| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Enerji ve Madencilik Alanlarında İş Birliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 44 |
| Tarih: | 09.02.2021 |
HDP GRUBU ADINA MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Biliyorsunuz Adalet Bakanı bir süredir yargı reformundan bahsediyor. Sayın Bakan, Türkiye Büyük Millet Meclisine geldi, Adalet Komisyonuyla görüştü, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuyla görüştü. Sivil toplum örgütlerini, demokratik kitle örgütlerini geziyor, onların görüşlerini alıyor ve "Bir dizi çalışma yapacağız." diyor, önerilerini aldıklarını söylüyor. Nasıl bir reform olacak, hep beraber göreceğiz.
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Hepimizi hapse atacak.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) - Eskilerin deyimiyle "Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz." Hükûmetin ayinesinin, uygulamalarının demokrasiyle bağdaşmadığı çok açık. Muhalif her sesin sahibi teröristlikle suçlanıyor, her türlü protesto etkinliği zorla bastırılıyor, temel hak ve özgürlüklerin kullanılması valiliklerce, kaymakamlıklarca her gün her gün yeniden kısıtlanıyor. İktidarın paçalarından adaletsizlik dökülüyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 22 Aralık 2020 tarihinde Sayın Selahattin Demirtaş'la ilgili verdiği karar henüz yerine getirilmedi. Aynı gün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin resmî internet sitesinde yayınlandı, yirmi dört saat içerisinde resmî çevirisi yapılıp mahkemeye gönderilebilecekken elli gündür bu karar hâlâ çevrilmedi, mahkemeye gönderilmedi ve elli gündür Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı ihlal edilmeye devam ediyor.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları, öteden beri Türkiye açısından yol göstericidir. Mahkemenin verdiği ihlal kararları doğrultusunda Türkiye'de pek çok düzenleme yapılmıştır. Esasen Komisyonun yargılama yetkisini kabul eden her ülke Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarını güncel olarak takip eder ve iç hukuklarını buna göre düzenler. Yol gösterici kararlardır ama bir süredir Türkiye, tıpkı Azerbaycan gibi, tıpkı Rusya gibi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının gereğini yerine getirmiyor. Esasen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bir ihlal kararı verir ve orada dururdu ama bir süredir -biraz önce de söyledim- Rusya gibi, Azerbaycan gibi Türkiye de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının gereğini yerine getirmediği için nasıl uygulanacağını açıkça söylüyor. Örnek: Daha önce "Tutukluluk, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 5'inci maddesinin (1)'inci fıkrasına, (3)'üncü fıkrasına aykırıdır." derdi ama şimdi, daha açık söylüyor: "Derhâl serbest bırakacaksınız." diyor. Neden? Çünkü Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını dinlemiyor, uygulamıyor. Tek başına bu durum bile, mahkeme kararında nasıl uygulanacağının açıkça belirtilmesi bile Türkiye açısından bir utanç vesikasıdır. Çok açık söyleyeyim, burada eleştirilmesi gereken Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi değil, çünkü iktidar mensupları, başdanışmanlar "Karar, bağlayıcı değildir." diyor, bu konuda bir tartışma yürütüyorlar. Bakın, kararda neler var: Sayın Demirtaş'ın siyasi kariyeri var, 6-8 Ekim 2014 olayları var, Sayın Demirtaş'ın çözüm sürecinde yaptığı konuşmalar var ve o zaman soruşturma başlatılmayıp daha sonra soruşturma konusu edilen bu konuşmalar, dokunulmazlıkların kaldırılması süreci var, Sayın Demirtaş'ın tutukluluğu ve soruşturma süreci var, Anayasa Mahkemesine yapılan ilk bireysel başvuru, ikinci bireysel başvuru var, İstanbul Ağır Ceza Mahkemesinin kararları var ve tahliye kararı verildikten sonra aynı gün yüksek emirlerle yeniden tutuklanması var ve ikinci başvuru kararı var. Ardından, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararında Hükûmetin ön itirazları değerlendiriliyor, ayrıntısına girmeyeceğim. Sadece şunu söyleyeyim: Ön itirazlarının tamamı 17 hâkimin oy birliğiyle reddediliyor. Ardından, mahkeme kararında sözleşmenin hangi hükümlerinin neden ihlal edildiğine ilişkin ayrıntılı değerlendirmeler var. En başta sözleşmenin 10'uncu maddesinin ihlali yani ifade özgürlüğü; Mahkeme, daha önceki kararlara atıfla şunu söylüyor: "Her ne kadar ifade özgürlüğü herkes için önemli olsa da halkı temsilen seçilmiş kişiler için özel olarak önem taşımaktadır. Başvurucu, seçmenlerini temsil etmekte, onların kaygılarına dikkat çekmekte ve onların menfaatini savunmaktadır. Dolayısıyla, Meclisin muhalif bir üyesi olan başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahaleler mahkemenin en sıkı denetimine tabidir."
Burada şunu özellikle belirtmek isterim: Sayın Demirtaş bu karardan sonra şöyle bir açıklama yaptı, dedi ki: "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği kararda en önemsiz madde benim serbest bırakılmamdır. O sadece beni ilgilendiriyor ama diğer 5 madde 83 milyonu ilgilendiriyor." İşte, ifade özgürlüğüne ilişkin ayrıntılı değerlendirme tam olarak bu anlama geliyor. Evet, hepimizi ilgilendiriyor. Kararda, yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin süreç de ayrıntılı bir şekilde değerlendiriliyor. İşte o yüzden aslında bu karar sadece Sayın Demirtaş'ı değil, sadece bu ülkede yaşayan 83 milyon yurttaşı değil, bir bütün olarak Avrupa siyasetini de ilgilendiriyor. Örneğin, kararda deniliyor ki: "Bu sebeple Anayasa değişikliği başvurucu dâhil olmak üzere ilgili milletvekillerinin siyasal ifadelerini sınırlandırma amacı taşımaktadır." Yani bu değişiklik bir bütün olarak, yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin bu değişiklik bir bütün olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne aykırı bulunmuş, Anayasa değişikliği. Ben bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Yine, suçlamalarla ilgili tek tek değerlendirme yapıyor Mahkeme, diyor ki: "HDP genel merkez yönetimi adına atılan 'tweet'ler, 6-8 Ekim 2014 tarihinde yaşanan olaylara ilişkin açıklamaları, başvurucunun PKK üyelerinin belirli eylemlerini tarif ettiği konuşmaları, örneğin hendeklerin kazılması ve şehirlerde barikat kurulmasını 'direniş' olarak nitelendirmesi, başvurucunun Demokratik Toplum Kongresi aktivitelerine katılmış olması gibi 11 Ocak 2017 tarihinde başlayan ve hâlâ derdest olan yargılamalara bakıldığında sunulan delillerin neredeyse tamamı başvurucunun konuşmalarından oluşmaktadır." Kararda, yasama dokunulmazlığının kaldırılmasının hiçbir milletvekili açısından öngörülebilir olmadığı söyleniyor çünkü Türkiye Cumhuriyeti tarihinde böyle bir örnek yoktur. O yüzden hiçbir milletvekili açısından öngörülebilir değil. Diyeceksiniz ki: "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yetkisini aşmış, konu Sayın Demirtaş'ın tutuklanması ve tutuklu yargılanması. 6-8 Ekimle ilgili değerlendirme, Demokratik Toplum Kongresi çalışmaları, anayasa değişikliği, hendek olayları nereden çıktı? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi neden bunlara ilişkin bu kadar ayrıntılı değerlendirme yapıyor?" Çünkü bunun sorumlusu Hükûmet arkadaşlar. Tutukluluğun gerekçesi olarak, bir bütün olarak bunları alt alta sıraladığından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de her bir olaya ilişkin ayrıntılı değerlendirme yapmış ve sadece Sayın Demirtaş ve milletvekillerinin konuşmaları nedeniyle tutuklandığını, yargılandığını söylemiş. Belki de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararından Adalet ve Kalkınma Partisinin bu kadar nefret etmesinin nedeni bu. Çünkü Mahkeme yalnız hukuksuz kararlarınızı tespit etmemiş, her satırla Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini utandırmıştır.
Yine, sözleşmenin 5'inci maddesinin (1)'inci ve (3)'üncü fıkralarının ihlaline ilişkin bir değerlendirme var. Anımsarsanız 2018 yılında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Sayın Demirtaş'ın 4 Kasım 2016 tarihinde gözaltına alınarak tutuklanmasını en başta hukuka aykırı bulmamıştı, yani "Makul şüphe var." demişti. Daha sonra, tutuklu yargılanmasını sözleşmenin 5'inci maddesinin (3)'üncü fıkrasına aykırı bulmuştu. Bugün, 22 Aralık tarihinde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Büyük Dairesi diyor ki: "Sayın Demirtaş'ın tutuklanması ilk andan beri hukuka aykırıdır." İlk andan beri yani 4 Kasım 2016 tarihinden itibaren. "Gözaltına alınıp tutuklanmasıyla sözleşmenin 5'inci maddesinin 1'inci fıkrası ihlal edilmiştir. Gözaltına alınması için, tutuklanması için makul hiçbir şüphe yoktur." diyor. Bunu neden söylüyor çünkü her bir suçlamayı Büyük Daireye AKP Hükûmeti taşıdı. Bu yüzden bu ayrıntılı değerlendirmeyi yapıyor ve bu kararın gereği, aslında, Sayın Demirtaş'ın bırakın serbest bırakılmasını, hakkında derhâl beraat kararı verilmesi gerekir. Sürem kısa, çok şey söylemek istiyorum.
18'inci maddeyle ilgili ihlal çok önemli çünkü Türkiye tarihi açısından şu anlama geliyor: Bu yargılama sürecinin, tutuklama sürecinin hukuksal değil, siyasal olduğunu söylüyor. "Haziran 2017'deki referanduma katılmasını engellediniz." diyor. "24 Haziran 2018 seçimlerine katılmasını engellediniz, en büyük muhaliflerinizden birisiydi, alanda siyaset yapmasını engellemek için tutukladınız." diyor. "18'inci maddeyi ihlal ettiniz." diyor.
Sürem çok kısa, Sayın Başkan müsaade ederse ek 1 no.lu protokolün 3'üncü maddesiyle ilgili yani seçme...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurunuz.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) - ...ve seçilme hakkıyla ilgili olarak da yine Büyük Daire 17 üyeyle, oy birliğiyle "Sayın Demirtaş'ın seçme ve seçilme hakkı ihlal edilmiştir." diyor.
Şimdi, bu bağlayıcılıkla ilgili bir şey söyleyeceğim. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi madde 46 diyor ki : "Yüksek Sözleşmeci Taraflar, tarafı oldukları davalarda, Mahkemenin kesinleşmiş kararlarına uymayı taahhüt ederler." Türkiye Cumhuriyeti devleti, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni imzalayarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uymayı taahhüt etmiştir. Bu konuda hiç kimsenin bir şüphesi yoktur.
Peki, hangi kararlar kesindir, bu da sözleşmenin 44'üncü maddesinde düzenlenmiştir. Sözleşmenin 44/1 maddesine göre Büyük Daire kararları kesindir. Dolayısıyla, AİHM Büyük Dairesinin 22 Aralık 2020 tarihinde verdiği Selahattin Demirtaş Türkiye kararı kesindir, Türkiye Cumhuriyeti devletinin yürütme ve yargı organlarını, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni imzalayarak ve uygun bularak Mahkemenin verdiği kesinleşmiş kararlara uymayı taahhüt eden Türkiye Cumhuriyeti devletini bağlamaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) - Son cümlemi söyleyeceğim.
BAŞKAN - Tamamlayalım efendim.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) - Bu nedenle "AİHM kararları kesin midir, bağlayıcı mıdır?" tartışmasının, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 44'üncü maddesi karşısında hiçbir anlamı yoktur. Dikkat ederseniz, 2018'e kadar açık bir biçimde "Uygulamayacağız." diyemiyorlar çünkü eğer bu kararın gereğini yerine getirmezseniz ne olacağı da yine sözleşmede, 44'üncü maddede, 46'ncı maddede ve sonrasında yazılıyor. Avrupa Konseyinin hakkınızda bununla ilgili yaptırım kararları alabileceğini biliyorsunuz ve bu yaptırımlarla karşı karşıya kalmamak için etrafından dolanıp başka şeyler söylüyorsunuz diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)