GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Enerji Alanında İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:45
Tarih:10.02.2021

MHP GRUBU ADINA İSMAİL ÖZDEMİR (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 82 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Enerji Alanında İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi'nin 2'nci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisimizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

11 Ekim 2016 tarihinde İstanbul'da düzenlenen 23'üncü Dünya Enerji Kongresi'nde imzalanan anlaşma kapsamında, ülkelerimizin petrol, doğal gaz, elektrik, enerji arz güvenliği ve yenilenebilir enerji başta olmak üzere, enerji alanında projeler ve iş birliğini geliştirmeyi teşvik edeceği, ilgili anlaşmanın gerekçesinde belirtilmektedir. Ayrıca, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılması, petrol ve doğal gaz kaynaklarının keşfedilmesi, üretilmesi ve gerekli altyapıların tesis edilmesi konularında ortak projelerin geliştirilmesi, eğitim programlarının düzenlenmesi ile bilgi ve tecrübe değişimi hususunda da anlaşmaların imzalanması ve çalışmaların tamamlanması amacıyla iki taraf taahhütte bulunmuşlardır. Bunun yanı sıra iş birliği konularının uygulanması ve analizi için her iki taraf arasında uygun olduğunda ortak bir Enerji Çalışma Grubunun kurulması da yine öngörülmektedir. Hiç kuşku yok ki imzalanan bu anlaşma, Akdeniz'de iki ülkenin egemenliği ile hak ve menfaatlerinin korunmasına yönelik sergilenen ortak çabaların daha ileri bir seviyeye taşınabilmesini sağlayacaktır.

Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığının, Kıbrıs Adası ve çevresinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin tayin ederek ruhsatlandırdığı sahada yaptığı arama, tarama ve sondaj faaliyetleri devam etmektedir. Dolayısıyla, varılan anlaşma, Rum kesiminin şimdiye kadar tek taraflı ilan ederek sözde parsellere ayırıp izlediği siyasetin geçerli olmadığına verilen bir cevap niteliği de taşımaktadır.

Şimdiye kadar Kıbrıs Türklüğünü hiçbir zaman yalnız bırakmamış olan ülkemiz, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin egemen bir devlet olarak kendi ayaklarının üzerinde durmasını sağlayacak her türlü desteği vermekten bundan sonra da geri durmayacaktır. Ülkemizden Kıbrıs Adası'na uzanan, temiz su taşıyan proje, hayata geçirilerek Kıbrıs Türklüğüne bir bakıma can suyu verilmiştir. Enerji ve iletişime dayalı hatların iletimi ve daha da geliştirilmesi bilhassa Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin adadaki egemenliğini pekiştirecektir. Ayrıca mühendislikte var olan ilerleme sayesinde, önümüzdeki hiç de uzak olmayan yıllarda, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile Türkiye arasında Akdeniz üzerinden kurulabilecek bir köprü yahut Akdeniz'in altından geçirilebilecek tünel vasıtasıyla kesintisiz ulaşım imkânının vasat bulması iki ülkenin birbirinden ayrılmaz bir parça olduğu gerçeğini somut hâliyle de gösterebilecektir. Nasıl ki 2 kıtayı -yani Asya ve Avrupa'yı- İstanbul Boğazı üzerinden ve altından birbirine bağlayabilen kudret, teknoloji ve birikime sahipsek eminiz ki Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin de birbirine benzer şekilde bağlanması mümkün olabilecektir.

Bununla birlikte, Kıbrıs Adası'nda müzakerelerde yeni bir döneme geçilmek üzeredir. Şimdiye kadar, Kıbrıs'ta samimi olmayan, çözüm odaklı değil; Kıbrıs Türklüğünün adada azınlık statüsüne düşürülmesini öngören federasyon modelinin çöktüğü, artık bu yaklaşımla yola devam edilemeyeceği açıktır. Federasyonda ısrarcı olmak vakti boşa harcamaktır, dahası maksatlı bir amaçtır. Şimdiye kadar, federasyon çoğu kez denenmiş, müzakerelerde üzerinde görüşülmüş, çözüme ulaşılamamış ama Rum kesimine alan açılmış hatta hukuka aykırı olarak Rum kesimi Avrupa Birliğine üye dâhi yapılmıştır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ise bu şartlarda ne yazık ki yok sayılmaya devam edilmiştir. Bu zulmün artık daha fazla devam etmeyeceği açıktır, devam da etmemelidir. Bu şartlarda, Kıbrıs'ta iki devletli çözümden başka herhangi bir seçeneğin kalmadığı iyi anlaşılmalıdır. Kıbrıs'ta Türkiye garantör ülke olarak adada kalıcı barışın tesisi için üzerine düşen sorumluluğu şimdiye kadar sergilemişken diğer taraf ülkelerin de siyasi çözüm için var olan bu gerçeği kabul etmeleri gerekir. Kıbrıs Adası'nda Türklüğün azınlık statüsüne düşürülmesi asla gerçekleşmeyecektir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti şaka olsun diye kurulmamıştır ve bağımsız bir şekilde Türkiye'yle beraber aynı ortak gelecekte yaşamaya devam edecektir ve elbette Kıbrıs Türklüğü gelecekte kendi devletiyle başı dik, güçlü ve irade sahibi olarak yaşamını sürdürecektir.

Değerli milletvekilleri, Doğu Akdeniz'de yaşanan gelişmeler son yıllarda hızlı ilerleyen bir gündemi karşımıza getirmiştir. Bölgede varlığı keşfedilen zengin hidrokarbon yataklarının mevcudiyeti sadece bu bölgeye kıyısı olan ülkeleri değil, küresel rekabette enerjiyi kontrol ederek gücünü korumayı yahut daha da ileriye taşımayı arzulayan çevreleri de harekete geçirmiştir. Sadece son birkaç yıllık zamanı göz önüne aldığımızda bahsettiğimiz kapsama giren her ülkenin Doğu Akdeniz'de donanma gücünü göstermeye başladığını müşahede ediyoruz. Bölgede süregelen askerî hareketlilik giderek artmakta, rekabet kızışmaktadır. Askerî tatbikatlar her çevre nazarında sayısı ve kapsamı genişleyerek devam etmektedir. Hatta kimi Körfez ülkelerinin dahi bu bölgeye kıyısı olmamasına karşın kendi menfaatleri yahut ikili anlaşmalar çerçevesinde bu tatbikatlara katıldığını da gözlemliyoruz. Kıbrıs Adası'yla başlayan gelişmeler "Arap Baharı" olarak adlandırılan siyasi fırtınayla Libya, Mısır ve Suriye gibi ülkelerde yaşanan yoğun hareketlilikle yeni bir seviyeye taşınmışken ülkemizin Libya'yla yaptığı Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası'yla lehimize olan bir başka gündeme evrilmiştir.

Böylesi bir süreçte Türkiye'nin hem sahada hem de masada askerî ve diplomatik olarak elde ettiği kazanımlar karşısında özellikle Yunanistan telaşa kapılmıştır çünkü Yunanistan haksızdır. Şimdiye kadar uyguladığı politikalarının tutarlılığı, hukuki herhangi bir dayanağı, ahlaki ölçüsü ve devletler arası ilişkiler adabı ne yazık ki mevcut değildir. Hâl böyle olunca Atina yönetimi çareyi Doğu Akdeniz ve Ege'de gerginlik çıkarma, maksatlı bazı gayretler içerisinde bulunma ve başka çevrelerin gücüne sığınmaya dayalı bir politika gütmekte aramaktadır. Türkiye'nin Doğu Akdeniz'le ilgili yaklaşımlarını hukuki dayanaklarıyla her çevreyle açıkça paylaşmasına ve diplomatik müzakerelerle yine görüşmelere açık olmasını ilan etmesine karşın, Yunanistan, cevaben, büyük ekonomik zorluklarla karşı karşıya olmasına karşın bugünlerde kendi tarihî eserlerini satılığa çıkarıp ardından buradan elde edeceği gelirle savunma bütçesini 5 kat artırmaya koyulmuş, kendisini dolduruşa getiren ülkelerden ikinci el savaş araç ve gereçleri satın almaya başlamıştır. Ayrıca Girit Adası ve Dedeağaç'taki askerî üslerini de tabir yerindeyse diğer ülkelere karşı pazarlığa çıkarmıştır.

Gerek NATO gerekse diğer alanlarda Yunanistan'ın Türkiye'yle diplomasi kanallarının işlemesine yönelik yapılan çağrı ve sergilenen gayretlerden sürekli kaçmasının nedeni haksız olduğunu çok iyi bilmesidir. İlave olarak Yunanistan'ın bölgedeki gerginliği tırmandırıcı söylem ve eylemleri her geçen gün artarak devam etmektedir. Son olarak İyon Denizi'ndeki -ki İtalya'yla varmış oldukları deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşmasından sonra burada da Yunanistan'ın bize karşı öne sürdüğü adaların kıta sahanlığı olduğu bahsinden de taviz verdiğini gözlemliyoruz- kara sularını 6 milden 12 mile çıkarma kararı alması ve bu girişimini de yakın zamanda Girit Adası'yla başlayarak Ege Denizi'ne de taşıma niyetinde olduklarını resmî olarak açıkça beyan etmişlerdir. Bütün bu çabalara karşın ülkemizin de resmî olarak nerede durduğu, cevabımızın ne olacağı yıllar evvel Yunanistan'a ve diğer çevrelere verilmiştir. Ayrıca ülkemizle istikşafi görüşmelerin başlayacağı günlere denk gelen bu eylemin hangi amacı taşıdığı da bizim nazarımızda ve diğer üçüncü taraflar nazarında da açıktır.

Kıbrıs meselesinde mart ayında Birleşmiş Milletler çerçevesinde yapılması planlanan müzakereler öncesinde Yunanistan Başbakanı Miçotakis'in Kıbrıs Adası'na giderek "Kıbrıs'ta Türk işgalini sona erdireceğiz." minvalindeki mesnetsiz, haddini aşan ve telafisi zor olan sözlerinin de hangi niyeti taşıdığı bellidir.

Doğu Akdeniz'le ilgili Türkiye, kendi deniz yetki alanlarında egemenlik haklarından doğan faaliyetlerini icra ederken bunu gerginlik yaratma şeklinde yanlış bir yaklaşımla değerlendiren bazı ülkelerin, Yunanistan'ın bahsettiğimiz çıkışları karşısında gerçekte kimin iyi niyet sahibi olduklarını gelinen aşamada açık ve net bir şekilde görmeleri gerekir. Dolayısıyla, talebimiz hak sahibine hakkının teslim edilmesidir. Bu şartlarda, Yunanistan'ın haksız ve hukuksuz çabalarla, Avrupa Birliği ile Türkiye'yi karşı karşıya getirecek zehirli bir gündemle farklı noktalara taşıma gayreti içerisinde olduğu da yine her hâliyle malumdur. Herkesten önce Avrupa Birliği artık buna müsaade etmemelidir, dur diyebilmelidir. Türkiye'yle ilişkilerin stratejik çıkarlara dayalı olduğunun idrakinde bulunan Avrupa Birliği ülkeleri, böyle devam etmesi hâlinde kaçınılmaz sona doğru gidildiği ikazını Yunanistan'a bir dost olarak yapmalıdır. Zira Türkiye'ye karşı Yunanistan'ın takındığı tavır, elimizden bir kaza çıkması ihtimalinden ziyade kararlılığımızın, hak ve menfaatlerimizi korumanın hafife alınmayacak, şakaya gelmeyecek neticeler doğurabileceği sonucuna doğru ne yazık ki hızla gitmektedir.

Biz, bölgesel barış ve istikrarı hedeflerken, buna katkı sağlayacak samimi adımları atmaktan geri durmazken karşı tarafın, boyuna ve cüssesine bakmadan egemenlik haklarımıza göz dikmesine müsaade edemeyiz, dünya üzerinde hiçbir ülkenin de buna müsaade etmeyeceğini biz de biliyoruz, hiç şüphe yok ki diğer taraflar da çok iyi biliyorlar. Mevzubahis deniz yetki alanlarının tayini olduğunda, bu anlamda Uluslararası Adalet Divanının geçmişten bugüne kadar vermiş olduğu kararlar gayet açıktır. Bu kararların tamamı emsal olarak Türkiye'nin haklılığını ispat ve tescil etmektedir. Yunanistan'da hâlâ aklı başında olan birileri kaldıysa geç olmadan, kendi yönetimlerine yaptıkları yanlıştan dönmeleri çağrısında bulunmalıdırlar. Megali İdea, 30 Ağustos 1922'de Türk milletinin ebedi başkomutanı Mustafa Kemal Atatürk'ün verdiği emirle tarih olmuştur, Türk milleti var olduğu müddetçe gerçekleşmesi bir daha asla söz konusu olamayacaktır. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu gerçeği kabullenemeyenler yeni maceralara girme niyetindelerse tarihten biraz olsun ders almalıdırlar.

Türkiye, bölgesinde barış ve istikrar hedefleyen, barış ve istikrarı arzulayan bir ülkedir. Bu anlamda da samimi çağrılarını dün olduğu gibi bugün de, bundan sonra da yapmaya devam etmektedir. Bu vesileyle, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'yle olan ilişkilerimizi daha ileri bir seviyeye vardıracak olan ilgili anlaşmanın hayırlara vesile olmasını temenni ediyor, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu anlaşmaya olan desteğimizi ifade ediyor, Gazi Meclisimizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)