GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kültür Merkezlerinin Kuruluşu, İşleyişi ve Faaliyetleri Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:44
Tarih:09.02.2021

MHP GRUBU ADINA İSMAİL ÖZDEMİR (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 83 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisimizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Sözlerimin hemen başında, demokrasi tarihimizde eşsiz kıymete sahip, önceliği daima ülkemiz ve milletimiz olan partimizin 52'nci kuruluş yıl dönümünü kutluyorum. Türk milletinin büyük ülkülerine hayat veren Kurucu Genel Başkanımız merhum Başbuğ'umuz Alparslan Türkeş Bey'i, dava şehitlerimizi ve partimize emeği geçmiş, ahirete irtihal etmiş olan her bir şahsiyeti rahmet ve minnetle anıyorum.

Sayın milletvekilleri, bir millet iki devlet olduğumuz Azerbaycan'ın Karabağ'da elde ettiği zaferle beraber ikili ilişkilerimizin eriştiği yüksek seviye, kararlılık ve güvenle geleceğe doğru yol almaktadır. Kafkasya'da oluşan yeni gündem, bölgesel istikrar ve barışın korunması anlamında iki ülkenin beraberliğini daha değerli bir seviyeye taşımıştır. Can dediğimiz Azerbaycan'la yapılacak her türlü iş birliği, Türkiye'nin sahiplendiği ve savunduğu değerlerin bütünüyle eş değerdir. Şimdiye kadar savunma, enerji, ulaşım, ticaret gibi çok geniş bir sahada var olan ilişkilerimizin mümkün olan en üst düzeye çıkması ve her alanı kaplaması temennimizdir. Bu çerçevede, var olan kültürel yakınlığımızın daha da anlamlı bir hâl almasına yönelik yapılacak çalışmalar, Azerbaycanlı soydaşlarımızla kurulan, var olan köprüleri güçlendirebilecektir. Biz, farklı coğrafyalarda yaşayan ama aynı rüyaları gören, aynı sevdanın peşinde koşan, aynı geleceğe el ele yürüyen bir milletin evlatlarıyız. Ülkemizin Azerbaycan'la var olan ilişki ve ortaklığı, önümüzdeki yıllarda Kafkasya'dan başlamak üzere tüm dünyayı etkileyebilecek önemli bir potansiyele sahiptir. Bu potansiyel, her çevre nazarında, doğu ve batı ile kuzey ve güney bölgeleri arasındaki yeni nizamın nasıl tesis edileceğiyle alakalı çaba ve arayışların neticesini tayin edecek olan ana konu olarak değerlendirilmeye başlanılmıştır. Nitekim daha şimdiden pek çok çevre, Karabağ sonrası bölgede oluşan yeni duruma göre pozisyon almaya koyulmuşlardır. 21'inci yüzyıl Türklüğün her alandaki şahlanış ve ağırlığını ortaya koyarken Kafkasya bölgesindeki huzur ikliminin hâkim olması gerçekte küresel seviyede kaos düzenini arzulayanların hezimeti olmuştur. Bu kapsamda Azerbaycan'la ilerleyişimiz Kafkasya'da bulunan ülkelerle var olan ortaklığı da pekiştirebilecek bir etkiye sahiptir. Aksi bir hesaba girenlerin en büyük zararı kendilerine verecekleri gelinen aşamada çok net biçimde görülmektedir.

Değerli milletvekilleri, Gürcistan uzun süreden bu yana en istikrarlı ilişkimizin olduğu ve karşılıklı iyi niyetin her daim vasat bulduğu komşularımız arasında stratejik değeri en üst seviyede bulunan kıymetli bir ülkedir. Aramızda var olan ticaret hacminin son yirmi yılda yüksek bir ivme yakalayarak 1 milyar doları aşmış olması, karşılıklı sınır geçişlerinin her ülke vatandaşları için de kolaylaştırılması, iki ülke içerisinde yakın akrabalık ilişkilerinin var oluşu yakalanan pozitif ivmenin göstergelerindendir. Bunun yanı sıra Kafkasya bölgesinde Türkiye, Gürcistan ve Azerbaycan arasında gerçekleştirilen enerji ve ulaşıma dayalı yatırımlarla 3 ülkenin potansiyeli kendi bölgesini aşan bir etkiye kavuşmuştur. Bakü-Tiflis-Kars demir yolu Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı ve son olarak TANAP projesinin vücut bulması 3 ülkeyi birbirine daha fazla yakınlaştırdığı ve ilişkileri stratejik anlamın en üst seviyesine taşıdığı gibi küresel ölçekte de değerli bir hâle getirmiştir. Avrupa'nın enerji arz güvenliği ile Asya'nın Avrupa ve Orta Doğu'ya kesintisiz erişim imkânı böylelikle gerçekleşebilmiştir. Bugün ülkemizin Asya, Türk Cumhuriyetleri ve Uzak Doğu'ya olan karasal erişimi Gürcistan üzerinden sağlanmaktadır. Dolayısıyla Gürcistan'ın istikrarı ile toprak bütünlüğü Türkiye açısından büyük öneme sahiptir, başka hiçbir gerekçe bu gerçeği değiştirmeyecektir. Gürcistan'ın huzur ve barışı ülkemizden bağımsız okunamayacaktır. Kafkasya'da Dağlık Karabağ Savaşı'nın ardından vasat bulan yeni gündemse Kafkasya üçlüsü olan Türkiye, Azerbaycan ve Gürcistan'ı birbirine daha fazla yakınlaştırabilecektir. Bunun sadece Kafkasya'da neticeleri olmayacak Asya ve hatta Avrupa ile Orta Doğu siyaseti açısından da kuşku yok ki bazı olumlu sonuçları olabilecektir. Nitekim Gürcistan ile imzalanan anlaşmalar arasında yer alan demir yolu taşımacılığına ilişkin anlaşma bu kapsamda değerlendirilmelidir. Küresel güç mücadelesinde eksen kayması yaşandığı bir dönemde varılan demir yolu taşımacılığına yönelik anlaşma sadece Türkiye ve Gürcistan'ı değil bir ucu Pekin'e, diğeri Londra'ya kadar uzanan, dünyanın iki kutbunu birbirine bağlayan daha geniş ve stratejik bir çerçevede ele alınmalıdır. 21'inci yüzyılda dünyanın barış ve istikrarının Kafkasya'dan geçtiği açıktır. Özellikle yük ve yolcu taşımacılığı anlamında demir yollarının giderek artan önemi çerçevesinde, ülkemizin Gürcistan ve Azerbaycan'la müştereken yaptığı yatırımların önemi de giderek artacaktır. Bu kapsamda, Gürcistan'la demir yolu taşımacılığının geliştirilmesi ülkemizin bölgesel ve küresel hedefleri açısından hayati derecede öneme sahiptir.

Gürcistan'ı bizim açımızdan değerli kılan bir başka husus ise Ahıska Türklerinin varlığıdır. Dolasıyla, gönül bağımızın olduğu, derin acılar yaşamış olan Ahıskalıların mevcudiyeti de Gürcistan'la olan münasebetimize olumlu katkı yaratan bir başka nedendir. Temennimiz, Gürcistan'la var olan ilişkilerimizin, kapsamının gelecek yıllarda genişleyerek devam edebilmesidir.

Değerli milletvekillerim, Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından 29 Ocak 2021 tarihinde yayınlanan genelgeyle 2021 yılının "Yunus Emre ve Türkçe Yılı" olarak kutlanılması kararlaştırılmıştır. Tasavvuf ve edebiyat dünyamızın kutup yıldızlarından olan, kullandığı yalın dille bugünlerde dâhi söz ve manası açıkça görülen Yunus Emre'nin vefatının 700'üncü yıl dönümü olması münasebetiyle UNESCO tarafından da anma ve kutlama programları düzenlenecektir. Konunun Sayın Cumhurbaşkanımızın himayelerine alınarak Kültür ve Turizm Bakanlığımızın koordinasyonunda ilgili kurum ve kuruluşlarla beraber yürütülecek olması, devletimizin gelecek vizyonumuza verdiği emeğin en kıymetli uygulamalarından biri olarak kabul görülebilecektir. Bu durum son derece memnuniyet vericidir. Türk kültürünün tüm dünyada, ilahi aşkın peşinden koşmuş, insanlık ve tabiat sevgisini esas almış, barış ve birlikteliği gözetmiş Yunus Emre vesilesiyle yankılanacak olması milletimizin ne derecede zengin ve kucaklayıcı bir anlayışa sahip olduğunun da bir başka göstergesi olacaktır.

Dil, bir milletin en karakteristik özelliği, varlığının göstergesi, yarınlarının ümidi ve teminatıdır. Aynı zamanda dil, temsil ettiği milletin azameti ve büyüklüğünün de göstergesidir. Günümüzde dünya genelinde 250 milyondan fazla insanın Türkçe konuştuğu bilinmektedir. Coğrafya itibarıyla baktığınızda belki de Türkçe günlük yaşamda en geniş alanda konuşulan diller arasında öncelikli sıradadır. Bilinen bir başka gerçeklik ise Türkçenin dünyada en çok konuşulan diller arasında yer aldığıdır. Bugün Sibirya'dan Kuzey Afrika'ya, Pasifik Okyanusu'nun batı kıyılarından Atlas Okyanusu'na varıncaya kadar, çok geniş bir sahada, farklı lehçelerle de olsa Türkçe yaygın olarak kullanılmaktadır. Bahse konu olan böylesine geniş bir coğrafyada, farklı alfabelerle Türkçenin yazılıp okunmasıysa şimdiye kadar süregelmiş bir durum olsa da bilhassa, Türk dili konuşan ülkelerin konuyla alakalı müşterek çalışma azmi içerisinde olmalarıyla beraber 21'inci yüzyıl dengelerini etkileyebilecek yeni bir potansiyeli ortaya çıkarabilecektir. Bu kapsamda, temennimiz Türk dünyasının konuşma dili gibi alfabe anlamında da birbirine en yakın tercihte buluşmaları ve uygulamaya geçmeleridir.

Günümüzde çok sayıdaki ülkede Türkçe öğrenmek isteyenlerin giderek artması dikkatlerimizden kaçmayan bir başka meseledir. 48 ülkede 58 kültür merkezi ve 50 ülkede 101 Türkoloji bölümüyle dünya genelinde 74 ülke ve 159 irtibat noktasıyla hizmet veren Yunus Emre Enstitüsünün Türkçenin öğretimi ve yaygınlaştırılmasıyla ilgili faaliyetleri devam etmektedir. Türkçenin dünya genelinde var olan prestijinin korunmasına ilave olarak, kullanımına duyulan ihtiyacın artış göstermesi, ülkemizin artan potansiyeliyle ilgili yine doğru orantılı olarak seyreden bir başka gelişmedir. Dolayısıyla, Yunus Emre ve Türkçe yılı olarak kutlanacak 2021'in dış politikamız için de güncel ve değerli fırsatları beraberinde getirdiğini unutmamak gerekir.

Değerli milletvekilleri, millî davamız olan Kıbrıs meselesinde son müzakereler, İsviçre'nin Crans-Montana kentinde gerçekleşmiş ve Yunanistan ile Rum kesiminin kabul edilemez, barışı arzulayamayan yaklaşımları sebebiyle sonuca varılamamıştı. Bu görüşmeler Rum tarafıyla Yunanistan'ın adada barıştan ziyade kendi tezlerini geçerli kılmak isteyen, Türk varlığını inkâr eden ve Kıbrıs Türklüğünün her türlü hakkına göz diken bir anlayışla hareket ettiklerini nihai olarak bir kez daha karşımıza getirmişti. Dolayısıyla, gelinen aşamada, şimdiye kadar sergilenen ölçü ve yaklaşımlarla Kıbrıs'ta sağlıklı bir neticeye varılamayacağı da görülmüştür. Her defasında, aynı yollarla farklı sonuçlara ulaşma oyununun bizim ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti nazarında her yönüyle deşifre olduğu ve hiçbir kıymetinin kalmadığı açıktır. 2 bölgeli federasyona dayalı yaklaşımlar artık tedavülden kalkmıştır. Bu yönde verilen beyanatların amacı Kıbrıs'ta barışa ulaşmak değil Türkleri azınlık konumuna düşürmek, Türkiye'nin garantörlük haklarını gasbetmektir. Kıbrıs Adası'nda bizim haricimizde garantör olan diğer ülkeler ile Birleşmiş Milletlerin bu gerçeği kabul etmeleri gerekir. Gelinen aşamada Kıbrıs Adası'nın tamamını temsil ediyormuş edasıyla ne kadar şımarıklık varsa hepsini sergileyen Rum kesimi de şimdiye kadar sürdürdüğü anlayışla neticeye varamayacağı gerçeğini kavramalıdır. Türklüğün Kıbrıs'taki varlığı asla silinmeyecek bir gerçekliktir ve böyle kalmaya da devam edecektir. Dahası, Kıbrıs Türklüğü adanın getirdiği kazanımlardan eşit şekilde yararlanma hakkına sahiptir. Bundan sonrası için adada sürdürülecek diplomatik çabalarda yeni bir gündeme ihtiyaç vardır. Kıbrıs Adası'nda varılabilecek anlaşma egemen eşitlik temelli, iş birliğini ve çıkarları adaletli biçimde koruyan, 2 devletli çözümle nihayete erdirilebilecektir. Böylesi bir dönem içerisinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti egemenliğinde bulunan Maraş'ın açılması bize göre pozitif gündem ve çabalara katkı sağlayabilecektir.

Bütün bunlarla beraber, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin, egemenlik haklarını Türkiye'nin garantörlüğünde koruyan anlayışındaki kararlılığının ülkede yapılan son Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle bir kez daha gösterilmiş olması memnuniyet vericidir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin kaderi Türkiye'yle birdir ve beraberdir. Doğu Akdeniz merkezli yaşanan gelişmelerde, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Türkiye'nin beraber sergilediği mücadele, bölgesel hesaplarda Kıbrıs Türklüğünün asla yok sayılamayacağını ve Türkiye'nin müsaadesi olmayan hiçbir girişimin de amacına ulaşamayacağını açıkça göstermiştir.

Bütün bunlar olurken Yunanistan Başbakanı Miçotakis'in geride bıraktığımız gün Rum kesimine yaptığı ziyarette haddini aşarak "Stratejik dış politika hedefimiz Kıbrıs'taki Türk işgalini sona erdirmektir." ifadesini kullanması küstahlığın daniskasıdır. Kıbrıs Türk'ün öz vatanıdır, Kıbrıs'taki Türk mevcudiyetini sorgulamak, mesnetsiz yaklaşımlarla Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin haklarını gasbedebileceğini zanneden, sıkışınca da kendi gücüne güvenmeyip sığınacak yer arayanların işi değildir. Yunanistan ile ülkemiz arasında Doğu Akdeniz ve Ege'yle ilgili istikşafi görüşmelerin sürdüğü, olumlu bir havanın yakalandığı dönemde Miçotakis'in yaptığı boyunu aşan bu çıkışı provokatif bir eylemdir. Ege ve Akdeniz'de askerden arındırılmış ve silahsız olması gereken adaları aksi yönde uygulamalara tabi tutan, hukuk ve vicdan dışı yaklaşımlarla deniz yetki alanı tayinine kalkan Yunanistan ateşle oynamaktan vazgeçmelidir. Aksi bir durumda, hakkın ve haklının kim olduğu ve dahi hakkın nasıl alınacağı açık bir şekilde tecrübe edilebilecektir.

Bu vesileyle, sözlerime son verirken, Genel Kurulumuzun gündeminde bulunan tüm anlaşmalara Milliyetçi Hareket Partisi olarak olumlu yönde oy vereceğimizi belirtiyor, hayırlara vesile olmasını temenni ediyor, Gazi Meclisimizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)