türkiye'yi temel hak ve özgürlüklerden ekonomide güven ikliminin güçlendirilmesine kadar her alanda geleceğe hazırlayacak bu reform sürecine hep birlikte sahip çıkacağız." Bu reform süreci ne Allah aşkınıza? Haftalardır bununla ilgili konuşuyorsunuz, ortada somut bir adım yok. Az önce Grup Başkan Vekilimiz uzun uzadıya detaylı bilgi de verdi, AİHM kararını uygulamıyorsunuz en basitinden. AİHM kararını uygulamayacak, tarafı olduğu, imza atmış olduğu sözleşmelere uymayacak olan bir iktidardan biz bir demokrasi, biz bir reform falan beklemiyoruz, bekleyemeyiz.

Bakın, bugün neler yaptı AKP iktidarı? Yine, elbette süremiz yetmeyecek ama Osman Kavala'nın tahliyesine de burun kıvırıyor. Milletvekillerinin dokunulmazlığını kaldırıyor. Ne kadar hukuksuzluk varsa, mesela İmralı'da ağırlaştırılmış tecrit var ve CPT'nin raporları ortada, onları da takmıyor. Yani, kendi Anayasa'sını dahi çiğneyen bir iktidardan biz ne bekleyebiliriz? Hangi demokrasiyi insanlara vadedebilir ve buradan nasıl "Türkiye'yi biz toparlarız." diyebilirler?

Bir de şu vurguyu yapmak istiyorum: On sekiz-on dokuz senedir bu ülkeyi yöneten sizsiniz ve bu ülkeyi yönettiğiniz dönemde geldiği hâlden "Biz kurtaracağız." diyen de sizsiniz. Bu kadar akıl tutulması -gerçekten, söylemekten insan hicap duyuyor ama- bu kadar saçma bir yaklaşım asla olamaz ve bu kabul edilemez.

Bakın, bugün bu kadar reformdan, demokrasiden, insan haklarından bahsederken, hızınızı alamayıp siyasetçi, gazeteci dövdürtecek kadar ileri gittiniz. Hitler'in SS faaliyeti, Türkiye'yi kaosa sürüklüyor. Türkiye kaosa sürükleniyor. Türkiye'yi kaosa sürükleyen, bu iktidarın kurduğu ittifaklardır ve bu iktidarın ta kendisidir.

Bakın, ülkenin itibarı demokrasiyle ölçülür bize göre. Ama "Demokratik talepleri ülkeyi kaosa sürüklemek için istiyorlar." diyor ortağınız ve burada günlerdir sayılan, burada yıllardır sayılan, AKP iktidarı döneminde yaşanmış insan hakları ihlalleri işte bu iktidarın mevcut olan karnesidir. Ben, üyesi olduğum Dışişleri Komisyonuna soruyorum: Bu karneyle siz hangi AB ilişkisi kuracaksınız; bu karneyle hangi insan haklarından bahsedebilir, hangi demokrasiden bahsedebilirsiniz?

Burada, tabii, ben şunu özellikle belirtmek isterim: Bizler 2 pakt arasında kalıp birini seçmek zorunda değiliz. Bizler emperyalist kutuplar arasında tercih yapmak zorunda değiliz. Buna mahkûm değiliz ama bu ülkede demokrasiyi inşa etmek, bu ülkede insan haklarını inşa etmek, bu ülkede işkenceyi ortadan kaldırmak, bu ülkenin demokratik bir anayasaya kavuşmasını sağlamak, bu ülkede demokratik bir parlamenter sistemi inşa etmek hepimizin boynunun borcudur, hepimizin görevidir ve bunu yapmak zorundayız.

Biz şuna inanıyoruz: Asıl kurtuluş adil, eşit, demokratik bir düzenin inşasından geçer, zor olan budur, doğrudur ama bizler zor olanı seçmek zorundayız ki büyük insanlık ailesi hep beraber kurtulsun. (HDP sıralarından alkışlar)