| Konu: | (10/1058, 1071, 1108, 1220, 1288, 1369, 1464, 1559, 1560) Esas Numaralı Rabia Naz Vatan Başta Olmak Üzere Şüpheli Çocuk Ölümlerinin Araştırılması ve Bu Konuda Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergelerin Görüşmesi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 46 |
| Tarih: | 11.02.2021 |
CHP GRUBU ADINA JALE NUR SÜLLÜ (Eskişehir) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Komisyonun adında geçen "şüpheli çocuk ölümü" içinde ne çok acı barındıran bir olgu değil mi? Ve Rabia Naz Vatan... Amcasının "Beyninde çift çekirdek var." diye, bir öğretmeninin ise "Bir öğretmenin sahip olmak istediği en mükemmel çocuk." olarak tanımladığı Rabia Naz Vatan. Yaşına göre olgun, yerine göre esprili, derslerinde başarılı, çok okuyan, o gün ölüm yolculuğuna çıktığını bilmeksizin kitapçıya gidip kitap ısmarlayan Rabia Naz Vatan.
Şüpheli ölümüyle ardında sadece acılı bir aile değil, evladına ne olduğunun arayışı içinde kendini bulan bir baba ve ilçede sarsılan sosyal ilişkiler bırakarak yaşama 11 yaşında veda eden Rabia Naz Vatan.
11 Nisan 2018'de evinin önünde yaralı ve bilinci kapalı olarak bulunmuştu. Tanık ifadelerine göre, sanki biri tarafından kucağında getirilip öylece bırakılmış gibiydi. Tüm uğraşlara rağmen hastanede kurtarılamayan, ölüm saati bile olmayan Rabia Naz yaşamdan öylece çekip gitmişti ardındaki bilinmeyenlerle. Peki ne olmuştu Rabia Naz'a? İlk izlenimlerin trafik kazası yönünde olmasıyla sürdürülen soruşturma, saat 22.00 sonrası kimin söylediği belli olmayan şekilde düşme olabileceği yönündeki söylentilerle eve yöneliyordu. Ölüm raporunda ise vücudunda sürüklenmeye ve yüksekten düşmeye bağlı herhangi bir patolojik bulgu bulunmadığı gerekçesiyle otopsi için Trabzon Adli Tıbba gönderilmiştir. Yaşamına son verdiğine ilişkin söylentiler varken, aile ise düşme olduğuna inandırılmış gibiydi, taziyeye gelenlere de böyle anlatıyorlardı. Baba Şaban Vatan yirmi iki gün sonra anlatılanları ve soruşturmada yolunda gitmeyenleri fark ettiğinde kızına ne olduğu sorusunun ardına düştü. Olay kısa sürede yaygın ve sosyal medyada oldukça geniş yankı bulmaya başlamıştı. Siyasi nüfuz sahibi kişiler aracılığıyla olayların örtbas edilmesi ve baskıya yönelik iddialarla birlikte Rabia Naz olayı 10 Meclis araştırması önergesiyle Meclis gündemine gelmiş ve kurulan komisyon olarak çalışmalara başlamıştık. Eynesil'de Vatan ailesini ziyaret ettiğimizde anne Atika "Geliyorlar, anlatıyoruz, konuşuyoruz, sonra yine sessizlik..." diyerek çaresiz bekleyişini anlatıyordu. "Konuşmak isteyenler susturuluyor, vicdan ses vermiyor, korku daha önce geliyor." diye gerçeklerin ortaya çıkmamasını kendince özetliyordu. Düştüğü söylenen yere gittiğimizde ise hepimiz mümkün olmadığı yönünde fikir birliğine varmıştık. Savcının, Rabia Naz'ı bulan tanığın ifadesini değiştirmesiyle, sürünerek bulunduğu yere gelmesini anlatması üzerine soruşturmanın seyrinin yan tarafa yöneltildiğini biliyoruz. Tanığı Eynesil'de dinlerken kendini yere atıp Rabia Naz'ın nasıl süründüğünü gösterdiğinde de Komisyon üyeleri olarak hiçbirimiz kendisini inandırıcı bulmamıştık ancak soruşturma dosyası elimizde olmadığından tanığın daha önceki ifadelerini de bilmiyorduk. Adalet Bakanının onayı sonrasında, bir buçuk ay sonra dosya elimize geldiğinde ise dosyanın binlerce sayfası içinde günlerce çalıştık. Tanık ve uzmanları dinliyorduk, aydınlanamamasının arkasında yatan nedenler bir bir netleşirken sistemlerin de çürümüşlüğüne ne yazık ki tanıklık ediyorduk. Komisyon çalışmalarının ardından bana "Rabia Naz'a ne oldu?" derseniz gerçeğe ulaşıp anlatabilmeyi, soranlara ne olduğunu söyleyebilmeyi, bir milletvekili olarak görevimiz olmamasına rağmen, inanın, çok isterdim. Defalarca alınan tanık ifadelerindeki değişimler, korunmayan delillerin niteliğindeki bozulmalar, araştırılan ama bir o kadar da araştırılmayan iddialar, dinlenen onca tanığa karşı dinlenmeyenler, yapılan onca işe karşı yapılmayanlar, yorumlarla öyle içinden çıkılmaz hâle gelmişti ki kesin delillere dayalı verebilecek bir yanıtım yok ancak her biri ülkemizde kurumların nasıl işlemez hâle getirildiğinin birer deliliydi.
Komisyon raporunda, olayın aydınlatılamamasının sorumluluğunun hastane, Adli Tıp ve kolluk arasına sıkıştığı görülmektedir. Komisyon Başkanımızın uzlaşmacı tavrıyla, önerilerimizin bazıları dikkate alınarak rapordan çıkarıldıysa da bazı önerilerimizin yerine getirilmemesi nedeniyle tam 35 sayfa şerh yazdım. Burada bunları anlatacak sürem yok ama dileyenler muhalefet şerhimi okuyabilirler. Ancak Rabia Naz olayı özelinde, ülkemizdeki işleyişi de gözden geçirmemiz gerekir. Ambulans ve hastane kayıtlarının saklanmamasından tutun, Rabia Naz'ın kaybolan çorap tekine, röntgen çekilmemesine dek uzanan zincirde yolunda gitmeyen çok şey vardı doğrusu. Bir otopsi prosedürü yokmuş gibi bile kemiklerin kırık yönlerinin tespiti için kesi atılmamasından tutun da skopi cihazı sonucu olmamasına uzanan süreçte yoğun iş yüküyle çalışan Adli Tıp Kurumunun "Önden düşebilir mi?" "Düşebilir." "Yandan düşebilir mi?" "Düşebilir." "14 metre sürünebilir mi?" "Evet, sürünebilir." ve adı olan, içi boş olan Fizik İhtisas Dairesine gönderilen dosyada gelen sonucun olmaması gibi. Bu da Adli Tıp Kurumunun durumunu özetliyordu.
"Aman, ilçelerde başınıza bir şey gelmesin çünkü ilçelerdeki polisimiz eğitimsiz." Bunu söyleyebilir miyiz biz vatandaşa? Bize bu, Komisyonda söylendi. İçişleri Bakanlığınca yürütülen soruşturmada, görevli polislerin ihmalinin ve görev kusurlarının ortaya konduğunu biliyoruz. Komisyon olarak dinlediğimiz polislerden birkaçının kınama cezası ve yer değişikliği aldığını öğrendik. Adli soruşturmalarda suçun belli kişilere yüklenerek sorumluların hesap vermemesiyle sonuçlandığı gibi, küçük ilçe polisi için "Eğitimsizdi, görevlerini ihmal ettiler, delilleri gereği gibi saklayamadılar." diyerek olayın tek sorumlusu olarak kabul etmemiz mümkün değil.
Şimdi, soruşturmada asıl görevli ve yetkili makam olan savcılığın yapması gereken çok şeyi yapmadığını Komisyon olarak aslında görevimiz olmamasına rağmen tespit ettik. Hâkimler ve Savcılar Kurulunun da soruşturmada görevli yargı mensuplarına ilişkin inceleme yaptığını aslında biliyoruz; defalarca sormamıza karşın, bu raporla ilgili hiçbir bilgi edinemedik. Yargının ne denli siyasallaştığı bilindiğinden, özellikle HSK raporunun gizlendiğini de düşünmüyor değiliz. HSK soruşturması konusunda bilgi edinmeden raporun yazım aşamasına geçilmesinin çok büyük eksiklik olduğunu da siz değerli milletvekillerimizle paylaşmak isterim. Tüm bunlardan tehlikeli olanı ise Rabia Naz olayında olduğu gibi vatandaşın adalete olan güvenini kaybetmesi ve kendi adaletini aramak zorunda kalması.
Komisyon raporu, olayın aydınlatılamamasında, siyasi baskı ve nüfuz kullanıldığına dönük kamuoyunda yaygın iddiaları yok etmek üzere bir aklama aracı olarak kullanılamaz. Raporda bu yönde bir ifade yer almaması gerektiği uyarısında bulunmuştuk. Raporda yer aldığı gibi, verilen ek görüşte de tamamen bir aklanma ve düşme olduğuna yönelik bir ispat çabası görüyoruz. Biz, muhalefet şerhimizde hiç kimseye dönük bir suçlamada bulunmadık ancak bunca adının geçmesine karşın Belediye Başkanının ifadesine başvurulmaması, ilk kez Komisyon olarak bizim dinlememiz ve dosyada tanık beyanlarıyla uyuşmayan noktalara muhalefet şerhimizde yer verdik. Ancak, ilçe halkı bir şekilde karar vermiş olacak ki üç dönem Belediye Başkanlığı ardından ilk yerel seçimlerde makamı kendisine teslim etmemiş. Ayrıca, milletvekili olarak olayı çözme gibi bir sorumluluğumuz olmadığı gibi, aklama ya da suçlama gibi bir sorumluluğumuz da yok. Bunu yapması gerekenin, bağımsız yargı olduğunu biliyoruz. Aslında, açılacak davayla tüm bu gerçeklerin her neyse ortaya çıkacağına dönük bir inancım vardı açıkçası. Sürekli değişen tanık ifadelerinin, mahkeme huzurunda daha sağlıklı olacağını düşünüyordum. Bakın, Türk Ceza Kanunu'nda yalancı tanıklığın suç olduğunu düşündüğümüzde, soruşturmanın seyrini değiştiren tanığın mahkeme huzurunda ne söyleyeceğini açıkçası çok merak ediyordum ama onun yerine tanığa koruma verildi ve bu, tanığa mı korumaydı yoksa ifadesine mi korumaydı açıkçası anlayamadık. Biz Meclis Başkanına 12 Temmuzda raporumuzu teslim ettik. 16 Temmuzda Savcılık sanki bizim Komisyon raporumuzu beklermişçesine takipsizlik kararı verdi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
JALE NUR SÜLLÜ (Devamla) - Başkanım, özel bir konu olduğu için biraz süre rica edeceğim.
BAŞKAN - Buyurunuz efendim.
JALE NUR SÜLLÜ (Devamla) - Oysa hâlâ ortaya çıkmayan bir kadın DNA'sı, Rabia Naz'ın okul kıyafetlerindeki lastik izini andıran izler gibi açıklanmaya muhtaç pek çok nokta vardı. Lastik izi deyince trafik kazası iddiasında olduğumuz düşünülmesin. Gerçi vekilimiz özellikle kanıt olmamasına rağmen öyle bir kanıya varmış ama o kanıya varması gerekenin biz değil, yargı olması gerekiyordu bağımsız bir yargılamayla.
Komisyon üyesi arkadaşlarımız hatırlasın, Filiz Hanım da biraz önce söz etti; Komisyonda dinlediğimiz uzmanlar aslında atlama, düşme ve itilme arasında bile farkların olduğunu söylemişti, o yönde bile bir soruşturma yapılmadı. Son derece acemice önden atılan bir çuvalla -düşünün, bir vücut düşünün, bir de bir çuvalı düşünün, hareketsiz bir kitleyi düşünün- önden düşmeyeceği anlaşıldığından, sanki yandan da düşmeyeceği ortaya çıkacakmış gibi korkarak, bir keşif bile yapılmadan takipsizlik kararı verildi. Takipsizlik kararına yapılan itiraz da reddedildi. Aile son çareyi Anayasa Mahkemesine taşımakta buldu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
JALE NUR SÜLLÜ (Devamla) - Başkanım, bir dakika daha rica edeceğim.
BAŞKAN - Buyurunuz efendim.
JALE NUR SÜLLÜ (Devamla) - AYM'nin, Rabia Naz'ın yaşam hakkının ihlal edilip edilmediğiyle ilgili başvurusunu ne zaman sonuçlandıracağı belli değil. Gerçi artık ülkemizde Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımayan yerel mahkemeler var bildiğimiz ama umut bu işte. Hani konuşmamın başında da söylemiştim ya, annenin her seferinde olayın aydınlatılacağı yönünde umudunu yitirdiğine ilişkin beyanı vardı ya, ne acı değil mi? Kurumların geldiği durumda ülkemizde insanların umutları da yitip gidiyor. Sürekli aklamaya, üstünü örtmeye çalışarak bir yerlere varılamayacağını artık görmeniz gerekiyor. Ülkemizde 11 yaşında bir kız çocuğunun aydınlatılamayan ölümündeki adalet arayışı, adalete güvenin ne denli sarsıldığının göstergesi olarak alınması gereken çok dersler barındırıyor ama almayı düşünenlere tabii.
Genel Kurulu saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Teşekkür ederim Sayın Başkan. (CHP, HDP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)